TBMM FETÖ'nün Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu Raporu (6)
Rapordan: 'Örgütün TSK ve diğer güvenlik birimlerinde gizlenmeye devam eden kripto elemanlarının varlığı noktasından hareketle, FETÖ'nün marjinal bir silahlı terör örgütüne dönüşme olasılığı da gözden uzak tutulmaması gereken çok önemli bir diğer husustur' '15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan darbe girişimi, oluşturduğu tehdidin kapsamı ve boyutları açısından Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca devletin bekası açısından ortaya çıkmış en önemli tehdit olarak değerlendirilmelidir' 'FETÖ, şayet 15 Temmuz gecesi hedefine ulaşsaydı, Türkiye Cumhuriyeti'ni tarihi boyunca karşılaştığı en ağır iç karışıklık, kaos ve buhran dönemine sokacaktı' 'Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı ülke genelinde sahip olduğu istihbarat yetkisi ile kamu güvenliliğinin sürekliliğinin sağlanmasına yönelik çalışmalarını sürdürmektedir ve gelecekte de bu çalışmalarına devam etmelidir'.
Taslak raporda, FETÖ tarzı örgütlenmeler i̇le demokrasi̇ye yöneli̇k her türlü müdahaleni̇n önlenmesi̇ adına tespi̇t edi̇len sorunlar ve alınması gereken tedbi̇rler yer aldı.
15 Temmuz darbe gi̇ri̇şi̇mi̇ni̇n açığa çıkardığı sorun ve zafi̇yet alanlarına yönelik değerlendirmede, Türkiye Cumhuriyeti'nin, 93 yıllık tarihi boyunca birçok iç ve dış tehditle karşılaştığı, bu tehditlerle mücadele etmeye devam ettiği belirtildi.
Bu tehditlerin çoğunun kritik derecede öneme sahip olsa dahi ya kısmi hedefler peşinde koşan kısa süreli ve dar kapsamlı tehditler olduğu ya da toplumun tüm kesimlerine ulaşamayan marjinal veya bölgesel tehditler olarak kaldığı vurgulanan raporda, şunlar kaydedildi:
'Bu açıdan bakıldığında 15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan darbe girişimi, oluşturduğu tehdidin kapsamı ve boyutları açısından Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca devletin bekası açısından ortaya çıkmış en önemli tehdit olarak değerlendirilmelidir. Zira FETÖ'den önce ortaya çıkmış tehditlerin hiçbirisi 40 yılı aşan çok uzun bir stratejik planlama ve hazırlık süreciyle ortaya çıkmamıştır. Devletin neredeyse bütün kurumlarına sızmayı başaramamıştır. Yurt içinde kurduğu ağa benzer bir şekilde yurt dışında da örgütlenerek kendisini dış dünyada da olumlu imajla kabul ettirmeyi başaramamıştır. Oluşturduğu finansal ağla devasa bir ekonomik büyüklüğe ulaşamamıştır.
Kendi gücünü geliştirmek ve pekiştirmek için toplumun en hassas olduğu iki konu olan milli ve dini duyguları sonuna kadar istismar etmemiştir. Asıl gizli hedeflerine ulaşabilmek için hukuk düzenini ve kamu gücünü sonuna kadar istismar etmemiştir. Bu yapısı itibarıyla FETÖ, şayet 15 Temmuz gecesi hedefine ulaşsaydı, Türkiye Cumhuriyeti’ni, tarihi boyunca karşılaştığı en ağır iç karışıklık, kaos ve buhran dönemine sokacaktı.'
Amaçları itibarıyla FETÖ'nün kısmi ve geçici bir programla hükümet ve kamu hayatını tanzim edip geri plana çekilecek bir örgüt olmadığı belirtilen raporda, devletin temel yapısını ve rejimi değiştirmenin dahi örgüt için yeterli olmayacağı, rejim değişikliğinin ardından toplum mühendisliğiyle toplumsal hayatı bütünüyle kendi projeleri doğrultusunda şekillendirmeye girişeceği kanısının oluştuğu kaydedildi.
Örgüt lideri Fetullah Gülen'in geçmişteki konuşmalarına bakıldığında, Türkiye'de mutlak iktidarı ele geçirmenin dahi tek hedef olmadığının görüldüğü, Gülen'in Türkiye’den sonra dünyanın her tarafında benzer bir düzen kurmak için çalışmayı, çarpık 'kainat imamlığı, mehdilik' inancının bir gereği olarak gördüğü vurgulandı.
- 'Geniş, yaygın ve karmaşık yurt dışı örgütlenmesine sahip'
FETÖ ile mücadelede karşılaşılan en büyük sorunların başında örgütün oldukça geniş, yaygın ve karmaşık yurt dışı örgütlenmesine sahip olduğu, örgütün, Türkiye'nin yabancı ülkelerle ilişkilerine zarar verebilme potansiyeli açısından hala çok önemli bir tehdit ve sorun alanı olarak belirlendiği ifade edildi.
FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimini yapabilecek seviyeye gelebilmesinde, bir dönem kamuoyunda 'cemaat veya hizmet hareketi' olarak algılanmasına bağlı olarak Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nde (MGSB) tehdit unsurları arasında yer almamasının yarattığı algı ve refleks boşluğunun payı bulunduğuna da işaret edilen raporda, 'Yakın tarihlerde yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında alınan tavsiye kararları çerçevesinde, FETÖ'ye ilişkin tehdit tanımlamasının MGSB'de hayata geçmesinin, milli güvenliğimizin ve milli güç unsurlarının zafiyetsiz bir şekilde tesis ve devamında en önemli koşulu olduğu görülmekle birlikte, icra makamlarının bu doğrultudaki uygulamalarının ise yeni zafiyet alanlarının oluşmamasında asıl belirleyici faktör olacağı değerlendirilmektedir.' ifadelerine yer verildi.
- 'FETÖ'nün marjinal bir silahlı terör örgütüne dönüşme olasılığı'
FETÖ'nün yeni bir kalkışma yapabilecek kapasitesinin kalmadığının düşünüldüğü vurgulanan raporda, şu tespitlere yer verildi:
'Örgütün TSK ve diğer güvenlik birimlerinde gizlenmeye devam eden kripto elemanlarının varlığı noktasından hareketle, FETÖ'nün marjinal bir silahlı terör örgütüne dönüşme olasılığı da gözden uzak tutulmaması gereken çok önemli bir diğer husustur. FETÖ’nün marjinal silahlı bir terör örgütüne dönüşmesi durumunda, Türkiye'ye karşı birtakım odaklar tarafından kullanılması ve hatta Türkiye'de faaliyet gösteren terör örgütleriyle iş birliği olasılığı öncelikle dikkatlerden kaçırılmamalıdır. Bu sebeplerden dolayı, FETÖ'nün hala bir tehdit oluşturma potansiyeli göz önünde bulundurularak tamamen etkisiz hale getirilinceye dek MGSB'de yer alması, güvenlik ve istihbarat kurumlarının bu örgüte karşı teyakkuzda olmaları hayati derecede önemlidir.'
- Ana omurga TSK içine sızmış
Taslak raporda, 15 Temmuz darbe girişiminin ana omurgasını, Türk Silahlı Kuvvetler içine sızmış FETÖ mensuplarının oluşturduğu belirtildi.
FETÖ'nün uzunca bir dönem TSK'nın personel seçimi, atama ve terfi işlemleri ile askeri eğitim kurumlarının kadrolarında gizlice yerleştiğinin bilindiği, bu suretle de örgütün, şüphe duyulması nedeniyle değiştirilen personelin yerine her seferinde yeni bir örgüt elemanı yerleştirme imkanı bulduğu gibi, kritik görevlere kendi elemanlarını rahatlıkla getirebildiği ifade edildi.
Örgütün, gerek askeri gerekse sivil istihbarat ve istihbarata karşı koyma mekanizmalarındaki yapılanması ile varlığını ve gizliliğini sürdürebilme imkanını da elde ettiği vurgulandı. Bu kapsamda, TSK'nın kritik personel atamalarında ihtiyacı olan güvenlik tahkikat belgelerinin hazırlandığı emniyet, MİT ve adliyelerdeki FETÖ yapılanmasının kullanıldığı, bu durumun FETÖ ile mücadeleye başlandığı 2013 yılından itibaren TSK'da gerekli tedbirlerin alınamamasının nedenlerini kısmen izah eder nitelikte olduğu kaydedildi.
Ayrıca, TSK’da FETÖ ile mücadelede yeterli etkinliğin sağlanamamasının nedenleri incelendiğinde; güvenlik ve istihbarat yapılanmasından kaynaklanan sorunların, yasal düzenlemelerdeki eksiklikler ile sivil-asker iş birliğinin etkinlikle kurulamaması hususlarının ön plana çıktığının görüldüğü vurgulandı.
- 'Polis teşkilatının örgütle mücadelede faaliyet alanını genişletmesi zorunlu'
Darbe girişiminden sonra yapılan birçok değerlendirmenin ortak noktasında istihbarat alanında birtakım eksikliklerin olduğuna yer verilen raporda, darbe girişiminin önceden haber alınamaması, darbe girişiminin başlamasından sonraki safhada ise kimler tarafından ve emir-komuta içinde yapılıp yapılmadığıyla ilgili hususla ilgili net bilgilerin kamuoyuyla paylaşılamadığı dile getirildi.
Darbe girişimi gibi kritik bir vakada devletin güvenlik refleksinin oluşmasında hayati ve kilit bir noktada bulunan devlet istihbaratı boyutunun ele alınmasının özel bir öneme sahip olduğunun altı çizilen raporda, şunlar kaydedildi:
'Darbe girişimi, iç güvenlik yapılanmalarının, uluslararası iş birliği kabiliyetine sahip önleyici iç güvenlik istihbaratına ne kadar ihtiyaç duyduğunu bir kez daha ortaya çıkarmıştır. Önümüzdeki dönemde, FETÖ'nün tehdit olma niteliği devam etmekle birlikte, söz konusu bu tehditle mücadelede istihbarat teşkilatlarının katkısı ise tartışılmaz olacaktır. Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı ülke genelinde sahip olduğu istihbarat yetkisi ile kamu güvenliliğinin sürekliliğinin sağlanmasına yönelik çalışmalarını sürdürmektedir ve gelecekte de bu çalışmalarına devam etmelidir. FETÖ'ye yönelik operasyonlar ve 15 Temmuz darbe girişimi, polis teşkilatının örgüt ile mücadelede faaliyet alanını genişletmesini zorunlu kılmıştır.'
FETÖ darbe girişiminin açığa çıkardığı zafiyet alanlarından birisinin de organize suç örgütleri ve terör örgütleri ile mücadelede mali boyutun yeterince ele alınmaması veya göz ardı edilmesi olduğu vurgulandı.
FETÖ'nün yakın zamana kadar 'cemaat ya da hizmet hareketi' şeklinde masum bir dini hareket olarak algılandığı ancak ticari faaliyetleri ile holdinglere dönüşen bir aktöre evrildiğinin görüldüğü anlatılan raporda, bu türden ciddi suçlarla mücadelenin başarılı olabilmesinin, örgütlerin varlıklarını sürdürebilmeleri için ihtiyaç duydukları maddi kaynakların kesilmesi ile mümkün olduğu belirtildi.
FETÖ lideri Fetullah Gülen'in 'Her yerde olmalısınız. Her yerde değilseniz hiçbir yerde değilsinizdir' talimatı gereği örgüt üyelerinin tüm bürokraside yer aldığı, yapılanmada TSK, mülkiye, emniyet teşkilatı, adliye ve MİT'e öncelik verildiği kaydedildi.
Raporda, kazanılan hakimiyetin operasyonel kabiliyeti de beraberinde getirdiği, bu sızma ve örgütlenmenin istihbarat yetkisine sahip birimlerce fark edilip yetkili birimlerin uyarılmamış olmasının büyük bir zafiyet olduğu vurgulanarak, şu ifadeler kullanıldı:
'Bu zafiyet, bürokratik kademelere yapılan atamalarda ehliyet ve liyakat yerine siyasi tavassutlara öncelik verilmesi ile birleşince 15 Temmuz öncesi kamu kurum ve kuruluşlarının stratejik birimleri (personel, istihbarat, özel kalem vb) örgüt mensubu bürokratlarca işgal edilmiş duruma gelinmiştir. Kamu görevlileri için personel ve disiplin mevzuatı hükümleri ile getirilmiş güvenceler de bürokrasideki örgüt mensupları hakkında işlem yapılmasında ciddi bir zaafiyet yaratmıştır. Toplumdaki adalet beklentisini karşılayacak adil, tarafsız ve bağımsız bir hukuk sistemi yerine farklı saiklerle eleman temin edilmiş ve örgütlenmiş bir hukuk sitemi de hem adli bürokrasinin ele geçirilmesine sebebiyet vermiş daha da önemlisi örgütün tüm alanlardaki gayrı hukuki uygulamalarının durdurulabilmesini imkansız hale getirmiştir.'
(Bitti)