Merkez Bankası Finansal İstikrar Raporu

Rapordan: 'Önümüzdeki dönemde, fiyat istikrarı odaklı sıkı para politikası duruşu ve ilgili paydaşlarla koordinasyon içerisinde uygulamaya konulacak diğer politikalar makrofinansal istikrara yönelik riskleri sınırlayabilecektir' 'Finansal koşullarda ağustos ayından itibaren görülen sıkılaşmanın önümüzdeki dönemde reel sektör borçluluk oranlarını sınırlaması beklenmektedir' 'Son dönemde sendikasyon kredilerine ek olarak uluslararası kalkınma ve yatırım bankalarından elde edilen uzun vadeli fonlama kaynakları sektörün fonlama koşullarını desteklemiştir'.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Finansal İstikrar Raporu'nda, "Önümüzdeki dönemde, fiyat istikrarı odaklı sıkı para politikası duruşu ve ilgili paydaşlarla koordinasyon içerisinde uygulamaya konulacak diğer politikalar makrofinansal istikrara yönelik riskleri sınırlayabilecektir." ifadelerine yer verildi.

TCMB'nin Kasım 2020 dönemine ilişkin Finansal İstikrar Raporu, bankanın internet sitesinde yayımlandı.

Raporda, yılın ilk çeyreğinde küresel çapta yayılan salgının, belirsizlikleri artırdığı ve küresel iktisadi faaliyetin dünya genelinde önemli ölçüde daralmasına yol açtığı ifade edildi.

Gelişmiş ve gelişmekte olan ülke (GOÜ) merkez bankaları ve mali otoriteleri tarafından uygulamaya konulan hızlı ve etkili önlemlerin küresel finansal istikrarın sürdürülmesine katkı yaptığı bildirilen raporda, mevcut rapor döneminde merkez bankalarının genişleyici para politikası duruşlarını büyük ölçüde korumayı tercih ettikleri kaydedildi.

Raporda, küresel finansal kriz sonrası devreye alınan reformların da bu süreçte finansal sistemin dayanaklılığını desteklediği vurgulandı. Mayıs ve haziran aylarında sosyal izolasyon tedbirlerinin dünya çapında kademeli şekilde gevşetilmesi ve salgın boyunca uygulanan destekleyici politikaların etkisiyle ekonomilerin toparlanmaya başladığı anımsatılan raporda, şu değerlendirmeler yapıldı:

"Salgının önümüzdeki dönemdeki seyrine dair belirsizlikler, özellikle para politikalarının azalan manevra alanı, zayıf büyüme görünümü ve yüksek borçluluk, küresel finansal sistem için kırılganlık riski teşkil etmektedir. Salgının olumsuz yansımaları ile mücadelede, bir yandan mevcut reform kazanımlarının korunmasının, diğer yandan ulusal ve uluslararası otoritelerin iş birliğini güçlendirerek reform çalışmalarının kararlı biçimde sürdürülmesinin önemi artmıştır. Ülkemizde salgının iktisadi faaliyet üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmayı amaçlayan, iç talebi ve istihdamı destekleyici tedbirlerin katkısıyla iktisadi faaliyet yılın üçüncü çeyreğinde güçlü bir toparlanma göstermiştir.

Mevcut rapor döneminde salgının seyrinin hafiflemesiyle birlikte bu döneme özgü geçici uygulamalar tedrici olarak kaldırılmaya başlamıştır. Ekonomideki toparlanma geniş bir sektörel yayılımla devam ederken, küresel ölçekte seyahat kısıtlamalarının kısmen devam etmesi ve salgın kaynaklı kısıtlı hareketlilik, turizm faaliyetleri başta olmak üzere hizmet sektöründeki toparlanmayı sınırlamaktadır. İhracattaki belirgin toparlanmaya rağmen, ithalat talebinde hızlı kredi genişlemesi ve dolarizasyon eğilimiyle güçlenen altın talebi kaynaklı artış ve turizm gelirlerindeki zayıf seyir cari işlemler açığını artırmıştır. Kredi büyümesinde ve parasal büyüklüklerde kademeli sıkılaşma adımlarıyla başlayan dengelenmenin önümüzdeki dönemde cari işlemler açığını sınırlayacağı değerlendirilmektedir."

- Operasyonel çerçevesinde değişikliği

Raporda, küresel ekonomi politikalarının etkilerine yönelik belirsizliklerin azalmakla birlikte finansal piyasalarda oynaklığın uzun dönem ortalamalarının üzerindeki seyrini sürdürdüğü belirtildi.

Önümüzdeki dönemde gelişmiş ülkelerce uygulanan genişleyici para politikaları sonucunda iyileşen küresel risk iştahı ve likidite koşullarının, GOÜ risk primleri ve bu ülkelere yönelik portföy akımları açısından olumlu olabileceği değerlendirilen raporda, bu süreçte, Türkiye’nin risk primi ve döviz kuru oynaklığında ise ülkeye özgü faktörlerin de etkisiyle artış görüldüğü anımsatıldı.

Raporda, fiyat istikrarına odaklı sıkı para politikası ile koordineli olarak diğer ekonomi politikalarında atılmakta olan adımlarla parasal büyüklükler ve kredi büyümesinde sağlanacak yavaşlamanın, makrofinansal istikrarı destekleyerek risk primlerinde düşüşe neden olabileceği vurgulandı.

2020 yılı ikinci çeyreğinde uygulamaya alınan tedbirler ve kredi teşvikleri sayesinde, gelir kaybına uğrayan bireylerin likidite ihtiyacı ve faaliyetleri yavaşlayan firmaların işletme sermayesi ihtiyacının desteklendiği kaydedilen raporda, söz konusu uygulamalar sonucunda kur etkisinden arındırılmış (KEA) yıllık toplam kredi büyümesinin ivmelenerek mayıs ayındaki yüzde 17 seviyesinden ağustos ayında yüzde 25'e yükseldiği bildirildi.

Raporda, iktisadi faaliyette güçlü kredi ivmesiyle sağlanan hızlı toparlanmanın enflasyona ve dış dengeye yansımaları gözetilerek ağustos ayı başından itibaren para politikasında aşamalı sıkılaşma adımları atılmaya başlandığı hatırlatıldı.

TCMB'nin fiyat istikrarı amacı doğrultusunda temel politika aracı olan 1 hafta vadeli repo ihale faiz oranını eylül ve kasım aylarında önemli ölçüde yükselterek parasal sıkılaştırma gerçekleştirdiği ifade edilen raporda, bankanın, kasım ayında şeffaflığı, öngörülebilirliği ve para politikasının etkinliğini artırmak amacıyla likidite yönetimi operasyonel çerçevesinde değişikliğe giderek kısa vadeli fonlamanın tamamının politika faizinden yapılmasına karar verdiği aktarıldı.

- YP borçluluğundaki düşüş reel sektörün kur oynaklıklarına karşı kırılganlığını azalttı"

Finansal İstikrar Raporu'nda, para politikasındaki belirgin sıkılaşmanın yanı sıra, aktif rasyosu ve tüketici kredi vadelerinin yeniden düzenlemesi dahil olmak üzere kredi piyasasını dengeleyecek politika adımları atıldığı anımsatıldı.

Söz konusu aksiyonların krediler üzerindeki etkilerinin hızlı bir şekilde görüldüğü, haziran ayında yüzde 50’yi aşan 13 haftalık KEA ticari kredi büyümesinin yıllıklandırılmış değerinin, eylül ayı itibarıyla yüzde 10'a gerilediği belirtilen raporda, para politikasındaki sıkılaşmaya BDDK düzenlemelerinin koordineli bir şekilde eşlik etmesinin, kredi ivmesinin yavaşlaması ve aktarım kanalının etkin işleyişi açısından olumlu olarak değerlendirildiği bildirildi.

Raporda, şu ifadelere yer verildi:

"Reel sektör firmalarının yurt içi ve yurt dışından kullandığı krediler ile tahvil ihraçlarını içeren finansal borçlarının GSYİH’ye oranı (finansal borçluluk oranı), 2020 yılı ocak ayındaki yüzde 56 seviyesinden ağustos ayı itibarıyla 13 puanlık artışla yüzde 69’a yükseldi. Bu dönemde, reel sektör borçluluğundaki artışta, salgının etkilerini azaltmak amacıyla kullandırılan teşvikli kredilerdeki yükseliş belirleyicidir. Reel sektörün 2018 yılından beri süregelen YP borç azaltımı devam etti, 2019 yılı ağustos ayında 307 milyar dolar olan ithalat borçları dâhil döviz cinsi yükümlülükleri 2020 yılı ağustos ayı itibarıyla 295 milyar dolara geriledi.

YP borçluluğundaki düşüş döviz kurları üzerinde baskı yaratmış olsa da reel sektörün kur oynaklıklarına karşı kırılganlığını azalttı. Öte yandan, YP finansal borçluluk oranı YP kredilerde devam eden azalışa rağmen döviz kurundaki artışa bağlı olarak bir önceki yılın aynı ayına göre sınırlı yükselişle 2,1 puan artarak 2020 yılı ağustos ayında yüzde 39’a yükseldi. Bununla birlikte reel sektör toplam finansal borçluluk oranının halen dünya ortalamasının gerisinde olduğu görülmektedir. Finansal koşullarda ağustos ayından itibaren görülen sıkılaşmanın önümüzdeki dönemde reel sektör borçluluk oranlarını sınırlaması beklenmektedir."

- "TGA artışının makul düzeylerde kalması beklenmektedir"

Raporda, salgın döneminde uygulanan kredi kampanyalarının etkisiyle hane halkı finansal yükümlülük büyümesinin, hane halkı finansal varlık büyümesinden sınırlı bir şekilde daha yüksek gerçekleştiği belirtildi.

Son yıllarda gerileme eğiliminde olan hane halkı finansal kaldıraç oranının salgın döneminde yüzde 36 seviyesinde yataylaştığı bildirilen raporda, diğer taraftan, Türkiye’de yüzde 15 civarında olan hane halkı borcunun GSYİH’ye oranının, GOÜ ortalamasının oldukça altında seyretmeye devam ettiği vurgulandı.

Raporda, bu dönemde yoğun olarak gerçekleştirilen yapılandırma ve taksit öteleme uygulamalarının bireylerin borç servis kapasitelerine ve firmaların nakit akışı döngülerine katkıda bulunarak bankacılık sektörünün aktif kalitesi görünümünü desteklediği kaydedildi ve kredilerin yakın izleme ve tahsili gecikmiş alacaklar (TGA) olarak sınıflandırılmasına yönelik geri ödemede gecikme sürelerini uzatan BDDK düzenlemesinin, takip hesaplarına geçişin yanı sıra salgının aktif kalitesi ve kredi riski görünümünde ilave bozulmalara yol açma kapasitesini sınırladığı, böylelikle TGA bakiyesinin mevcut rapor döneminde yataya yakın seyrettiği ifade edildi.

Kredilerde yaşanan güçlü artış ve iktisadi faaliyetteki hızlı toparlanma ile canlı kredi hacminin arttığı belirtilen raporda, TGA oranının eylül ayı itibarıyla yüzde 4,1 seviyesine gerilediği bildirildi ve aktif kalitesi göstergelerindeki iyileşmenin, kredi artışının ölçek ve tür bazında genele yaygın olarak gerçekleşmesiyle tüm kredi kırılımlarında gözlendiği not edildi.

Gelecek dönemde salgın kaynaklı belirsizliklerin ne yönde şekilleneceğinin yanı sıra fonlama imkanı ile finansal koşulların kredi büyümesi ve iktisadi faaliyet üzerindeki etkisinin, sektörün kredi riski görünümü açısından belirleyici olacağı değerlendirilen raporda, şunlara vurgu yapıldı:

"Kredilerin yakın izleme ve TGA olarak sınıflandırılmasına yönelik düzenlemenin gelişimi, yapılandırılan veya ötelenen kredilerde geri ödeme vadelerinin yaklaşması ile kredi büyümesindeki yavaşlamaya bağlı olarak önümüzdeki dönemde TGA oranında artış gözlenebileceği öngörülmektedir. Bununla birlikte, ekonomideki toparlanmanın katkısıyla TGA artışının makul düzeylerde kalması beklenmektedir. Kredilerde gözlenen hızlı artış mevduat büyümesiyle desteklenmiş ve sektörün kredi-mevduat oranı (K/M) yatay seyrini koruyarak 2020 yılı ekim ayı itibarıyla yüzde 99 seviyesinde gerçekleşmiştir.

Kredi büyümesinin TL tarafta belirginleşmesi TL K/M oranındaki yukarı yönlü harekette etkili olmuştur. Zayıf seyreden YP kredi talebi ile YP mevduat tercihinin güçlenmesi, YP K/M oranında bir miktar gerilemeye yol açmıştır. 2020 yılı ekim ayı itibarıyla TL ve YP K/M oranları sırasıyla yüzde 149 ve yüzde 57 seviyesinde gerçekleşmiştir. Bankacılık sektörü dış borç çevirme oranı, ödeme takviminin yoğunlaştığı nisan ve mayıs aylarının ardından mevcut rapor döneminde de yüksek seyrini koruyarak 2020 yılı eylül ayı itibarıyla yüzde 103 olarak gerçekleşmiştir. Son dönemde sendikasyon kredilerine ek olarak uluslararası kalkınma ve yatırım bankalarından elde edilen uzun vadeli fonlama kaynakları sektörün fonlama koşullarını desteklemiştir."

- Makrofinansal Görünüm Endeksi üçüncü çeyrekte arttı

Mevcut rapor döneminde bankacılık sektörü karlılık göstergelerinin kısmen yatay seyrettiği belirtilen raporda, salgının finansal piyasalar üzerindeki etkileri sonucu karlılıkta kısa süreli dalgalanmalar gözlendiği hatırlatıldı.

Raporda, son dönemde faiz oranlarında gerçekleşen artışın vade yapısına bağlı olarak ortalama mevduat fiyatlamasına daha hızlı yansımasının, yavaşlayan kredi büyümesi ortamında karlılık üzerinde düşürücü etkisi olabileceği değerlendirildi.

Bankalarca temkinli bir yaklaşımla ayrılmış olan karşılıkların karlılık üzerinde TGA artışı kaynaklı baskıyı sınırlayabileceği, bankacılık sistemi aracılık maliyetlerinin azaltılmasına yönelik düzenlemelerin ise bankacılık sistemi karlılığını destekleyebileceği vurgulanan raporda, "Sektörün sermaye yapısı güçlü bir görünüm sergilemektedir. 2020 yılı mart-mayıs döneminde sermaye yeterlilik rasyosunda (SYR) belirgin artış gözlendi. Bu gelişmede, SYR hesaplamasına ilişkin düzenlemeler ve kamu bankalarına sağlanan sermaye desteği etkili oldu. Kredi piyasasındaki ivmelenmeyle sektör SYR’sinde bir miktar düşüş gözlenmekle birlikte, son dönemde kredilerde görülen yavaşlama sonucunda SYR yataylaştı." ifadeleri yer aldı.

Finansal İstikrar Raporu'nun alt bölümlerinde yer alan temel göstergeler kullanılarak hesaplanan Makrofinansal Görünüm Endeksi'nin, 2020 yılı ilk iki çeyreğinde gerilediği belirtilirken endeksin yılın üçüncü çeyreğinde sınırlı miktarda yükselmekle birlikte halen uzun dönem ortalamasının altında seyrettiği anımsatıldı.

Raporda, destekleyici politika adımları ve teşviklerin etkisiyle, makrofinansal görünümdeki bozulmanın sınırlandığı ve gecikmeli etkilerle birlikte endeksin üçüncü çeyrekte artış kaydettiği bildirildi.

Bu dönemde küresel finansal koşulların yılın ilk yarısına kıyasla daha destekleyici bir konumda olduğuna işaret edilen raporda, "Yurt içi makroekonomik ortam iktisadi faaliyette kaydedilen toparlanmayla bir miktar iyileşse de bunun enflasyon ve cari denge görünümüne yansımaları nedeniyle makrofinansal riskler önemini korumuştur. Önümüzdeki dönemde, fiyat istikrarı odaklı sıkı para politikası duruşu ve ilgili paydaşlarla koordinasyon içerisinde uygulamaya konulacak diğer politikalar makrofinansal istikrara yönelik riskleri sınırlayabilecektir." değerlendirmesi yapıldı.
Kaynak: AA