'Müze Dükkan'da Yarım Asırdır Şifa Dağıtıyor
Kadıköy'de Osmanlı döneminde 'Eczanei Saadet' adıyla kurulan ve Cumhuriyet'in ilanından bugüne 'Moda Eczanesi' olarak hizmet veren iş yerinde, 115 yıldır ilk günkü dokusuyla ilaç satışı yapılıyor Babadan oğula kalan eczane, klasik müzik dinletisi ve antika raflardaki asırlık ilaçlar, sterilizasyon aletleri, şırınga ve pilül tahtalarıyla müzeyi andırıyor Hastaların yanı sıra nostalji tutkunlarının da uğrak mekanları arasında yer alan ve hiçbir sağlık kurumuyla anlaşması bulunmayan eczanede, banka kartları da geçmiyor.
KAAN BOZDOĞAN - İstanbul'un en yaşlı eczacılarından 86 yaşındaki Melih Ziya Sezer, Kadıköy'de babasından kalan müzeyi andıran 115 yıllık eczanede yarım asırdır şifa dağıtıyor.
İskender Faik Bey tarafından Kadıköy'ün Kızıltoprak semtinde 1902'de 'Eczane-i Saadet' adıyla hizmete açılan iş yerinin ismi 1928'de çıkarılan kanunla 'Moda Eczanesi' olarak değiştirildi. İskender Faik Bey, iş yerini Moda'ya taşındıktan bir süre sonra hayatını kaybedince eczaneyi 1937'de Halit Nejat Sezer devraldı.
Bu yıllarda 'Yeni Moda Eczanesi' olarak adı değişen eczanede babasının yanında çıraklık yapan Melih Ziya Sezer, 1943'te hayatını kaybeden babasının izinden giderek, İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesinden 1967'de mezun oldu ve aile mirasına sahip çıkarak, eczanede hizmet vermeye devam etti.
Babasının vefatının ardından eczanenin başına geçen Melih Ziya Sezer, yaklaşık yarım asırdır eczanede nesilden nesile şifa dağıtılıyor.
Eczacı Melih Ziya Sezer, İstanbul Eczacılar Odası kayıtlarına göre, kentin en eski eczanesinde mesleğini sürdüren en yaşlı ikinci eczacı unvanını taşıyor.
- 'Bu dükkan benimle özdeşleşti'
Babadan oğula geçen 115 yıllık dükkanda hala dönemin ilaçlarını, kutularını, şişelerini, sterilizasyon aletlerini, şırıngalarını ve pilül tahtalarını bulmak, bunun yanı sıra Frederic Chopin, Johann Sebastian Bach, Wolfgang Amadeus Mozart gibi besteci ve piyanistlerin eserlerini de duyabilmek mümkün.
Sezer, babası vefat ettikten sonra annesinin bir dönem eczaneyi işlettiğini, üniversiteden mezun olduktan sonra iş yerini devraldığını anlattı.
Oğlunun da kendisi ve dedesi gibi aynı üniversitede aynı bölümden mezun olduğunu belirten Sezer, şunları dile getirdi:
'Babam ve oğlum eczacı unvanını daha çok hak ediyor. Çünkü eğitimlerini firesiz tamamladılar. Benim eğitimim biraz uzadı. Onlar iyi eğitim görmüşler, eğitimin hakkını vermişler. Oğlum şimdi Marmara Üniversitesinde Eczacılık Fakültesi Eczacılık Teknolojisi Bölümünde Öğretim Üyesi. Oğlum iyi bir araştırmacı. Yayınları var, jüri üyelikleri var. Gelinim de eczacı, bir şirkette çalışıyor. İkisini de şöyle bir yokladım, baktım ki öyle bir niyetleri yok. Galiba benden sonra burası kapanacak. Bir mesleğin en üst tarafı hocalıktır. Oğlum da 'hoca' olduğu için iş yerinde mesleği sürdürüp sürdürmeyeceğini bilemiyorum.'
Asırlık dükkanın kendisiyle özdeşleştiğini vurgulayan Sezer, 'İş yerindeki meslek hayatım 50. yılına girdi. Diplomayı alır almaz iş yerini üzerime aldım ve kendi adımla hizmet vermeye başladım. Bu dükkan artık benimle özdeşleşti. Kapıyı açıp girdiğim vakit büyük rahatlık duyuyorum.' ifadesini kullandı.
Doktor önerisiyle basit karışımları kendi laboratuvarında yapan Sezer, artık hiçbir eczacının laboratuvara girmediğini, hazır ilaç sattığını söyledi.
Sezer, eczacılara şu tavsiyelerde bulundu:
'Tüm meslektaşlarıma Allah yol açıklığı versin. Mesleğini severek yapsınlar. Şimdi eczacılık; noter ile kuyumcu karışımı. Kazancı da ikisininki gibi değil. Bir şeyi ürettiğiniz zaman keyiflidir. Ama bir şey üretmeden aldınız, verdiniz o basittir. Üreten başka ise siz bir aracısınız. Ama laboratuvarda çalıştığınız vakit kendiniz bir şey katıyorsunuz. Prof. Dr. Kasım Cemal Güven Hoca bizim derslerimize gelirdi. Onun ilaç ve eczacılıkla ilgili söylediği bir söz kulağıma küpedir; 'Doktorun hatasını eczacı, eczacının hatasını mezarcı temizler.' demişti. Orada dalgaya düştünüz 50 miligram yerine 300 miligram koyduğunuz vakit telafisi yok.'
Eczanede hala kurulduğu gündeki sistemle satış yapan Sezer, 'Benim ne sigortayla anlaşmam var, ne kredi kartı kullanırım ne de kullandırırım. Benim iş yerimde kredi kartı yok.' diye konuştu.
Sezer, mesleğini bugüne kadar severek yaptığını, yeniden dünyaya gelse yine aynı işi yapmak istediğini sözlerine ekledi.
Kaynak: AA
İskender Faik Bey tarafından Kadıköy'ün Kızıltoprak semtinde 1902'de 'Eczane-i Saadet' adıyla hizmete açılan iş yerinin ismi 1928'de çıkarılan kanunla 'Moda Eczanesi' olarak değiştirildi. İskender Faik Bey, iş yerini Moda'ya taşındıktan bir süre sonra hayatını kaybedince eczaneyi 1937'de Halit Nejat Sezer devraldı.
Bu yıllarda 'Yeni Moda Eczanesi' olarak adı değişen eczanede babasının yanında çıraklık yapan Melih Ziya Sezer, 1943'te hayatını kaybeden babasının izinden giderek, İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesinden 1967'de mezun oldu ve aile mirasına sahip çıkarak, eczanede hizmet vermeye devam etti.
Babasının vefatının ardından eczanenin başına geçen Melih Ziya Sezer, yaklaşık yarım asırdır eczanede nesilden nesile şifa dağıtılıyor.
Eczacı Melih Ziya Sezer, İstanbul Eczacılar Odası kayıtlarına göre, kentin en eski eczanesinde mesleğini sürdüren en yaşlı ikinci eczacı unvanını taşıyor.
- 'Bu dükkan benimle özdeşleşti'
Babadan oğula geçen 115 yıllık dükkanda hala dönemin ilaçlarını, kutularını, şişelerini, sterilizasyon aletlerini, şırıngalarını ve pilül tahtalarını bulmak, bunun yanı sıra Frederic Chopin, Johann Sebastian Bach, Wolfgang Amadeus Mozart gibi besteci ve piyanistlerin eserlerini de duyabilmek mümkün.
Sezer, babası vefat ettikten sonra annesinin bir dönem eczaneyi işlettiğini, üniversiteden mezun olduktan sonra iş yerini devraldığını anlattı.
Oğlunun da kendisi ve dedesi gibi aynı üniversitede aynı bölümden mezun olduğunu belirten Sezer, şunları dile getirdi:
'Babam ve oğlum eczacı unvanını daha çok hak ediyor. Çünkü eğitimlerini firesiz tamamladılar. Benim eğitimim biraz uzadı. Onlar iyi eğitim görmüşler, eğitimin hakkını vermişler. Oğlum şimdi Marmara Üniversitesinde Eczacılık Fakültesi Eczacılık Teknolojisi Bölümünde Öğretim Üyesi. Oğlum iyi bir araştırmacı. Yayınları var, jüri üyelikleri var. Gelinim de eczacı, bir şirkette çalışıyor. İkisini de şöyle bir yokladım, baktım ki öyle bir niyetleri yok. Galiba benden sonra burası kapanacak. Bir mesleğin en üst tarafı hocalıktır. Oğlum da 'hoca' olduğu için iş yerinde mesleği sürdürüp sürdürmeyeceğini bilemiyorum.'
Asırlık dükkanın kendisiyle özdeşleştiğini vurgulayan Sezer, 'İş yerindeki meslek hayatım 50. yılına girdi. Diplomayı alır almaz iş yerini üzerime aldım ve kendi adımla hizmet vermeye başladım. Bu dükkan artık benimle özdeşleşti. Kapıyı açıp girdiğim vakit büyük rahatlık duyuyorum.' ifadesini kullandı.
Doktor önerisiyle basit karışımları kendi laboratuvarında yapan Sezer, artık hiçbir eczacının laboratuvara girmediğini, hazır ilaç sattığını söyledi.
Sezer, eczacılara şu tavsiyelerde bulundu:
'Tüm meslektaşlarıma Allah yol açıklığı versin. Mesleğini severek yapsınlar. Şimdi eczacılık; noter ile kuyumcu karışımı. Kazancı da ikisininki gibi değil. Bir şeyi ürettiğiniz zaman keyiflidir. Ama bir şey üretmeden aldınız, verdiniz o basittir. Üreten başka ise siz bir aracısınız. Ama laboratuvarda çalıştığınız vakit kendiniz bir şey katıyorsunuz. Prof. Dr. Kasım Cemal Güven Hoca bizim derslerimize gelirdi. Onun ilaç ve eczacılıkla ilgili söylediği bir söz kulağıma küpedir; 'Doktorun hatasını eczacı, eczacının hatasını mezarcı temizler.' demişti. Orada dalgaya düştünüz 50 miligram yerine 300 miligram koyduğunuz vakit telafisi yok.'
Eczanede hala kurulduğu gündeki sistemle satış yapan Sezer, 'Benim ne sigortayla anlaşmam var, ne kredi kartı kullanırım ne de kullandırırım. Benim iş yerimde kredi kartı yok.' diye konuştu.
Sezer, mesleğini bugüne kadar severek yaptığını, yeniden dünyaya gelse yine aynı işi yapmak istediğini sözlerine ekledi.