Uzmanından 'Uyku Apnesi, Ani Ölümlere Yol Açabilir' Uyarısı
Medicana Avcılar Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Sevinç Ümit, 'Uyku apnesi sendromu çeşitli sağlık sorunlarından veya kalıtımsal olarak ortaya çıkabildiği gibi aynı zamanda ciddi hastalıklara da davetiye çıkarıyor. Uyku sırasında solunumun 10 saniyeden fazla durması anlamına gelen uyku apnesi ani ölümlere de yol açabiliyor' 'Uyku apnesinde tanıyı kesin koyabiliyoruz ve tedavide başarılı sonuç alabiliyoruz' 'Her horlama uyku apnesi belirtisi değildir. İnsanlar çeşitli sebeplerden dolayı horlayabilirler. Uyku apnesi teşhisi için nefes duraklamalarını görmemiz gerekiyor. Bunları görmeden hastada uyku apnesi var diyemeyiz'
Medicana Avcılar Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Sevinç Ümit, uyku apnesi sendromunun çeşitli sağlık sorunlarından veya kalıtımsal olarak ortaya çıkabildiğini belirterek, "Uyku sırasında solunumun 10 saniyeden fazla durması anlamına gelen uyku apnesi ani ölümlere de yol açabiliyor." ifadesini kullandı.
Medicana Avcılar Hastanesi'nden yapılan açıklamada görüşlerine yer verilen Ümit, son 20 yılda uyku tıbbı biliminin de gelişmesiyle uyku apnesi sendromununun daha iyi tanındığını ve tedavi edilir hale geldiğini belirtti.
Ümit, "Uyku apnesi sendromu çeşitli sağlık sorunlarından veya kalıtımsal olarak ortaya çıkabildiği gibi aynı zamanda ciddi hastalıklara da davetiye çıkarıyor. Uyku sırasında solunumun 10 saniyeden fazla durması anlamına gelen uyku apnesi ani ölümlere de yol açabiliyor." ifadelerini kullandı.
Nöroloji, KBB ve Göğüs Hastalıkları branşları başta olmak üzere, uyku apnesi hastalığın karşı ilginin arttığına dikkati çeken Ümit, şunları kaydetti:
"Bu hastalığın tedavisinde kullanılan Sürekli Pozitif Hava Basıncı cihazlarının uygulanmasının geliştirilmesi de giderek artan bir ilgi alanı oluşturdu. Nöroloji, ne yazık ki çoğunlukla yüz güldüren bir branş değildir. Biz nörologlar tanıyı koyduktan sonra genelde hasta yakınlarına ve hastaya bilgi verir, kesin bir tedavinin olmadığını destek tedavi ve zamana ihtiyaç olduğunu anlatmaya çalışırız. Uyku sendromunda durum böyle değil. Tanıyı kesin koyabiliyoruz ve tedavide başarılı sonuç alabiliyoruz. Bütün bunlar uyku labaratuvarı girişimini cazip kılan faktörler. Bu doğrultuda uyku tıbbıyla uğraşan uzman hekimler yetişmeye başladı. Bu hekimler özel eğitimlerden geçip sertifikalarını aldıktan ve yeterli tecrübe kazandıktan sonra uyku labaratuvarı kurma hakkı kazandılar. Uyku apnesi konusunda iki önemli nokta var. Birincisi hastalık toplumun 40-65 yaş arasındaki kesiminde çok yaygın ve 2009’ da yapılan bir istatike göre hasta sayısı 2 milyon 200 civarında. Bu çok ürkütücü bir rakam, Bir anlamda astım ve diyabet gibi hastalıklarla yaygınlığı açısından aynı sırada duruyor. İkinci olarak da bu hastalık hayati önem taşıyan başka sağlık sorunlarıyla bağlantılı."
- "PSG testleriyle uyku bozuklukları teşhis ediliyor"
Sevinç Ümit, uyku laboratuvarında tüm gece boyunca polisomnografi (PSG) olarak adlandırdıkları uyku testini yaptıklarını ifade etti.
Test sayesinde genelde uyku apnesi sendromu olmak üzere, huzursuz bacak sendromu, uykuda periyodik bacak hareketi ve parasombi olarak adlandırılan başka uyku bozukluklarını teşhis edebildiklerini aktaran Ümit, "Bunların içinde uyurgezerlik, rüya görürken yanındaki kişiye şiddet içeren davranışlar gösterme, kabus görme gibi durumlar var. Ayrıca gündüz yapılan uyku testlerinde seyrek olarak rastlanan Narkoplepsi hastalığını teşhis edebiliyoruz. Uyku sırasında en sık yaşanan sorunlar horlama ve uyku apnesidir. Ama burada şöyle bir ayrıntı var. Her horlama uyku apnesi belirtisi değildir. İnsanlar çeşitli sebeplerden dolayı horlayabilirler. Örneğin çok yorgun olunduğunda, aşırı alkol tüketiminde veya uyku ilacı alındıysa horlama gerçekleşebilir. Uyku apnesi teşhisi için nefes duraklamalarını görmemiz gerekiyor. Bunları görmeden hastada uyku apnesi var diyemeyiz." ifadelerini kullandı.
Sevinç, uyku apnesi sendromu klinik tanısını, nöroloji, göğüs hastalıkları ve KBB uzmanlarının koyabildiğini belirterek, şöyle devam etti:
"Onlar tarafından konulan klinik tanının akabinde polisomnografi testi yapılmalıdır. Hastanın bir gece uyku laboratuvarında uyuması gerekmektedir. Vücudun değişik bölgelerine elektrot ve kablolar yerleştirilir. Normal uyku saatinde de hasta yatar ve uyur. Gece boyunca hastanın uykusunda uykunun yapısı, horlama sesi, uykuda patolojik solunum olaylarının varlığı, hızlı göz hareketleri, istemsiz bacak hareketleri, kalp ritmi, kas tonusu gibi birçok parametre takip ve kayıt edilir."
- "Tedaviye başladıktan sonra sigara kullanılmamalı"
Nöroloji Uzmanı Dr. Sevinç Ümit, uyku apnesi tedavisinin sürekli Pozitif Hava Basıncı uygulaması ile yapıldığını bildirdi.
Bu tedavide hastaya uykuda bir cihaz ile kesintisiz olarak pozitif hava basıncı verildiğini ifade eden Sevinç, şunları kaydetti:
"Bu sayede hava yollarının sürekli açık kalması ve solunum duraklarının ortadan kaldırılması hedeflenir. Tanı konulduktan sonra hastanın cihazı hangi basınçta kullanması gerektiğini belirlemek için, hasta ikinci bir geceyi daha uyku laboratuvarında geçirir. Solunum duraklamalarını etkin bir şekilde ortadan kaldırana dek değişik yatış pozisyonlarında farklı basınçlar denenir. Bu uygulamanın sonucunda hangi cihazın ne basınçta kullanılması gerektiği tespit edilir. Tedavi başladıktan sonraki süreçte hasta kilo verir, sigarayı bırakır, dengeli beslenir ve daha sağlıklı bir hayat yaşamaya başlarsa, uyku apnesinin azaldığı gözlemlenebilir. Zamanla hastaya uygulanması gereken basınç azalabilir. Hastanın tedavi sürecinde yaşanan gelişmelerin takip edilmesi ve kayıt altına alınması büyük önem taşır."
Kaynak: AA
Medicana Avcılar Hastanesi'nden yapılan açıklamada görüşlerine yer verilen Ümit, son 20 yılda uyku tıbbı biliminin de gelişmesiyle uyku apnesi sendromununun daha iyi tanındığını ve tedavi edilir hale geldiğini belirtti.
Ümit, "Uyku apnesi sendromu çeşitli sağlık sorunlarından veya kalıtımsal olarak ortaya çıkabildiği gibi aynı zamanda ciddi hastalıklara da davetiye çıkarıyor. Uyku sırasında solunumun 10 saniyeden fazla durması anlamına gelen uyku apnesi ani ölümlere de yol açabiliyor." ifadelerini kullandı.
Nöroloji, KBB ve Göğüs Hastalıkları branşları başta olmak üzere, uyku apnesi hastalığın karşı ilginin arttığına dikkati çeken Ümit, şunları kaydetti:
"Bu hastalığın tedavisinde kullanılan Sürekli Pozitif Hava Basıncı cihazlarının uygulanmasının geliştirilmesi de giderek artan bir ilgi alanı oluşturdu. Nöroloji, ne yazık ki çoğunlukla yüz güldüren bir branş değildir. Biz nörologlar tanıyı koyduktan sonra genelde hasta yakınlarına ve hastaya bilgi verir, kesin bir tedavinin olmadığını destek tedavi ve zamana ihtiyaç olduğunu anlatmaya çalışırız. Uyku sendromunda durum böyle değil. Tanıyı kesin koyabiliyoruz ve tedavide başarılı sonuç alabiliyoruz. Bütün bunlar uyku labaratuvarı girişimini cazip kılan faktörler. Bu doğrultuda uyku tıbbıyla uğraşan uzman hekimler yetişmeye başladı. Bu hekimler özel eğitimlerden geçip sertifikalarını aldıktan ve yeterli tecrübe kazandıktan sonra uyku labaratuvarı kurma hakkı kazandılar. Uyku apnesi konusunda iki önemli nokta var. Birincisi hastalık toplumun 40-65 yaş arasındaki kesiminde çok yaygın ve 2009’ da yapılan bir istatike göre hasta sayısı 2 milyon 200 civarında. Bu çok ürkütücü bir rakam, Bir anlamda astım ve diyabet gibi hastalıklarla yaygınlığı açısından aynı sırada duruyor. İkinci olarak da bu hastalık hayati önem taşıyan başka sağlık sorunlarıyla bağlantılı."
- "PSG testleriyle uyku bozuklukları teşhis ediliyor"
Sevinç Ümit, uyku laboratuvarında tüm gece boyunca polisomnografi (PSG) olarak adlandırdıkları uyku testini yaptıklarını ifade etti.
Test sayesinde genelde uyku apnesi sendromu olmak üzere, huzursuz bacak sendromu, uykuda periyodik bacak hareketi ve parasombi olarak adlandırılan başka uyku bozukluklarını teşhis edebildiklerini aktaran Ümit, "Bunların içinde uyurgezerlik, rüya görürken yanındaki kişiye şiddet içeren davranışlar gösterme, kabus görme gibi durumlar var. Ayrıca gündüz yapılan uyku testlerinde seyrek olarak rastlanan Narkoplepsi hastalığını teşhis edebiliyoruz. Uyku sırasında en sık yaşanan sorunlar horlama ve uyku apnesidir. Ama burada şöyle bir ayrıntı var. Her horlama uyku apnesi belirtisi değildir. İnsanlar çeşitli sebeplerden dolayı horlayabilirler. Örneğin çok yorgun olunduğunda, aşırı alkol tüketiminde veya uyku ilacı alındıysa horlama gerçekleşebilir. Uyku apnesi teşhisi için nefes duraklamalarını görmemiz gerekiyor. Bunları görmeden hastada uyku apnesi var diyemeyiz." ifadelerini kullandı.
Sevinç, uyku apnesi sendromu klinik tanısını, nöroloji, göğüs hastalıkları ve KBB uzmanlarının koyabildiğini belirterek, şöyle devam etti:
"Onlar tarafından konulan klinik tanının akabinde polisomnografi testi yapılmalıdır. Hastanın bir gece uyku laboratuvarında uyuması gerekmektedir. Vücudun değişik bölgelerine elektrot ve kablolar yerleştirilir. Normal uyku saatinde de hasta yatar ve uyur. Gece boyunca hastanın uykusunda uykunun yapısı, horlama sesi, uykuda patolojik solunum olaylarının varlığı, hızlı göz hareketleri, istemsiz bacak hareketleri, kalp ritmi, kas tonusu gibi birçok parametre takip ve kayıt edilir."
- "Tedaviye başladıktan sonra sigara kullanılmamalı"
Nöroloji Uzmanı Dr. Sevinç Ümit, uyku apnesi tedavisinin sürekli Pozitif Hava Basıncı uygulaması ile yapıldığını bildirdi.
Bu tedavide hastaya uykuda bir cihaz ile kesintisiz olarak pozitif hava basıncı verildiğini ifade eden Sevinç, şunları kaydetti:
"Bu sayede hava yollarının sürekli açık kalması ve solunum duraklarının ortadan kaldırılması hedeflenir. Tanı konulduktan sonra hastanın cihazı hangi basınçta kullanması gerektiğini belirlemek için, hasta ikinci bir geceyi daha uyku laboratuvarında geçirir. Solunum duraklamalarını etkin bir şekilde ortadan kaldırana dek değişik yatış pozisyonlarında farklı basınçlar denenir. Bu uygulamanın sonucunda hangi cihazın ne basınçta kullanılması gerektiği tespit edilir. Tedavi başladıktan sonraki süreçte hasta kilo verir, sigarayı bırakır, dengeli beslenir ve daha sağlıklı bir hayat yaşamaya başlarsa, uyku apnesinin azaldığı gözlemlenebilir. Zamanla hastaya uygulanması gereken basınç azalabilir. Hastanın tedavi sürecinde yaşanan gelişmelerin takip edilmesi ve kayıt altına alınması büyük önem taşır."