İYİ Parti TBMM Grup Toplantısı
Genel Başkan Meral Akşener: '(Ermeni soykırımı iddiaları) Bugüne kadar Türk devletinin eli boş durmaz, tarih cahili bu lobilere karşı hakkını, hukukunu savunacak ilişkileri devreye sokardı. O başkentlerde Türkiye'nin dostları vardı. Ne oldu? Kalmadı. Çünkü muhatap olacakları bir devlet aklı kalmadı. Tek bir adamla muhataplar. O yüzden de işin ciddiyeti kaçtı' 'Memuruna yüzde 4 zammı uygun gören iktidar, yılbaşında vergi ve harçlara yüzde 22,5 zam kararı aldı. Memurunu, işçisini enflasyona ezdiren Sayın Erdoğan, iş kendine gelince kesenin ağzını açıyor' 'Milli iradeyle, milletle inatlaşmanın sonu hayır değildir. Öyle olsaydı, 27 Mayıs ihtilalinden sonra rahmetli Demirel iktidar olamazdı. Aynı Demirel 12 Mart Muhtırası'ndan sonra yeniden iktidara gelemezdi. Milletle inatlaşmak sonuç verseydi, 12 Eylül'den sonra rahmetli Turgut Özal, cuntanın partisine rağmen iktidara gelemezdi'
Akşener partisinin Meclisteki grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nın uzun zamandır görülmemiş bir coşkuyla sokak ve meydanlarda kutlandığını belirten Akşener, "Manevi değerlerimize saldırmak Cumhuriyetçilik değildir. Cumhuriyete saldırmak da maneviyatçılık olamaz. Manevi değerlerimiz de Cumhuriyetimiz de bizi biz yapan ortak değerlerimizdir. Yeniden 'biz' olabilmenin yolu ortak değerlerimizde buluşabilmek, farklılıklarımıza da saygı göstermektir." diye konuştu.
Akşener, son 10 yıldır dünyanın başına bela edilen Büyük Ortadoğu Projesi'nin Türkiye'nin kapısına da dayandığını vurgulayarak, "Bu projenin eş başkanı olmakla övünenlerin vizyonsuzluğu, ülkemizi büyük belalarla baş başa bıraktı. İktidarın kendi eliyle sınırımızdan geçirip yolda lahmacun ısmarladığı teröristlerle şimdi ordumuz mücadele ediyor. Dünyada aklı başında hiçbir devlet, teröriste seyahat acenteliği yapmaz ama maalesef devletin idaresi basiretsizlerin elindeyse bunlar oluyor." ifadesini kullandı.
- "Suriye önümüze dikildi"
Barış Pınarı Harekatı'na kendilerinin ve milletin destek verdiğini ancak gelinen noktadan endişe duyduklarının altını çizen Akşener, şunları söyledi:
"480 kilometre uzunlukta, 30 kilometre derinlikte bir alanı güvenli bölgeye dönüştürmek amacıyla başlayan harekat, yeni bir vizyonsuzlukla yarım kaldı. 'Umarım sahada kazandığımızı masada kaybetmeyiz.' uyarısını yapmıştım. Bugünkü tabloya baktığımızda görüyoruz ki 480 kilometrelik hedefin sadece 120 kilometresinde varız. Sınırımızın dörtte üçü hala tehdit altında olmasına rağmen iktidar bunu bir başarı gibi sunuyor.
Rusya önümüze dikildi. Şam yönetimi bölgenin büyük bir kısmında kontrolü ele geçirdi. Amerika, maaşlı teröristlerini alıp geriye çekildi. Peki iktidardakiler ne yapıyor? Dostum Trump'ın mektubunu, tweetlerini, Amerikan senatörlerinin tehditlerini yutup, 'Kaç milyon Suriyeliye, daha kaç milyar dolar harcayıp ev yaparız?' diye müteahhitlerle hesap kitap yapıyorlar. Esad kazandı, Putin kazandı, İran kazandı, Trump kara geçti. Kaybedense, dünya lideri Recep Tayyip Erdoğan. Hal böyle olunca, bugüne kadar sopa gibi gösterilip çekilen bazı tasarılar, birer ikişer ülke parlamentolarından geçmeye başladı. Çünkü Türkiye'yi güçsüz görüyorlar. Siz iktidardakilerin öyle iç siyasette atıp tuttuklarına bakmayın, uluslararası alanda dut yemiş bülbüle dönüyorlar. Bu gelgitleri gören batı ülkeleri de 100 yıl önceki Ermeni tehciri üzerinden Türkiye'yi iyice sıkıştırmak için adımlar atıyor."
Ermeni soykırımı iddialarının her yıl nisan ayında gündeme geldiğine ancak bu yıl erkene alındığına işaret eden Akşener, "Bugüne kadar Türk devletinin de eli boş durmaz, tarih cahili bu lobilere karşı hakkını hukukunu savunacak ilişkileri devreye sokardı. O başkentlerde Türkiye'nin dostları vardı. Ne oldu? Kalmadı. Çünkü muhatap olacakları bir devlet aklı kalmadı. Tek bir adamla muhataplar. O yüzden de işin ciddiyeti kaçtı." dedi.
Akşener, Türkiye'yi her geçen gün daha büyük yalnızlığa iten bu duruma artık son vermeleri gerektiğini vurgulayarak, "Aksi takdirde başımızın daha büyük belalara gireceği kesin. Binlerce yıllık geleneğiyle vücut bulan devleti çiftlik sanıyorlar. Devlet yönetmiyor; damatla, kayınbiraderle, gelinle, görümceyle evcilik oynuyorlar. Bu böyle gitmez. Türkiye bu yükü, bu ciddiyetsizliği, bu iş bilmezliği daha fazla taşıyamaz." diye konuştu.
Meral Akşener, hükümetin memurlara yaptığı zam oranını eleştirerek, şöyle devam etti:
"Memuruna yüzde 4 zammı uygun gören iktidar, yılbaşında vergi ve harçlara yüzde 22,5 zam kararı aldı. Memurunu, işçisini enflasyona ezdiren Sayın Erdoğan, iş kendine gelince kesenin ağzını açıyor. Cumhurbaşkanı olduğu 2014 yılında, 199 milyon lira olan Cumhurbaşkanlığı bütçesi, bu ucube sistem ve sarayla birlikte 2020 yılında ne kadara çıkıyor biliyor musunuz? 3,1 milyar liraya. Sarayın günlük bütçesi 8 buçuk milyon lira. 300 yataklı Ödemiş Devlet Hastanesi 52 milyon liraya yapıldı. Yani o saray, bir haftalık masrafıyla 300 yataklı hastane yapılabilen bir saray."
Akşener, EYT'lilerin haklarının verilmesini ve 3600 ek gösterge bekleyen memurların taleplerinin de karşılanmasını istedi.
"Türk milletinin, Hazreti Türkistan nesli olduğunu, bu nesilden eziyet, kıyım ve zulmün peyda olamayacağını" belirten Akşener, yaşanan acıların herkesin ortak acısı olduğunu söyledi.
Meral Akşener, Allahuekber Dağları'nda donan askerin, Taşnak çetelerinin kıydığı kadın, erkek, çoluk, çocuğun ve tehcirde ölen Ermeni vatandaşların acılarının da kendilerinin acısı olduğunu dile getirdi.
Akşener, Türkiye'deki siyasal iklimi değiştireceklerini ve Türkiye'yi 21. yüzyılın güçlü ve saygın ülkesi haline getireceklerini iddia etti.
Türkiye'nin parlamenter sistem ile yönetildiği dönemde daha iyi durumda olduğunu savunan Akşener, sözlerini şöyle sürdürdü:
"2002-2007 arasındaki büyüme oranını bugüne dek sürdürebilseydik, kişi başına düşen milli gelirimiz 16 bin dolar olacaktı. Yani milletimiz tam 2 kat zengin olacaktı. Demek ki AK Parti'nin görece başarılı olduğu yıllarda, Türkiye parlamenter sistemle yönetiliyormuş. Demek ki parlamenter sistemle ülke çok daha güzel yönetilebiliyormuş. Demek ki parlamenter sistemle, Türkiye ekonomisi büyüyebiliyormuş. Demek ki parlamenter sistemle, dolar da faizler de düşebiliyormuş.
Peki bugünkü iktidar sahipleri ne yaptı? Kuvvetler ayrılığını denge unsuru olarak değil, kibrin önünde engel olarak gördüler. Daha fazla güç için sistem değiştirmeye kalktılar. Binlerce yıllık devlet geleneğimizi deneme tahtasına çevirdiler. 2010 ve 2017 referandumlarıyla, kuvvetler ayrılığını yerle bir ettiler. Vatandaşın kendilerine duyduğu güveni, sistemi yıkmak adına kullandılar. Milletin meclisini devre dışı bıraktılar. Sadece muhalefetin siyaset hakkına engel olmadılar, iradesine sahip çıkan millete 'terörist' dediler. Kendi vekillerine bile 'Al maaşını otur, ne diyorsam ona göre elini kaldır' dediler. 'Çayını kahveni iç, ülke yönetime karışma' dediler. Türkiye'de son 17 senede yaşananlar, adeta tarihte bir tersine gidiştir. Demokrasiden krallığa doğru, zenginlikten fakirliğe doğru bir gidiştir. Türkiye'yi hakkın, hukukun, özgürlük ve adaletin yitirildiği bir yola soktular. Bu tersine gidişin adı 'Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'dir."
- "Kuvvetler ayrılığını yeniden tesis edeceğiz"
İYİ Parti Genel Başkanı Akşener, kuvvetler ayrılığının sadece demokrasinin değil, doğru kararlar verebilmenin, ülkeyi hata yapmadan yönetebilmenin de vazgeçilmez bir şartı olduğunu, bunun için de yeni bir anayasayla kuvvetler ayrılığını yeniden tesis edeceklerini söyledi.
Haydarpaşa ve Sirkeci gar ihalesine de değinen Akşener, "Büyükşehir Belediyesinin katakulliyle saf dışı bırakıldığını, ihalenin belediyenin maaşlı çalışanına hediye edildiğini" öne sürdü.
Hükümetin şimdi de Büyükşehir Belediyesinin İstanbul Boğazı'ndaki yetkilerini gasp etmeye hazırlandığını öne süren Akşener, şöyle konuştu:
"İstanbul Boğazı, dünyanın en güzel yerlerinden biridir. Aynı zamanda tarih mirasıdır. İstanbul'u betona boğan iktidar, milletin rahatsızlığını gördüğü andan itibaren Boğaziçi İmar Kanunu'nda bazı değişiklikler yaptı. Belediyenin ellerinden gideceğini gördüğü için yetkiyi Ankara'ya almaya dönük adımlar attı. İstanbul Boğazı ve çevresi kanunsuz dikilen binalarla dolu. Bu binalara, yıllarca İstanbul'u yönetmiş belediye başkanının aile şirketinin binası da dahil. Tarihi yalılarda kafalarına göre tadilat yapanlar, Ak Parti iktidarının vazgeçemediği yandaş müteahhitler. Millet, rant hırsıyla koca metropolü köye çeviren iktidar partisinin elindeki yetkiyi bu sebeple aldı. 'Yanlış yaptın, kenara çekil' dedi.
Peki iktidar şimdi ne yapıyor? 'Beton dikmeye devam edeceğim.' diyor. O yüzden de İstanbul Büyükşehir Belediyesinin elindeki yetkiyi almak istiyor. Buradan uyarıyorum, dünyanın incisi Boğaziçi'nin sahibi Türk milletidir. Sayın Erdoğan, milletle inatlaşma. Milletin, kötü yönettiğiniz için elinizden alıp Ekrem İmamoğlu'na verdiği yetkiyi gasbetmeye kalkma. Milli iradeyle, milletle inatlaşmanın sonu hayır değildir. Öyle olsaydı, 27 Mayıs ihtilalinden sonra rahmetli Demirel iktidar olamazdı. Aynı Demirel 12 Mart Muhtırası'ndan sonra yeniden iktidara gelemezdi. Milletle inatlaşmak sonuç verseydi, 12 Eylül'den sonra rahmetli Turgut Özal, cuntanın partisine rağmen iktidara gelemezdi. Milletle inatlaşmak işe yarasaydı bir şiir yüzünden seni hapse atanların iktidarı devam eder, sen iktidara gelemezdin. Sana bütün kapıları açan milletinin iradesine artık saygı duymayı öğren. Demokrasi tarihimize kısaca göz atsan, milletimizin iradesinin karşısına dikilen hiçbir gücün ayakta kalamadığını göreceksin."