Erdoğan Açıklaması Eğitim Sistemini Yeniden Ele Almalıyız
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan "Eğitim sistemini çocuklarımıza özgüven kazandıracak, pergelin bir ayağını değerlerimize sabit kılacak, diğer ayağı ile tüm dünyanın Mevlana’nın dediği gibi dolaşacak şekilde yeniden ele almalıyız" dedi.
Geleceğin Eğitim Derneği tarafından düzenlenen Global Eğitim Zirvesi (GES), The Marmara Otel’de başladı.
Zirveye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık ve Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Geleceğin Eğitim Derneği Başkanı ve eski Milli Eğitim Bakanı Nimet Baş ve davetliler katıldı.
“BİR ŞEYİN YENİ OLMASI, SÜZGEÇTEN GEÇİRMEDEN UYGULAMANIZ ANLAMINA GELMEZ”
Zirvede konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünyanın hızla geliştiğini vurgulayarak, “Teknolojik gelişmeler hayatın her alanını etkiliyor ve değişime zorluyor. Şüphesiz bu değişim baskısının hissedildiği en önemli alanlardan biri eğitim. Bizim bu değişim dalgası önünde durma gibi bir düşüncemiz olamaz. Bizim değişimi yönlendirmek, onu toplumumuz faydasına kanalize etmek gibi bir sorumluluğumuzun olduğuna inanıyorum. Kendi değerleri ile barışık bir değişim sürecini idare etmek durumundayız. Bu aynı zamanda üniversitelerin de görevidir. Devlet değişimin bir gereği olarak yeni eğitim modellerini ve teknolojiyi çocuklara sunmak zorundadır. Çocuklarımızın kendilerine, ailelerine, en önemlisi bizi biz yapan değerlere karşı yabancılaşmalarına da mani olmamız gerekiyor. Burada hassas bir denge vardır. Bir şeyin yeni olması, onu sorgulamadan herhangi bir süzgeçten geçirmeden alıp uygulamamız anlamına gelmez. ‘Yeni olan her şey iyi ve faydalıdır. Eski olan her şey kötü ve zararlıdır’ yaklaşımını kabul etmemiz mümkün değil” diye konuştu.
“ÇANAKKALE’DE DESTANLAŞAN BİR ASIM VARKEN, HALUK’U NE ÇANAKKALE’DE, NE KURTULUŞ SAVAŞINDA GÖRÜRSÜNÜZ”
Yabancılaşma konusunun Türkiye’nin son 200 yılına damga vurduğunu belirten Erdoğan, “Bu sorun eğitim öğretim sisteminin de etkisiyle ülkemizin kanayan yarasıdır. Edebiyat tarihimiz bu meseleyi ele alan onlarca eserle doludur. Bundan 118 yıl önce ‘adaba sevdası’ kitabında Recaizade Mahmud Ekrem’in resmettiği
karakter sadece lümpen, batılılaşmayı değil aynı zamanda yeni ile kurulan çarpık ilişkiyi de anlatır. Tevfik Fikret’in Haluk’un Serencamı da ibretlik bir hikayedir. Halukun karşısında ise rahmetli Mehmet Akif’in hayalini kurduğu Asım’ın nesli vardır. Çatışan, birbirine zıt olan bu iki karakter bizim son 200 yılımızı anlamak için bize fırsat sunar. Bedrin aslanları gibi Çanakkale’de destanlaşan bir Asım varken, Haluk’u ne Çanakkale’de, ne Kurtuluş savaşında görürsünüz. Bir yandan doğuya sırtına dönmede batıyı anlamaya çalışan, bu uğurda fikir çilesi çeken bir Asım vardır. Diğer tarafta önce İskoçya, ardından Amerika’ya giden ve son nefesini kilisede rahip olarak veren bir Haluk vardır. Bunlar hayali kişiler değildir. Biz bugün de Araba Sevdası’nda hicvedilen Bihruz Bey örneklerini görüyoruz. Bugün de Asım ve Haluk’un canlı sembolleri ile günlük hayatımızda karşılaşıyoruz. Bu karakterler aynı zamanda iki farklı eğitim modelinin ürünleridir. Haluk ve Asım değişmek zorunda olan toplumun, bu süreci nasıl faydasına ya da zararına yöneteceğinin işaretini verir” şeklinde konuştu.
"EĞİTİMDE ATTIĞIMIZ HER ADIM, ANLAMSIZ BİR İNATLA, DİRENÇLE KARŞILAŞTI”
Türkiye’nin hiçbir dönemde sömürge haline getirilemediğine dikkat çeken Erdoğan, “Ancak her dönemde bu ülkede batıya karşı duyulan aşağılık kompleksi sebebiyle, orada olanı sorgusuz sualsiz almaya teşne bir kesim var olmuştur. Sömürge kafalı, jakoben, kolaycı, kopyacı eser veremeyen bu kesim uzun süre devlet ve toplum hayatını kontrolünü ne yazık ki elinde tutmuştur. Toplumun can damarına kesmeye çalışan bu yaklaşımı rahmeti Ahmet Hamdi Tanpınar bir tür kültürel inkar olarak tanımlıyor. Ben de bu hem inkar hem de intihardır diyorum. Bunlar için milletimizin değerlerinin hiçbir kıymeti yoktur. Bu anlayışa göre terakkinin tek yolu tamamen batıya benzemek, ne bulursak alıp uygulamaktır. Akif ne diyor. ‘Alınız ilmini garbın, alınız sanatını, veriniz hem de mesainize son süratinizi’. Biz son 13 yılda eğitim sistemimizi bu tek tipçi kompleksi zihniyetin tahakkümünden kurtarmak için çaba harcadık. Altyapı ve içerik konusunda hayata geçirdiğimiz politikalar belli kesimlerce sürekli engellenmek istendi. Göreve geldiğimizde milli bütçemizin ilk sırasında savunma vardı. Biz gerilere attık. Birinci sıraya eğitimi çıkardık. Personel konusunda ilk sıraya öğretmeni çıkardık. Eğitim ve öğretimde başarılı olamazsanız hiçbir şeyde başarıl olmanız mümkün değil. Fatih projesinden, seçmeli derslere attığımız her adım anlamsız bir inatla, dirençle karşılaştı. Bu direnç kesinlikle milletimizden değil, Haluk modelinde nesil yetiştirmeyi maharet sayan, başka fikirleri projeleri olmayan o dayatmacı azınlıktan geldi. Tüm engellemelere rağmen önemli başarılara imza attık” ifadelerini kullandı.
“EĞİTİM SİSTEMİNİ ÇOCUKLARIMIZA ÖZGÜVEN KAZANDIRACAK ŞEKİLDE YENİDEN ELE ALMALIYIZ”
Türkiye’nin eğitimde zor dönemleri geride bıraktığını belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Genç kızlarımız üniversiteye gittiklerinde ikna odaları kapılarında kendilerini bekleyen mürebbiyelerle değil, kendilerini güler yüzle karşılayan üniversite hocaları ile karşılaşıyor. Ancak bunları da yeterli görmüyoruz. Yeni Türkiye’yi inşa etmek için özgüveni yüksek, potansiyelinin farkında bir nesil yetiştirmek zorundayız. Eğitim sistemini çocuklarımıza özgüven kazandıracak, pergelin bir ayağını değerlerimize sabit kılacak, diğer ayağı ile tüm dünyanın Mevlana’nın dediği gibi dolaşacak şekilde yeniden ele almalıyız. Bu çerçevede başlatılan çalışmalar olduğun biliyorum. Bunları süratle hayata geçirip yeni ufuklara yol almalıyız. Ne batıyı bilen, ne de doğuyu özümsemiş parçalanmış karakterler değil, yerinin, yurdunun, kültürünün fakında nesiller yetiştirmeyi hedeflemeliyiz. Bizim tarihimiz bir yönüyle Mevlana, Mimar Sinan, Itri gibi abide şahsiyetler tarihidir. Nizamül Mülk sadece kendi dönemine ışık tutan bir medrese kurmamıştır, ilmek ilmek dokuduğu eğitim ve yönetim yapısı Selçukluyu da Osmanlıyı da yaşatan, onlara yüzyıllar boyunca güç katan bir kaynak olmuştur. Bugün istisnalar hariç dünyada çığır açan çalışmalara imza atan bilim insanları ve sanatçılar konusunda eksiklik hissediyorsak, başta gelen sebebi eğitim sistemidir”
“TÜRKİYE BÖYLE BİR SİSTEMİ İNŞA EDECEK İMKANA SAHİPTİR”
2004 yılından bu yana eğitimde ciddi adımlar atıldığını ancak bunların yeterli olmadığını savunan Erdoğan, “Zengin öğrenme imkanlarının gündeme geldiği, sıra dışı eğitim modellerinin tartışıldığı günümüzde farklı projeleri hayata geçirmemiz gerekiyor. İnsanı eşrefi mahlukat olarak gören ve fıtratı merkeze alan eğitim müfredatı üzerinde daha fazla durmalıyız. Bugün öğretmenlerimizle konuştuğumuzda en büyük sorunumuzun bedenen sınıfta ama zihnen başka yerlerde olan çocuklar olduğunu görüyoruz. Bu durumu değiştirecek, öğrencilerimizin sınıfa, derse, okuldaki aktivitelere ilgisini en üst düzeye çıkaracak yenilikleri süratle hayata geçirmeliyiz. Eğitimin hedefi sadece kariyer yapmaya odaklı bireyler yerine aklı selim, kalbi selim sahibi bir nesli yetiştirmek olmalıdır. Bunun için sistemin kadim değerlerimizin merkeze alan bir anlayışla, ilim, irfan, hikmet esasları üzerine yeniden inşa edilmesi şarttır. İçimizde bulunduğumuz dönem, bu tür radikal adımları atabileceğimiz bir dönemdir. Türkiye böyle bir sistemi inşa edecek imkana, kaynağa sahiptir. Bunu devletin tek başına yerine getirmesi mümkün değildir. Artık ertelenemez noktaya gelen bu ihtiyacın tüm toplum kesimlerince sahiplenilmesi gerekiyor. STK’lar üniversiteler, hocalarımız, kanaat önderlerimiz elini taşın altına koymalı” dedi.
Kaynak: İHA
Zirveye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık ve Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Geleceğin Eğitim Derneği Başkanı ve eski Milli Eğitim Bakanı Nimet Baş ve davetliler katıldı.
“BİR ŞEYİN YENİ OLMASI, SÜZGEÇTEN GEÇİRMEDEN UYGULAMANIZ ANLAMINA GELMEZ”
Zirvede konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünyanın hızla geliştiğini vurgulayarak, “Teknolojik gelişmeler hayatın her alanını etkiliyor ve değişime zorluyor. Şüphesiz bu değişim baskısının hissedildiği en önemli alanlardan biri eğitim. Bizim bu değişim dalgası önünde durma gibi bir düşüncemiz olamaz. Bizim değişimi yönlendirmek, onu toplumumuz faydasına kanalize etmek gibi bir sorumluluğumuzun olduğuna inanıyorum. Kendi değerleri ile barışık bir değişim sürecini idare etmek durumundayız. Bu aynı zamanda üniversitelerin de görevidir. Devlet değişimin bir gereği olarak yeni eğitim modellerini ve teknolojiyi çocuklara sunmak zorundadır. Çocuklarımızın kendilerine, ailelerine, en önemlisi bizi biz yapan değerlere karşı yabancılaşmalarına da mani olmamız gerekiyor. Burada hassas bir denge vardır. Bir şeyin yeni olması, onu sorgulamadan herhangi bir süzgeçten geçirmeden alıp uygulamamız anlamına gelmez. ‘Yeni olan her şey iyi ve faydalıdır. Eski olan her şey kötü ve zararlıdır’ yaklaşımını kabul etmemiz mümkün değil” diye konuştu.
“ÇANAKKALE’DE DESTANLAŞAN BİR ASIM VARKEN, HALUK’U NE ÇANAKKALE’DE, NE KURTULUŞ SAVAŞINDA GÖRÜRSÜNÜZ”
Yabancılaşma konusunun Türkiye’nin son 200 yılına damga vurduğunu belirten Erdoğan, “Bu sorun eğitim öğretim sisteminin de etkisiyle ülkemizin kanayan yarasıdır. Edebiyat tarihimiz bu meseleyi ele alan onlarca eserle doludur. Bundan 118 yıl önce ‘adaba sevdası’ kitabında Recaizade Mahmud Ekrem’in resmettiği
karakter sadece lümpen, batılılaşmayı değil aynı zamanda yeni ile kurulan çarpık ilişkiyi de anlatır. Tevfik Fikret’in Haluk’un Serencamı da ibretlik bir hikayedir. Halukun karşısında ise rahmetli Mehmet Akif’in hayalini kurduğu Asım’ın nesli vardır. Çatışan, birbirine zıt olan bu iki karakter bizim son 200 yılımızı anlamak için bize fırsat sunar. Bedrin aslanları gibi Çanakkale’de destanlaşan bir Asım varken, Haluk’u ne Çanakkale’de, ne Kurtuluş savaşında görürsünüz. Bir yandan doğuya sırtına dönmede batıyı anlamaya çalışan, bu uğurda fikir çilesi çeken bir Asım vardır. Diğer tarafta önce İskoçya, ardından Amerika’ya giden ve son nefesini kilisede rahip olarak veren bir Haluk vardır. Bunlar hayali kişiler değildir. Biz bugün de Araba Sevdası’nda hicvedilen Bihruz Bey örneklerini görüyoruz. Bugün de Asım ve Haluk’un canlı sembolleri ile günlük hayatımızda karşılaşıyoruz. Bu karakterler aynı zamanda iki farklı eğitim modelinin ürünleridir. Haluk ve Asım değişmek zorunda olan toplumun, bu süreci nasıl faydasına ya da zararına yöneteceğinin işaretini verir” şeklinde konuştu.
"EĞİTİMDE ATTIĞIMIZ HER ADIM, ANLAMSIZ BİR İNATLA, DİRENÇLE KARŞILAŞTI”
Türkiye’nin hiçbir dönemde sömürge haline getirilemediğine dikkat çeken Erdoğan, “Ancak her dönemde bu ülkede batıya karşı duyulan aşağılık kompleksi sebebiyle, orada olanı sorgusuz sualsiz almaya teşne bir kesim var olmuştur. Sömürge kafalı, jakoben, kolaycı, kopyacı eser veremeyen bu kesim uzun süre devlet ve toplum hayatını kontrolünü ne yazık ki elinde tutmuştur. Toplumun can damarına kesmeye çalışan bu yaklaşımı rahmeti Ahmet Hamdi Tanpınar bir tür kültürel inkar olarak tanımlıyor. Ben de bu hem inkar hem de intihardır diyorum. Bunlar için milletimizin değerlerinin hiçbir kıymeti yoktur. Bu anlayışa göre terakkinin tek yolu tamamen batıya benzemek, ne bulursak alıp uygulamaktır. Akif ne diyor. ‘Alınız ilmini garbın, alınız sanatını, veriniz hem de mesainize son süratinizi’. Biz son 13 yılda eğitim sistemimizi bu tek tipçi kompleksi zihniyetin tahakkümünden kurtarmak için çaba harcadık. Altyapı ve içerik konusunda hayata geçirdiğimiz politikalar belli kesimlerce sürekli engellenmek istendi. Göreve geldiğimizde milli bütçemizin ilk sırasında savunma vardı. Biz gerilere attık. Birinci sıraya eğitimi çıkardık. Personel konusunda ilk sıraya öğretmeni çıkardık. Eğitim ve öğretimde başarılı olamazsanız hiçbir şeyde başarıl olmanız mümkün değil. Fatih projesinden, seçmeli derslere attığımız her adım anlamsız bir inatla, dirençle karşılaştı. Bu direnç kesinlikle milletimizden değil, Haluk modelinde nesil yetiştirmeyi maharet sayan, başka fikirleri projeleri olmayan o dayatmacı azınlıktan geldi. Tüm engellemelere rağmen önemli başarılara imza attık” ifadelerini kullandı.
“EĞİTİM SİSTEMİNİ ÇOCUKLARIMIZA ÖZGÜVEN KAZANDIRACAK ŞEKİLDE YENİDEN ELE ALMALIYIZ”
Türkiye’nin eğitimde zor dönemleri geride bıraktığını belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Genç kızlarımız üniversiteye gittiklerinde ikna odaları kapılarında kendilerini bekleyen mürebbiyelerle değil, kendilerini güler yüzle karşılayan üniversite hocaları ile karşılaşıyor. Ancak bunları da yeterli görmüyoruz. Yeni Türkiye’yi inşa etmek için özgüveni yüksek, potansiyelinin farkında bir nesil yetiştirmek zorundayız. Eğitim sistemini çocuklarımıza özgüven kazandıracak, pergelin bir ayağını değerlerimize sabit kılacak, diğer ayağı ile tüm dünyanın Mevlana’nın dediği gibi dolaşacak şekilde yeniden ele almalıyız. Bu çerçevede başlatılan çalışmalar olduğun biliyorum. Bunları süratle hayata geçirip yeni ufuklara yol almalıyız. Ne batıyı bilen, ne de doğuyu özümsemiş parçalanmış karakterler değil, yerinin, yurdunun, kültürünün fakında nesiller yetiştirmeyi hedeflemeliyiz. Bizim tarihimiz bir yönüyle Mevlana, Mimar Sinan, Itri gibi abide şahsiyetler tarihidir. Nizamül Mülk sadece kendi dönemine ışık tutan bir medrese kurmamıştır, ilmek ilmek dokuduğu eğitim ve yönetim yapısı Selçukluyu da Osmanlıyı da yaşatan, onlara yüzyıllar boyunca güç katan bir kaynak olmuştur. Bugün istisnalar hariç dünyada çığır açan çalışmalara imza atan bilim insanları ve sanatçılar konusunda eksiklik hissediyorsak, başta gelen sebebi eğitim sistemidir”
“TÜRKİYE BÖYLE BİR SİSTEMİ İNŞA EDECEK İMKANA SAHİPTİR”
2004 yılından bu yana eğitimde ciddi adımlar atıldığını ancak bunların yeterli olmadığını savunan Erdoğan, “Zengin öğrenme imkanlarının gündeme geldiği, sıra dışı eğitim modellerinin tartışıldığı günümüzde farklı projeleri hayata geçirmemiz gerekiyor. İnsanı eşrefi mahlukat olarak gören ve fıtratı merkeze alan eğitim müfredatı üzerinde daha fazla durmalıyız. Bugün öğretmenlerimizle konuştuğumuzda en büyük sorunumuzun bedenen sınıfta ama zihnen başka yerlerde olan çocuklar olduğunu görüyoruz. Bu durumu değiştirecek, öğrencilerimizin sınıfa, derse, okuldaki aktivitelere ilgisini en üst düzeye çıkaracak yenilikleri süratle hayata geçirmeliyiz. Eğitimin hedefi sadece kariyer yapmaya odaklı bireyler yerine aklı selim, kalbi selim sahibi bir nesli yetiştirmek olmalıdır. Bunun için sistemin kadim değerlerimizin merkeze alan bir anlayışla, ilim, irfan, hikmet esasları üzerine yeniden inşa edilmesi şarttır. İçimizde bulunduğumuz dönem, bu tür radikal adımları atabileceğimiz bir dönemdir. Türkiye böyle bir sistemi inşa edecek imkana, kaynağa sahiptir. Bunu devletin tek başına yerine getirmesi mümkün değildir. Artık ertelenemez noktaya gelen bu ihtiyacın tüm toplum kesimlerince sahiplenilmesi gerekiyor. STK’lar üniversiteler, hocalarımız, kanaat önderlerimiz elini taşın altına koymalı” dedi.