9. İstanbul Edebiyat Festivali
Festival kapsamında 'Semih Kaplanoğlu Özel Oturumu' gerçekleştirildi Yönetmen Kaplanoğlu: 'Bir film yapmakla, şiir bence eşdeğerdir. Şiir duygusunun olmadığı bir sinemaya inanmıyorum'
Yönetmen Semih Kaplanoğlu, "Bir film yapmakla, şiir bence eşdeğerdir. Şiir duygusunun olmadığı bir sinemaya inanmıyorum." dedi.
Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul Şubesi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür Daire Başkanlığı iş birliğiyle düzenlenen, "9. İstanbul Edebiyat Festivali"nde, "Semih Kaplanoğlu Özel Oturumu" başlıklı panel gerçekleştirildi.
Sultanahmet'teki Kızlarağası Medresesi'nde yapılan ve TYB İstanbul Şubesi Başkanı ve Festival Koordinatörü Mahmut Bıyıklı'nın oturum başkanlığını üstlendiği "Semih Kaplanoğlu Özel Oturumu"nda, yönetmen Kaplanoğlu'nun son filmi "Buğday" ve diğer çalışmaları konuşuldu.
Yönetmen Kaplanoğlu, "Buğday"dan sonra iki proje üzerine daha çalıştığını belirterek, "Mimar Sinan ve Süleymaniye üzerine çalışıyorum. O, bence bir medeniyet ve merkezi düşüncenin billurlaşmış halidir." dedi
Kaplanoğlu, şu an üzerinde çalıştığı projelerine ilişkin şunları kaydetti:
"Mimar Sinan'ın o dönemde bir sanatçı ve mimar olarak, hangi iştiyak ve düşüncelerle bu işleri gerçekleştirdiğini merak ediyorum ve öğrenmeye, anlamaya çalışıyorum. O dönemlerdeki İstanbul ile bu dönemin İstanbul'u çok farklı olsa da o düşüncenin inşasını görmek izlemek çok müthiş bir duygu. Sinemanın bir görsel ve işitsel sanat olmadığını sürekli tekrarlarım, sinema bir zaman inşa sanatıdır. Diğer çalıştığım konu ise Niyazi-i Mısri'nin yolculuğu ve arayışı üzerine çalışıyorum. Ömrüm yeterse bu ikisini yapmak istiyorum."
- "Bir film yapmakla, şiir bence eşdeğerdir"
Edebiyat ve sinema arasındaki iletişimi, eşi Leyla İpekçi ve kendisini örnek göstererek açıklayan Kaplanoğlu, "Leyla benim filmlerimin edebiyat yönünü besleyen figürdür, kişidir. Edebiyat da sinemanın başka dallarına ihtiyaç duymamasıdır diye düşünüyorum. Bu konularda Leyla beni makul bir noktaya çekmeye çalışır." diye konuştu.
Kaplanoğlu, insanların edebiyat diliyle konuşup, anlaşmaya çalıştığını vurgulayarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Ben de şiirle yetiştim, şairler beni yetiştirdi. Ben Türk edebiyatı ve Türk şiirinin içinde yetişen bir insan olarak, hiç unutmadığım bir anımı anlatmak isterim. 17 yaşlarındayken şiirlerimi edebiyat dergilerine gönderiyordum ve oradan bana şiirlerimle ilgili yorumlar geliyordu. Umudumu kestiğim bir sırada 'Varlık' dergisinde Cemal Süreya, genç şairler bölümünde derginin en arkasında yayınlanması için şiir seçiyordu, bir gün baktım ki benim şiirimi yayınlamışlardı. Hep bir şair olacağımı ve şiirlerin hayatımda olacağını düşünüyordum ama sinemaya doğru evrildim."
Film yapmanın ve şiir yazmanın özel bir noktada buluştuğunu işaret eden Kaplanoğlu, "Bir film yapmakla, şiir bence eşdeğerdir. Şiir duygusunun olmadığı bir sinemaya inanmıyorum." ifadelerini kullandı.
Kaynak: AA
Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul Şubesi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür Daire Başkanlığı iş birliğiyle düzenlenen, "9. İstanbul Edebiyat Festivali"nde, "Semih Kaplanoğlu Özel Oturumu" başlıklı panel gerçekleştirildi.
Sultanahmet'teki Kızlarağası Medresesi'nde yapılan ve TYB İstanbul Şubesi Başkanı ve Festival Koordinatörü Mahmut Bıyıklı'nın oturum başkanlığını üstlendiği "Semih Kaplanoğlu Özel Oturumu"nda, yönetmen Kaplanoğlu'nun son filmi "Buğday" ve diğer çalışmaları konuşuldu.
Yönetmen Kaplanoğlu, "Buğday"dan sonra iki proje üzerine daha çalıştığını belirterek, "Mimar Sinan ve Süleymaniye üzerine çalışıyorum. O, bence bir medeniyet ve merkezi düşüncenin billurlaşmış halidir." dedi
Kaplanoğlu, şu an üzerinde çalıştığı projelerine ilişkin şunları kaydetti:
"Mimar Sinan'ın o dönemde bir sanatçı ve mimar olarak, hangi iştiyak ve düşüncelerle bu işleri gerçekleştirdiğini merak ediyorum ve öğrenmeye, anlamaya çalışıyorum. O dönemlerdeki İstanbul ile bu dönemin İstanbul'u çok farklı olsa da o düşüncenin inşasını görmek izlemek çok müthiş bir duygu. Sinemanın bir görsel ve işitsel sanat olmadığını sürekli tekrarlarım, sinema bir zaman inşa sanatıdır. Diğer çalıştığım konu ise Niyazi-i Mısri'nin yolculuğu ve arayışı üzerine çalışıyorum. Ömrüm yeterse bu ikisini yapmak istiyorum."
- "Bir film yapmakla, şiir bence eşdeğerdir"
Edebiyat ve sinema arasındaki iletişimi, eşi Leyla İpekçi ve kendisini örnek göstererek açıklayan Kaplanoğlu, "Leyla benim filmlerimin edebiyat yönünü besleyen figürdür, kişidir. Edebiyat da sinemanın başka dallarına ihtiyaç duymamasıdır diye düşünüyorum. Bu konularda Leyla beni makul bir noktaya çekmeye çalışır." diye konuştu.
Kaplanoğlu, insanların edebiyat diliyle konuşup, anlaşmaya çalıştığını vurgulayarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Ben de şiirle yetiştim, şairler beni yetiştirdi. Ben Türk edebiyatı ve Türk şiirinin içinde yetişen bir insan olarak, hiç unutmadığım bir anımı anlatmak isterim. 17 yaşlarındayken şiirlerimi edebiyat dergilerine gönderiyordum ve oradan bana şiirlerimle ilgili yorumlar geliyordu. Umudumu kestiğim bir sırada 'Varlık' dergisinde Cemal Süreya, genç şairler bölümünde derginin en arkasında yayınlanması için şiir seçiyordu, bir gün baktım ki benim şiirimi yayınlamışlardı. Hep bir şair olacağımı ve şiirlerin hayatımda olacağını düşünüyordum ama sinemaya doğru evrildim."
Film yapmanın ve şiir yazmanın özel bir noktada buluştuğunu işaret eden Kaplanoğlu, "Bir film yapmakla, şiir bence eşdeğerdir. Şiir duygusunun olmadığı bir sinemaya inanmıyorum." ifadelerini kullandı.