ANALİZ - INF Tartışmaları Arkasındaki Askeri-Jeopolitik Hesaplar
Felaket niteliğinde neticelere yol açabilecek silahlanma yarışını önlemek amacıyla hayata geçirilen Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması'ndan ABD'nin çekilebileceğini açıklaması, Moskova'nın tehdidi artırma tavrıyla karşılık bulabilir INF karşıtı çevreler, bu RusAmerikan silahsızlanma antlaşmasının, esasen Pekin'i avantajlı bir konuma taşıdığını savunuyor. Nitekim Çin ordususunun son yıllarda giderek artan füze kapasitesine karşın ABD, sahaya eşdeğer sistemler süremedi Amerikan askerisanayi kompleksinin INF sonrasında izleyeceği yörünge, Trump yönetiminin anlaşmadan çekilme kararının altında yatan temel stratejik hesaba işaret edecek güvenilir bir gösterge olacaktır
CAN KASAPOĞLU - NATO Dışişleri Bakanları, içinde bulunduğumuz aralık ayının başlarında, Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması'yla (INF) ilgili raporlara yansıyan Rus ihlalleri hakkında ortak bir bildiri yayınladı. Bildiri, Rusya'nın envanterinde bulunan füzelerden, INF'nin kısıtlamalarına aykırı olduğuna inanılan en önemli unsurun, (NATO'nun SSC-8 olarak kategorize ettiği) 9M729 füzesi olduğunu açıkça belirtiyor. Müttefikler, Moskova'ya, taahhüt ettiği şartlarla “tam ve doğrulanabilir bir uyumluluk haline acilen geri dönmesi” çağrısında bulundu. Washington da bu arada, Rusya'nın antlaşmanın şartlarına riayet etmemesi durumunda tek taraflı olarak çekilme kararı aldı.
Kısaca hatırlatacak olursak; INF, ABD ve Sovyetler Birliği arasında 1987 yılında imzalanan ikili bir antlaşma idi. INF düzenlemeleri, 500 ilâ 5 bin 500 km menzile sahip tüm kara-konuşlu, kara hedeflerine taarruz için kullanılan seyir füzelerini ve balistik füzeleri yasaklıyor. Antlaşma dâhilinde yaklaşık 2 bin 700 füzenin, lançer sistemleriyle birlikte tasfiye edildiği tahmin ediliyor. Bu silahsızlanma düzenlemelerinin altında yatan temel askeri gerekçe, Avrupa'da, şiddeti sarmal şekilde büyüyebilecek bir silahlı çatışmanın ortaya çıkma riskini azaltmaktı. Zira, füze taarruzları son derece hızlı icra edilir. Tarafları, stratejik sürpriz etkisini çok ciddi şekilde artıran ve düşmana karşılık vermek için pek vakit bırakmayan, karşı konulmaz bir operasyonel tempoya zorlar. Bunun yanında, üstünüze gelmekte olan füze harp başlığının (kitle imha silahları veya konvansiyonel harp yükü) tam olarak ne taşıdığını teşhis etmek de çok zor bir iştir. Dolayısıyla, iki düşman taraf şayet nükleer güce sahip oyuncularsa, sürece dahil siyasi-askeri elit ve savunma-istihbarat kademelerinde görevli personelin, bir füze taarruzu karşısında verilebilecek soğukkanlı bir tepkiyi ölçüp biçme konusunda gayet sınırlı fırsatları olacaktır. Toparlayacak olursak; füzelerin temel itici güç olduğu bir silahlanma yarışı, felaket niteliğinde neticelere yol açabilir; INF işte bu istikametteki endişelerin bir ürünüdür.
Aslında NATO, INF ihlallerine karşı sağlam bir duruş sergileyeceğinin işaretlerini daha önce de vermişti. 2018 Brüksel Zirvesi'nden çıkan bildirge, INF'nin Avrupa-Atlantik güvenliği için kritik önemde olduğunun altını çizerken, ihlal iddialarına da dikkat çekmişti. Bildirge aynı zamanda müttefiklerin 9M729 füzesiyle ilgili endişelerini vurgulamıştı. Enteresandır; Moskova da, ABD'nin anlaşmayı, Aegis Ashore sistemlerini Avrupa'ya konuşlandırmak suretiyle ihlal ettiğini iddia etmiş, bu iddialara karşılık olarak ABD Dışişleri Bakanlığı 8 Aralık 2017'de kapsamlı bir açıklama yayımlayarak aleyhindeki bütün iddiaları reddetmiş ve iddiada bahsi geçen sistemin sadece, INF'nin getirdiği kısıtlamalara dâhil olmayan, hava ve füze tehditlerine karşı önleyici savunma füzeleri fırlatabildiğinin altını çizmişti.
Mart 2017'de, ABD Genelkurmay İkinci Başkanı General Paul Selva, Rusya'nın raporlara yansıyan INF ihlallerine dair ABD Kongresi'ne ayrıntılı bilgi vermişti. General Selva, Rus ordusunun konuşlandırdığı sistemlerin NATO'nun Avrupa'daki tesislerine yönelik ciddi bir risk oluşturabileceğini söylemişti.
Bu konuyla ilgili son olarak şunu belirtelim ki, Washington'ın, Rusya'nın INF riayetsizliklerine yönelik sert duruşunun Trump yönetimiyle birlikte başladığını varsaymak yanıltıcı olacaktır. Örneğin, eski Başkan Barack Obama 2014 yılında Rus mevkidaşı Vladimir Putin'e gönderdiği bir mektupta, Rusya'nın bu konuda ciddi ihlaller işlediğine dair suçlamalarda bulunmuştu.
- Füze odaklı silahlanma yarışı ihtimali ve Çin faktörü
SSC8 -veya Novator 9M729- karadan fırlatılan bir seyir füzesidir. Bu füze hakkındaki mevcut yazılar, bize ilk ciddi testin 2014 yılında yapıldığını gösteriyor. ABD kaynaklarına göre, füze, 2 bin 500 km civarındaki hedeflere ulaşabiliyor, ki bu da INF'de belirtilen sınırların bariz şekilde aşıldığı anlamına geliyor. Daha büyük problem ise bazı raporlarda, füzenin Iskander-M kapsamındaki bir lançer kullanılarak test edildiğinin iddia ediliyor olması. Bu iddialar, bütün Iskander sistemlerini, INF'ye riayet hususunda şüpheli hale getiriyor.
Washington'un planlanan tek taraflı çekilmeyi gerçekleştirmesi durumunda, Moskova tehdidi artırmakla karşılık verebilir. Rusya bunu yapmak için, bazı sistemlerinin menzilinin 2 bin km civarında olduğuna dair açıklamalarda bulunarak, bu füzeleri NATO'nun doğu kanadı bölgesinin yakınlarına konuşlandırabilir. Bir tırmanma eğilimi olarak algılanan bu durum, üstüne transatlantik ilişkilerdeki mevcut sıkıntıların da eklenmesiyle birlikte, çoktan Trump yönetiminin INF'ye yönelik duruşuna Almanya'nın başını çektiği bir tepkinin gelmesine sebep olmuş durumda.
Batı'daki geleneksel silah kontrol çevreleri, Trump yönetiminin tek taraflı ayrılma kararını eleştirirken, bazı analistler, antlaşmanın, ABD'nin, hem Rusya Federasyonu hem de Çin Halk Cumhuriyeti'yle birlikte içinde bulunduğu büyük güç rekabetini sürdürme kabiliyetlerini olumsuz yönde etkilediği neticesine vardılar. Bu yaklaşıma göre, INF, sadece Moskova'nın ihlallerinden dolayı değil, aynı zamanda Washington'un, Avrupa ve Pasifik'te konuşlu nükleer caydırıcılığının kapsama alanını artırma kapasitesine bir engel teşkil ettiği için de işe yaramaz bir antlaşmadır. Bu ekolün savunduğu görüşe göre, bir silahlanma yarışına girip girmemek, yahut silahlanma konusunda bağlı kalacakları uygulanabilir bir antlaşma ortaya koyup koymamak, Rusya ve Çin liderliğine kalmış bir karar. Bu noktada, Pasifik vurgusu çok önemli. Bazı açık-kaynaklı askeri araştırmaların vardığı sonuca göre, Çin Halk Kurtuluş Ordusu'nun (PLA) füzelerinin yüzde 95'i, 500 ilâ 5 bin 500 km bir menzile sahip. INF karşıtı çevreler, genel olarak, Moskova'nın henüz tam olarak uymadığı bu Rus-Amerikan silahsızlanma antlaşmasımın, esasen Pekin'i avantajlı bir konuma taşıdığını savunuyor. Nitekim, PLA Roket Güçleri son yıllarda önemli bir askeri modernizasyon çabası sergilerken ABD, INF'nin dayattığı şartlardan dolayı sahaya eşdeğer sistemler süremedi.
Şüphesiz ki bazı silahsızlanma savunucuları, yeni bir silahlanma yarışını engelleyebilmek için yeni, üçlü bir zemin teşkil etmek kastıyla Çin'i, INF’in (muhtemelen güncellenmiş bir versiyonuna) çekmenin peşinde olacaklardır. Ancak, Pekin'in, bu yönde bir diplomatik çalışmaya dâhil olmaya ilgi duyduğuna dair herhangi bir açıklama yapmamış olmasına bakılacak olursa -ve bu arada Çin'in giderek gelişen füze kapasitelerini de değerlendirmeye aldığımızda- yeni baştan düzenlenmiş, üçlü bir INF ortaya koyma ihtimali çok zayıf duruyor.
- Askeri-jeopolitik analiz rehberi
ABD gerçekten de INF'den çekilme kararını uygulama niyetindeyse, ABD-Rusya ve ABD-Çin arasındaki stratejik güç dengelerinde bulunan değişik jeopolitik özellikler, bu kararın ardındaki temel sebebi anlama konusunda birer analitik referans mahiyetinde olacaktır. Basitçe söylemek gerekirse, Asya-Pasifik sahnesi çok büyük ölçüde deniz savaşı parametreleri tarafından şekillendirilirken, Avrupa, Rus Batı Askeri Bölgesi'nin, NATO'nun doğu cephesindeki kara güçlerine karşı yerel bazdaki üstünlüğünü seyrediyor. Bu üstünlük, NATO adına çok can sıkıcı bir güç dengesizliği demek. Rusya'nın kısıtlayıcı kabiliyetleri (A2/AD anti-access / area-denial) ise durumu daha da vahim hale getiriyor. Başka bir deyişle, Avrupa'da silahlı bir çatışma çıkması durumunda, Rusya, elinde bulunan, operasyon alanlarını NATO uçaklarına kapatmaya yönelik büyük imkanlardan istifade ederken, diğer yandan da NATO'nun doğu cephesine muazzam bir müşterek taarruz başlatacaktır.
Pasifik'teki savaş oyunu senaryolarında ise Japonya ve Güney Kore'deki ABD hava üslerini Çin'in füze güçlerinden korumak ve Çin Deniz Kuvvetleri'nin üstesinden gelmek en büyük öncelikler olacaktır. Her iki senaryo da farklı bir dizi füze yeteneğine sahip olmayı gerektiriyor. Dolayısıyla, Amerikan askeri-sanayi kompleksinin INF sonrasında izleyeceği yörünge, Trump yönetiminin anlaşmadan çekilme kararının altında yatan temel stratejik hesaba işaret edecek güvenilir bir gösterge olacaktır.
Mütercim: Ömer Çolakoğlu
[Dr. Can Kasapoğlu, İstanbul merkezli bir düşünce kuruluşu olan Ekonomi ve Dış Politikalar Araştırma Merkezi (EDAM)'da savunma analistidir]
Kaynak: AA
Kısaca hatırlatacak olursak; INF, ABD ve Sovyetler Birliği arasında 1987 yılında imzalanan ikili bir antlaşma idi. INF düzenlemeleri, 500 ilâ 5 bin 500 km menzile sahip tüm kara-konuşlu, kara hedeflerine taarruz için kullanılan seyir füzelerini ve balistik füzeleri yasaklıyor. Antlaşma dâhilinde yaklaşık 2 bin 700 füzenin, lançer sistemleriyle birlikte tasfiye edildiği tahmin ediliyor. Bu silahsızlanma düzenlemelerinin altında yatan temel askeri gerekçe, Avrupa'da, şiddeti sarmal şekilde büyüyebilecek bir silahlı çatışmanın ortaya çıkma riskini azaltmaktı. Zira, füze taarruzları son derece hızlı icra edilir. Tarafları, stratejik sürpriz etkisini çok ciddi şekilde artıran ve düşmana karşılık vermek için pek vakit bırakmayan, karşı konulmaz bir operasyonel tempoya zorlar. Bunun yanında, üstünüze gelmekte olan füze harp başlığının (kitle imha silahları veya konvansiyonel harp yükü) tam olarak ne taşıdığını teşhis etmek de çok zor bir iştir. Dolayısıyla, iki düşman taraf şayet nükleer güce sahip oyuncularsa, sürece dahil siyasi-askeri elit ve savunma-istihbarat kademelerinde görevli personelin, bir füze taarruzu karşısında verilebilecek soğukkanlı bir tepkiyi ölçüp biçme konusunda gayet sınırlı fırsatları olacaktır. Toparlayacak olursak; füzelerin temel itici güç olduğu bir silahlanma yarışı, felaket niteliğinde neticelere yol açabilir; INF işte bu istikametteki endişelerin bir ürünüdür.
Aslında NATO, INF ihlallerine karşı sağlam bir duruş sergileyeceğinin işaretlerini daha önce de vermişti. 2018 Brüksel Zirvesi'nden çıkan bildirge, INF'nin Avrupa-Atlantik güvenliği için kritik önemde olduğunun altını çizerken, ihlal iddialarına da dikkat çekmişti. Bildirge aynı zamanda müttefiklerin 9M729 füzesiyle ilgili endişelerini vurgulamıştı. Enteresandır; Moskova da, ABD'nin anlaşmayı, Aegis Ashore sistemlerini Avrupa'ya konuşlandırmak suretiyle ihlal ettiğini iddia etmiş, bu iddialara karşılık olarak ABD Dışişleri Bakanlığı 8 Aralık 2017'de kapsamlı bir açıklama yayımlayarak aleyhindeki bütün iddiaları reddetmiş ve iddiada bahsi geçen sistemin sadece, INF'nin getirdiği kısıtlamalara dâhil olmayan, hava ve füze tehditlerine karşı önleyici savunma füzeleri fırlatabildiğinin altını çizmişti.
Mart 2017'de, ABD Genelkurmay İkinci Başkanı General Paul Selva, Rusya'nın raporlara yansıyan INF ihlallerine dair ABD Kongresi'ne ayrıntılı bilgi vermişti. General Selva, Rus ordusunun konuşlandırdığı sistemlerin NATO'nun Avrupa'daki tesislerine yönelik ciddi bir risk oluşturabileceğini söylemişti.
Bu konuyla ilgili son olarak şunu belirtelim ki, Washington'ın, Rusya'nın INF riayetsizliklerine yönelik sert duruşunun Trump yönetimiyle birlikte başladığını varsaymak yanıltıcı olacaktır. Örneğin, eski Başkan Barack Obama 2014 yılında Rus mevkidaşı Vladimir Putin'e gönderdiği bir mektupta, Rusya'nın bu konuda ciddi ihlaller işlediğine dair suçlamalarda bulunmuştu.
- Füze odaklı silahlanma yarışı ihtimali ve Çin faktörü
SSC8 -veya Novator 9M729- karadan fırlatılan bir seyir füzesidir. Bu füze hakkındaki mevcut yazılar, bize ilk ciddi testin 2014 yılında yapıldığını gösteriyor. ABD kaynaklarına göre, füze, 2 bin 500 km civarındaki hedeflere ulaşabiliyor, ki bu da INF'de belirtilen sınırların bariz şekilde aşıldığı anlamına geliyor. Daha büyük problem ise bazı raporlarda, füzenin Iskander-M kapsamındaki bir lançer kullanılarak test edildiğinin iddia ediliyor olması. Bu iddialar, bütün Iskander sistemlerini, INF'ye riayet hususunda şüpheli hale getiriyor.
Washington'un planlanan tek taraflı çekilmeyi gerçekleştirmesi durumunda, Moskova tehdidi artırmakla karşılık verebilir. Rusya bunu yapmak için, bazı sistemlerinin menzilinin 2 bin km civarında olduğuna dair açıklamalarda bulunarak, bu füzeleri NATO'nun doğu kanadı bölgesinin yakınlarına konuşlandırabilir. Bir tırmanma eğilimi olarak algılanan bu durum, üstüne transatlantik ilişkilerdeki mevcut sıkıntıların da eklenmesiyle birlikte, çoktan Trump yönetiminin INF'ye yönelik duruşuna Almanya'nın başını çektiği bir tepkinin gelmesine sebep olmuş durumda.
Batı'daki geleneksel silah kontrol çevreleri, Trump yönetiminin tek taraflı ayrılma kararını eleştirirken, bazı analistler, antlaşmanın, ABD'nin, hem Rusya Federasyonu hem de Çin Halk Cumhuriyeti'yle birlikte içinde bulunduğu büyük güç rekabetini sürdürme kabiliyetlerini olumsuz yönde etkilediği neticesine vardılar. Bu yaklaşıma göre, INF, sadece Moskova'nın ihlallerinden dolayı değil, aynı zamanda Washington'un, Avrupa ve Pasifik'te konuşlu nükleer caydırıcılığının kapsama alanını artırma kapasitesine bir engel teşkil ettiği için de işe yaramaz bir antlaşmadır. Bu ekolün savunduğu görüşe göre, bir silahlanma yarışına girip girmemek, yahut silahlanma konusunda bağlı kalacakları uygulanabilir bir antlaşma ortaya koyup koymamak, Rusya ve Çin liderliğine kalmış bir karar. Bu noktada, Pasifik vurgusu çok önemli. Bazı açık-kaynaklı askeri araştırmaların vardığı sonuca göre, Çin Halk Kurtuluş Ordusu'nun (PLA) füzelerinin yüzde 95'i, 500 ilâ 5 bin 500 km bir menzile sahip. INF karşıtı çevreler, genel olarak, Moskova'nın henüz tam olarak uymadığı bu Rus-Amerikan silahsızlanma antlaşmasımın, esasen Pekin'i avantajlı bir konuma taşıdığını savunuyor. Nitekim, PLA Roket Güçleri son yıllarda önemli bir askeri modernizasyon çabası sergilerken ABD, INF'nin dayattığı şartlardan dolayı sahaya eşdeğer sistemler süremedi.
Şüphesiz ki bazı silahsızlanma savunucuları, yeni bir silahlanma yarışını engelleyebilmek için yeni, üçlü bir zemin teşkil etmek kastıyla Çin'i, INF’in (muhtemelen güncellenmiş bir versiyonuna) çekmenin peşinde olacaklardır. Ancak, Pekin'in, bu yönde bir diplomatik çalışmaya dâhil olmaya ilgi duyduğuna dair herhangi bir açıklama yapmamış olmasına bakılacak olursa -ve bu arada Çin'in giderek gelişen füze kapasitelerini de değerlendirmeye aldığımızda- yeni baştan düzenlenmiş, üçlü bir INF ortaya koyma ihtimali çok zayıf duruyor.
- Askeri-jeopolitik analiz rehberi
ABD gerçekten de INF'den çekilme kararını uygulama niyetindeyse, ABD-Rusya ve ABD-Çin arasındaki stratejik güç dengelerinde bulunan değişik jeopolitik özellikler, bu kararın ardındaki temel sebebi anlama konusunda birer analitik referans mahiyetinde olacaktır. Basitçe söylemek gerekirse, Asya-Pasifik sahnesi çok büyük ölçüde deniz savaşı parametreleri tarafından şekillendirilirken, Avrupa, Rus Batı Askeri Bölgesi'nin, NATO'nun doğu cephesindeki kara güçlerine karşı yerel bazdaki üstünlüğünü seyrediyor. Bu üstünlük, NATO adına çok can sıkıcı bir güç dengesizliği demek. Rusya'nın kısıtlayıcı kabiliyetleri (A2/AD anti-access / area-denial) ise durumu daha da vahim hale getiriyor. Başka bir deyişle, Avrupa'da silahlı bir çatışma çıkması durumunda, Rusya, elinde bulunan, operasyon alanlarını NATO uçaklarına kapatmaya yönelik büyük imkanlardan istifade ederken, diğer yandan da NATO'nun doğu cephesine muazzam bir müşterek taarruz başlatacaktır.
Pasifik'teki savaş oyunu senaryolarında ise Japonya ve Güney Kore'deki ABD hava üslerini Çin'in füze güçlerinden korumak ve Çin Deniz Kuvvetleri'nin üstesinden gelmek en büyük öncelikler olacaktır. Her iki senaryo da farklı bir dizi füze yeteneğine sahip olmayı gerektiriyor. Dolayısıyla, Amerikan askeri-sanayi kompleksinin INF sonrasında izleyeceği yörünge, Trump yönetiminin anlaşmadan çekilme kararının altında yatan temel stratejik hesaba işaret edecek güvenilir bir gösterge olacaktır.
Mütercim: Ömer Çolakoğlu
[Dr. Can Kasapoğlu, İstanbul merkezli bir düşünce kuruluşu olan Ekonomi ve Dış Politikalar Araştırma Merkezi (EDAM)'da savunma analistidir]