'Sudan Yol Ayırımında'
İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu: 'Sudan darbesi de Türkiye'nin 'one minute' çıkışından bugüne bölge halklarının yüreklerinde ektiği umut tohumlarıyla oluşacak halk iktidarlarını engellemeye dönük çabaların başka bir odağıdır' 'Sudan bir yol ayırımında ancak Ömer elBeşir'den sonra birçok şeyin değişmeyeceği riskini de taşıyor' İNSAMER Afrika Uzmanı Serhat Orakçı: 'Yeni yönetim kamuoyuna sivil idareye geçiş konusunda tatmin edici bir yol haritası sunamazsa bu sağlanana kadar protesto gösterileri devam edecek gibi gözüküyor'
GÜLSÜM İNCEKAYA - Sudan'da 4 aydır devam eden protesto gösterilerinin ardından gerçekleşen askeri darbeyi değerlendiren uzmanlar, halkın biriken taleplerinin başkaları tarafından çalınıp, beklentilerin boşa çıkma ihtimalinin güç kazandığını belirtti.
Sudan'da Yüksek Askeri Konseyin 30 yıllık Ömer el-Beşir rejimini devre dışı bırakmasını, ilan edilen olağanüstü hale karşın halkın sokak gösterilerinin devam etmesini AA muhabirine değerlendiren uzmanlar, yol ayrımında olan Sudan için yapılması gereken tek şeyin özgür ve katılımcı bir sivil idareye geçişin desteklenmesi olacağını vurguladı.
İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu, Sudan ve diğer İslam coğrafyalarında halkın temsiliyetini sağlayabilecek, onların kaynaklarına, değerlerine, geleceklerine sahip çıkma kararlılığını ve inancını temsil edebilecek tüm iktidar mücadelelerinin hep sekteye uğratıldığını anlattı.
Sudan'da yaşananların benzer nedenlerden kaynaklandığın dile getiren Prof. Dr. Hacısalihoğlu, "Uzun süredir devam eden sokak gösterileri halkın yaşam beklentilerini, varlıklarını, refahını artırabilme talebidir. Ama askeri darbe ile bu biriken taleplerin ve enerjinin başkaları tarafından çalındığını, beklentilerin hep boşa çıkartıldığını, yön değiştirildiğini gördük. Bunu Mısır'da da gördük." diye konuştu.
Hacısalihoğlu, bölge ülkelerine asıl katkının halkın gerçek iradelerini gösterebileceği kanalları açmak olduğunu kaydederek şunları kaydetti:
"Mısır'ın Abdulfettah el-Sisi darbesi ile üstlendiği rol, gerek Kızıldeniz, Basra Körfezi üçgeninde gerek Körfez ülkeleri denkleminde gerekse Doğu Akdeniz üzerinde, büyük ölçüde Türkiye'nin etkinliğini kırmaya yöneliktir. Sudan darbesi de Türkiye'nin 'One Minute' çıkışından bugüne bölge halklarının yüreklerinde ektiği umut tohumlarıyla oluşacak halk iktidarlarını engellemeye dönük çabaların başka bir odağıdır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 2017'deki Hartum ziyareti, Türkiye ile Sudan arasında Sevakin Adası anlaşması, bölgede petrol arama hazırlıklarının yapılması Sisi'yi rahatsız etmişti. Çünkü onun arakasındaki küresel efendileri rahatsız etmiştir. Sisi gibiler halkların gerçek refah arzusunu baltalayan piyonlardır. Sisi, İsrail, Suudi Prens Muhammed bin Salman, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) prensi Muhammed bin Zayid en-Nahyan ve ABD Başkanı Donald Trump'ın damadı Jared Kushner ile bir denklem oluşturdular. Buna yeni Orta Doğu planı da denilebilir. Bu denklemin amacı, bölge halklarının ayağa kalkarak gerçek iktidarları tesisinin önünü kesmektir. Halkların sömürge mantığından kurtulup, öz güven kazanarak Türkiye'nin verdiği ilhamla buluşmalarını engellemektir."
- "Darbe halkın taleplerini kirletme riski taşıyor"
Prof. Dr. Hacısalihoğlu, Sudan'da "Biz El-Beşir'i istemiyoruz ama ona darbe yapan kişileri, güçleri de istemiyoruz." diyen bir halk olduğunu ifade ederek, Sudan'ın bir yol ayırımında olduğunu, ancak Ömer El-Beşir'den sonra birçok şeyin değişmeyeceği riskini de taşıdığını söyledi.
Darbenin, halkın boyunduruktan kurtulma taleplerini kirletme riski taşıdığını dile getiren Hacısalihoğlu, "Çünkü bir darbeden hayır üretmek çok güç, bunu görmek gerekir. Şu anda Sudan'daki en büyük risk budur. Bu açıdan Sudan'ın yoksul ama bereketli topraklarının asli sahipleri tarafından yönetilmesini destekliyoruz." ifadelerini kullandı.
Hacısalihoğlu, Mısır'da Sisi kontrolündeki yayın organlarının Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Sudan ziyaretinden sonra Türkiye'ye yönelik düşmanca yayınlar yaptığını hatırlatarak, şöyle devam etti:
"Sisi'nin arkasındaki güçlerin Türkiye'nin bir yanda Katar'da açtığı askeri üs, diğer tarafta Somali'deki askeri üssü ve Sevakin Adası'nın ihyası ile birlikte bölgedeki etkinliğinin artacağına dair kaygıları var. Çünkü Türkiye buraya sömürgeci bir güç olarak değil halkların beklentilerini karşılamak için oradadır. Bunu çok iyi biliyorlar. Orta Doğu ve Afrika rejimleriyle halkların siyasi kimyaları tamamen farklıdır. O açıdan Türkiye o halkların kimyasına hitap ediyor. Türkiye'nin buradaki her türlü askeri varlığı, ekonomik, kültürel girişimleri onların çıkarınadır, onların talepleri doğrultusundadır. Baskıcı rejimler bunu bildikleri için Türkiye düşmanlığını körükleme derdindeler. Sudan'daki darbede de bunun izini görüyoruz. Bunu söylerken 30 yıllık El-Beşir iktidarını alkışlıyor değiliz. Bir yandan baskıcı bir rejim diğer yanda sömürge kuklası bir cunta arasında tercih yapıyor değiliz. Tek derdimiz halkın milli iradesinin tecelli edeceği demokratik kanalın açılması ve muhafaza edilmesidir. Yoksa generallerin halkın beklentisi doğrultusunda mı arkasındaki güçlerin çıkarları doğrultusunda mi hareket edeceğini bilemeyiz. Kaygımız o noktadadır."
- "Tatmin edici bir yol haritası çıkmazsa protestolar devam eder"
İnsani Sosyal Araştırmalar Merkezi (İNSAMER) Afrika Uzmanı Serhat Orakçı ise 4 aydır süren protesto gösterilerinin ardından Sudan'da askerin duruma el koyarak Ömer el Beşir'i siyaset dışına ittiğini kaydetti.
Bir takım ekonomik sıkıntıların protesto gösterilerinin başlamasına sebep olduğununu, temel beklentinin 30 yıldır iktidarda bulunan Ömer el Beşir'in istifa etmesi ve ülkede uzlaşmacı, demokratik süreci işletecek sivil bir idare tesis edilmesi olduğunu hatırlatan Orakçı, gösterilere katılan başta Sudan Profesyoneller Birliği olmak üzere tüm oluşumların bu konuda mutabakat sağladığını aktardı.
Sudan'da gerçekleşen askeri darbenin rejim içi bir darbe olarak algılandığına dikkati çeken Orakçı, şunları kaydetti:
"Yani darbe rejim içindeki aktörler veya bloklar arası bir çekişme olarak ortaya çıktı. Ve açıklanan geçiş programı halkın beklentisini karşılamaktan son derece uzaktı. Sivil idareye geçiş için öngörülen 2 yılın beklenenden uzun olması, 2005 anayasasının askıya alınması ve OHAL'in 3 ay daha devamı halkta memnuniyetsizlik doğurdu. Başkentteki Genelkurmay karargahı başta olmak üzere ana caddelerle toplanan binlerce Sudanlı, Savunma Bakanı ve Askeri Geçiş Konseyi Başkanı Avad Bin Avf ve Ömer el-Beşir rejimine ait isimlerin istifasını ve sivil geçiş hükümeti kurulmasını istemişti. Bin Avf, 24 saat geçmeden görevini bıraktığını açıkladı."
Protestocuların gerçekleşen darbenin rejim içi bir darbe olduğunu iddia ederek meydanları terk etmediğini dile getiren Orakçı, "Protesto gösterilerinde yer alan tüm oluşumlar, meydanı terk etmeyerek oturma eylemlerinin devam etmesi yönünde karar beyan etti. Yeni yönetim kamuoyuna sivil idareye geçiş konusunda tatmin edici bir yol haritası sunamazsa bu sağlanana kadar protesto gösterileri devam edecek gibi gözüküyor." değerlendirmesini yaptı.
Askeri kanattan cuma günü yapılan açıklamaların daha yumuşak ve kamuoyunu rahatlatmaya yönelik olduğunu vurgulayan Orakçı, "Askeri kanat tarafından olumlu gelişmelerin olması halinde askerin siyasetten çekileceği beyan edilirken siyasi oluşumlarla görüşüleceği ve geçiş hükümlerinin sivillerden oluşacağı bildirildi. Gelinen noktada Ömer el-Beşir'in sahneden çekilmesiyle Sudan yeni bir yola girmiştir. Artık Sudan için yapılması gereken iç ve dış aktörlerin baskısıyla özgür ve katılımcı bir sivil idareye geçişin desteklenmesi olacaktır." diye konuştu.
- "Sivil iradenin bir an önce kurulması gerekiyor"
Afrika Araştırmacıları Merkezi (AFAM) Sudan Özelinde Doğu Afrika Araştırmacısı Kaan Devecioğlu da Sudan’da 4 ay dalgalı bir seyir süren protestoların nisan ayında zirveye ulaştığını ve darbeyle sonuçlandığını ifade etti.
Yüksek Askeri Konsey tarafından dün yapılan açıklamalarda mevcut iktidarın 4 aydır süren protestolar kapsamında ülkenin geleceği adına bir çözüm ortaya koyamadığını dolayısıyla askerin yönetime el koyarak sistemi stabilize etmesinin bir gereklilik olduğunu açıklayan Devecioğlu, şunları kaydetti:
"Bu bağlamda yapılan açıklamaları, askeri konseyin halkın isteklerine duyarlı bir anlayışa sahip olduğu şeklinde okuyabiliriz. Sudan halkının isteklerini karşılayacak durumun daha kısa süreli ve onların taleplerini önceleyerek hazırlanmış bir geçiş planı dahilinde sivil idarenin bir an evvel kurulması gerekmektedir." şeklinde konuştu.
ABD, Rusya, Avrupa Birliği ve Çin’in, Sudan yönetimine el koyan Yüksek Askeri Konseyi tanıdığını aktaran Devecioğlu, sözlerini şöyle tamamladı:
"Ancak Afrika Birliği Komisyonu Başkanı Musa Faki Mahamat yaptığı açıklamada ülkedeki sıkıntıların çözümünde ordunun rol almasının yanlış olduğunu belirterek, vatandaşların özgürlüklerini kabul eden Lome Deklarasyonu'nu hatırlattı. Sudan'ın sivil yönetim sağlanana kadar üyeliğinin askıya alındığını belirtti. Genel olarak Sudan’daki son duruma bakıldığında ordunun yaptığı açıklamalarla zaman kazanmak istediği ve halkta meydana gelen öfke yığılmasının sönmesini amaçladığı yorumu yapılabilir."
Kaynak: AA
Sudan'da Yüksek Askeri Konseyin 30 yıllık Ömer el-Beşir rejimini devre dışı bırakmasını, ilan edilen olağanüstü hale karşın halkın sokak gösterilerinin devam etmesini AA muhabirine değerlendiren uzmanlar, yol ayrımında olan Sudan için yapılması gereken tek şeyin özgür ve katılımcı bir sivil idareye geçişin desteklenmesi olacağını vurguladı.
İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu, Sudan ve diğer İslam coğrafyalarında halkın temsiliyetini sağlayabilecek, onların kaynaklarına, değerlerine, geleceklerine sahip çıkma kararlılığını ve inancını temsil edebilecek tüm iktidar mücadelelerinin hep sekteye uğratıldığını anlattı.
Sudan'da yaşananların benzer nedenlerden kaynaklandığın dile getiren Prof. Dr. Hacısalihoğlu, "Uzun süredir devam eden sokak gösterileri halkın yaşam beklentilerini, varlıklarını, refahını artırabilme talebidir. Ama askeri darbe ile bu biriken taleplerin ve enerjinin başkaları tarafından çalındığını, beklentilerin hep boşa çıkartıldığını, yön değiştirildiğini gördük. Bunu Mısır'da da gördük." diye konuştu.
Hacısalihoğlu, bölge ülkelerine asıl katkının halkın gerçek iradelerini gösterebileceği kanalları açmak olduğunu kaydederek şunları kaydetti:
"Mısır'ın Abdulfettah el-Sisi darbesi ile üstlendiği rol, gerek Kızıldeniz, Basra Körfezi üçgeninde gerek Körfez ülkeleri denkleminde gerekse Doğu Akdeniz üzerinde, büyük ölçüde Türkiye'nin etkinliğini kırmaya yöneliktir. Sudan darbesi de Türkiye'nin 'One Minute' çıkışından bugüne bölge halklarının yüreklerinde ektiği umut tohumlarıyla oluşacak halk iktidarlarını engellemeye dönük çabaların başka bir odağıdır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 2017'deki Hartum ziyareti, Türkiye ile Sudan arasında Sevakin Adası anlaşması, bölgede petrol arama hazırlıklarının yapılması Sisi'yi rahatsız etmişti. Çünkü onun arakasındaki küresel efendileri rahatsız etmiştir. Sisi gibiler halkların gerçek refah arzusunu baltalayan piyonlardır. Sisi, İsrail, Suudi Prens Muhammed bin Salman, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) prensi Muhammed bin Zayid en-Nahyan ve ABD Başkanı Donald Trump'ın damadı Jared Kushner ile bir denklem oluşturdular. Buna yeni Orta Doğu planı da denilebilir. Bu denklemin amacı, bölge halklarının ayağa kalkarak gerçek iktidarları tesisinin önünü kesmektir. Halkların sömürge mantığından kurtulup, öz güven kazanarak Türkiye'nin verdiği ilhamla buluşmalarını engellemektir."
- "Darbe halkın taleplerini kirletme riski taşıyor"
Prof. Dr. Hacısalihoğlu, Sudan'da "Biz El-Beşir'i istemiyoruz ama ona darbe yapan kişileri, güçleri de istemiyoruz." diyen bir halk olduğunu ifade ederek, Sudan'ın bir yol ayırımında olduğunu, ancak Ömer El-Beşir'den sonra birçok şeyin değişmeyeceği riskini de taşıdığını söyledi.
Darbenin, halkın boyunduruktan kurtulma taleplerini kirletme riski taşıdığını dile getiren Hacısalihoğlu, "Çünkü bir darbeden hayır üretmek çok güç, bunu görmek gerekir. Şu anda Sudan'daki en büyük risk budur. Bu açıdan Sudan'ın yoksul ama bereketli topraklarının asli sahipleri tarafından yönetilmesini destekliyoruz." ifadelerini kullandı.
Hacısalihoğlu, Mısır'da Sisi kontrolündeki yayın organlarının Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Sudan ziyaretinden sonra Türkiye'ye yönelik düşmanca yayınlar yaptığını hatırlatarak, şöyle devam etti:
"Sisi'nin arkasındaki güçlerin Türkiye'nin bir yanda Katar'da açtığı askeri üs, diğer tarafta Somali'deki askeri üssü ve Sevakin Adası'nın ihyası ile birlikte bölgedeki etkinliğinin artacağına dair kaygıları var. Çünkü Türkiye buraya sömürgeci bir güç olarak değil halkların beklentilerini karşılamak için oradadır. Bunu çok iyi biliyorlar. Orta Doğu ve Afrika rejimleriyle halkların siyasi kimyaları tamamen farklıdır. O açıdan Türkiye o halkların kimyasına hitap ediyor. Türkiye'nin buradaki her türlü askeri varlığı, ekonomik, kültürel girişimleri onların çıkarınadır, onların talepleri doğrultusundadır. Baskıcı rejimler bunu bildikleri için Türkiye düşmanlığını körükleme derdindeler. Sudan'daki darbede de bunun izini görüyoruz. Bunu söylerken 30 yıllık El-Beşir iktidarını alkışlıyor değiliz. Bir yandan baskıcı bir rejim diğer yanda sömürge kuklası bir cunta arasında tercih yapıyor değiliz. Tek derdimiz halkın milli iradesinin tecelli edeceği demokratik kanalın açılması ve muhafaza edilmesidir. Yoksa generallerin halkın beklentisi doğrultusunda mı arkasındaki güçlerin çıkarları doğrultusunda mi hareket edeceğini bilemeyiz. Kaygımız o noktadadır."
- "Tatmin edici bir yol haritası çıkmazsa protestolar devam eder"
İnsani Sosyal Araştırmalar Merkezi (İNSAMER) Afrika Uzmanı Serhat Orakçı ise 4 aydır süren protesto gösterilerinin ardından Sudan'da askerin duruma el koyarak Ömer el Beşir'i siyaset dışına ittiğini kaydetti.
Bir takım ekonomik sıkıntıların protesto gösterilerinin başlamasına sebep olduğununu, temel beklentinin 30 yıldır iktidarda bulunan Ömer el Beşir'in istifa etmesi ve ülkede uzlaşmacı, demokratik süreci işletecek sivil bir idare tesis edilmesi olduğunu hatırlatan Orakçı, gösterilere katılan başta Sudan Profesyoneller Birliği olmak üzere tüm oluşumların bu konuda mutabakat sağladığını aktardı.
Sudan'da gerçekleşen askeri darbenin rejim içi bir darbe olarak algılandığına dikkati çeken Orakçı, şunları kaydetti:
"Yani darbe rejim içindeki aktörler veya bloklar arası bir çekişme olarak ortaya çıktı. Ve açıklanan geçiş programı halkın beklentisini karşılamaktan son derece uzaktı. Sivil idareye geçiş için öngörülen 2 yılın beklenenden uzun olması, 2005 anayasasının askıya alınması ve OHAL'in 3 ay daha devamı halkta memnuniyetsizlik doğurdu. Başkentteki Genelkurmay karargahı başta olmak üzere ana caddelerle toplanan binlerce Sudanlı, Savunma Bakanı ve Askeri Geçiş Konseyi Başkanı Avad Bin Avf ve Ömer el-Beşir rejimine ait isimlerin istifasını ve sivil geçiş hükümeti kurulmasını istemişti. Bin Avf, 24 saat geçmeden görevini bıraktığını açıkladı."
Protestocuların gerçekleşen darbenin rejim içi bir darbe olduğunu iddia ederek meydanları terk etmediğini dile getiren Orakçı, "Protesto gösterilerinde yer alan tüm oluşumlar, meydanı terk etmeyerek oturma eylemlerinin devam etmesi yönünde karar beyan etti. Yeni yönetim kamuoyuna sivil idareye geçiş konusunda tatmin edici bir yol haritası sunamazsa bu sağlanana kadar protesto gösterileri devam edecek gibi gözüküyor." değerlendirmesini yaptı.
Askeri kanattan cuma günü yapılan açıklamaların daha yumuşak ve kamuoyunu rahatlatmaya yönelik olduğunu vurgulayan Orakçı, "Askeri kanat tarafından olumlu gelişmelerin olması halinde askerin siyasetten çekileceği beyan edilirken siyasi oluşumlarla görüşüleceği ve geçiş hükümlerinin sivillerden oluşacağı bildirildi. Gelinen noktada Ömer el-Beşir'in sahneden çekilmesiyle Sudan yeni bir yola girmiştir. Artık Sudan için yapılması gereken iç ve dış aktörlerin baskısıyla özgür ve katılımcı bir sivil idareye geçişin desteklenmesi olacaktır." diye konuştu.
- "Sivil iradenin bir an önce kurulması gerekiyor"
Afrika Araştırmacıları Merkezi (AFAM) Sudan Özelinde Doğu Afrika Araştırmacısı Kaan Devecioğlu da Sudan’da 4 ay dalgalı bir seyir süren protestoların nisan ayında zirveye ulaştığını ve darbeyle sonuçlandığını ifade etti.
Yüksek Askeri Konsey tarafından dün yapılan açıklamalarda mevcut iktidarın 4 aydır süren protestolar kapsamında ülkenin geleceği adına bir çözüm ortaya koyamadığını dolayısıyla askerin yönetime el koyarak sistemi stabilize etmesinin bir gereklilik olduğunu açıklayan Devecioğlu, şunları kaydetti:
"Bu bağlamda yapılan açıklamaları, askeri konseyin halkın isteklerine duyarlı bir anlayışa sahip olduğu şeklinde okuyabiliriz. Sudan halkının isteklerini karşılayacak durumun daha kısa süreli ve onların taleplerini önceleyerek hazırlanmış bir geçiş planı dahilinde sivil idarenin bir an evvel kurulması gerekmektedir." şeklinde konuştu.
ABD, Rusya, Avrupa Birliği ve Çin’in, Sudan yönetimine el koyan Yüksek Askeri Konseyi tanıdığını aktaran Devecioğlu, sözlerini şöyle tamamladı:
"Ancak Afrika Birliği Komisyonu Başkanı Musa Faki Mahamat yaptığı açıklamada ülkedeki sıkıntıların çözümünde ordunun rol almasının yanlış olduğunu belirterek, vatandaşların özgürlüklerini kabul eden Lome Deklarasyonu'nu hatırlattı. Sudan'ın sivil yönetim sağlanana kadar üyeliğinin askıya alındığını belirtti. Genel olarak Sudan’daki son duruma bakıldığında ordunun yaptığı açıklamalarla zaman kazanmak istediği ve halkta meydana gelen öfke yığılmasının sönmesini amaçladığı yorumu yapılabilir."