SETA'dan 'Güvenlik, Enerji Ve Uluslararası Siyaset Boyutlarıyla Türkiye-Azerbaycan İlişkileri' Paneli
Hasan Kalyoncu Üniversitesi Öğretim Üyesi ve SETA Güvenlik Uzmanı Murat Aslan: 'Dağlık Karabağ'ın ele geçirilememesi veya bu konuya bir çözüm bulunmaması, toplumsal güvenlik bağlamında Azerbaycan için bir tehdittir, risktir' Kocaeli Üniversitesi Doktor Öğretim Üyesi Yunus Furuncu: 'Azerbaycan'ın doğal gazı aslında Türkiye'nin enerji güvenliğini artırmıştır. Yüksek miktarlarda Rusya'ya olan bağımlığını da azaltmıştır'
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA), "Güvenlik, Enerji ve Uluslararası Siyaset Boyutlarıyla Türkiye-Azerbaycan İlişkileri" konulu internet paneli gerçekleştirdi.
Sakarya Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal İnat'ın moderatörlüğünü yaptığı çevrim içi panele, Hasan Kalyoncu Üniversitesi Öğretim Üyesi ve SETA Güvenlik Uzmanı Murat Aslan, Kocaeli Üniversitesi Gazanfer Bilge Meslek Yüksek Okulu Doktor Öğretim Üyesi Yunus Furuncu ve Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü (ORMER) Araştırma Görevlisi Mustafa Caner konuşmacı olarak katıldı.
SETA Güvenlik Uzmanı Aslan, Dağlık Karabağ'ın işgal edildiği 1990'lı yılların başlarında Türkiye ile Azerbaycan ilişkilerinin çok gelişmemiş olduğunu söyledi.
O dönemde Türkiye'nin farklı coğrafyalarda meşgul olduğu sorunlar, ekonomik yetersizlikler ve yurt içindeki terör tehdidi nedeniyle ilgi gösteremediği meseleler olduğunu kaydeden Aslan, "Dağlık Karabağ'ın işgali de o döneme denk gelir. Türkiye Azerbaycan'a o dönemin koşulları altında çok büyük bir yardımda bulunamadı." değerlendirmesinde bulundu.
Aslan, 2000'li yıllardan itibaren durumun değiştiğini, Türkiye'nin milli sanayisini geliştirirken, Azerbaycan'la da ikili askeri etkileşim içerisine girdiğine dikkati çekti.
Bu etkileşimin iki boyutu olduğunu vurgulayan Aslan, birinci boyutun Azerbaycan Silahlı Kuvvetlerinin Türkiye ve Azerbaycan'da eğitilmesi ve ikincisinin ise Türk savunma sanayisi ürünlerinin, Azerbaycan Silahlı Kuvvetlerinin envanterine dahil edilmesi olduğunu söyledi.
İlk boyutun daha önemli olduğunun altını çizen Aslan, "O döneme kadar Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri Rus doktrini uygulayarak eğitim yapıyordu. Türkiye'yle beraber Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri NATO doktrinine geçiş yaptı. TSK'nın uygulamakta olduğu doktrini kendi bünyesine kattı." değerlendirmesini yaptı.
Aslan, Azerbaycan ordusunun "çok akıllıca" bir harekat stratejisi izlediğini belirterek, "Eğer bu tempo bu şekilde devam ederse, hedefler de kısa süre içerisinde ele geçirilir." dedi.
- "Bu harekatın nihai hedefi, işgal altında kalmış olan bütün Azerbaycan topraklarının kurtarılmasıdır"
Ermenistan ordusunun Azerbaycan sivil yerleşim birimlerine gerçekleştirdiği saldırı sonrasında Azerbaycan ordusu tarafından başlatılan karşı saldırının amacına dikkati çeken Aslan, "Bu harekatın nihai hedefi, işgal altında kalmış olan bütün Azerbaycan topraklarının kurtarılmasıdır." değerlendirmesinde bulundu.
Aslan, 26 yıldır çözülmemiş bir sorunun, Ermeniler açısından Dağlık Karabağ'daki siyasi ve askeri oluşumlar bağlamında meşruiyet anlamı taşıyacağını belirterek, "İşgal edilen toprakların kurtarılması neden önemli? Bir sorunu eğer çözmezseniz, sorunun kendisi meşruiyet kazanır." ifadesini kullandı.
Öte yandan, Dağlık Karabağ sorununun çözülmemesi durumunda Azerbaycan'ın "sıkıştırılmış" ve "kompakt şekilde" Kafkasların bir ülkesi olacağını aktaran Aslan, "Dağlık Karabağ'ın ele geçirilememesi veya bu konuya bir çözüm bulunmaması, toplumsal güvenlik bağlamında Azerbaycan için bir tehdittir, risktir." diye konuştu.
- "İran'ın bölgedeki pozisyonu statükocu bir pozisyona tekabül ediyor"
Mustafa Caner de Dağlık Karabağ sorununda İran'ın pozisyonunun nötr, tarafsız ve ara buluculuk yönünde olduğunu söyledi.
İran'ın 1990'lı yıllardan itibaren ara buluculuk faaliyetlerinde bulunduğu aktaran Caner, "İran'ın ara bulucu faaliyetlerinin aslında pek de çıktı vermediğini görmekteyiz. İran'ın bölgedeki pozisyonu statükocu bir pozisyona tekabül ediyor. Statükodan taraf olmak, işgal edilen toprakların o haliyle kalmasından taraf olmak anlamına geliyor." değerlendirmesinde bulundu.
Caner, İran'ın daha "pragmatik" ve daha "reelpolitik" hesaplar doğrultusunda hareket ettiğini belirtti.
İran'ın Kafkasya politikasında ise Kafkasya'nın küçük bir yer kapladığını kaydeden Caner, bunun nedeninin "İran'ın Kafkasya bölgesine güç yetirecek durumda olmaması" ve "Türk faktörü" olduğunu belirtti.
Caner, "Azerbaycan-Türkiye arasındaki ittifakın yaratabileceği bölgedeki yeni güç dengeleri, İran için çok da arzu edilmeyen bir durum olarak karşımıza çıkıyor." ifadesini kullandı.
Caner, Ermenistan ile Rusya arasındaki ilişkilerin "oldukça yakın" olduğunu ancak son olaylarda Rusya'nın ağırlığını koymasını engelleyen birtakım faktörlerin mevcut olduğunu da sözlerine ekledi.
- "Azerbaycan'ın doğal gazı aslında Türkiye'nin enerji güvenliğini artırmıştır"
Yunus Furuncu da Azerbaycan'ın ekonomisinde enerjinin ön plana çıktığına dikkati çekerek, bu ülkenin yaklaşık 30 milyon varilden fazla petrol ve 11 milyar metreküpe yakın doğal gaz ihraç ettiğini söyledi.
Türkiye ile Azerbaycan ilişkilerine değinen Furuncu, "Azerbaycan'ın Hazar bölgesindeki kaynaklarını uluslararası enerji piyasalarına aktarılması noktasında Türkiye'nin önemli bir görev üstlendiğini görmekteyiz." dedi.
Furuncu, Türkiye'nin Azerbaycan gazını söz konusu piyasalara aktarmasında "Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı" ve "Bakü-Tiflis-Erzurum Doğal gaz Boru Hattı"nın önemli yeri bulunduğunu belirterek, "Azerbaycan'ın doğal gazı aslında Türkiye'nin enerji güvenliğini artırmıştır. Yüksek miktarlarda Rusya'ya olan bağımlığını da azaltmıştır." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinde en önemli projelerden birinin de Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı (TANAP) olduğunu vurgulayan Furuncu, bu projeyle Türkiye'nin 2045'e kadar 40 milyar dolardan fazla gelir elde edebileceğini aktardı.
Furuncu, "iki devlet bir millet" anlayışıyla enerji alanında Azerbaycan ile Türkiye'nin önemli karşılıklı ortaklıklarının bulunduğunu ve bu enerji projelerinin de özellikle Azerbaycan'ın uluslarası piyasalara erişimi noktasında kritik olduğunu belirterek, "Ermenistan’ın son zamanlarda saldırı yaptığı Tovuz bölgesinden de önemli enerji kaynakları geçmekte. Bu enerji kaynaklarının buradaki güvenliği de aslında tehlike altında." ifadesini kullandı.
Kaynak: AA
Sakarya Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal İnat'ın moderatörlüğünü yaptığı çevrim içi panele, Hasan Kalyoncu Üniversitesi Öğretim Üyesi ve SETA Güvenlik Uzmanı Murat Aslan, Kocaeli Üniversitesi Gazanfer Bilge Meslek Yüksek Okulu Doktor Öğretim Üyesi Yunus Furuncu ve Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü (ORMER) Araştırma Görevlisi Mustafa Caner konuşmacı olarak katıldı.
SETA Güvenlik Uzmanı Aslan, Dağlık Karabağ'ın işgal edildiği 1990'lı yılların başlarında Türkiye ile Azerbaycan ilişkilerinin çok gelişmemiş olduğunu söyledi.
O dönemde Türkiye'nin farklı coğrafyalarda meşgul olduğu sorunlar, ekonomik yetersizlikler ve yurt içindeki terör tehdidi nedeniyle ilgi gösteremediği meseleler olduğunu kaydeden Aslan, "Dağlık Karabağ'ın işgali de o döneme denk gelir. Türkiye Azerbaycan'a o dönemin koşulları altında çok büyük bir yardımda bulunamadı." değerlendirmesinde bulundu.
Aslan, 2000'li yıllardan itibaren durumun değiştiğini, Türkiye'nin milli sanayisini geliştirirken, Azerbaycan'la da ikili askeri etkileşim içerisine girdiğine dikkati çekti.
Bu etkileşimin iki boyutu olduğunu vurgulayan Aslan, birinci boyutun Azerbaycan Silahlı Kuvvetlerinin Türkiye ve Azerbaycan'da eğitilmesi ve ikincisinin ise Türk savunma sanayisi ürünlerinin, Azerbaycan Silahlı Kuvvetlerinin envanterine dahil edilmesi olduğunu söyledi.
İlk boyutun daha önemli olduğunun altını çizen Aslan, "O döneme kadar Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri Rus doktrini uygulayarak eğitim yapıyordu. Türkiye'yle beraber Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri NATO doktrinine geçiş yaptı. TSK'nın uygulamakta olduğu doktrini kendi bünyesine kattı." değerlendirmesini yaptı.
Aslan, Azerbaycan ordusunun "çok akıllıca" bir harekat stratejisi izlediğini belirterek, "Eğer bu tempo bu şekilde devam ederse, hedefler de kısa süre içerisinde ele geçirilir." dedi.
- "Bu harekatın nihai hedefi, işgal altında kalmış olan bütün Azerbaycan topraklarının kurtarılmasıdır"
Ermenistan ordusunun Azerbaycan sivil yerleşim birimlerine gerçekleştirdiği saldırı sonrasında Azerbaycan ordusu tarafından başlatılan karşı saldırının amacına dikkati çeken Aslan, "Bu harekatın nihai hedefi, işgal altında kalmış olan bütün Azerbaycan topraklarının kurtarılmasıdır." değerlendirmesinde bulundu.
Aslan, 26 yıldır çözülmemiş bir sorunun, Ermeniler açısından Dağlık Karabağ'daki siyasi ve askeri oluşumlar bağlamında meşruiyet anlamı taşıyacağını belirterek, "İşgal edilen toprakların kurtarılması neden önemli? Bir sorunu eğer çözmezseniz, sorunun kendisi meşruiyet kazanır." ifadesini kullandı.
Öte yandan, Dağlık Karabağ sorununun çözülmemesi durumunda Azerbaycan'ın "sıkıştırılmış" ve "kompakt şekilde" Kafkasların bir ülkesi olacağını aktaran Aslan, "Dağlık Karabağ'ın ele geçirilememesi veya bu konuya bir çözüm bulunmaması, toplumsal güvenlik bağlamında Azerbaycan için bir tehdittir, risktir." diye konuştu.
- "İran'ın bölgedeki pozisyonu statükocu bir pozisyona tekabül ediyor"
Mustafa Caner de Dağlık Karabağ sorununda İran'ın pozisyonunun nötr, tarafsız ve ara buluculuk yönünde olduğunu söyledi.
İran'ın 1990'lı yıllardan itibaren ara buluculuk faaliyetlerinde bulunduğu aktaran Caner, "İran'ın ara bulucu faaliyetlerinin aslında pek de çıktı vermediğini görmekteyiz. İran'ın bölgedeki pozisyonu statükocu bir pozisyona tekabül ediyor. Statükodan taraf olmak, işgal edilen toprakların o haliyle kalmasından taraf olmak anlamına geliyor." değerlendirmesinde bulundu.
Caner, İran'ın daha "pragmatik" ve daha "reelpolitik" hesaplar doğrultusunda hareket ettiğini belirtti.
İran'ın Kafkasya politikasında ise Kafkasya'nın küçük bir yer kapladığını kaydeden Caner, bunun nedeninin "İran'ın Kafkasya bölgesine güç yetirecek durumda olmaması" ve "Türk faktörü" olduğunu belirtti.
Caner, "Azerbaycan-Türkiye arasındaki ittifakın yaratabileceği bölgedeki yeni güç dengeleri, İran için çok da arzu edilmeyen bir durum olarak karşımıza çıkıyor." ifadesini kullandı.
Caner, Ermenistan ile Rusya arasındaki ilişkilerin "oldukça yakın" olduğunu ancak son olaylarda Rusya'nın ağırlığını koymasını engelleyen birtakım faktörlerin mevcut olduğunu da sözlerine ekledi.
- "Azerbaycan'ın doğal gazı aslında Türkiye'nin enerji güvenliğini artırmıştır"
Yunus Furuncu da Azerbaycan'ın ekonomisinde enerjinin ön plana çıktığına dikkati çekerek, bu ülkenin yaklaşık 30 milyon varilden fazla petrol ve 11 milyar metreküpe yakın doğal gaz ihraç ettiğini söyledi.
Türkiye ile Azerbaycan ilişkilerine değinen Furuncu, "Azerbaycan'ın Hazar bölgesindeki kaynaklarını uluslararası enerji piyasalarına aktarılması noktasında Türkiye'nin önemli bir görev üstlendiğini görmekteyiz." dedi.
Furuncu, Türkiye'nin Azerbaycan gazını söz konusu piyasalara aktarmasında "Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı" ve "Bakü-Tiflis-Erzurum Doğal gaz Boru Hattı"nın önemli yeri bulunduğunu belirterek, "Azerbaycan'ın doğal gazı aslında Türkiye'nin enerji güvenliğini artırmıştır. Yüksek miktarlarda Rusya'ya olan bağımlığını da azaltmıştır." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinde en önemli projelerden birinin de Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı (TANAP) olduğunu vurgulayan Furuncu, bu projeyle Türkiye'nin 2045'e kadar 40 milyar dolardan fazla gelir elde edebileceğini aktardı.
Furuncu, "iki devlet bir millet" anlayışıyla enerji alanında Azerbaycan ile Türkiye'nin önemli karşılıklı ortaklıklarının bulunduğunu ve bu enerji projelerinin de özellikle Azerbaycan'ın uluslarası piyasalara erişimi noktasında kritik olduğunu belirterek, "Ermenistan’ın son zamanlarda saldırı yaptığı Tovuz bölgesinden de önemli enerji kaynakları geçmekte. Bu enerji kaynaklarının buradaki güvenliği de aslında tehlike altında." ifadesini kullandı.