Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Sudan ziyaretinde çok çarpıcı olay
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Sudan ziyaretinde Sudanlı bir genç Fahreddin Paşa'yı anarak 'Fahreddin' diye bağırmış. Bu olay oradaki herkesi şaşırmasına neden olmuş.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın geçen hafta çıkıtğı Sudan, Çad ve Tunus'u kapsayan Afrika turunda yaşanan çok çarpıcı bir olayı Habertürk yazarı Murat Bardakçı bugünkü yazısında kaleme aldı. Bardakçı, aynı yazısında Fahreddin Paşa'nın 21 Ekim 1922'de Mustafa Kemal Paşa'ya gönderdiği ve Ankara'da, Cumhurbaşkanlığı Arşivi'nde muhafaza edilen içli ifadelerle dolu mektubu ilk defa yayınladı.
SUDANLI GENÇ, ERDOĞAN GEÇERKEN 'FAHREDDİN' DİYE BAĞIRDI
Bardakçı yazısında şunları dile getirdi: İsmi neredeyse bir asır sonra Türkiye'nin gündemine yeniden giren ve artık hemen herkesin tanıdığı Medine Müdafii Fahreddin Paşa'nın namı artık sınırları aşmış durumda. Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed'in edepsizliği aslında vesile oldu ve Türkiye'de dar bir kesimin bildiği Medine kahramanı Fahreddin Paşa sadece bizde değil bütün İslam dünyasında tanındı ve kahramanlıkları uzun seneler sonra yeniden gündeme geldi...
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın bu hafta çıktığı Afrika gezisine katılan bir arkadaşım anlattı: Türkiye ve Sudan Cumhurbaşkanları beraberce bir açılış yaptıkları sırada orada bulunan halktan bir genç, Tayyip Erdoğan önünden geçerken “Fahreddiiiiin!” diye haykırmış ve Abu Dabili bir terbiyesizin sarfettiği sözlerin neticesinde de olsa Paşa'nın şöhreti uzun yıllar sonra Afrika'nın göbeğine kadar gitmiş ve vaziyet orada bulunan herkesi şaşırtmıştı.
O MEKTUP İLK KEZ YAYIMLANDI!
Bugün bu sayfada, Fahreddin Paşa'nın bir mektubunu yayınlıyorum: Büyük zaferin ardından Mustafa Kemal Paşa'ya yazdığı ve şimdi Cumhurbaşkanlığı Arşivi'nde bulunan mektubunu...
Fahreddin Paşa, mektubu yazdığı sırada çok uzaklarda, Kâbil Sefiri, yani Ankara'nın “mümessili” olarak Afganistan'dadır; 30 Ağustos'ta yaşanan zaferin haberini oldukça geç öğrenmiş ve öğrenmesinden hemen sonra da Mustafa Kemal Paşa'ya hissiyatını ifade eden bir tebrik mektubu yazmıştır.
Aşağıda, Medine Müdafii Fahreddin Paşa'nın Kâbil Büyükelçisi olduğu sırada büyük zaferin ardından, 21 Ekim 1922'de Mustafa Kemal Paşa'ya yazdığı ve bugün Cumhurbaşkanlığı Arşivi'nde 01016945-78 numarada muhafaza edilen mektubunun tam metni yeralıyor ve Paşa'nın Yenigün Gazetesi'ne yazdığı makaleleri hakkında devletin üst düzeyinin yazışmaları da söylediğim gibi aynı arşivde bulunuyor.
Fahreddin Paşa'nın Mustafa Kemal'e mektubu.
İşte, Fahreddin Paşa'nın Mustafa Kemal Paşa'ya gönderdiği mektubunun tam metni:
“Pek muhterem paşa hazretleri,
Yalnız vatan-ı mübareki ve âtî-i millîmizi (millî geleceğimizi) değil, onlarla beraber âlem-i İslâm'ın da ümid ve istikbalini kurtaran muzafferiyet-i uzmânızı (büyük zaferinizi) ellerinizi ve gözlerinizi öperek kutlularım.
Güzel İzmir'imizi kurtardınız, Osmancığın mukaddes harîmini temizlediniz, Türk izzet-i nefsine vurulmak istenen yüzkarasını Akdeniz'le pakladınız!
Hiçbir tâbirin edâ edemeyeceği kadar büyük olan zaferinizle Cenâb-ı Hakk'ı kulluğumuzdan razı ve Cenâb-ı Mustafa'nın rûhunu hoşnut kıldınız!
Hepimize kan kusturan mütarekenin o firavun devrini, himemât-ı celîlenizle (kıymetli himmetlerinizle) bugün bir ruya gibi hatırlıyoruz. O elîm kâbusu, elhak, Hazret-i Yusuf'tan daha muvaffakiyetle tebsîr (izah) eylediniz! Azîz olunuz!
Hilâlin husûfetini (ay tutulmasını) rasad edenler, şimdi göz kamaştıran bir tulûa (güneşin doğuşuna) şahid oluyorlar. Bir milletin ve bir ümmetin şükran ve mahmideti (övmesi) ile yüzyüze bulunduğunuz şu sırada size hodgâmâne (bencilce) kendimden bahsedeceğim için beni bağışlayınız!
Paşa hazretleri, benim kocamış ömrümü tazelediniz! Sağ olunuz!
Hayatımda hiçbir zaman kendimi bu kadar bahtiyar hissetmemişimdir ve etmeyeceğimdir.
Kalbim, saadetin bu derecesine tahammül edemeyecek kadar nâçizdir.
İlk beşâret haberi (müjde) geldiği zaman yüreğimin nasıl çarptığını ve altın ordunuza iltihak etmek (katılmak) ister gibi göğsümü nasıl zorladığını Allah bilir.
Paşa hazretleri, size yalnız şükran ve imtinanlarımı (iyilikleri anlatmayı) değil, müsaadenizle biraz da hicranlarımı söylemek isterim: Bahtiyar ketibeniz (birlikleriniz) arasında küçük bir hizmet rolü, bir saka neferliği olsun ifa edemeyeceğime pek müteessirim. Ben de herkes gibi siyaseten bir sulh yapılacağını, taarruz için henüz vakit ve saat gelmediğini zannediyordum. Bunun içindir ki kırkından, hattâ ellisinden sonra saz çaldım siyasî vazife aldım.
Paşa hazretleri. Böyle olacağını bilse idim veya biraz hissetse idim, herhalde yanınızdan bu kadar uzaklaşmazdım. Bu gaflet, benim için telâfisi gayrı kabil bir ziyâ (kayıp) ve mahrumiyet oldu. Yüreğimden günlerce kanlar boşandı. Yaralılarınız arasında beni de bir ağır mecruh (yaralı) olarak sayabilirsiniz!
Maamafih bu kadar uzaktan bile askerliğinizin ayak sesini alıyor ve altın ordunuza mensubiyetle iftihar ediyorum. Onun eski formasını üzerimde şahane bir hil'at (kaftan) gibi taşıyorum.
Minnet ve mahmidetlerimizin yetişemeyeceği kadar yüce himmet ve mazhariyetlerinizden dolayı mübarek ellerinizi ve gözlerinizi öperek sizi tekrar tekrar tebrik ve tebcîl eylerim.
Filvaki, tehniyelerim (tebriklerim) gecikmiş olabilir. Fakat ne beis var. Biz daha bayramın içindeyiz ve bu ıyd-i ekber (büyük bayram) öteki bayramlar gibi fâni ve kısa ömürlü değildir. Bizden sonra daha pek çok nesiller onun şeker ve şerbetini ter ü taze bulacaklardır Paşa hazretleri. 21 Teşrinevvel 338 (21 Ekim 1922).
Hürmetkârınız
Kâbil Sefiri
Fahreddin”
SUDANLI GENÇ, ERDOĞAN GEÇERKEN 'FAHREDDİN' DİYE BAĞIRDI
Bardakçı yazısında şunları dile getirdi: İsmi neredeyse bir asır sonra Türkiye'nin gündemine yeniden giren ve artık hemen herkesin tanıdığı Medine Müdafii Fahreddin Paşa'nın namı artık sınırları aşmış durumda. Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed'in edepsizliği aslında vesile oldu ve Türkiye'de dar bir kesimin bildiği Medine kahramanı Fahreddin Paşa sadece bizde değil bütün İslam dünyasında tanındı ve kahramanlıkları uzun seneler sonra yeniden gündeme geldi...
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın bu hafta çıktığı Afrika gezisine katılan bir arkadaşım anlattı: Türkiye ve Sudan Cumhurbaşkanları beraberce bir açılış yaptıkları sırada orada bulunan halktan bir genç, Tayyip Erdoğan önünden geçerken “Fahreddiiiiin!” diye haykırmış ve Abu Dabili bir terbiyesizin sarfettiği sözlerin neticesinde de olsa Paşa'nın şöhreti uzun yıllar sonra Afrika'nın göbeğine kadar gitmiş ve vaziyet orada bulunan herkesi şaşırtmıştı.
O MEKTUP İLK KEZ YAYIMLANDI!
Bugün bu sayfada, Fahreddin Paşa'nın bir mektubunu yayınlıyorum: Büyük zaferin ardından Mustafa Kemal Paşa'ya yazdığı ve şimdi Cumhurbaşkanlığı Arşivi'nde bulunan mektubunu...
Fahreddin Paşa, mektubu yazdığı sırada çok uzaklarda, Kâbil Sefiri, yani Ankara'nın “mümessili” olarak Afganistan'dadır; 30 Ağustos'ta yaşanan zaferin haberini oldukça geç öğrenmiş ve öğrenmesinden hemen sonra da Mustafa Kemal Paşa'ya hissiyatını ifade eden bir tebrik mektubu yazmıştır.
Aşağıda, Medine Müdafii Fahreddin Paşa'nın Kâbil Büyükelçisi olduğu sırada büyük zaferin ardından, 21 Ekim 1922'de Mustafa Kemal Paşa'ya yazdığı ve bugün Cumhurbaşkanlığı Arşivi'nde 01016945-78 numarada muhafaza edilen mektubunun tam metni yeralıyor ve Paşa'nın Yenigün Gazetesi'ne yazdığı makaleleri hakkında devletin üst düzeyinin yazışmaları da söylediğim gibi aynı arşivde bulunuyor.
Fahreddin Paşa'nın Mustafa Kemal'e mektubu.
İşte, Fahreddin Paşa'nın Mustafa Kemal Paşa'ya gönderdiği mektubunun tam metni:
“Pek muhterem paşa hazretleri,
Yalnız vatan-ı mübareki ve âtî-i millîmizi (millî geleceğimizi) değil, onlarla beraber âlem-i İslâm'ın da ümid ve istikbalini kurtaran muzafferiyet-i uzmânızı (büyük zaferinizi) ellerinizi ve gözlerinizi öperek kutlularım.
Güzel İzmir'imizi kurtardınız, Osmancığın mukaddes harîmini temizlediniz, Türk izzet-i nefsine vurulmak istenen yüzkarasını Akdeniz'le pakladınız!
Hiçbir tâbirin edâ edemeyeceği kadar büyük olan zaferinizle Cenâb-ı Hakk'ı kulluğumuzdan razı ve Cenâb-ı Mustafa'nın rûhunu hoşnut kıldınız!
Hepimize kan kusturan mütarekenin o firavun devrini, himemât-ı celîlenizle (kıymetli himmetlerinizle) bugün bir ruya gibi hatırlıyoruz. O elîm kâbusu, elhak, Hazret-i Yusuf'tan daha muvaffakiyetle tebsîr (izah) eylediniz! Azîz olunuz!
Hilâlin husûfetini (ay tutulmasını) rasad edenler, şimdi göz kamaştıran bir tulûa (güneşin doğuşuna) şahid oluyorlar. Bir milletin ve bir ümmetin şükran ve mahmideti (övmesi) ile yüzyüze bulunduğunuz şu sırada size hodgâmâne (bencilce) kendimden bahsedeceğim için beni bağışlayınız!
Paşa hazretleri, benim kocamış ömrümü tazelediniz! Sağ olunuz!
Hayatımda hiçbir zaman kendimi bu kadar bahtiyar hissetmemişimdir ve etmeyeceğimdir.
Kalbim, saadetin bu derecesine tahammül edemeyecek kadar nâçizdir.
İlk beşâret haberi (müjde) geldiği zaman yüreğimin nasıl çarptığını ve altın ordunuza iltihak etmek (katılmak) ister gibi göğsümü nasıl zorladığını Allah bilir.
Paşa hazretleri, size yalnız şükran ve imtinanlarımı (iyilikleri anlatmayı) değil, müsaadenizle biraz da hicranlarımı söylemek isterim: Bahtiyar ketibeniz (birlikleriniz) arasında küçük bir hizmet rolü, bir saka neferliği olsun ifa edemeyeceğime pek müteessirim. Ben de herkes gibi siyaseten bir sulh yapılacağını, taarruz için henüz vakit ve saat gelmediğini zannediyordum. Bunun içindir ki kırkından, hattâ ellisinden sonra saz çaldım siyasî vazife aldım.
Paşa hazretleri. Böyle olacağını bilse idim veya biraz hissetse idim, herhalde yanınızdan bu kadar uzaklaşmazdım. Bu gaflet, benim için telâfisi gayrı kabil bir ziyâ (kayıp) ve mahrumiyet oldu. Yüreğimden günlerce kanlar boşandı. Yaralılarınız arasında beni de bir ağır mecruh (yaralı) olarak sayabilirsiniz!
Maamafih bu kadar uzaktan bile askerliğinizin ayak sesini alıyor ve altın ordunuza mensubiyetle iftihar ediyorum. Onun eski formasını üzerimde şahane bir hil'at (kaftan) gibi taşıyorum.
Minnet ve mahmidetlerimizin yetişemeyeceği kadar yüce himmet ve mazhariyetlerinizden dolayı mübarek ellerinizi ve gözlerinizi öperek sizi tekrar tekrar tebrik ve tebcîl eylerim.
Filvaki, tehniyelerim (tebriklerim) gecikmiş olabilir. Fakat ne beis var. Biz daha bayramın içindeyiz ve bu ıyd-i ekber (büyük bayram) öteki bayramlar gibi fâni ve kısa ömürlü değildir. Bizden sonra daha pek çok nesiller onun şeker ve şerbetini ter ü taze bulacaklardır Paşa hazretleri. 21 Teşrinevvel 338 (21 Ekim 1922).
Hürmetkârınız
Kâbil Sefiri
Fahreddin”