Adana'dan Hizan'ın Dağ Köyüne Uzanan Öğretmenlik Aşkı
Bitlis’in Hizan ilçesine bağlı Yukarı Ayvacık köyünde görev yapan Merve öğretmen, zorlu koşullara rağmen hem öğrencilerinin en iyi eğitimi alması için çaba gösteriyor hem de onlara anne ve abla şefkatiyle yaklaşıp arkadaşlık ediyor.
Merve öğretmen işitme engelli arkadaşı ile birlikte köy okulunun duvarlarına öğrenciler daha iyi öğrensin diye Türkiye haritası, güneş sistemi, çarpım tablosu ve Atatürk portresi çizdi. Bazen sınıfındaki sobayı yakan, bazen tadilatla ilgili işleri yapan Merve öğretmen, öğrencilerin derslerini başarıyla yapması için onlara anne ve abla şefkatiyle yaklaşıp arkadaşlık yapıyor. Merve öğretmen, işitme engelli arkadaşının 13 gün köyde kaldığını ve bu sürede öğrencilerinin işaret dilini bile öğrendiklerini söyledi.
Merkeze yaklaşık 100 kilometre uzaklıkta bulunan Yukarı Ayvacık köyüne nisan ayında gelen Adanalı öğretmen Merve Çelik, soba ile ilk defa burada karşılaştığını söyledi.
Bir taraftan okulu güzelleştiren Merve Çelik, diğer taraftan yabancısı olduğu köy yaşantısına alışmaya çalıştığını belirtti.
“Hiç köy hayatım olmadı”
Okulunu ve köyü çok sevdiğini belirten Merve Çelik, “İlk atama yerim olan Yukarı Ayvacık köyüne nisan ayında geldim. İlk atama yerimi görünce çok heyecanlandım. Hemen haritadan baktım nasıl bir yer, nereye gidiyorum diye. Tercihlerimi çok özenle yaptım. Sürekli araştırma yaptım. Sobalı ve tek okullu yerleri de yazmamıştım. Kendimce güzel bir tercih yaptım. Ama bir baktım okulun ismi var, okulla ilgili bir resim yok. Eyvah ben nereye gidiyorum dedim. Öncelikle Hizan’a geldik. Hizan, Türkiye’nin en çok köyü olan 2’nci ilçesiymiş. Gelirken köyleri tek tek geçtik. Bütün tabelalara bakıyoruz. Bizim okulun ismi yok. Şu an yollarımız çok güzel, ama ilk geldiğimde toprak yoldu. Uzun uğraşlar sonucu en son karla kaplı tepede olan bir köye geldik. Köyümüze gelince muhtarımız bizi güzelce ağırladı. Hemen lojmanı ve okulu görmek istedim. Açıkçası lojmana gelince moral ve motivasyonum düştü. Kendimi gerçekten kötü hissettim. Ben Adana’da doğdum büyüdüm. Hiç köy hayatım olmadı. Buraya gelince köy evlerine baktım, hiç bizim evler gibi değildi. Hepsi toprak evler. İlk defa gördüm ve kendi kendime hala böyle evler var mı dedim. İnsanların hayat ve yaşam tarzına bakınca demek ki varmış böyle yerler dedim” diye konuştu.
“Çocukların gözlerindeki o ışıltıyı görünce kafamdaki olumsuz her şey silindi”
Merve Çelik, ailesiyle birlikte okula gidip sınıftan içeri girdiklerinde heyecanlı olduğunu ifade ederek, “Çok heyecanlıydım. Zorlu bir süreç sonrası emeğimin karşılığını alacağım gündü. Kapıyı açıp sınıfa girdiğimde ‘hoş geldiniz’ diye karşılandım. Köyün ortamı, lojman, okulun durumu gibi bir sürü şey kafamda dönerken, çocukların gözlerinin içindeki o ışıltı, o mutluluk beni benden aldı. Gördüğüm, yaşadığım her şeyi bir anda unuttum. Çok heyecanlıydım. Gelirken çocuklar için bir sürü hediyeler hazırlamıştım. Güzelce giyinip, köye geldim. Tabi köy yollarından, kardan, kıştan hiç haberim yok. Yolda gelirken babam bir anda durdu. Nisan ayında o kadar çok kar yağmış ki, yol çöküp kapanmış. Bir yandan mutsuzdum, bir yandan şaşkındım. Demek ki ilk günden bütün her şeyle yüzleşmem gerekiyormuş. Okulumun ilk gününü böyle geçirmiş oldum” dedi.
“3 saat uğraşıp sobayı yakamadığım oldu”
Merve Çelik, Adana’da soba görmediklerini belirterek, şöyle konuştu:
“Tabi sınıfa ilk gelince dikkatimi çeken sobamız oldu. Biz Adana’da soğuk nedir bilmeyiz. Biz mont da giymeyiz. Kasım ayında bile kısa kollu tişörtlerle geziyoruz. Soba kültürümüz yoktur. Beni en çok zorlayan şey soba oldu. Hatta bazı günler 3 saat uğraşıp sobayı yakamadığım oldu. Köy halkımız bu konuda bize yardımcı oluyor. Yakamadığım zamanlar onlar gelip yakıyor. Okulla ilgili planlarım da şu şekilde oldu. Sobamız teneke soba olduğu için çok toz oluyordu. Biz dersle zaman geçireceğimiz yerde sınıfın temizliği ve düzenini düşünür hale gelmiştik. Bu durum beni çok rahatsız etti. Eğitim vermem gerekiyor burada. Bence okul sadece klasik düzenin olduğu bir yer olmamalı. Onlar kendini evinde gibi hissetmeli. Bir yandan okula alışmaya çalışırken, diğer yandan her gün yatağıma yattığımda düşünmeye başladım. Sınıfımızı nasıl daha güzel bir hale getirebiliriz, çocuklar nasıl mutlu olur, onlara daha iyi nasıl eğitim verebilirim diye. İlk geldiğimde çocuklara Türkiye haritasında Bitlis’i sorduğumda bulamıyorlardı. Kendi kendime gerçekten bir problem olduğunu, çocukların bu Türkiye haritasını öğrenmeleri gerektiğini düşündüm. Teneffüslerde Türkiye haritasını elimize alarak yarışmalar yapmaya başladık. Yarışmaları yaparken kocaman bir Türkiye haritası duvarda olsa çocuklar her şehri rahatlıkla öğrenebilir diye düşündüm. Hatta sadece şehri öğrenmekle kalmaz, o şehrin kültürünü, turizm kentlerini, yemek kültürlerini, her şeyi öğrenebilirler diye düşündüm.”
Çelik, en büyük hayalinin atandığı okulu işitme engelli arkadaşı Fatih’le beraber güzelleştirmek olduğunu ifade ederek, “Isparta’dan gelen işitme engelli arkadaşım Fatih vardı. Üniversite döneminde biz onun derslerine yardımcı olurken, o da bize işaret dili öğretmişti. Kendisi grafiker. Benim en büyük hayalim atandığım bir okulu Fatih’le beraber güzelleştirmekti. Çünkü Fatih’in harika bir yeteneği var. Onu okula çağırdım. Burada yaklaşık 13 gün kaldı. Biz Fatih’le beraber sabahlara kadar çizimler ve boyamalar yaptık. Bizim dersimiz geç bittiği için akşam 19.00’da başlıyorduk. Sabah 05.00-06.00’ya kadar çalışıyorduk. Okulumuzu boyadık. Duvardaki tasarımlarımızı Fatih yaptı. Türkiye haritası benim fikrimdi. Çizimi Fatih’e aitti. Çarpım tablosunu yapmamızdaki amaç ise, çocukların öğrenmesini kolaylaştırmaktı. Sınıfımızı bu şekilde tasarladık. Tadilata 2 aydır başladık. Bu daha sınıfımızın bitmiş hali değil. Biz buralara daha armut koltuklar alacağız. Sıralarımızın yerine başka sıralarda düşünüyoruz. Sınıfın düzeni dışında çocuklarla yapacağımız çok güzel projelerimiz var. Çocuklarla birlikte tasarım atölyeleri kurmayı düşünüyoruz” şeklinde konuştu.
“İşaret dili konusunda çocukları uzmanlaştırmayı istiyorum”
Çocukların işitme engelli arkadaşı Fatih’le tanıştıktan sonra işaret diline merak saldıklarını, boş zamanlarda öğrencilerine işaret dilini öğrettiğini de sözlerine ekleyen Çelik, “İşaret dili konusunda çocukları uzmanlaştırmayı istiyorum. İşitme engelli birileriyle karşılaştıklarında gerçekten konuşabilmelerini istiyorum. Bu konuda duyarlılık kazanmalarını istiyorum. Fatih buraya geldiğinde onu o kadar çok sevdiler ki, giderken ağladılar. Onunla konuşabilmek için işaret dilini öğrenmeye daha bir hevesliler. Artık biz bazı şeyleri işaret diliyle yapıyoruz sınıfta. Bunlar dışında çok farklı projelerimiz olacak. Biz çocuklarla gezmeyi planlıyoruz. Çünkü çocukların birçoğu köylerinden Hizan’a gitmiş değil. Şu anki hedefimiz Ankara ve Çanakkale’yi gezmek. O şehirlerin atmosferini, oralarda yaşayabilmek. Öncelikle İl Milli Eğitim Müdürümüz Mehmet Emin Korkmaz ve İlçe Milli Eğitim Müdürümüz olmak üzere bu çalışmalarımızda bize destek olan herkese teşekkür ederiz” diye konuştu.
Kaynak: İHA
Merkeze yaklaşık 100 kilometre uzaklıkta bulunan Yukarı Ayvacık köyüne nisan ayında gelen Adanalı öğretmen Merve Çelik, soba ile ilk defa burada karşılaştığını söyledi.
Bir taraftan okulu güzelleştiren Merve Çelik, diğer taraftan yabancısı olduğu köy yaşantısına alışmaya çalıştığını belirtti.
“Hiç köy hayatım olmadı”
Okulunu ve köyü çok sevdiğini belirten Merve Çelik, “İlk atama yerim olan Yukarı Ayvacık köyüne nisan ayında geldim. İlk atama yerimi görünce çok heyecanlandım. Hemen haritadan baktım nasıl bir yer, nereye gidiyorum diye. Tercihlerimi çok özenle yaptım. Sürekli araştırma yaptım. Sobalı ve tek okullu yerleri de yazmamıştım. Kendimce güzel bir tercih yaptım. Ama bir baktım okulun ismi var, okulla ilgili bir resim yok. Eyvah ben nereye gidiyorum dedim. Öncelikle Hizan’a geldik. Hizan, Türkiye’nin en çok köyü olan 2’nci ilçesiymiş. Gelirken köyleri tek tek geçtik. Bütün tabelalara bakıyoruz. Bizim okulun ismi yok. Şu an yollarımız çok güzel, ama ilk geldiğimde toprak yoldu. Uzun uğraşlar sonucu en son karla kaplı tepede olan bir köye geldik. Köyümüze gelince muhtarımız bizi güzelce ağırladı. Hemen lojmanı ve okulu görmek istedim. Açıkçası lojmana gelince moral ve motivasyonum düştü. Kendimi gerçekten kötü hissettim. Ben Adana’da doğdum büyüdüm. Hiç köy hayatım olmadı. Buraya gelince köy evlerine baktım, hiç bizim evler gibi değildi. Hepsi toprak evler. İlk defa gördüm ve kendi kendime hala böyle evler var mı dedim. İnsanların hayat ve yaşam tarzına bakınca demek ki varmış böyle yerler dedim” diye konuştu.
“Çocukların gözlerindeki o ışıltıyı görünce kafamdaki olumsuz her şey silindi”
Merve Çelik, ailesiyle birlikte okula gidip sınıftan içeri girdiklerinde heyecanlı olduğunu ifade ederek, “Çok heyecanlıydım. Zorlu bir süreç sonrası emeğimin karşılığını alacağım gündü. Kapıyı açıp sınıfa girdiğimde ‘hoş geldiniz’ diye karşılandım. Köyün ortamı, lojman, okulun durumu gibi bir sürü şey kafamda dönerken, çocukların gözlerinin içindeki o ışıltı, o mutluluk beni benden aldı. Gördüğüm, yaşadığım her şeyi bir anda unuttum. Çok heyecanlıydım. Gelirken çocuklar için bir sürü hediyeler hazırlamıştım. Güzelce giyinip, köye geldim. Tabi köy yollarından, kardan, kıştan hiç haberim yok. Yolda gelirken babam bir anda durdu. Nisan ayında o kadar çok kar yağmış ki, yol çöküp kapanmış. Bir yandan mutsuzdum, bir yandan şaşkındım. Demek ki ilk günden bütün her şeyle yüzleşmem gerekiyormuş. Okulumun ilk gününü böyle geçirmiş oldum” dedi.
“3 saat uğraşıp sobayı yakamadığım oldu”
Merve Çelik, Adana’da soba görmediklerini belirterek, şöyle konuştu:
“Tabi sınıfa ilk gelince dikkatimi çeken sobamız oldu. Biz Adana’da soğuk nedir bilmeyiz. Biz mont da giymeyiz. Kasım ayında bile kısa kollu tişörtlerle geziyoruz. Soba kültürümüz yoktur. Beni en çok zorlayan şey soba oldu. Hatta bazı günler 3 saat uğraşıp sobayı yakamadığım oldu. Köy halkımız bu konuda bize yardımcı oluyor. Yakamadığım zamanlar onlar gelip yakıyor. Okulla ilgili planlarım da şu şekilde oldu. Sobamız teneke soba olduğu için çok toz oluyordu. Biz dersle zaman geçireceğimiz yerde sınıfın temizliği ve düzenini düşünür hale gelmiştik. Bu durum beni çok rahatsız etti. Eğitim vermem gerekiyor burada. Bence okul sadece klasik düzenin olduğu bir yer olmamalı. Onlar kendini evinde gibi hissetmeli. Bir yandan okula alışmaya çalışırken, diğer yandan her gün yatağıma yattığımda düşünmeye başladım. Sınıfımızı nasıl daha güzel bir hale getirebiliriz, çocuklar nasıl mutlu olur, onlara daha iyi nasıl eğitim verebilirim diye. İlk geldiğimde çocuklara Türkiye haritasında Bitlis’i sorduğumda bulamıyorlardı. Kendi kendime gerçekten bir problem olduğunu, çocukların bu Türkiye haritasını öğrenmeleri gerektiğini düşündüm. Teneffüslerde Türkiye haritasını elimize alarak yarışmalar yapmaya başladık. Yarışmaları yaparken kocaman bir Türkiye haritası duvarda olsa çocuklar her şehri rahatlıkla öğrenebilir diye düşündüm. Hatta sadece şehri öğrenmekle kalmaz, o şehrin kültürünü, turizm kentlerini, yemek kültürlerini, her şeyi öğrenebilirler diye düşündüm.”
Çelik, en büyük hayalinin atandığı okulu işitme engelli arkadaşı Fatih’le beraber güzelleştirmek olduğunu ifade ederek, “Isparta’dan gelen işitme engelli arkadaşım Fatih vardı. Üniversite döneminde biz onun derslerine yardımcı olurken, o da bize işaret dili öğretmişti. Kendisi grafiker. Benim en büyük hayalim atandığım bir okulu Fatih’le beraber güzelleştirmekti. Çünkü Fatih’in harika bir yeteneği var. Onu okula çağırdım. Burada yaklaşık 13 gün kaldı. Biz Fatih’le beraber sabahlara kadar çizimler ve boyamalar yaptık. Bizim dersimiz geç bittiği için akşam 19.00’da başlıyorduk. Sabah 05.00-06.00’ya kadar çalışıyorduk. Okulumuzu boyadık. Duvardaki tasarımlarımızı Fatih yaptı. Türkiye haritası benim fikrimdi. Çizimi Fatih’e aitti. Çarpım tablosunu yapmamızdaki amaç ise, çocukların öğrenmesini kolaylaştırmaktı. Sınıfımızı bu şekilde tasarladık. Tadilata 2 aydır başladık. Bu daha sınıfımızın bitmiş hali değil. Biz buralara daha armut koltuklar alacağız. Sıralarımızın yerine başka sıralarda düşünüyoruz. Sınıfın düzeni dışında çocuklarla yapacağımız çok güzel projelerimiz var. Çocuklarla birlikte tasarım atölyeleri kurmayı düşünüyoruz” şeklinde konuştu.
“İşaret dili konusunda çocukları uzmanlaştırmayı istiyorum”
Çocukların işitme engelli arkadaşı Fatih’le tanıştıktan sonra işaret diline merak saldıklarını, boş zamanlarda öğrencilerine işaret dilini öğrettiğini de sözlerine ekleyen Çelik, “İşaret dili konusunda çocukları uzmanlaştırmayı istiyorum. İşitme engelli birileriyle karşılaştıklarında gerçekten konuşabilmelerini istiyorum. Bu konuda duyarlılık kazanmalarını istiyorum. Fatih buraya geldiğinde onu o kadar çok sevdiler ki, giderken ağladılar. Onunla konuşabilmek için işaret dilini öğrenmeye daha bir hevesliler. Artık biz bazı şeyleri işaret diliyle yapıyoruz sınıfta. Bunlar dışında çok farklı projelerimiz olacak. Biz çocuklarla gezmeyi planlıyoruz. Çünkü çocukların birçoğu köylerinden Hizan’a gitmiş değil. Şu anki hedefimiz Ankara ve Çanakkale’yi gezmek. O şehirlerin atmosferini, oralarda yaşayabilmek. Öncelikle İl Milli Eğitim Müdürümüz Mehmet Emin Korkmaz ve İlçe Milli Eğitim Müdürümüz olmak üzere bu çalışmalarımızda bize destek olan herkese teşekkür ederiz” diye konuştu.