'Türklüğün Asaleti Ve İslam'ın Azameti Sayesinde...'
MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman, "Dilleri, milliyetleri ve dinleri değiştirilmek istenen Türkler büyük kayıplar verse de Türklüğün asaleti ve İslam’ın azameti sayesinde Ruslaşmamış, Ortodokslaşmamış ve soysuzlaşmamıştır" dedi.
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Sekreteri İsmet Büyükataman, 14 Kasım 1944 Ahıska sürgününün yıl dönümüne ilişkin açıklamada bulundu. Büyükataman, Türk dünyasının 1552 yılında Kazan’ın Ruslar tarafından işgali ile başlayan Rus ilerleyişi karşısında bir birlik oluşturamadığını ve rejimleri değişse de Rusların değişmeyen zulmü altında yaşamaya mahkum olduğunu kaydetti.
Rus zulmü altında inleyen Türk topluluklarından birinin de Ahıska Türkleri olduğuna dikkat çeken Büyükataman, "1829 yılında yapılan Edirne Antlaşması ile Ahıska’da Osmanlı Devleti hükümranlığının bitmesi ve Rus Çarlığı’nın egemen olmasıyla birlikte Ahıska Türkleri de bu zulümden nasibini almaya başlamıştır. Hakikaten de sonrası Ahıska Türkleri için hep bir zulüm, Osmanlı için de hep bir gerilemedir. Çünkü kilit açılmış, kapı aralanmıştır. Bu kapı öylesine aralanmıştır ki 1917’de işbaşına gelen ve ’Halklara özgürlük’ deyip ’kendi kaderini tayin etme hakkını (self determinasyon)’ tanıyacağını vaat eden Lenin ve şürekası da Türklere aynı muameleyi yapmaya devam etmiştir. Arkasından iktidara gelen ve tarihe ’en büyük Türk katili’ olarak geçen Stalin de benzer uygulamaları kat be kat arttırarak sürdürmüştür. Stalin, Türk dünyası üzerinde kanlı oyunlarını sürekli sahnelemiş ve yıllarca Türkler topyekün katledilmiş, sürülmüş ve muhtelif acılar çekmişlerdir. İktidarı boyunca Türk soylu halkların üzerinden bir silindir gibi geçen Stalin, İkinci Dünya Savaşı sırasında ön cepheye yine çoğunlukla Türkleri sürmüştür. Bununla da yetinmemiş, 1943-1944 arasında pek çok Türkü vatanından etmiştir. 14 Kasım 1944’de bu acı sayfaların yalnızca biridir. ’Halklar hapishanesinin’ eli kanlı lideri Stalin’in kararı sonucunda Ahıska bölgesinin beş ilinden 90 binden fazla Ahıska Türkü, 14 Kasım 1944’te ata yurtlarından sürgün edilmiştir. Ahıskalılar iki saat içinde tren vagonlarına doldurularak, kapalı tren vagonlarında Türkistan içlerine sürülerek Kazakistan’a, Kırgızistan’a ve Özbekistan’a yerleştirilmiştir. Altı hafta süren bu çileli sürgün sırasında sadece yollarda 17 bin Ahıskalı şehit düşmüştür" dedi.
"VEFASI OLMAYANIN BEKASI OLMAZ"
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra sürgünün sebebinin arşivlerde gün yüzüne çıktığını aktaran Büyükataman, sürgünün Karadeniz kıyılarını Türklerden temizleme operasyonunun bir parçası olduğunu belirterek şöyle devam etti:
"14 Kasım 1944, acılı çileli bir yolculuğun başlangıcı, vatandan ayrı düşmenin, hasretle tanışmanın ve gurbetle tanışmanın acı bir hikâyesidir. Dünya bu olaya kayıtsız kalmaya devam etmektedir. Zira Ahıskalılar Türk ve Müslüman’dır. Tıpkı Kırım’daki, Kerkük’teki, Hocalı’daki, Kaşgar’daki ve daha pek çok Türk yurdundaki gibi. İnsanlık tarihi Türk milleti üzerinde hesapların ve senaryoların hiç bitmediğini her şart altında göstermiştir. Dilleri, milliyetleri ve dinleri değiştirilmek istenen Türkler büyük kayıplar verse de Türklüğün asaleti ve İslam’ın azameti sayesinde Ruslaşmamış, Ortodokslaşmamış ve soysuzlaşmamıştır. 1944 yılında ana yurtlarından koparılan Ahıska Türkleri, zor şartlarda Sibirya’da ölüm kalım savaşı vermiş; önemli bir kısmı hayatını kaybetmiştir. Kalanlar ise bugün dahi o sürgün hayatını yaşamaya devam etmektedir. 14 Kasım 1944, dünya Türklüğünün lideri Türkiye Türklerinin ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hiç unutmaması ve unutturmaması gereken bir tarihtir. Zira kadim Türk devletinin bütün birikimini bugün temsil eden Türkiye Cumhuriyeti Devleti, rahmetli Başbuğumuzun da işaret ettiği gibi ’Nerede bir Türk varsa onunla ilgilenmek durumundadır.’ Öte yandan Ahıska Türkleri aynı zamanda son yıllarda çok arayıp da bulamadığımız vefanın örnek bir temsilcisidir. Dünyanın neresine giderseniz sizi orada parmaklarındaki yüzükte, boyunlarındaki kolyede veya giysilerindeki ay yıldızla ve en önemlisi tertemiz Türkçeleriyle karşılarlar. Böylesi kadirşinas bir topluluğa karşı Türkiye, gerek kendi ülkesinde, gerekse başta Ahıska Türkleri için Geri Dönüş Yasası’nı kabul eden Gürcistan’da ve diğer devletlerde yaşayan bu soydaşları için azami gayret göstermelidir. Çünkü vefa aynı zamanda karşılıklılık gerektirir ve en önemlisi vefası olmayanın bekası olmaz. 14 Kasım 1944’te kaybettiğimiz soydaşlarımız başta olmak üzere sürgünlerde, katliamlarda ve soykırımlarda hayatını kaybeden tüm soydaşlarımızı rahmetle anıyoruz. Ruhları şad olsun. Mekanları zaten cennettir."
Kaynak: İHA
Rus zulmü altında inleyen Türk topluluklarından birinin de Ahıska Türkleri olduğuna dikkat çeken Büyükataman, "1829 yılında yapılan Edirne Antlaşması ile Ahıska’da Osmanlı Devleti hükümranlığının bitmesi ve Rus Çarlığı’nın egemen olmasıyla birlikte Ahıska Türkleri de bu zulümden nasibini almaya başlamıştır. Hakikaten de sonrası Ahıska Türkleri için hep bir zulüm, Osmanlı için de hep bir gerilemedir. Çünkü kilit açılmış, kapı aralanmıştır. Bu kapı öylesine aralanmıştır ki 1917’de işbaşına gelen ve ’Halklara özgürlük’ deyip ’kendi kaderini tayin etme hakkını (self determinasyon)’ tanıyacağını vaat eden Lenin ve şürekası da Türklere aynı muameleyi yapmaya devam etmiştir. Arkasından iktidara gelen ve tarihe ’en büyük Türk katili’ olarak geçen Stalin de benzer uygulamaları kat be kat arttırarak sürdürmüştür. Stalin, Türk dünyası üzerinde kanlı oyunlarını sürekli sahnelemiş ve yıllarca Türkler topyekün katledilmiş, sürülmüş ve muhtelif acılar çekmişlerdir. İktidarı boyunca Türk soylu halkların üzerinden bir silindir gibi geçen Stalin, İkinci Dünya Savaşı sırasında ön cepheye yine çoğunlukla Türkleri sürmüştür. Bununla da yetinmemiş, 1943-1944 arasında pek çok Türkü vatanından etmiştir. 14 Kasım 1944’de bu acı sayfaların yalnızca biridir. ’Halklar hapishanesinin’ eli kanlı lideri Stalin’in kararı sonucunda Ahıska bölgesinin beş ilinden 90 binden fazla Ahıska Türkü, 14 Kasım 1944’te ata yurtlarından sürgün edilmiştir. Ahıskalılar iki saat içinde tren vagonlarına doldurularak, kapalı tren vagonlarında Türkistan içlerine sürülerek Kazakistan’a, Kırgızistan’a ve Özbekistan’a yerleştirilmiştir. Altı hafta süren bu çileli sürgün sırasında sadece yollarda 17 bin Ahıskalı şehit düşmüştür" dedi.
"VEFASI OLMAYANIN BEKASI OLMAZ"
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra sürgünün sebebinin arşivlerde gün yüzüne çıktığını aktaran Büyükataman, sürgünün Karadeniz kıyılarını Türklerden temizleme operasyonunun bir parçası olduğunu belirterek şöyle devam etti:
"14 Kasım 1944, acılı çileli bir yolculuğun başlangıcı, vatandan ayrı düşmenin, hasretle tanışmanın ve gurbetle tanışmanın acı bir hikâyesidir. Dünya bu olaya kayıtsız kalmaya devam etmektedir. Zira Ahıskalılar Türk ve Müslüman’dır. Tıpkı Kırım’daki, Kerkük’teki, Hocalı’daki, Kaşgar’daki ve daha pek çok Türk yurdundaki gibi. İnsanlık tarihi Türk milleti üzerinde hesapların ve senaryoların hiç bitmediğini her şart altında göstermiştir. Dilleri, milliyetleri ve dinleri değiştirilmek istenen Türkler büyük kayıplar verse de Türklüğün asaleti ve İslam’ın azameti sayesinde Ruslaşmamış, Ortodokslaşmamış ve soysuzlaşmamıştır. 1944 yılında ana yurtlarından koparılan Ahıska Türkleri, zor şartlarda Sibirya’da ölüm kalım savaşı vermiş; önemli bir kısmı hayatını kaybetmiştir. Kalanlar ise bugün dahi o sürgün hayatını yaşamaya devam etmektedir. 14 Kasım 1944, dünya Türklüğünün lideri Türkiye Türklerinin ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hiç unutmaması ve unutturmaması gereken bir tarihtir. Zira kadim Türk devletinin bütün birikimini bugün temsil eden Türkiye Cumhuriyeti Devleti, rahmetli Başbuğumuzun da işaret ettiği gibi ’Nerede bir Türk varsa onunla ilgilenmek durumundadır.’ Öte yandan Ahıska Türkleri aynı zamanda son yıllarda çok arayıp da bulamadığımız vefanın örnek bir temsilcisidir. Dünyanın neresine giderseniz sizi orada parmaklarındaki yüzükte, boyunlarındaki kolyede veya giysilerindeki ay yıldızla ve en önemlisi tertemiz Türkçeleriyle karşılarlar. Böylesi kadirşinas bir topluluğa karşı Türkiye, gerek kendi ülkesinde, gerekse başta Ahıska Türkleri için Geri Dönüş Yasası’nı kabul eden Gürcistan’da ve diğer devletlerde yaşayan bu soydaşları için azami gayret göstermelidir. Çünkü vefa aynı zamanda karşılıklılık gerektirir ve en önemlisi vefası olmayanın bekası olmaz. 14 Kasım 1944’te kaybettiğimiz soydaşlarımız başta olmak üzere sürgünlerde, katliamlarda ve soykırımlarda hayatını kaybeden tüm soydaşlarımızı rahmetle anıyoruz. Ruhları şad olsun. Mekanları zaten cennettir."