ANALİZ - Hüsnü Mübarek'in Siyasi Mirası

Hüsnü Mübarek döneminin iki temel özelliği baskı ve yolsuzluğun yaygın olmasıdır. Göstermelik siyasi partiler kurulsa da bunlar muhalif olmaktan çok, görüntü oluşturmak amaçlı faaliyet gösterdiler Mübarek'in 1980'lerde başlayan 30 yıllık döneminde, muhaliflere ve gençlere yönelik polisin tacizleri, yargısız hapisler yaygınlaştı. Medya, üniversiteler ve camilerde denetim ve sansür arttı. Bütün kapalı ve merkezi yönetimler gibi Mısır’da da eskiden beri var olan yolsuzluk önemli bir sorun olmaya devam etti Sedat'ın, Müslüman Kardeşler'i tanımadan toplumda faaliyet göstermesine müsaadesi politikasını Mübarek de sürdürdü. İhvan'ın sosyal yardım, eğitim ve dinî faaliyetlerine engel olmadı; belki de olamadı. Toplumsal tabana yayılan Müslüman Kardeşler, 1980’lerde tüm engellemelere rağmen parlamentoya girdi Mübarek yönetimi İhvan'ın etkisini kırmak için, Sufi grupları destekledi, apolitik Selefi grupların önünü açtı. 2005 başkanlık seçimlerinde kendisine karşı ilk kez rakip çıkmış ve seçimi güvenlik tedbirleriyle kazanmıştı; seçimden sonra ise rakibi Ayman Nur’u beş yıl hapse attırmıştı. Mübarek döneminin iki temel özelliği baskı ve yolsuzluğun yaygın olmasıdır Mübarek’in dış politikasındaki en önemli iki konu güvenlik ve rejimi koruma önceliğiydi. Mübarek İsrail ile imzalanan Camp David Anlaşmasına bağlı kalarak ABD ve Batı’ya yakın durdu. İsrail’e çok yakın görünmeden işbirliğine devam etti

İSTANBUL -AHMET UYSAL- Mısır’ın en uzun süre iktidarda kalan devrik lideri Hüsnü Mübarek 25 Şubat’ta 92 yaşında hayatını kaybetti. 1928 yılında Mısır’ın Menufiye vilayetinde fakir bir ailede doğan Mübarek, Harp Akademisi’nden 1949 yılında mezun oldu. Ardından Mısır Hava Kuvvetlerine katılarak yükselmeye başladı. 1952 yılında Cemal Abdünnasır’ın “Özgür Subaylar” olarak bilinen milliyetçi subaylarla yaptığı darbeyi ve takip eden dönüşümü genç bir subay olarak yakından izlemişti. 1967 Altı Gün Savaşları sonunda İsrail karşısındaki yenilgi, Mısır’da milliyetçi politikaları krize soktu ve bu yenilgi Mısır’ın lider rolünün ve bölgedeki etkisinin epey zayıflamasına neden oldu.

1970’lerin başında Abdünnasır’dan yönetimi devralan Enver Sedat, 1972’de Hüsnü Mübarek’i Hava Kuvvetleri Komutanı olarak atadı. 1973 yılında İsrail’e yapılan sürpriz saldırının planlamasında kritik rol oynadığı için giderek yıldızı parlamış ve mareşal yapılmıştı. Çok geçmeden, 1975 yılında Sedat tarafından devlet başkanı yardımcısı olarak atandı. Enver Sedat, Abdünnasır’ın Batı karşıtı yaklaşımını terk ederek Mısır’ı Batı yanlısı bir hatta yerleştirdi. İsrail’le yapılan Camp David Anlaşması örneğinde olduğu gibi, Başkan Yardımcısı Mübarek İsrail’le normalleşmeye açıktan destek vermemiş, ama muhalefet de etmemişti.

Mübarek İsrail’le yapılan anlaşmanın ardından, Mısır’a bölge halklarından ve diğer Arap ülkelerinden yöneltilen sert tepkilere birebir şahit oldu. Bu tepkiler sonucunda Enver Sedat 1981 yılında bir suikastla öldürülünce, doğal olarak görevi Başkan Yardımcısı Hüsnü Mübarek devraldı. Mübarek 1980’lerde başlayan 30 yıllık yönetiminde Sedat’ın politikalarını devam ettirdi. İsrail’le yapılan anlaşmayı iptal etmedi ve ABD ile de yakın ilişkiler kurdu. Camp David’in olumsuz etkisiyle Arap Ligi’nden atılan Mısır’ı, eskisi kadar olmasa da Arap siyasi sahnesine geri döndürdü.

Abdünnasır döneminde kötü olan Suudi Arabistan-Mısır ilişkileri Sedat döneminde normalleşmeye başlamıştı. Ancak Camp David Anlaşması’na Suudi Arabistan bile tepki göstererek Mısır’a mesafeli davranmıştı. Mübarek yönetimi Arap dünyasıyla ilişkilerini normalleştirerek özellikle Suudi Arabistan ile yakın ilişkiler geliştirme yoluna gitti. Mübarek döneminin en önemli bölgesel gelişmesi ise 1980-1988 yılları arasında gerçekleşen İran-Irak Savaşı oldu. Mısır bu dönemde İran’a karşı Irak’ı askeri ve ekonomik olarak destekledi. Saddam Hüseyin döneminde, oldukça gelişmiş olan Irak’ta bir milyona yakın Mısır vatandaşı çalışmaktaydı. 1983’te Filistin Kurtuluş Örgütü’yle (FKÖ) yakınlaşarak Filistin davasına kısmen de olsa önem verdi. Artan normalleşme ve göz ardı edilemeyecek önemi dolayısıyla, Mısır 1989 yılında Arap Ligi’ne tekrar kabul edildi.

Mübarek’in modern Mısır tarihindeki yönetimi, kendinden önceki başkanlardan daha uzun sürdü. Bunda sayısız suikast teşebbüsünden kurtulan Mübarek’in aldığı katı güvenlik önlemleriyle sıkı gözetim ve denetim yöntemlerini kullanması etkili oldu. Kendi askeri kariyeri ve halefi Sedat’ın suikasta kurban gitmesinin yanı sıra, kendi halkından çekinmesi, bu güvenlik eksenli yaklaşımında önemli rol oynadı. Öyle ki Mübarek’in halk içinde çekilmiş bir fotoğrafı bile yoktur. Çekilen resimler ise hep kontrollü ve yüksek güvenlikli ortamlarda olmuştur. Enver Sedat’ın aksine, 30 yıllık yönetiminin sonuna kadar, kendisine yönelik bir saray darbesinden korkmuş olabileceği için, Mübarek başkan yardımcısı da atamamıştır.

1990’larda Mübarek’in Mısır’ı Soğuk Savaş sonrası dönemde önemli fırsatlar yakalayarak yeni Orta Doğu’nun şekillenmesinde ciddi rol oynadı. Bunların başında Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgaline karşı yapılan Körfez Savaşı geliyor. Mısır birlikleri Müttefik Kuvvetler’in bir parçası olarak Arabistan’a ilk ulaşan askerlerin arasında yer aldı. Mısır savaş esnasında ve sonrasında Körfez ülkelerinden maddi yardım aldığı gibi, ABD, AB ve Körfez’e olan 20 milyar dolarlık borcu silinerek çok kazançlı çıktı. Saddam’ın zayıflaması Arap dünyasında Batı karşıtı milliyetçi kampı zayıflattı ve Batıcı kampı öne çıkardı.

Mübarek’in pek bilinmeyen bir yönü de, PKK’ya ev sahipliği yapması dolayısıyla Suriye’nin Türkiye tarafından tehdit edilmesinin ardından, Türkiye ile Suriye arasında Bill Clinton gibi arabuluculuk yapması, 1998 Adana Mutabakatı’nın imzalanmasıyla PKK elebaşı Öcalan’ın Suriye’den çıkarılmasında üstlendiği roldür. Saddam Hüseyin ile arasındaki rekabete rağmen, Körfez ülkelerinin aksine, Hüsnü Mübarek önce Filistin meselesinin çözülmesi gerektiğini söyleyerek 2003’te Irak’ın işgaline karşı çıktı.

2005 başkanlık seçimlerinde kendisine karşı ilk kez rakip çıkmış ve seçimi güvenlik tedbirleriyle kazanmıştı; seçimden sonra ise rakibi Ayman Nur’u beş yıl hapse attırmıştı. Mübarek döneminin iki temel özelliği baskı ve yolsuzluğun yaygın olmasıdır. Göstermelik siyasi partiler kurulsa da bunlar muhalif olmaktan çok, görüntü oluşturmak amaçlı faaliyet gösterdiler. Bu dönemde gerçek muhaliflere ve gençlere yönelik polisin tacizleri, yargısız hapse atmalar yaygınlaştı. Medya, üniversiteler ve camilerde denetim ve sansür arttı. Bütün kapalı ve merkezi yönetimler gibi Mısır’da da eskiden beri yolsuzluk önemli bir sorun olmaya devam etti. Bağımsız demokratik denetim mekanizmalarının olmaması da yolsuzlukla mücadeleyi imkânsız hale getirdi.

Enver Sedat’ın açılım politikası iç politikada da kendini göstermişti: Müslüman Kardeşler Teşkilatı (İhvan) meşru bir grup olarak tanınmadan toplumda faaliyet göstermesine müsaade edilmişti. Mübarek yönetimi de bu çizgiyi devam ettirdi. Müslüman Kardeşler’in sosyal yardım, eğitim ve dinî faaliyetlerine engel olmadı; belki de olamadı. Toplumsal tabana yayılarak öğrenci kulüplerinde ve meslek odalarında etkili olan Müslüman Kardeşler, 1980’lerde tüm engellemelere rağmen parlamentoya girdi. İhvan’ın etkisini kırmak için Sufi gruplar desteklendi ve apolitik Selefi grupların önü açıldı.

Mübarek döneminde Mısır ekonomisi liberalleşse de siyaset liberalleşmediği için çarpık bir ekonomik yapı oluşmuştu. Mübarek ailesi ve adamları yolsuzluklardan, rüşvetten ve normal işlerden milyarlarca dolar biriktirdiler. Örneğin Mısır doğalgazının İsrail’e piyasa fiyatından ucuza satılması için Mübarek’in ciddi rüşvet aldığı söylenir. Mübarek ailesi, başarılı şirketlerden rüşvet alarak veya zorunlu ortağı olarak ciddi maddi kazanç sağlıyordu. İşbirliğine yanaşmayan veya kontrolsüz büyüyen holdingler de devlet eliyle batırılabiliyordu. Böyle kuralsız bir rejim dışardan yatırım çekmekte zorlanıyordu. Bu dengesiz ekonomik ortam ülkede işsizliği artırırken, işçileri yasal ve ekonomik açıdan da baskı altında tutuyordu. Devrimden sonra Kahire Mahkemesi Mübarek ve oğullarını irtikaptan mahkûm edecekti.

2010 yılı sonunda Tunus’ta başlayan isyanlar Zeynel Abidin Bin Ali yönetimini düşürünce, benzer sorunlar yaşayan Mısır’da da güçlü protestolar başladı. Daha önce oğlu Cemal Mübarek’i başkan yapmak isteyen baba Mübarek, 800 kişinin öldürülmesine rağmen protestolar kesilmeyince, oğul Mübarek’i daha fazla desteklemedi. Daha önce başkan yardımcısı atamayan Mübarek, ordunun desteğini almak için Ömer Süleyman’ı yardımcı atasa da gösteriler devem edince Mısır ordusu Mübarek’i görevden azletti. Bir tür darbe anlamına gelen bu tasarrufta, Mısır ordusu kaptanı feda ederek gemiyi (rejimi) kurtarmayı tercih etti. Ancak Mübarek’i de korumaya alan askeri rejim, ölünceye kadar onu gözlerden uzak tutarak taciz edilmesine engel oldu.

Mübarek’in dış politikasındaki en önemli iki konu güvenlik ve rejimi koruma önceliğiydi. Mübarek İsrail ile imzalanan Camp David Anlaşmasına bağlı kalarak ABD ve Batı’ya yakın durdu. İsrail’e çok yakın görünmeden işbirliğine devam etti. Diğer taraftan da FKÖ ile iyi ilişkiler geliştirerek İsrail ile görüşmelerine arabuluculuk yapmaya çalıştı ve Hamas’a karşı olumsuz tavır aldı. Ayrıca Mübarek İran İslam devrimine karşı olumsuz bir tavır alarak devrik Şah’a ev sahipliği yaptı ve Körfez ülkeleriyle yakın ilişkiler kurdu. ABD’yle ilişkilerin İsrail’le iyi ilişkiler sürdürmekten geçtiğini düşünen Mübarek, 11 Eylül saldırıları sonunda ortaya çıkan Ortadoğu’nun demokratikleşme taleplerini, bir iki sembolik değişiklikle geçiştirmeyi tercih etti.

[Prof. Dr. Ahmet Uysal Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin (ORSAM) başkanıdır]

Kaynak: AA