Türü Belirlenemeyen Hayvan İskeletini İş Yerinde Sergiliyor
Niğde'de bir esnaf 2 yıl önce bir arkadaşından aldığı ve türü belirlenemeyen hayvan iskeletini iş yerine yaptırdığı özel cam fanusta sergiliyor Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Erdal: 'Hücrelerinin içerisindeki suyun tamamını kaybetmiş bir canlıya benziyor. Böylece kuruduğu için bir düzeyde mumyalaşmış görünüm arz ediyor'
Niğde'de bir esnafın 2 yıldır iş yerindeki cam fanusta sergilediği ve türü belirlenemeyen hayvan iskeleti, görenlerin dikkatini çekiyor.
Ahi Paşa Mahallesi'nde anahtarcılık ve dikiş makinesi tamiratı yapan Abdullah Öztürk, Bor ilçesinde yaşayan bir arkadaşından 2 yıl önce aldığı iskelet için iş yerinde fanus yaptırdığını, her gelen müşterinin iskeleti ilgiyle karşıladığını belirtti.
Bugüne kadar hayvanın türünün belirlenmesi için yaptığı çalışmalardan sonuç alamadığını ifade eden Öztürk, 'Arkadaşım iskeleti kendi evinin mağara şeklindeki kayadan oyulmuş kilerini temizlerken bulmuş. Bana gösterdi, böyle şeylere meraklı olduğumu söyleyince de bana verdi' dedi.
İskeletin oksijenle temas ettiğinde sırt bölümünde çürümeler gözlemlediğini aktaran Öztürk, bu nedenle camdan fanus yaptırdığını belirterek, 'Bu şekilde hava almamasını sağladım. Bulunduğu kilerin nemi, havası, oksijeni iskeleti mumyalanmış şekilde beslemiş. Fakat açık havaya çıktığı, oksijenle temasta bulunduğu zaman sırt bölümünde hafif açılmalar gördüm. Çürümesini önlemek içinde vakumlattım” diye konuştu.
İş yerinde sergilediği iskeletin ziyaretçisinin çok olduğunu dile getiren Öztürk, fotoğraflarını çeken vatandaşların iskeletin ne olduğunu sorduğunu fakat kendisinin de bilmediği için yanıtlayamadığını kaydetti.
- Hayvanın türünü arkeologlar da çözemedi
İskeleti araştırmak amacıyla üniversitelerden profesörlerin geldiğini vurgulayan Öztürk, şöyle devam etti:
'Niğde’den iki arkeolog gelip baktı, iskeletin eski döneme ait bir fosil olduğunu söylediler. Ancak onlar da hangi hayvan türüne ait olduğunu bilemediler. Ankara’dan bir profesör arkadaş geldi, o tahmin yürüttü ama net bir cevap veremedi, incelenmesi gerektiğini söyledi. Üniversitedeki arkeolog arkadaşların söylediğine göre Amerikalı bir profesör varmış, 'ancak o bilir, ona göstermemiz gerekiyor' dediler. İskelet genelde Anadolu aslanı, gelincik, kedi, köpek gibi hayvanlara benzetiliyor.'
Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölüm Bakanı Prof. Dr. Yılmaz Selim Erdal da iskelet üzerinde yüzeysel inceleme yaptı.
Gözlemlerine dayanarak iskeletin, küçük boyutlu bir etçile ait olduğunu aktaran Erdal, tam türün belirlenmesi için detaylı inceleme gerektiğini söyledi.
Hayvan iskeletinin bulunduğu alanın özelliği nedeniyle fosilleşmiş olduğuna işaret eden Erdal, şu bilgileri verdi:
'Çıktığı alanın mağara olduğu ya da bir evin tabanındaki mahzen veya mağara biçimindeki yerleşim yeri olduğu anlaşılıyor. Burada tüfler oyulduğu için hayvan oraya girmiş ve dışarı çıkamadığı için hayatını kaybetmiş, fosilleşmiş olabilir veya öldükten sonra birisi o mahzene atmış olabilir. Eğer bir canlıyı tuzun içerisine ya da tüfün içerisine koyarsanız büyük oranda içerisindeki suyu hızlıca kaybeder. Suyu kaybettikten sonra kurur ve uzun süre çürüme sürecine dayanıklı kalır. Burada gördüğümüz örnek de hücrelerinin içerisindeki suyun tamamını kaybetmiş bir canlıya benziyor. Böylece kuruduğu için bir düzeyde mumyalaşmış görünüm arz ediyor.'
Erdal, iskeletle ilgili duyumlar aldıktan sonra davet edildiklerini ve daha çok meraktan geldiğini dile getirdi.
Bu tür iskeletlerin müzelerde ve daha uygun koşullarda saklanması gerektiğine dikkati çeken Erdal, bu şekilde iskeletin uzun yıllar bozulmadan saklanmasının çok mümkün olmadığını sözlerine ekledi.
Kaynak: AA
Ahi Paşa Mahallesi'nde anahtarcılık ve dikiş makinesi tamiratı yapan Abdullah Öztürk, Bor ilçesinde yaşayan bir arkadaşından 2 yıl önce aldığı iskelet için iş yerinde fanus yaptırdığını, her gelen müşterinin iskeleti ilgiyle karşıladığını belirtti.
Bugüne kadar hayvanın türünün belirlenmesi için yaptığı çalışmalardan sonuç alamadığını ifade eden Öztürk, 'Arkadaşım iskeleti kendi evinin mağara şeklindeki kayadan oyulmuş kilerini temizlerken bulmuş. Bana gösterdi, böyle şeylere meraklı olduğumu söyleyince de bana verdi' dedi.
İskeletin oksijenle temas ettiğinde sırt bölümünde çürümeler gözlemlediğini aktaran Öztürk, bu nedenle camdan fanus yaptırdığını belirterek, 'Bu şekilde hava almamasını sağladım. Bulunduğu kilerin nemi, havası, oksijeni iskeleti mumyalanmış şekilde beslemiş. Fakat açık havaya çıktığı, oksijenle temasta bulunduğu zaman sırt bölümünde hafif açılmalar gördüm. Çürümesini önlemek içinde vakumlattım” diye konuştu.
İş yerinde sergilediği iskeletin ziyaretçisinin çok olduğunu dile getiren Öztürk, fotoğraflarını çeken vatandaşların iskeletin ne olduğunu sorduğunu fakat kendisinin de bilmediği için yanıtlayamadığını kaydetti.
- Hayvanın türünü arkeologlar da çözemedi
İskeleti araştırmak amacıyla üniversitelerden profesörlerin geldiğini vurgulayan Öztürk, şöyle devam etti:
'Niğde’den iki arkeolog gelip baktı, iskeletin eski döneme ait bir fosil olduğunu söylediler. Ancak onlar da hangi hayvan türüne ait olduğunu bilemediler. Ankara’dan bir profesör arkadaş geldi, o tahmin yürüttü ama net bir cevap veremedi, incelenmesi gerektiğini söyledi. Üniversitedeki arkeolog arkadaşların söylediğine göre Amerikalı bir profesör varmış, 'ancak o bilir, ona göstermemiz gerekiyor' dediler. İskelet genelde Anadolu aslanı, gelincik, kedi, köpek gibi hayvanlara benzetiliyor.'
Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölüm Bakanı Prof. Dr. Yılmaz Selim Erdal da iskelet üzerinde yüzeysel inceleme yaptı.
Gözlemlerine dayanarak iskeletin, küçük boyutlu bir etçile ait olduğunu aktaran Erdal, tam türün belirlenmesi için detaylı inceleme gerektiğini söyledi.
Hayvan iskeletinin bulunduğu alanın özelliği nedeniyle fosilleşmiş olduğuna işaret eden Erdal, şu bilgileri verdi:
'Çıktığı alanın mağara olduğu ya da bir evin tabanındaki mahzen veya mağara biçimindeki yerleşim yeri olduğu anlaşılıyor. Burada tüfler oyulduğu için hayvan oraya girmiş ve dışarı çıkamadığı için hayatını kaybetmiş, fosilleşmiş olabilir veya öldükten sonra birisi o mahzene atmış olabilir. Eğer bir canlıyı tuzun içerisine ya da tüfün içerisine koyarsanız büyük oranda içerisindeki suyu hızlıca kaybeder. Suyu kaybettikten sonra kurur ve uzun süre çürüme sürecine dayanıklı kalır. Burada gördüğümüz örnek de hücrelerinin içerisindeki suyun tamamını kaybetmiş bir canlıya benziyor. Böylece kuruduğu için bir düzeyde mumyalaşmış görünüm arz ediyor.'
Erdal, iskeletle ilgili duyumlar aldıktan sonra davet edildiklerini ve daha çok meraktan geldiğini dile getirdi.
Bu tür iskeletlerin müzelerde ve daha uygun koşullarda saklanması gerektiğine dikkati çeken Erdal, bu şekilde iskeletin uzun yıllar bozulmadan saklanmasının çok mümkün olmadığını sözlerine ekledi.