Mehmet Sönmezoğlu, Ankara İl Müftülüğü Görevini Devraldı
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, “Bizim hizmetlerimiz için kullanılan en soylu kavram imam kavramıdır. Bunu da 15 Temmuz’dan itibaren medya marifetiyle ihanet şebekelerinin öncülerine isim olarak çaldılar, her konuyu çaldıkları gibi, her konuyu hırsızladıkları gibi imam kavramı gibi soylu bir kavramı da çaldılar. Biz camilerimizde bu soylu görevi yapan insanlara bile imam demekten çekinir olmaya başladık” dedi.
Ankara İl Müftülüğüne atanan Mehmet Sönmezoğlu, görevini Müftü Vekili Ali Gülden’den devraldı. Türkiye Diyanet Vakfı’nda gerçekleştirilen devir teslim törenine Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, ilçe müftüleri ve vaizler katıldı.
Devir teslim töreninde yaptığı konuşmada Görmez, her idari görevin bir emanet, bir mesuliyet olduğunu anlatarak, “Her idari görev ateşten gömlektir. Ama diyanet görevi ateşten cübbedir. Gömlek vücudun yarısını yakar fakat cübbe vücudun tamamını yakar. Sorumluluk yerine getirilmediği zaman vücudun tamamını yakar. Bir de başımıza koyduğumuz sarık vardır. O sarık hiçbir leke kabul etmez. Atalarımız büyüklerimiz geleneğimiz sarığın üzerinde sarılı olan beyaz kumaşın 7 metre olmasını gelenek olarak kabul etmiştir, derin bir manası vardır 7 metre oluşunun. Çünkü 7 metre herkesin ebediyete ve ahirete giderken sarıldığı kumaşın ölçüsüdür. Başına sarık saran insan her an Rabbine kavuşmaya hazır demektir. Onun için bu görevleri üstlenen her arkadaşımıza biz dua etmeliyiz ki hem üzerindeki cübbe vücudunu yakmasın, hem de başındaki sarığa hiçbir leke düşürmeden bu ulvi görevi hakkıyla ifa edebilsin. Müftülük görevleri diyanet görevini biz bürokratik mekanizmaya dönüştürdüğümüz zaman bütün bunları unutuyoruz” diye konuştu.
“Bugün küresel kötülük terörü modern bir savaş yöntemine dönüştürmüştür”
Tarihin en zor zamanlarından geçildiğini söyleyen Görmez, “En büyük zorluğumuz bizim şiddeti zulmü savaşı dönüştürecek rahmeti ve adaleti kaybetmektir. En büyük zorluk cehaleti ortadan kaldıracak ilim ve hikmeti kaybetmektir. İslam ümmeti bunların tamamını yaşıyor. Hem zulüm kol geziyor hem şiddet ve terör her tarafı kuşatmış vaziyette hem de cehalet kol geziyor. Böyle bir dönemde biz vazifelerimize başlarken üzerimize aldığımız emanetleri her gün yerine getirirken bu zorlukları düşünmemiz gerekiyor. Biz ümmetimizi, milletimizi, ülkemizi bütün bu zorluklardan nasıl kurtarabiliriz. Bugün küresel kötülük terörü modern bir savaş yöntemine dönüştürmüştür. İslam ümmetini küresel kötülük kuşatmıştır. Bu küresel kötülük ahlak ve hukuk tanımayan modern bir savaş yöntemi olarak teröre başvuruyor. Terörün ve şiddetin en büyük mağduru Dini Mübini İslam’ın kendisidir. En büyük terör terörün kendisi değil, terörün İslam ile özdeşleştirilmesidir. Daha vahim olanı ise şiddetin ve savaşın gölgesinde bilinçaltında saklanan hastalıkların nüksetmesidir. Kin, öfke ve nefretin mezhepçilik, meşrepçilik, ırkçılık, kabilecilik gibi hastalıkların cehalet gibi hastalıkların ortaya çıkmasıdır. Şiddet ve terör başka dünyalarda da islamofobik nefreti şiddeti düşmanlığı besleyerek İslam’ın yeryüzüne son rahmeti getiren İslam’ın şiddetle, nefretle, savaşla özdeşleştirilmesi hepimizin içinde bulunduğumuz konumu yaptığımız hizmetleri yeniden gözden geçirmesini zorunlu kılmaktadır. Bütün bunlar ümmeti kuşatan bütün bu kötülükler mazlumların, mağdurların, mahrumların gözlerini bu ülkeye Türkiye’ye bu ülkenin tarihine bu topraklarda yaşayan milletimize çevirmiş durumdadır. Ama bizimde sıkıntılarımız var. Bir taraftan sınırlarımızı kuşatan ateş, bu ateş çemberi içerisinde o ateş çemberi içerisinde ateşin bize sıçramasını önlemek için askerlerimiz, Mehmetçiklerimiz sınır ötesinde bir mücadeleye girmiş durumda. Cenabı hak hepsine yardım etsin” ifadelerini kullandı.
“Biz diyanet hizmetlerini bürokratik bir sisteme dönüştürdüğümüzde kendi diyanet il müdürlüğü konumuna düşürmüş oluruz"
Görmez, konuşmasına şöyle devam etti:
“Bir taraftan 40 yıldır bu ülkenin çocuklarını dağlara götürerek katiller güruhuna dönüştüren bir cinayet şebekesi, katliamlarına devam ediyor. Bir taraftan küresel güçlerin çatışma alanı haline dönüşmüş bölgeden ortaya çıkmış DEAŞ ve benzeri terör örgütlerinin ülkemize yönelik saldırıları, bir taraftan 15 Temmuz’da yaşadığımız büyük ihanet ve bütün devlet mekanizmalarını tahrip etmek için 10 yıllarını veren yapının ülkemize ve milletimize verdiği zararlar bir taraftan yurtdışındaki millet varlığımıza yaptığımız hizmetleri ortadan kaldırmak için mücadeleler bütün bunları dikkate aldığımızda nasıl ki dünyadaki bütün mazlumların, mağdurların gözü Türkiye’ye yöneliyor, Türkiye’de de milletimizin her ferdinin gözü Diyanete yöneliyor. Diyanet İşleri teşkilatının Başkanından, müezzinine, imamından, müftüsüne, vaizinden, Kur’an kursu öğretmenine her kademede görev yapan bütün arkadaşlarımızın her gün yeni bir muhasebe yaparak hem ülkemizi, bölgemizi, İslam ümmetini bütün bu badirelerden kurtarmak için üstümüze düşen vazifeleri hakkıyla ifa etmek için canhıraş bir şekilde çalışmak mecburiyetimiz vardır. Şuna karar vermeliyiz, müftülerimiz illerde Diyanet İl Müdürleri mi olacak yoksa müftü mü olacaklar. Biz illerde Diyanetin il müdürlüğü değiliz, müftüyüz. Kanun koyucu tarihe süreklilik kazandırmak bakımından diyanet işleri teşkilatını kurmuş ama illerde ve diyanet adına görev yapacak arkadaşlarımıza diyanet il müdürü veya ilçe diyanet il müdürü dememiş müftü adını vermiş. Müftü kimdir? Müftü İslam medeniyetinin en soylu kavramlarından manevi sorumluluğu en yüce olan makamlarından bir tanesidir. Biz diyanet hizmetlerini bürokratik bir sisteme dönüştürdüğümüzde kendi diyanet il müdürlüğü konumuna düşürmüş oluruz. Müftülük makamını yeniden ihya etmeliyiz.”
“İmam kavramı gibi soylu bir kavramı da çaldılar”
“Biz çok şey kaybettik. Biz bizi ve çalışmalarımızı ifade eden kelimeleri kaybettik” diyen Görmez, “Bu din görevlisi tabiri bizim bütün kavramlarımızı altüst eden bir kavramdır. Her Müslüman dininin görevlisidir. Din görevlisi diye bir sınıf olmaz. Bizim irşat görevimiz vardır. İrşat diye bir kavramımız vardır. Bizim tebliğ diye bir görevimiz var. Bizim davet diye bir görevimiz var. İrşat, tebliğ, davet gibi bütün kavramları ortadan kaldırıp yerine din görevlisi dediğimizde o din görevlisi dediğimiz görevin gönül boyutunu yok ettiğimizde ortaya çok tadı tuzu olmayan bir şey çıkıyor. Bizim hizmetlerimiz için kullanılan en soylu kavram imam kavramıdır. Bunu da 15 Temmuz’dan itibaren medya marifetiyle ihanet şebekelerinin öncülerine isim olarak çaldılar, her konuşu çaldıkları gibi, her konuyu hırsızladıkları gibi imam kavramı gibi soylu bir kavramı da çaldılar. Şebeke adına illerde hizmet görenlere, görev yapanlara imam adını verdiler. Biz camilerimizde bu soylu görevi yapan insanlara bile imam demekten çekinir olmaya başladık. Ne kadar üzücü bir şey” değerlendirmesinde bulundu.
“Diyanet hizmetleri reklam ve propaganda kelimeleriyle ifade edilmez”
Son yıllarda din gönüllüsü kavramını çok kullanmak istediklerini söyleyen Görmez, “Sloganımız şu olsun; ‘Atanmış din görevlisi yok, adanmış din gönüllüsü olsun.’ Hepimiz adanmış din gönüllüsü olduğumuz zaman iyiliğe güzelliğe hayra öncülük yaptığımız zaman görevlerimizi hakkıyla ifa etmiş oluruz. Reklam şov ve propaganda ile irşat tebliğ ve davet yan yana gelemez. Diyanet hizmetleri reklam ve propaganda kelimeleriyle ifade edilmez. İrşat davet ve tebliğ kavramlarıyla ifade edilir” açıklamasında bulundu.
Görmez, Ankara İl Müftülüğü görevine başlayan Sönmezoğlu’na ise “Öncelikle cübbenin kendisini yakmamasını, sarığın üzerine hiçbir toz kondurmadan bu görevi hakkıyla ifa etmesini yüce Rabbim kendisine nasip eylesin” dedi.
Ankara’da müftülüğün kolay bir iş olmadığını söyleyen Görmez, “Ankara Başkent bürokrasinin merkezi, ikinci büyük zorlukta Diyanet İşleri Teşkilatının merkezi burada. Daima göz önünde olan makamdır” şeklinde konuştu.
Görmez, Sönmezoğlu’na cübbesini giydirdi
Konuşmaların ardından Ali Gülden, İl Müftülüğünü görevini devralan Mehmet Sönmezoğlu’na çiçek takdim etti. Diyanet İşleri Başkanı Görmez ise Sönmezoğlu’na cübbesini ve sarığını giydirdi.
Kaynak: İHA
Devir teslim töreninde yaptığı konuşmada Görmez, her idari görevin bir emanet, bir mesuliyet olduğunu anlatarak, “Her idari görev ateşten gömlektir. Ama diyanet görevi ateşten cübbedir. Gömlek vücudun yarısını yakar fakat cübbe vücudun tamamını yakar. Sorumluluk yerine getirilmediği zaman vücudun tamamını yakar. Bir de başımıza koyduğumuz sarık vardır. O sarık hiçbir leke kabul etmez. Atalarımız büyüklerimiz geleneğimiz sarığın üzerinde sarılı olan beyaz kumaşın 7 metre olmasını gelenek olarak kabul etmiştir, derin bir manası vardır 7 metre oluşunun. Çünkü 7 metre herkesin ebediyete ve ahirete giderken sarıldığı kumaşın ölçüsüdür. Başına sarık saran insan her an Rabbine kavuşmaya hazır demektir. Onun için bu görevleri üstlenen her arkadaşımıza biz dua etmeliyiz ki hem üzerindeki cübbe vücudunu yakmasın, hem de başındaki sarığa hiçbir leke düşürmeden bu ulvi görevi hakkıyla ifa edebilsin. Müftülük görevleri diyanet görevini biz bürokratik mekanizmaya dönüştürdüğümüz zaman bütün bunları unutuyoruz” diye konuştu.
“Bugün küresel kötülük terörü modern bir savaş yöntemine dönüştürmüştür”
Tarihin en zor zamanlarından geçildiğini söyleyen Görmez, “En büyük zorluğumuz bizim şiddeti zulmü savaşı dönüştürecek rahmeti ve adaleti kaybetmektir. En büyük zorluk cehaleti ortadan kaldıracak ilim ve hikmeti kaybetmektir. İslam ümmeti bunların tamamını yaşıyor. Hem zulüm kol geziyor hem şiddet ve terör her tarafı kuşatmış vaziyette hem de cehalet kol geziyor. Böyle bir dönemde biz vazifelerimize başlarken üzerimize aldığımız emanetleri her gün yerine getirirken bu zorlukları düşünmemiz gerekiyor. Biz ümmetimizi, milletimizi, ülkemizi bütün bu zorluklardan nasıl kurtarabiliriz. Bugün küresel kötülük terörü modern bir savaş yöntemine dönüştürmüştür. İslam ümmetini küresel kötülük kuşatmıştır. Bu küresel kötülük ahlak ve hukuk tanımayan modern bir savaş yöntemi olarak teröre başvuruyor. Terörün ve şiddetin en büyük mağduru Dini Mübini İslam’ın kendisidir. En büyük terör terörün kendisi değil, terörün İslam ile özdeşleştirilmesidir. Daha vahim olanı ise şiddetin ve savaşın gölgesinde bilinçaltında saklanan hastalıkların nüksetmesidir. Kin, öfke ve nefretin mezhepçilik, meşrepçilik, ırkçılık, kabilecilik gibi hastalıkların cehalet gibi hastalıkların ortaya çıkmasıdır. Şiddet ve terör başka dünyalarda da islamofobik nefreti şiddeti düşmanlığı besleyerek İslam’ın yeryüzüne son rahmeti getiren İslam’ın şiddetle, nefretle, savaşla özdeşleştirilmesi hepimizin içinde bulunduğumuz konumu yaptığımız hizmetleri yeniden gözden geçirmesini zorunlu kılmaktadır. Bütün bunlar ümmeti kuşatan bütün bu kötülükler mazlumların, mağdurların, mahrumların gözlerini bu ülkeye Türkiye’ye bu ülkenin tarihine bu topraklarda yaşayan milletimize çevirmiş durumdadır. Ama bizimde sıkıntılarımız var. Bir taraftan sınırlarımızı kuşatan ateş, bu ateş çemberi içerisinde o ateş çemberi içerisinde ateşin bize sıçramasını önlemek için askerlerimiz, Mehmetçiklerimiz sınır ötesinde bir mücadeleye girmiş durumda. Cenabı hak hepsine yardım etsin” ifadelerini kullandı.
“Biz diyanet hizmetlerini bürokratik bir sisteme dönüştürdüğümüzde kendi diyanet il müdürlüğü konumuna düşürmüş oluruz"
Görmez, konuşmasına şöyle devam etti:
“Bir taraftan 40 yıldır bu ülkenin çocuklarını dağlara götürerek katiller güruhuna dönüştüren bir cinayet şebekesi, katliamlarına devam ediyor. Bir taraftan küresel güçlerin çatışma alanı haline dönüşmüş bölgeden ortaya çıkmış DEAŞ ve benzeri terör örgütlerinin ülkemize yönelik saldırıları, bir taraftan 15 Temmuz’da yaşadığımız büyük ihanet ve bütün devlet mekanizmalarını tahrip etmek için 10 yıllarını veren yapının ülkemize ve milletimize verdiği zararlar bir taraftan yurtdışındaki millet varlığımıza yaptığımız hizmetleri ortadan kaldırmak için mücadeleler bütün bunları dikkate aldığımızda nasıl ki dünyadaki bütün mazlumların, mağdurların gözü Türkiye’ye yöneliyor, Türkiye’de de milletimizin her ferdinin gözü Diyanete yöneliyor. Diyanet İşleri teşkilatının Başkanından, müezzinine, imamından, müftüsüne, vaizinden, Kur’an kursu öğretmenine her kademede görev yapan bütün arkadaşlarımızın her gün yeni bir muhasebe yaparak hem ülkemizi, bölgemizi, İslam ümmetini bütün bu badirelerden kurtarmak için üstümüze düşen vazifeleri hakkıyla ifa etmek için canhıraş bir şekilde çalışmak mecburiyetimiz vardır. Şuna karar vermeliyiz, müftülerimiz illerde Diyanet İl Müdürleri mi olacak yoksa müftü mü olacaklar. Biz illerde Diyanetin il müdürlüğü değiliz, müftüyüz. Kanun koyucu tarihe süreklilik kazandırmak bakımından diyanet işleri teşkilatını kurmuş ama illerde ve diyanet adına görev yapacak arkadaşlarımıza diyanet il müdürü veya ilçe diyanet il müdürü dememiş müftü adını vermiş. Müftü kimdir? Müftü İslam medeniyetinin en soylu kavramlarından manevi sorumluluğu en yüce olan makamlarından bir tanesidir. Biz diyanet hizmetlerini bürokratik bir sisteme dönüştürdüğümüzde kendi diyanet il müdürlüğü konumuna düşürmüş oluruz. Müftülük makamını yeniden ihya etmeliyiz.”
“İmam kavramı gibi soylu bir kavramı da çaldılar”
“Biz çok şey kaybettik. Biz bizi ve çalışmalarımızı ifade eden kelimeleri kaybettik” diyen Görmez, “Bu din görevlisi tabiri bizim bütün kavramlarımızı altüst eden bir kavramdır. Her Müslüman dininin görevlisidir. Din görevlisi diye bir sınıf olmaz. Bizim irşat görevimiz vardır. İrşat diye bir kavramımız vardır. Bizim tebliğ diye bir görevimiz var. Bizim davet diye bir görevimiz var. İrşat, tebliğ, davet gibi bütün kavramları ortadan kaldırıp yerine din görevlisi dediğimizde o din görevlisi dediğimiz görevin gönül boyutunu yok ettiğimizde ortaya çok tadı tuzu olmayan bir şey çıkıyor. Bizim hizmetlerimiz için kullanılan en soylu kavram imam kavramıdır. Bunu da 15 Temmuz’dan itibaren medya marifetiyle ihanet şebekelerinin öncülerine isim olarak çaldılar, her konuşu çaldıkları gibi, her konuyu hırsızladıkları gibi imam kavramı gibi soylu bir kavramı da çaldılar. Şebeke adına illerde hizmet görenlere, görev yapanlara imam adını verdiler. Biz camilerimizde bu soylu görevi yapan insanlara bile imam demekten çekinir olmaya başladık. Ne kadar üzücü bir şey” değerlendirmesinde bulundu.
“Diyanet hizmetleri reklam ve propaganda kelimeleriyle ifade edilmez”
Son yıllarda din gönüllüsü kavramını çok kullanmak istediklerini söyleyen Görmez, “Sloganımız şu olsun; ‘Atanmış din görevlisi yok, adanmış din gönüllüsü olsun.’ Hepimiz adanmış din gönüllüsü olduğumuz zaman iyiliğe güzelliğe hayra öncülük yaptığımız zaman görevlerimizi hakkıyla ifa etmiş oluruz. Reklam şov ve propaganda ile irşat tebliğ ve davet yan yana gelemez. Diyanet hizmetleri reklam ve propaganda kelimeleriyle ifade edilmez. İrşat davet ve tebliğ kavramlarıyla ifade edilir” açıklamasında bulundu.
Görmez, Ankara İl Müftülüğü görevine başlayan Sönmezoğlu’na ise “Öncelikle cübbenin kendisini yakmamasını, sarığın üzerine hiçbir toz kondurmadan bu görevi hakkıyla ifa etmesini yüce Rabbim kendisine nasip eylesin” dedi.
Ankara’da müftülüğün kolay bir iş olmadığını söyleyen Görmez, “Ankara Başkent bürokrasinin merkezi, ikinci büyük zorlukta Diyanet İşleri Teşkilatının merkezi burada. Daima göz önünde olan makamdır” şeklinde konuştu.
Görmez, Sönmezoğlu’na cübbesini giydirdi
Konuşmaların ardından Ali Gülden, İl Müftülüğünü görevini devralan Mehmet Sönmezoğlu’na çiçek takdim etti. Diyanet İşleri Başkanı Görmez ise Sönmezoğlu’na cübbesini ve sarığını giydirdi.