Olağanüstü Din Şurası

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, “Bu terör örgütü mensupları, 15 Temmuz gecesinde giriştikleri cinnet ve vahşet ile göstermiş oldular ki akletmeyenlerin dindarlığı, aklını başkasına kiralayanların dindarlığı sadece kendilerini değil koca bir milleti felakete sürükleyebilir. Ve yine göstermiş oldular ki din şemsiyesi altında toplandıkları hâlde siyaset hileleriyle ilerlemeye kalkanlar din ve ahlaklarını da bir hile haline getirmekten kaçınamazlar” dedi.

Diyanet İşleri Başkanı Görmez, “15 Temmuz Darbe Girişimi ve Din İstismarına Karşı Birlik, Dayanışma ve Gelecek Perspektifi” ile toplanan Olağanüstü Din Şurası’nın açılış konuşmasını yaptı. Görmez, 15 Temmuz FETÖ darbe girişimine ilişkin, “Hain ve kanlı darbe girişimi karşısındaki vakur, cesur ve âlicenap tutumuyla tüm dünyaya örnek olan; vatanına, milletine, millî iradeye ve hukuk düzenine sahip çıkan asil bir milletin fertleri olmaktan dolayı bahtiyarlığımızı ifade ediyorum. Milletimizin 15 Temmuz gecesindeki onurlu duruşu, şüphesiz nesiller boyu şükran ve minnetle anılacaktır. Aziz milletimiz, tarihte olduğu gibi 15 Temmuz gecesinde de imanını, vatanını, istikbal ve istiklalini en muazzez varlığı bilmiştir. Kutsal değerlerine namahrem ellerin değmesine izin vermemiştir. Toprağını, haysiyetini, izzet ve şerefini çiğnetmemiştir. İradesini, aklını ve ruhunu başkalarına teslim etmemiştir” diye konuştu.

Başkanlık olarak ilk defa tek bir gündem maddesiyle Olağanüstü Din Şurası düzenlediklerini ifade eden Görmez, “Zira 40 yıldır bu topraklarda din görüntüsü altında fitne-fesat tohumu ekenler, kanlı darbe girişimiyle, sadece ülkemize ve milletimize değil, en büyük zararı Din-i Mübin-i İslâm’a vermiştir. Bu ihanet şebekesi, sadece milletin bütün varlığına suikast düzenlemekle kalmayıp inancımızı, güvenimizi, şefkat, merhamet, himmet ve izzetimizi, din ve medeniyetimizin bütün şeâir ve kıymetlerini, ümmetin ilim, irfan, marifet ve hikmet mirasını, feragat, yardım ve dayanışmanın ulviyyetini, dinimizi ve dindarlığımızı millet evladı nezdinde olduğu kadar insanlık nezdinde de bir düşman akçesine harcayacak bir öfkeye tahvil etmiştir. Daha kahredici olanı ise bu örgütün küresel siyaset borsalarının muktedir müşterilerine kendi meşrebini yıllarca ‘ılımlı İslâm, protestan Müslümanlık, dinler arası diyalog, hoşgörü, uzlaşmacı Müslüman’ vb. ambalajlarla sunarken 15 Temmuz gecesi giriştiği ihanet ile meclisimizi, şehirlerimizi, caddelerimizi bombalayıp aziz vatanımıza, mübarek Türkiye’mize ve milletimize karşı bir suikaste kalkışarak görünür meşrebini Irak ve Suriye’yi kana bulayan DAİŞ vahşetine tercüme etmekten çekinmemiş, ar etmemiş ve utanmamıştır. Bu menfur cinnet ve vahşet milletin silah ve teknolojisini milletin şehirlerine bomba kusarak sadece maddi varlığımızı tahrip etmekle kalmayıp dinimizin en temel değer ve şiarlarına, milletimizin dayanışma ve güven duygusuna da darbe indirmiştir. Yüce Kitabımızda Allah bizi ‘Dikkat edin! O aldatanlar sizi Allah ile aldatmasın!’ diye ikaz etmesinin hikmetini ağır bir imtihanla hem ülke ve millet olarak hem de Diyanet ve İlahiyat camiası olarak oldukça geç idrak etmenin derin teessürü içindeyiz. Zira uzun yıllar boyunca suret-i haktan görünüp masum vatan evlatlarına himmet kisvesine bürünerek güya hakka, hakikate, millete hizmet görüntüsü altında masum çehreler ardına gizlenmiş bir ihtiras ve denâet, kendini 15 Temmuz gecesinde devlete, millete, şehirlere ve medeniyet namına elimizdeki her şeye fütursuz bir kahır ve saldırı olarak kendini izhar etmiştir. Zincirinden boşanmış bir vahşet olarak milleti katletmeye girişmiştir. Sahte tevazu ve yumuşak sözle, gözyaşı ve sözde va’z u nasihatle her umut ve özlemimizi emeline alet edip millet evladından devşirdiklerini gizli maksat, mutlak itaat ve sinsi bir sızma becerisiyle donatmıştır” değerlendirmesinde bulundu.

“Bu yumuşak huylu görünen emre amade robotlar şebekesi milletimizi Allah ile peygamberi ve onun sahabesi ile aldatmıştır” diyen Görmez, şunları kaydetti:

“Allah’ın ayetlerini, Resul-i Ekrem’in hadislerini, ulemanın hikmet ve irfan erlerinin bilgi mirasını, bu toprakların Mevlana, Yunus Emre başta olmak üzere bütün değerlerini kendi gizli emel ve gayeleri için araç olarak kullanmıştır. Gözlerimizin önünde dini cemaat taklidi yapan bir Truva atı, dini, cemaatleşmeyi, hayır faaliyetlerini istismar ederek sadece kendi menhus akıbetini hazırlamakla kalmamış; milletimizi aldattığı kadar ümmet-i Muhammed’in garip coğrafyalarını ve bütün insanlığı da hayra hizmet ve insanlara yardım görüntüsü ile aldatıp şer güçlere hizmet için büyük imkânlar ve servetler yığmıştır. Bu aldatma tahrifat ve tahribat sadece ülkemiz ile sınırlı kalmamış Asya’da zalim hegemonyadan kurtulan Maveraünnehir medeniyetini, merkezlerinde yeniden yeşerecek İslam aklını da yanlış yerlere kanalize etmiştir. Mazlum Afrika kıtasında sömürge sonrası dönemlerde ortaya çıkacak Müslüman zihinleri de teslim almıştır. Bu terör örgütü mensupları, 15 Temmuz gecesinde giriştikleri cinnet ve vahşet ile göstermiş oldular ki akletmeyenlerin dindarlığı, aklını başkasına kiralayanların dindarlığı sadece kendilerini değil koca bir milleti felakete sürükleyebilir. Ve yine göstermiş oldular ki din şemsiyesi altında toplandıkları hâlde siyaset hileleriyle ilerlemeye kalkanlar din ve ahlaklarını da bir hile haline getirmekten kaçınamazlar. İslam dini Allah’tan başka rabler edinmeden, dini yalnız Allah’a has kılarak ibadet etmeyi ve onun rızasına uygun olarak insanlığa hizmet etmeyi esas alır. İslâm dini, Hz. Peygamber’den başka masum ve tartışılmaz bir otorite, yapı ve rehber kabul etmez. Hiçbir kimse ve hiçbir yapı kendisini dinin temsilcisi olarak göremez ve insanları kendisine mutlak itaat ve bağlılığa çağıramaz. Dini rehberlik, sadece bilgi ve ahlak açısından eğitim sürecinin bir parçasıdır, başkaca herhangi bir imtiyazı içinde barındırmaz. İslam dininde mutlak bağlılık, çerçevesi Kur’an ve Sünnet tarafından belirlenen ilkeleredir. Ahlak dinimizin en temel değeri iken, Sevgili Peygamberimiz ‘Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim’ buyurmuş iken bu örgüt, kendini gizleme, olduğundan farklı görünme, ikiyüzlü davranma, çift dilli konuşma, taktik gereği haram işleme, kod adı kullanma, bulunduğu ortamda inandığından farklı yaşama, yalan söyleme, tecessüs faaliyetinde bulunma, mahremiyeti ihlal etme, şantaj yapma, ayak kaydırma gibi gayr-i ahlaki yöntemlere başvurmuştur. Oysa bu tür davranışların İslam’la hiçbir ilgisi yoktur. Bu tür davranışların, İslam’ın temel ahlaki prensibi olan ‘mümin başkasının kendisinden emin olduğu kimsedir’ ilkesiyle izahı da mümkün değildir. Bütün bunların sevgi, hoşgörü ve muhabbet temelli bir eğitim gönüllüleri hareketi adı altında yapılıyor olmasının büyük bir aldatmaca olduğu ortaya çıkmıştır. Bu örgüt, kendi mecrasına dâhil ettiği milletin evlatlarını en başta aile bağlarını yok ederek devşirmeye tevessül etmiş, ardından da onların dini (ümmet) ve milli (millet) kimliklerine müdahale etmiştir. İslam hiçbir zemin ve şartta ikiyüzlü, iki dilli, çift karakterli, kendine yabancılaşan, şahsiyetsiz, kimliksiz bir insan tipinin yetiştirilmesine cevaz vermez. İslam fıtrat dinidir. İnsanın doğasını değiştirerek mekanik, robotik, duygusuz, şuursuz, ahlaksız bir insan tipi İslam’ın tasvip edeceği bir mümin karakteri değildir. İradesi elinden alınarak liderine, şeyhine, hocasına, imamına mutlak teslim olmuş; adeta büyülenmiş, efsunlanmış ve onlardan aldığı emir ve talimatları her şeyin üstünde görecek bir eğitim sisteminin ne din ile ne de İslam’la bir ilgisi ve alakası vardır.”

“Diyalog adına ortak bir dini teoloji veya dini kültür birliği oluşturma çabası kabul edilemez”

Görmez, “Bu yapının en az bunlar kadar vahim başka bir günahı da Batı’da İslamafobya dalgası yükselirken buna karşı çıkıp Müslümanların haysiyetini yükselterek, İslam’ın izzeti davası güdeceklerine İslamafobya ile karikatirüze edilen ve şeytanlaştırılan Müslüman imajını kullanarak hoşgörü, dinler arası diyalog gibi kılıklar altında ‘bizde sizin seveceğiniz İslam var’ diyerek şirin görünmeye çalışmaları ve kendi izzetlerini onların nezdinde aramalarıdır. Başka dinlerle İslam’ın ilişkisinin genel ilkeleri Kur’an ve Sünnet çerçevesinde belirlenmiş ve tarih boyunca örnek uygulamalarla bugünlere taşınmıştır. Ehl-i Kitap olarak kabul edilen din mensuplarıyla dini özgürlükleri zedelemeden barış içinde yaşamak esastır. Ayrıca insanlığın faydasına olacak her işte ortak zeminde yardımlaşma ve dayanışma mümkündür. Ancak diyalog adına ortak bir dini teoloji veya dini kültür birliği oluşturma çabası kabul edilemez. Açlık, sefalet ve felaket gibi tüm insanlığı ilgilendiren hadiselerde din müntesipleri arasında insani ilişkiler kurulabilir. Mazlum ve mağdur olanların dini yapısına bakılmaksızın mazlumiyet ve mağduriyetlerin giderilmesi için çaba gösterilebilir. Ancak dinler arası belli bir siyaset mühendisliği adına birlikte olunamaz. Hele bunun için kelime-i tevhid parçalanarak Hz. Muhammedin risaleti görmezden gelinerek bir ilişki geliştirilemez. Böyle bir tutuma dini açıdan onay vermek mümkün değildir. İslam’ın mümini olmak ancak Kelime-i Tevhidin bütününe iman ve ikrar ile gerçekleşir” dedi.

“İslam’da tebliğ ve irşat faaliyetinde davet Allah’a ve Hz. Peygamberin yolunadır”

Kur’an ve sünneti öğretmenin, temel ilkelerini ve ahlakını müminlere ve insanlara anlatmanın İslam’ın tebliğ ve irşat faaliyetlerinden olduğunu vurgulayan Görmez, “Ancak bu faaliyeti bir güç ve çıkar ağına dönüştürmek, buradan dünyevi, siyasi ve ticari bir yapı oluşturmak, her türlü kirli ilişkiye açık hale getirmek, İslâm’ın evrensel ilkeleri ile bağdaşmaz. Din adına çıkar elde etmenin ve nüfuz oluşturmanın tasvip edilecek herhangi bir dini temeli olmadığı gibi bu tür yapılara karşı duruş sergilemek hem ahlaki hem de İslami bir sorumluluktur. İslam’da tebliğ ve irşat faaliyetinde davet Allah’a ve Hz. Peygamberin yolunadır. Allah adına kişilere davet edilmez. Allah ile insanları aldatarak kullara kulluğa çağırmak en büyük zulümdür. Hiç kimse aklını, iradesini ve kişiliğini başka birine teslim edemez. Hâlıka isyan konusunda mahlûka itaat olmaz. Din adına, Allah adına insanların manevi duygularını istismar ederek kurulan yapılar İslâm’a taban tabana zıttır. Bu tür yapılar, tarih boyunca İslâm toplumlarında makes bulmamıştır. İslam toplumu tüm düşünce ekolleriyle bir ve bütündür. İslâm tefrika, hizipleşme, gruplaşma ve ayrılığa meşruiyet vermez. İslam’ın cemaat olma hali ümmet olma hâliyle ilgilidir. Fırkalaşma ve gruplaşma ile ilgili değildir. Farklılık toplumsal yapıyı bölmek ve parçalamak değildir. Farklılık İslam toplumunda var olan fikri ve ilmi zenginliği ifade eder. Farklılığı ayrışma olarak kabul etmek mümkün değildir. İslam ümmetini dini açıdan parçalamayı esas alan hiçbir düşünce ve hareket masum kabul edilemez. Hakikati kendi tekeline alarak kendisinin dışında herkesi dışlayan bir yapının İslamiliğinden de bahsedilemez” değerlendirmesinde bulundu.

“Örgüt elebaşlarını imam, kendisini dekâinat imamı olarak isimlendiren bu kişi ‘bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüştür’ hükmünce muamele görmelidir”

FETÖ terör örgütünü dini bir yapı olarak görmenin mümkün olmadığının altını çizen Görmez, şunları söyledi:

“Uzun yıllardır varlığı bilinen ve her türlü yolu kendi emelleri için mübah gören, dini ve dini duyguları istismar eden; bu duygularla milletimizin zekâtını, sadakasını, infakını ve evlatlarını çalan, dinimizin temel değerlerini ve kavramlarını gasp eden, her türlü gayr-i İslami ve gayr-i ahlaki tutum ve davranışlarla fitne, fesat, yalan ve desiselerle kendine insan ve imkân devşiren, devletin tüm yapılarına sirayet ederek milletin geleceğini ipotek altına almaya çalışan ve son darbe girişimiyle millet tarafından suçüstü yakalanan FETÖ terör örgütünü dini bir yapı olarak görmek mümkün değildir. Bu örgütün elebaşını da din âlimi ve dini rehber olarak kabul etmek mümkün değildir. Örgüt elebaşlarını imam, kendisini dekâinat imamı olarak isimlendiren bu kişi ‘bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüştür’ hükmünce muamele görmelidir. Bir gecede topyekûn millete bomba yağdıran, masum insanları katleden bir örgütün ne İslam’la ne de insanlıkla bir ilişkisi olamaz. Ülkemizin ilahiyat birikimi ile Başkanlığımızın tecrübesini buluşturmak, yaşadığımız bu elim hadiseden dersler çıkartmak, dini istismar eden bu ve benzeri yapılara karşı gerekli tedbirleri almak, din hizmetleri, din eğitimi ve din öğretimi alanında başta hukuki düzenlemeler olmak üzere mevcut eksiklikleri tespit etmek ve buna göre atmamız gereken adımları belirlemek, ilahiyat ve Diyanet camiası olarak üzerimize düşeni yapmak, insan yetiştirme mekanizmalarımızı yeni baştan gözden geçirmek, topluma sağlıklı din eğitimi sunulmasını sağlamak, dini-hayri ve sosyal hizmetlerin sunulmasında İslâm’ın evrensel ilkelerine göre hareket edilmesi için gerekli çalışmaları başlatmak ehemmiyet arz eden konulardır. Açıkça ifade etmek isterim ki Türkiye’yi bütün boyutlarıyla kavrama ve ele geçirme iddiasındaki bu örgüt karşısında dini ve akademik suskunluğun bir açıklaması yoktur. Bu konuda gerek Diyanet camiasının gerekse İlahiyat Fakültelerindeki akademik faaliyetlerin gözden geçirilmesi aciliyet kesbetmektedir. Öte yandan Başkanlık olarak varlığını din istismarına ve bu milletin bekasını sonlandırmaya adamış bu terör örgütü hakkında her türlü derinlikli araştırma ve düzenlemeyi bir an önce yapmamız bir zarurettir. En önemli hususlardan bir tanesi de ister din ve diyanetini öğrenme ve hayırlı hizmetlere omuz verme gayretinde olsun isterse dine ve maneviyata mesafeli ve hatta muhalif olsun gençlerimizin bu travmatik gelişmeler sonunda din ve maneviyat konusunda içine sürüklenebilecekleri nihilizmin büyüklüğünü görmek ve anlamak gerekmektedir. Dini ve maneviyatı kirletmekten kaçınmayan bu hain saldırının genç nesillerin maneviyatını derin bir bunalıma, buhrana ve çıkmaza sürükleme potansiyelini bertaraf etmek ilahî bir sorumluluk omuzlarımıza yüklenmiş bulunmaktadır. Gençler, kendilerine dini nasihatlerde bulunan insanlara bundan sonra nasıl güvenebileceklerdir? Onlara inanmakla içine düşürüldükleri hüsran ve umutsuzluğun anaforunda bu gencecik yüreklerin içine sürüklenmeleri muhtemel nihilizmden onları koruyarak İslam’ın tertemiz bir barış, adalet, kardeşlik ve yüksek ahlak çağrısı olduğuna bu gençler neden ve nasıl inanacaklardır? Bu gayyadan gençlerimizi hangi iman, hangi güvenilirlik ve hangi şevkle koruyabileceğiz? Bu gençlerimizi bunalımdan, buhrandan nihilizmin girdabından kurtararak İslam’ın yüce hakikatlerine ulaştırma yolunda gerçekleştireceğimiz olağanüstü din şurası kararları bize yol gösterici olacaktır. Yaşadıklarımızın sıcaklığı içinde verilen tepkilerin ardından şimdi serinkanlılıkla düşünme zamanıdır. Önümüzdeki sürecin içinden çıkılamayacak bir fitneye dönüşmemesi için sağduyu ve akl-ı selime muhtaç olduğumuz izahtan varestedir. Milletimizin bu soylu direnişi yüksek bir adalet ile taçlandırıldığı takdirde tarihteki yerini alacaktır. Zat-ı alilerinizin sık sık vurguladığı gibi intikamla değil ancak adaletle bu sürecin üstesinden gelinebilir. İnanıyorum ki barındırdığı istişare ve tefekkür gücüyle din şurasınız hepimize umut, itidal, feraset ve hakkaniyet aşılayacaktır.”

“Allah’a sonsuz hamdolsun ki, bu topraklar asırlardır Müslüman yurdudur. Bu millet şüheda evladıdır”

Görmez, yarınlarımızın, bugünlerimizden çok daha güzel olacağına dair inancı olduğunu dile getirerek, “Allah’a sonsuz hamdolsun ki, bu topraklar asırlardır Müslüman yurdudur. Bu millet şüheda evladıdır. Bu ezanlar, bu salalar İslam’ın şiarıdır. Bu dinin, tek bir harfi bile değişmeyen bir kitabı vardır. Bu dinin, en güzel örnek olma vasfına sahip bir Peygamberi vardır. Allah’ın bize verdiği bir akıl, bir kalp vardır. Bizim değişmez değerlerimiz, 14 asırlık engin tecrübemiz vardır. Darbe karşısında şecaat ve izzetle gösterdiğiniz liderliğe ben de milletimiz adına, o meşum gece gözyaşlarıyla sala okuyan binlerce din görevlimiz ve cami cemaati adına derin şükranlarımızı ifade ediyorum. Olağanüstü toplanan bu Şurada birbirinden değerli âlim ve hocalarımız adına diyebilirim ki, millet olarak yaşadığımız felaketten istikbalimiz adına büyük hayırlar doğacaktır. Karanlığa açılan bir ihanet kapısı açılmamak üzere kapanmıştır. Allah sizden ve milletimizden razı olsun. Emin olunuz ki, Allah’ın dini adına bütün insanlığa karşı kendini sorumlu gören bu milletin göğsü iman dolu evlatları bu ihanet yarasını da hızla saracaktır. Dinimiz, diyanetimiz, mukaddesatımız, milletimiz yara almadan kula kulluğu reddeden ve yalnız Allah’a kulluk eden nesillerin elinden tutmaya, çocuklarımıza, gençlerimize hizmet etmeye devam edeceğiz. Toplum olarak birbirimizin hukukunu daha çok koruyacak ve birbirimize daha çok sahip çıkacağız. Dini duygu ve dini düşünceyi istismar eden FETÖ ve başka örgütlerin çaldığı bütün ıstılahlarımızı, değerlerimizi, evlatlarımızı geri alacağız. Terör örgütlerine verilecek tek bir Müslüman evladı yoktur, olamaz. İslam’ın değişmez yolundan istikamet üzere yürüyeceğiz. Her türlü aşırılıktan, ifrattan tefritten ve batıni yorumlardan uzak, Kuran ve Sünneti Seniye ile Orta Yolu esas alan İslami hayatımız zayıflamadan, solmadan yolumuzu aydınlatmaya devam edecektir. Allah bizi ve bütün insanlığı orta yoldan, istikametten ayırmasın. Sözlerime son verirken aziz milletimizi derin acılardan, ağır imtihanlardan, onulmaz yaralardan muhafaza etmesini Yüce Allah’tan niyaz ediyorum. Cenab-ı Hak, birliğimize ve dirliğimize göz dikenlere, izzetimize ve şerefimize kurşun sıkmaya çalışanlara fırsat vermesin. Dinimizin, devletimizin, milletimizin bekasını sarsacak her türlü dâhili ve harici fitneden bizleri halas eylesin. Şuramızı hayırlara vesile kılsın” dedi.

Kaynak: İHA