Sabancı Vakfının 'Filantropi' Seminerleri

Birleşmiş Milletler elçisi Waris Dirie: ''Erkekler bizden daha iyi' diye bir şey yok. Eşit haklar var, seçenekler var. Erkek ve kadın olarak birbirimizi sevdiğimiz ve saydığımızda o kadar güzel şeyler inşa edebiliriz ki...' 'Her aldığım nefeste bunu sevgiyle, anlayışla, saygıyla yapıyorum. Birbirimizi anlamak önemli. Birbirinizi anladığınızda hayat o kadar güzel oluyor ki...'

Birleşmiş Milletler elçisi Waris Dirie, ''Erkekler bizden daha iyi' diye bir şey yok. Eşit haklar var, seçenekler var. Erkek ve kadın olarak birbirimizi sevdiğimiz ve saydığımızda o kadar güzel şeyler inşa edebiliriz ki...' dedi.

Dirie, Sabancı Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı’nın ev sahipliğinde, bu yıl 'Her şeye rağmen insan sevgisi' başlığında düzenlenen, 'Filantropi' seminerinde kadın sünnetine ilişkin yaşadıklarını anlattı.

Somali'de doğduğunu ve 5 yaşındayken kadın sünnetine maruz kaldığını belirten Dirie, bu uygulamayı yapan birçok toplum olduğunu söyledi.

Dirie, ülkesinde bütün kız çocuklarının bunu yaşadığını anlatarak, 'Bir şey oluyor ama kimse bize bunu anlatmıyor. Neden yapılıyor, sonrasında ne oluyor kimse bir şey anlatmıyor. O gün bu olduğunu da... Böyle bir işkenceyi düşmanım için bile istemem.' diye konuştu.

Müslüman bir çocuk olarak büyüdüğünü, yaşadıklarının ardından kadın hakları için mücadele etmeye başladığını dile getiren Dirie, kadın sünneti ve şiddetinin, cehalet ve eğitim eksikliği olduğuna işaret etti.

Bununla mücadele etmeye başladığında modellik yaptığını, para kazandığını ve zirvede olduğunu aktaran Dirie, 'Çok derinlerde başka bir ben vardım ve elimindekini kullanacak kadar akıllıydım.' görüşlerine yer verdi.

Milyonlarca kız çocuğunun bunu yaşadığını ve kimsenin duymadığını belirten Dirie, 21 senedir bununla mücadele ettiğini kaydetti. Bu suçun peşinden gitmeye karar verdikten 20 sene sonra farkındalık yaratıldığını, kanunların çıkartıldığını ancak bu uygulamanın hala devam ettiğini söyleyen Dirie, bir değişime ihtiyaç duyulduğunu dile getirdi.

Sadece kadın sünneti değil, kadına karşı şiddet ve çocuk evliliklerine karşı da önlem alınmasının önemine değinen Dirie, kadınların hiç kimseden farklı olmadığını hatta erkeklerden güçlü olduğunu, her şeyi yapabileceğini ve gitmek istediği yere gidebileceğini anlattı.

Dirie, 'Erkekler bizden daha iyi diye bir şey yok. Eşit haklar var, seçenekler var. Erkek ve kadın olarak birbirimizi sevdiğimiz ve saydığımızda o kadar güzel şeyler inşa edebiliriz ki... Her aldığım nefeste bunu sevgiyle, anlayışla, saygıyla yapıyorum. Birbirimizi anlamak önemli. Birbirinizi anladığınızda hayat o kadar güzel oluyor ki.' şeklinde konuştu.

- 'Her gün ölüm olasılığıyla karşı karşıya kalmıştık'

Gazeteci Amanda Lindhout ise gazeteciliğe başladığı yıllarda Somali'de kaçırıldığını belirterek, o yıllarda nasıl bir dünyada yaşadığını düşünmeye başladığını ve gezmeye karar verdiğini aktardı.

Bu kapsamda 70'ten fazla ülkeye gittiğini, 2008'de Bağdat'ta yaşadığı sırada 27 yaşındayken Somali'ye gitmeye karar verdiğini dile getiren Lindhout, fotoğrafçı bir arkadaşıyla Mogadişu'ya gittiklerini, üç gün sonra buradan ayrıldıklarını dile getirdi.

Bir oto yola geldiklerinde yol kenarında duran ve içinde yüzü maskeli elleri silahlı adamların kendilerini kaçırarak, çölün ortasında terk edilmiş bir eve götürdüğünü, bu kişilerin ailelerinden 3 milyon dolar fidye istediklerini ifade eden Lindhout, bu kişilerin 14-18 yaşındaki gençler olduğunu vurguladı.

Bu kişilerin savaş ve şiddetle şekillenmiş kişilikler olduğunu aktaran Lindhout, çok korktuklarını, ailelerinden ve dünyadan koptuklarını, onları kaçıranların, para ödenmezse başlarını kesecekleri yönünde sürekli tehdit ettiğini dile getirdi.

Lindhout, şöyle konuştu:

'Her gün ölüm olasılığıyla karşı karşıya kalmıştık. 6 ay geçmişti. Koşullarımız oldukça kötüye gidiyordu. Arkadaşımla ayrı ayrı yerlerdeydik ama fısıltı mesajlarıyla iletişim kuruyorduk. Aynı evin içerisinde, iki ayrı odadaydık ve bir kaçış planı yapmaya karar verdik. Bir gün öğleden sonra kalplerimiz küt küt atarken, arkadaşımla banyoda buluştuk. Evin sadece ikimizin kullandığı bir banyosu vardı ve öğleden sonra o banyonun penceresinden kaçtık. Dışarıda bizi neyin beklediği konusunda hiçbir fikrimiz yoktu. Yakındaki bir camiye koştuk. Orada birisinin bize yardım edeceğini düşünüyorduk. Camiye girdiğimizde 200 Somalili adam caminin ortasında oturuyorlardı, namazlarını bitirmişlerdi ama bizi kaçıranlar da kaybolduğumuzun farkına varmışlardı. Ellerinde silahlarla içeriye girdiklerinde camide bulunanların bize yardım etmek için yapabilecekleri bir şey yoktu.'

Amanda Lindhout, gergin bir ortam olduğunu, hiç kimsenin yardım etmediğini dile getirerek, bu kaosun ortasında Somalili bir kadının içeriye girdiğini anlattı.

'O gün orada benden ve ondan başka kadın yoktu. Tek kadın oydu' diyen Lindhout, üzerinde çarşaf olan kadının kalabalık içinden yanına gelerek İngilizce 'Kardeşim' dediğini aktardı.

Lindhout, 'Beni kaçıranlara döndü ve beni bırakmalarını söyledi. Bu adamlar ona müdahale etmeye karar verdi. Birisi bileğimden tuttu ve caminin içinde yerde sürekledi ama bu kadın vazgeçmedi. Bedenini, bedenimim üstüne attı. O da sürekli bana sıkı tutundu, benimle birlikte o da caminin zeminin de sürüklendi. Artık daha fazla tutamaz hale gelince birbirimizden ayrıldık.' ifadelerine yer verdi.

Kendisini caminin dışına süreklediklerini anlatan Lindhout, geriye döndüğünde o kadının yerde olduğunu gördüğünü ve yüzünün açık, gözlerinin yaşlı olduğunu söyledi.

Arkadaşıyla birlikte camiden çıkarıldıktan sonra bir kamyona bindirildiklerini ayrılmadan önce bir silah sesi duyduklarını dile getiren Lindhout, o kadına ne olduğunu hala bilmediğini kaydetti.

Daha sonra yeni bir eve götürüldüklerini ve arkadaşıyla tamamen ayrıldıklarını, ellerini bile göremeyeceği derecede karanlık bir odada kaldığını belirten Lindhout, burada da çok kötü koşullarda kaldıklarını aktardı.

Lindhout, 'Sizden alınamayacağını düşündüğümüz şeyler bile alınmıştı. Gökyüzü, rüzgarı artık hissetmiyordum, ismimi bile kaybetmiştim. Hiç gülmedim; bir kez bile. Işık yoktu yine de o karanlığın içerisinde çok derinde kişisel bir dönüşüm başladı.' değerlendirmesinde bulundu.

Bu şekilde meydan okunduğunda insanın kendi derinlerine indiğini belirten Lindhout, sağlıklı mutlu olan insanların başka insanlara zarar verme isteğinin olamayacağını söyledi.

O insanların yaşadıkları acının derecesini kendisine gösterdiklerinin farkına vardığını anlatan Lindhout, kurtuluşunun kendisine zarar veren insanlar arasında sevgi aramak olduğunu gördüğünü dile getirdi.

Bunların kolay olmadığını ifade eden Lindhout, yaşadığı deneyimin gücün aynı zamanda bir hediye olarak verilebileceğini, camideki kadının kendisine bunu yaptığını aktardı.

Lindhout, 460 gün tutsak yaşadıktan sonra 7 yıl önce serbest bırakıldığını, Kanada'ya evine geri döndüğünü belirterek, yaşadıkları deneyimleri değerlendirmeye karar verdiğini söyledi.

Lindhout, bir vakıf kurduğunu, Somali'deki eğitim girişimlerine destek verdik sözlerine ekledi.

Kaynak: AA