Bardakoğlu komisyona bilgi verdi
Eski Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, TBMM Darbe Girişimini Araştırma Komisyonuna bilgi verdi. Bardakoğlu, "FETÖ 20-40 yılı aşkın süre içinde dini değerleri, milletimizin hayır duygularını kullanarak bugünlere geldi. Bu bakımdan bu örgüt dini değerleri bugüne kadar alabildiğince kullandı" dedi.
AK Parti Burdur Milletvekili Reşat Petek başkanlığında toplanan TBMM 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu, eski Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nu dinledi. Bardakoğlu, 15 Temmuz’a değinerek, Meclisin, siyasi partilerin ve bütün kamuoyunun ortak bir tavır sergilemesini takdire şayan bulduğunu ifade etti.
İlahiyat ve Diyanet İşleri Başkanı olarak sadece konunun din kısmını konuşmak istediğini belirten Bardakoğlu, "Milletimizin umutları, demokrasiye bağlılığı arttı ama 15 Temmuz olayında en fazla zarar gören dini değerler oldu. İslam dini hoyratça istismar edilerek darbeye araç kılındı. İslam konusunda din konusunda çocuklarımızda ciddi soru işaretleri bıraktı" şeklinde konuştu.
"KULLANDIĞI EN ÖNEMLİ DİNİ DEĞERLERİN BAŞINDA ALLAH, PEYGAMBER VE BİREYİN ALLAH, PEYGAMBERLE İLİŞKİSİ KONUSU GELDİ"
Darbe girişiminden sonra olağanüstü din şurası yaptıklarını hatırlatan Bardakoğlu, "Bu örgütün, FETÖ’nün dini yapılanma olmadığını dini değerleri istismar ettiğini ifade ettik. Üzülerek gördük ki FETÖ 20-40 yılı aşkın süre içinde dini değerleri, milletimizin hayır duygularını kullanarak bugünlere geldi. Bu bakımdan bu örgüt dini değerleri bugüne kadar alabildiğince kullandı. İstismar etti. Kullandığı en önemli dini değerlerin başında Allah, peygamber ve bireyin Allah peygamberle ilişkisi konusu geldi. Dini yapılanmaların bizatihi tehlike olduğunu ifade etmiyorum. Mehdici, Mesihçi, Allah’la, peygamberle görüşen, gizemlerle görüşen dini bir propagandanın bir enfeksiyon alanı oluşturduğunu ve bu şartlar oluştuğunda uluslararası hesaplara, gizli kanlı hesaplara girildiğini anlatmak istiyorum. Mehdici, Mesihçi hareketler bir İslam düşüncesinin ciddi bir enfeksiyon alanıdır. Burada başka hesaplarla, başka niyetlerle birleştiği vakit ciddi tehlikeler üretebilmişlerdir Hicri birinci asırdan itibaren. Bu hareketle beklenen kurtarıcı ümidiyle insanları peşine sürüklemiş ve o vahim olaylara kadar sürüklenmiştir” ifadelerini kullandı.
Bardakoğlu, “Bir dini hareketin en çok dini kurumlarda yapılanması gerekir. Fakat cumhuriyetimizin temel kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı, dini cemaatlere eşit mesafede durarak yol almıştır. Düşmanlık ederek, dışlayarak değil ama onları bünyesine katarak da değil. Dini cemaatlere düşmanlık etmemiş ama onları kendi hizmet anlayışının içine üye olarak almamıştır. Kuruluşundan bu yana duruşunu çizgisinin ne kadar isabetli olduğu görülüyor. FETÖ 2007-2008 yıllarına kadar din alanıyla ciddi ilişkiye geçmedi. Daha çok diğer alanlarda diyanet dışı alanlarda daha çok faaliyet gösterdi. Yurt dışında dini faaliyet göstermeye başladı o yıllardan sonra" dedi.
"ORAYA KATILMAYAN TEK GRUP VARDI, FETÖ GRUBU"
Almanya’da 2007 yılında gerçekleştirilen Kutlu Doğum Haftası programına katıldıklarını anlatan Bardakoğlu, “Toplantı öncesi Almanya’ya gittim, Süleymancılar, Aleviler, Sünniler yaklaşık 16-17 grup onlarla görüştük ve Kutlu Doğum Haftası her türlü siyasi uzak birlikte olalım, kutlayalım dedim. Büyük salon tutuldu. 30-40 bin kişilik. 2006 veya 2007 olması lazım, Köln’de. Sahneye çıktılar ellerini havaya kaldırdıktan ve dini konularda siyaset değil birlik içinde hareket edeceğiz dedik. Katılmayan tek grup Gülen grubuydu. Neden katılmadınız diye sorduk. ’Biz diğer cemaatler gibi değiliz ayrı bir cemaatiz’ demişlerdi. Hazreti Peygambere karşı kibir bunların başını yakar demiştim arkadaşlara. Hz. Peygamberi anlama söz konusu olunca insanlara her türlü hesabı bırakması lazım. Sonra aynı toplantıyı Avusturya, Belçika ve Hollanda’da yaptık" ifadelerini kullandı.
"TÜRKİYE DİN KONUSUNDA BİR YOL AYRIMINDA"
"Türkiye din konusunda bir yol ayrımında" diyen Bardakoğlu, “Mehdici, Mesihçi, deccalci, tekrifci insanları kolayca Deccal diye hedefler gösteren mehdi, Mesih beklentisiyle kerameti kendinden yana gizemli din anlatımıyla insanların zihnini bulandıran din yolundan mı yürüteceğiz? Yoksa İslam dininin açık seçik, duru, arı bir din yolundan mı yürüyeceğiz? 15 Temmuz böyle bir yol ayrımına getirmiş oldu. Bu yol ayrımında olmak demek cemaatlerin kendi alanlarında ve kendi çizisinde kalmasını sağlamak halkımıza inşamızı din konusunda doğru aydınlatmayı İslam dinini arı, duru, aydınlık bilgisine bırakmak gerekiyor. Din konusunun ciddiye alınması gerektiği dini bilgi ve eğitim konusu. Merdiven altında, kapalı kapılar altında verilen dini eğitimin giderek sorun üretebileceği bir başka şeyle bileştiği vakit uluslararası projeyle çok kolay manipülasyona uğrayabileceği görülüyor” açıklamasında bulundu.
"HEM DİYANETİN HEM KOMİSYONUN ŞİFAİ İNANIŞLARLA İLGİLENMESİNİ İSTERİM"
Bardakoğlu, "Dini cemaatlerin din konusunda yazıp ettikleri dikkatimizi çekiyordu. İlahiyat fakülteleri ve Diyanet İşleri Başkanlığı olarak merdiven altı bilgilere karşı iyi mücadele verilmediğini söyleyebilirim. O da bizim kusurumuzdur. Sorun yazılı dini bilgi değil. Asıl sorun şifai dini kültür ve inanışlardır. Yazı dökümanları arasında çok ciddi sorun olmayabilir. O bilgiler bizim geleneksel kitaplarımızın satırları arasında da bulunabilir. Asıl sorun mensuplar arasında yaygınlaşan şifai kültür ve inançlar. Olayı araştırırken sadece yazılı evrak dökümanlara değil mensuplar arasında kulaktan kulağa aktarılan bir önemli mücevherat gibi elden ele verilen şifai bilgiler. Yazılı kaynaklardan hesap vermesi zor olacağı için kulaktan kulağa yayılan şifai bilgiler.15 Temmuz’u hazırlayan en önemli etkenlerden birisi. FETÖ üyelerinin zihinlerinde takılı olan şifai inançlardır. Kendi aralarında ürettikleri şifai aktarım ve kültürdü. Araştırmacılar hem Diyanet hem komisyonun şifai inanışlarla ilgilenmesini yarar görüyorum" değerlendirmesinde bulundu.
“Hepimizin daha dikkatli olması gerektiği, Türkiye’deki bu İslam’ın arı, doğru sahi geleneğine uygun olmayan dini inanışlar hakkında ilahiyat ve Diyanet’in daha dikkatli uyarıcı olması gerekiyordu" diyen Bardakoğlu, şunları kaydetti:
"Diyanet İşleri Başkanlığı bir devlet kurumu. Gruplarla, cemaatlerle, dini oluşumlarla belli mesafede olmayı öteden beri prensip edinmiştir. Herhangi bir siyasi saygı değil, dinin, peygamberin birleştiği sebebiyle tüm cemaatlere eşit mesafede olalım bünyemize almayalım ama kavga etmeyelim. Bünyemize almadık ama dini cemaatlerin yaptıkları yayınlarla ilgili Diyanet toplumu uyarıcı görevi yapmakta çekimser davrandı. Kavgayı sürdürmek, ateşlemek arzu etmiyordu. Bir dini cemaatin kitaplarının Diyanet’in aracılığıyla yayınlanmasını doğru bulmam, eşit mesafede dursunlar.”
Bardakoğlu, “15 Temmuz’a gelme noktasında dini eksiklik; Diyanet İşleri Başkanlığının dini örgütlere yapılanmalara bünyesine almadı. Ama Diyanet İşleri ve ilahiyat kendi dönemim bu dini cemaatlerin topluma verdiği dini telkinler konusunda daha net uyarıcı olması gerekirmiş, onu anlamıyorum. İnsanların zihinlerini ipotek altına alan dini telkin konusunda Diyanetin iyimser olmaması, net tavır alması gerektiğini görüyoruz. O görev hala devam ediyor. Uyarıcı olmak. Doğru bildiğinizi söylemek gerekiyor. 2 hafta önce yaptığımız beklenen kurtarıcı sempozyumu bu sorumluluğun bir parçasıdır. İnsanlar alır almaz bu onların meselesidir" diye konuştu.
Bardakoğlu Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde Dinler Arası Diyalog Daire Başkanlığının olup olmadığına dair bir soruyu şöyle yanıtladı:
“O konuyla ilgilenen dış ilişkiler genel müdürlüğü var. Ama onun öyle bir şubesi olup olmadığını bilmiyorum. Varsa da bu konuyla ilgilenmek üzere vardır. Hiçbir zaman bu kelimeyi kullanmadık ve doğru bulmadık. Dinler arası diyalog değil farklı din mensupları arasında diyalog kelimesi, ifadesi doğrudur demişiz. Olmaz farklı din mensupları arası diyalog olur. Diyanet İşleri 2007’de onun düzeltilmesi için açıklama yapmış. Bu gurubun bir diyalog toplantısına katıldığımı hatırlıyorum . O arada diyanet işleri başkanlığıyla Türkiye’deki dini cemaat liderlerine eşit muamele tavrı sezdiğim için sonra toplantılara katılmadım. Kibir gurur mevzusu değil. Kendi konumumuza uygun davranmak zorundayız. Bu tavırları sebebiyle daha sonra katılmadım toplantılarına. Dini bağlılıklar insanları akıldan hayattan koparabiliyor.
UYDU ÜZERİNDEN DİNİ YAYIN YAPAN KANALLARI ELEŞTİRDİ
Bardakoğlu, Afrika, Pakistan ve Irak’ın dini cemaatler arasında parçalanmasını örnek göstererek, uydu üzerinden dini yayın yapan kanalları eleştirdi.
Bardakoğlu, “FETÖ’nün kullandığı gibi dini istismarla olduğu vakit toplumu aydınlatılması sadece Diyanet değil ilahiyatçılar. Ama bugün maalesef ilahiyatta geçmiş yüzyıllarla vakit kaybediliyor. İslam dünyasında ne olup bitiyor ilgilenenimiz çok az. Afrika’nın dini cemaatler arasında nasıl parçalandığını anlattı. Pakistan, Irak, Afrika örneği defalarca gördük, bunları yaşadık acı tecrübeleri. Diyanet iyi ki var Türkiye’de ama bugün cemaatlerin dinin ana gövdesinin dışında kalan artık istismar sayılabilecek, kurtarıcı TV ekranları var akşama kadar mehdi propagandası yapan. Uydudan TV’de Anadolu’da yayın yapan 15-20 dini yayın var. Bunların her biri sorumlu yayınlardır. Oraya çıkanın ne dediğini ekip izlesin tüyler ürpertici dini telkinler var. Sahte bal satılmasını daha ehven durum görüyorum. Ne olur şeker hastası olur. Ötekinde adamın zihin dünyası altüst oluyor. Özgürlüğün kısıtlanması konusunda anlaşılmasın Meclisin, yetkililerin bu konularla ilgilenip bu dini eğitim işi toplumu giderek ortadan ikiye ayırabiliyor. Çok iyi niyetli insanı suçlu konumuna sokup, hayallerini yıkıyor. Hem bütün hayalleri yıkıldı. Din istismarcısının peşinden gittiği için o insanın yaşadığı tramvayı hayal etmek mümkün değil. İki arada kalmış bir insan grubuyla karşı karşıyayız. Benim hiç günahım yok, vaktiyle bunları söylemiştim demeyi dürüstlük saymam" ifadelerini kullandı.
Gizemli dini cemaatleşme çizgisinin örgüt oluşturabileceği kaygısına sebep olabileceğini söyleyen Bardakoğlu, “Sivil sosyal bir örgütlenme olarak elbette hukukun belli özgürlük alanı var. Ama ben gizemli dini cemaatleşme çizgisinin her birinin benzeri riskler taşıyabileceğini o ilişki ağına girdiği vakit devrilebileceği gibi bir kaygıya sahibim. Türkiye’deki dini cemaatleşmelerin dikkatle izlenmesi kendi alanında kalması. Siyaset, ticaret ve eğitim bu alanlara kaydığı sürece benzeri sapmaların yaşanabileceğini ve bunun ileride bir başla eğrilebileceğini düşünürüm. Tarih boyunca böyle oldu 14 asırlık İslam tarihi boyunca" açıklamasında bulundu.
Cemaatin yurt dışındaki Diyanet kadrolarına sızıp sızmadığı sorusu üzerine Bardakoğlu, şunları kaydetti:
“Diyanet İşleri Başkanlığı çizgiyi bozmamıştır. FETÖ’nün en alt kademesinde FETÖ yapılaşması en alt düzeyde. O rakamlar sizi aldatmasın. Üst düzey iyi eğitim almış kişini cemaatin peşine gitmesi çok zor. İlahiyat akademisyenleri arasında itibar eden yok denecek kadar azdır. Sadece ekonomik çarka girenler vardır zihni olarak değil de. Böyle olduğu için ekonomik nimetler çarkına girenler vardır. Önemli kısmı iyi niyetliler, iyi ilişkiler içinde olanlardır açığa alınanlar. Bir tefsir profesörü örgütün en üst düzeyinde. 30 yıl okumuş. Biz onunla birkaç defa görüştük. 30 yıl Allah’ın kelamını okutmuş bir kişi sorduğumuz vakit iç haberim bilgim yok diyen birisi. Daha sonra bakıyorsunuz ki bütün olayların içinde. Bunun izahını yapamam. Bilgimin yetmediği nokta. O kişi bizim İslam ansiklopedisi kapanışı nedeniyle bir program oldu. Sayın cumhurbaşkanımız alim müsveddesi demişti. O tefsir profesörü geldi Tayyar Bey ile bana ‘Alim müsveddesi, sahte alim dendi buna bir şey demeyecek misiniz, sizin mensubunuz’ dedi.
Bende ‘Siz bir dini cemaat, bir hizmet grubu, bu kadar siyaset uluslararası ilişkilere neden girdiğinizi açıklayın, sonra cevap vereyim’ dedim. ‘Ha öyle mi diyorsunuz’ dedi çekti gitti. Hiçbir şeyden haberinin olmadığını falan söylüyordu. Diyanetin üst düzey mensupları hep mesafeli olmuştur tüm dini cemaatlere. 2007-2008’lerden sonra ilgilendikleri için yavaş yavaş kendi akademisyenleri yerleştirmiş olabilirler. Uzun vadede imkan olsaydı 50-100 kendi akademisyenleri yetişecekti."
"20 KİTAP 20’Sİ DE DİN KONUSUNDA ZİHİNLERİ İYİCE ALIP BİR TARAFA DOĞRU SAVURAN KİTAPLARDIR"
Dini gruplarla Diyanetin tek başına mücadeleye sevk edilemeyeceğini kaydeden Bardakoğlu, Türkiye’de en çok satan 20 dini kitabın zihinleri karıştırıcı nitelikte olduğunu belirterek, “Türkiye’de en çok satan dini kitapların acı sonu. 20 kitap 20’si de din konusunda zihinleri iyice alıp bir taraflara doğru savuran kitaplardır ve vahim durum. Onun üzerinde çalışıyorlar din işleri yüksek kurulu takip eder. Rapor haline getirir kamuoyuyla paylaşılmaz. Dini gruplarla diyaneti tek başına mücadeleye sevk edemeyiz. Siz devlet politikası haline gelir de din belli alanlarda yürümeli noktaya doğru gidersek diyanet yapacaktır. Dini gruplarla mücadele eden bir konuma sevk etmek diyanet işleri başkanlığını son derece yıpratıcı olabilir. Öteden beri ilahiyat ve diyanetle uğraşırlar. Diyanet onlarla cebelleşme yerine üst şemsiye yerine hepsine din hocalığı yapan onları uyaran konumdadır. Ama kavgaya girerek değil. Belli ölçüde etkili oluyor. Etkili olması mümkün olmayabilir. Dini cemaat kendine bağlıların zihinlerini perçinler bütün kapıları kapatır diye telkinde bulunursa artık bütün kapılar kapanmış demektir. Diyanetin ona etki etmesi mümkün değildir. FETÖ’nün ortaya çıkışı da dışa karşı bütün antenleri kapatmasıyla oldu. İlk görevi içe kapanmadır. Aidiyet oluşmasıdır mezhep dünyası oluştuğu an İslam dünyasında Irak, Afganistan’da sorun yaşandı. Dinin kendisi aidiyet. Dinin alt gruplarındaki aidiyette nefreti büyütür. kapıları kapatıyorlar dışarıya karşı antenler kapatılıyor" değerlendirmesinde bulundu.
FETÖ’nün Vatikan ile ilişkilerinin Diyaneti rahatsız ettiğini ifade eden Bardakoğlu, şunları kaydetti:
“Vatikan’la senli benli samimi olması Diyaneti öteden beri rahatsız etti. Diyanet şifai kültürlerle ilişkisini rahatsız etti. Diyanet hiçbir zaman bütün dinler Allah katında eşittir diyemeyeceğini, bir Müslümanın bunu söylemesini dinden çıkaracağını defalarca söyledik. Örgütün yurt dışına bu kadar hızlı yayılmasını soru işareti olarak aklımızda tuttuk. Siz bunlara itibar ettiğiniz için biz de ettik. Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetlerinin refleksi bizden bir gömlek daha iyiymiş onu anladım. Türk Cumhuriyetlerinin aldanmasının diğer sebebi radikal diğer dini akımlardır. Bu örgüt hoşgörü barışçıyız deyince o radikal akımlardan kaçarken, yağmurdan kaçarken doluya tutuldular. “
"KAHROLUYORUM O PROGRAMLARA"
Ramazan ayında yayınlanan dini programların ‘fecaat’ olduğunu söyleyen Bardakoğlu, “Ramazan’daki dini programlar tam bir fecaat. Kahroluyorum o programlara. O programlardaki telkinlerle bu eleştirdiğimiz dini örgütlerin telkinleri arasında sadece bir karış, bir adım, bir ton farkı vardır. Daha usturuplu az hissedilir tarz da söylerler. Tıpkı Anadolu’daki 15-20 kanalın yaptığı dini telkinler nasıl ki Diyanet kontrolünde değilse, çok satan kitaplar Diyanet kontrolünde değilse. Özgürlüklerden vazgeçelim anlamında demiyorum ama doğru bildiklerimizi yüksek sesle söylemek istiyoruz. Doğru bildiğimizi söyleyelim de çok satan kitap olmaz (kendi kitabı) diğerleri 50 bin satar, bu bin, iki binde kalır ama olsun" ifadelerini kullandı.
Masum insanları öldürmenin günah olduğunu ancak insanın bunu Allah katında makbul olduğunu düşününce her şeyi yapabileceğini söyleyen Bardakoğlu, şunları kaydetti:
“O cennete gideceğini, bunun kutsal bir durum olduğunu düşünüyor. İntihar günah. Masum insanı öldürmek binlerce kişiyi öldürmek kadar günah. Ama insanlar yaptığının cihat odluğunu, Allah katında makbul olduğunu düşünmeye başlayınca o insanı tutmak mümkün değil. Etnik hassasiyetler tadında kaldığı vakit işe yarar. Zemin değiştirdiği vakit başlı başına sorun üretmeye başlar. Yuva ve ana okullarında ölçülü makul dindarlık telkini yapılmalı çocuklara. Cemaatlerin yuvaları da kısıtlayalım anlamında değil ama devlet ricali ilgilenmeli. Ufacık çocukların doğru dini bilgiyle zamanında yerinde yetiştirilmesi gerekiyor. Pedagojinin de kuralları var.“
Osmanlı Devleti’nin din-siyaset ilişkisi konusundaki tecrübesinin son derece önemli olduğunu ve incelenmesi gerektiğini söyleyen Bardakoğlu, “Osmanlı’nın din -siyaset ilişkisi konusundaki tecrübesi son derece nemli bir tecrübe. Mesela Osmanlı’nın tarikatlarla ilişkisi dokunmamış, karışmamış ama sınırda da tutmuş. Fikir özgürlüğü çerçevesinde kaldığı sürece Osmanlı dokunmamış. Şeyhülislamlık, dini konuda özerk ama devletin ortak çıkarları konusunda devlet memuru gibi. Diyanet hala tecrübeyi devam ettiriyor. Diyanet olunca herkes ortak hareket eder kanun buna elverişli ama destek lazım. Bu konularda Diyanet gitsin mücadele etsin demek doğru değil. Diyanet’i tek başına öne sürmek doğru değil. Hadi siz bu mücadeleyi verin yerine devletin ilgili birimlerinin bunun ne kadar önemli olduğunu birlikte bir strateji belirlememiz gerekiyor" dedi.
FETÖ’nün süreci 15 Temmuz’a getirebileceği yönünde siyaseti uyarıp uyarmadığıyla ilgili Ali Bardakoğlu, siyasete o yönlü bir ikazlarının olmadığını ifade etti.
Bardakoğlu, "Onu öngörmek çok büyük bir basiret gerektiriyor. Demek ki o basiret veya kehanet. Diyenler varsa da onu söz olsun diye söyler. Bana göre fazla zorlama bir ifadedir o. O günkü şartlar bunları din hizmeti yapan Diyanetin dışında olması gereken sivil özgürlük alanı olarak dini cemaatlere öyle bakılıyordu. Diyanetin o refleksi sebebiyle Diyanete sızmalarına hiçbir arkadaşımız izin vermez. Öyle bir uyarı yapmak için bilgi gerekiyordu, öyle bir bilgimiz olmadı. Yurt dışına gittiğimizde cemaatlerin yerlerine yurtlarına uğramazdık" dedi.
Kaynak: İHA
İlahiyat ve Diyanet İşleri Başkanı olarak sadece konunun din kısmını konuşmak istediğini belirten Bardakoğlu, "Milletimizin umutları, demokrasiye bağlılığı arttı ama 15 Temmuz olayında en fazla zarar gören dini değerler oldu. İslam dini hoyratça istismar edilerek darbeye araç kılındı. İslam konusunda din konusunda çocuklarımızda ciddi soru işaretleri bıraktı" şeklinde konuştu.
"KULLANDIĞI EN ÖNEMLİ DİNİ DEĞERLERİN BAŞINDA ALLAH, PEYGAMBER VE BİREYİN ALLAH, PEYGAMBERLE İLİŞKİSİ KONUSU GELDİ"
Darbe girişiminden sonra olağanüstü din şurası yaptıklarını hatırlatan Bardakoğlu, "Bu örgütün, FETÖ’nün dini yapılanma olmadığını dini değerleri istismar ettiğini ifade ettik. Üzülerek gördük ki FETÖ 20-40 yılı aşkın süre içinde dini değerleri, milletimizin hayır duygularını kullanarak bugünlere geldi. Bu bakımdan bu örgüt dini değerleri bugüne kadar alabildiğince kullandı. İstismar etti. Kullandığı en önemli dini değerlerin başında Allah, peygamber ve bireyin Allah peygamberle ilişkisi konusu geldi. Dini yapılanmaların bizatihi tehlike olduğunu ifade etmiyorum. Mehdici, Mesihçi, Allah’la, peygamberle görüşen, gizemlerle görüşen dini bir propagandanın bir enfeksiyon alanı oluşturduğunu ve bu şartlar oluştuğunda uluslararası hesaplara, gizli kanlı hesaplara girildiğini anlatmak istiyorum. Mehdici, Mesihçi hareketler bir İslam düşüncesinin ciddi bir enfeksiyon alanıdır. Burada başka hesaplarla, başka niyetlerle birleştiği vakit ciddi tehlikeler üretebilmişlerdir Hicri birinci asırdan itibaren. Bu hareketle beklenen kurtarıcı ümidiyle insanları peşine sürüklemiş ve o vahim olaylara kadar sürüklenmiştir” ifadelerini kullandı.
Bardakoğlu, “Bir dini hareketin en çok dini kurumlarda yapılanması gerekir. Fakat cumhuriyetimizin temel kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı, dini cemaatlere eşit mesafede durarak yol almıştır. Düşmanlık ederek, dışlayarak değil ama onları bünyesine katarak da değil. Dini cemaatlere düşmanlık etmemiş ama onları kendi hizmet anlayışının içine üye olarak almamıştır. Kuruluşundan bu yana duruşunu çizgisinin ne kadar isabetli olduğu görülüyor. FETÖ 2007-2008 yıllarına kadar din alanıyla ciddi ilişkiye geçmedi. Daha çok diğer alanlarda diyanet dışı alanlarda daha çok faaliyet gösterdi. Yurt dışında dini faaliyet göstermeye başladı o yıllardan sonra" dedi.
"ORAYA KATILMAYAN TEK GRUP VARDI, FETÖ GRUBU"
Almanya’da 2007 yılında gerçekleştirilen Kutlu Doğum Haftası programına katıldıklarını anlatan Bardakoğlu, “Toplantı öncesi Almanya’ya gittim, Süleymancılar, Aleviler, Sünniler yaklaşık 16-17 grup onlarla görüştük ve Kutlu Doğum Haftası her türlü siyasi uzak birlikte olalım, kutlayalım dedim. Büyük salon tutuldu. 30-40 bin kişilik. 2006 veya 2007 olması lazım, Köln’de. Sahneye çıktılar ellerini havaya kaldırdıktan ve dini konularda siyaset değil birlik içinde hareket edeceğiz dedik. Katılmayan tek grup Gülen grubuydu. Neden katılmadınız diye sorduk. ’Biz diğer cemaatler gibi değiliz ayrı bir cemaatiz’ demişlerdi. Hazreti Peygambere karşı kibir bunların başını yakar demiştim arkadaşlara. Hz. Peygamberi anlama söz konusu olunca insanlara her türlü hesabı bırakması lazım. Sonra aynı toplantıyı Avusturya, Belçika ve Hollanda’da yaptık" ifadelerini kullandı.
"TÜRKİYE DİN KONUSUNDA BİR YOL AYRIMINDA"
"Türkiye din konusunda bir yol ayrımında" diyen Bardakoğlu, “Mehdici, Mesihçi, deccalci, tekrifci insanları kolayca Deccal diye hedefler gösteren mehdi, Mesih beklentisiyle kerameti kendinden yana gizemli din anlatımıyla insanların zihnini bulandıran din yolundan mı yürüteceğiz? Yoksa İslam dininin açık seçik, duru, arı bir din yolundan mı yürüyeceğiz? 15 Temmuz böyle bir yol ayrımına getirmiş oldu. Bu yol ayrımında olmak demek cemaatlerin kendi alanlarında ve kendi çizisinde kalmasını sağlamak halkımıza inşamızı din konusunda doğru aydınlatmayı İslam dinini arı, duru, aydınlık bilgisine bırakmak gerekiyor. Din konusunun ciddiye alınması gerektiği dini bilgi ve eğitim konusu. Merdiven altında, kapalı kapılar altında verilen dini eğitimin giderek sorun üretebileceği bir başka şeyle bileştiği vakit uluslararası projeyle çok kolay manipülasyona uğrayabileceği görülüyor” açıklamasında bulundu.
"HEM DİYANETİN HEM KOMİSYONUN ŞİFAİ İNANIŞLARLA İLGİLENMESİNİ İSTERİM"
Bardakoğlu, "Dini cemaatlerin din konusunda yazıp ettikleri dikkatimizi çekiyordu. İlahiyat fakülteleri ve Diyanet İşleri Başkanlığı olarak merdiven altı bilgilere karşı iyi mücadele verilmediğini söyleyebilirim. O da bizim kusurumuzdur. Sorun yazılı dini bilgi değil. Asıl sorun şifai dini kültür ve inanışlardır. Yazı dökümanları arasında çok ciddi sorun olmayabilir. O bilgiler bizim geleneksel kitaplarımızın satırları arasında da bulunabilir. Asıl sorun mensuplar arasında yaygınlaşan şifai kültür ve inançlar. Olayı araştırırken sadece yazılı evrak dökümanlara değil mensuplar arasında kulaktan kulağa aktarılan bir önemli mücevherat gibi elden ele verilen şifai bilgiler. Yazılı kaynaklardan hesap vermesi zor olacağı için kulaktan kulağa yayılan şifai bilgiler.15 Temmuz’u hazırlayan en önemli etkenlerden birisi. FETÖ üyelerinin zihinlerinde takılı olan şifai inançlardır. Kendi aralarında ürettikleri şifai aktarım ve kültürdü. Araştırmacılar hem Diyanet hem komisyonun şifai inanışlarla ilgilenmesini yarar görüyorum" değerlendirmesinde bulundu.
“Hepimizin daha dikkatli olması gerektiği, Türkiye’deki bu İslam’ın arı, doğru sahi geleneğine uygun olmayan dini inanışlar hakkında ilahiyat ve Diyanet’in daha dikkatli uyarıcı olması gerekiyordu" diyen Bardakoğlu, şunları kaydetti:
"Diyanet İşleri Başkanlığı bir devlet kurumu. Gruplarla, cemaatlerle, dini oluşumlarla belli mesafede olmayı öteden beri prensip edinmiştir. Herhangi bir siyasi saygı değil, dinin, peygamberin birleştiği sebebiyle tüm cemaatlere eşit mesafede olalım bünyemize almayalım ama kavga etmeyelim. Bünyemize almadık ama dini cemaatlerin yaptıkları yayınlarla ilgili Diyanet toplumu uyarıcı görevi yapmakta çekimser davrandı. Kavgayı sürdürmek, ateşlemek arzu etmiyordu. Bir dini cemaatin kitaplarının Diyanet’in aracılığıyla yayınlanmasını doğru bulmam, eşit mesafede dursunlar.”
Bardakoğlu, “15 Temmuz’a gelme noktasında dini eksiklik; Diyanet İşleri Başkanlığının dini örgütlere yapılanmalara bünyesine almadı. Ama Diyanet İşleri ve ilahiyat kendi dönemim bu dini cemaatlerin topluma verdiği dini telkinler konusunda daha net uyarıcı olması gerekirmiş, onu anlamıyorum. İnsanların zihinlerini ipotek altına alan dini telkin konusunda Diyanetin iyimser olmaması, net tavır alması gerektiğini görüyoruz. O görev hala devam ediyor. Uyarıcı olmak. Doğru bildiğinizi söylemek gerekiyor. 2 hafta önce yaptığımız beklenen kurtarıcı sempozyumu bu sorumluluğun bir parçasıdır. İnsanlar alır almaz bu onların meselesidir" diye konuştu.
Bardakoğlu Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde Dinler Arası Diyalog Daire Başkanlığının olup olmadığına dair bir soruyu şöyle yanıtladı:
“O konuyla ilgilenen dış ilişkiler genel müdürlüğü var. Ama onun öyle bir şubesi olup olmadığını bilmiyorum. Varsa da bu konuyla ilgilenmek üzere vardır. Hiçbir zaman bu kelimeyi kullanmadık ve doğru bulmadık. Dinler arası diyalog değil farklı din mensupları arasında diyalog kelimesi, ifadesi doğrudur demişiz. Olmaz farklı din mensupları arası diyalog olur. Diyanet İşleri 2007’de onun düzeltilmesi için açıklama yapmış. Bu gurubun bir diyalog toplantısına katıldığımı hatırlıyorum . O arada diyanet işleri başkanlığıyla Türkiye’deki dini cemaat liderlerine eşit muamele tavrı sezdiğim için sonra toplantılara katılmadım. Kibir gurur mevzusu değil. Kendi konumumuza uygun davranmak zorundayız. Bu tavırları sebebiyle daha sonra katılmadım toplantılarına. Dini bağlılıklar insanları akıldan hayattan koparabiliyor.
UYDU ÜZERİNDEN DİNİ YAYIN YAPAN KANALLARI ELEŞTİRDİ
Bardakoğlu, Afrika, Pakistan ve Irak’ın dini cemaatler arasında parçalanmasını örnek göstererek, uydu üzerinden dini yayın yapan kanalları eleştirdi.
Bardakoğlu, “FETÖ’nün kullandığı gibi dini istismarla olduğu vakit toplumu aydınlatılması sadece Diyanet değil ilahiyatçılar. Ama bugün maalesef ilahiyatta geçmiş yüzyıllarla vakit kaybediliyor. İslam dünyasında ne olup bitiyor ilgilenenimiz çok az. Afrika’nın dini cemaatler arasında nasıl parçalandığını anlattı. Pakistan, Irak, Afrika örneği defalarca gördük, bunları yaşadık acı tecrübeleri. Diyanet iyi ki var Türkiye’de ama bugün cemaatlerin dinin ana gövdesinin dışında kalan artık istismar sayılabilecek, kurtarıcı TV ekranları var akşama kadar mehdi propagandası yapan. Uydudan TV’de Anadolu’da yayın yapan 15-20 dini yayın var. Bunların her biri sorumlu yayınlardır. Oraya çıkanın ne dediğini ekip izlesin tüyler ürpertici dini telkinler var. Sahte bal satılmasını daha ehven durum görüyorum. Ne olur şeker hastası olur. Ötekinde adamın zihin dünyası altüst oluyor. Özgürlüğün kısıtlanması konusunda anlaşılmasın Meclisin, yetkililerin bu konularla ilgilenip bu dini eğitim işi toplumu giderek ortadan ikiye ayırabiliyor. Çok iyi niyetli insanı suçlu konumuna sokup, hayallerini yıkıyor. Hem bütün hayalleri yıkıldı. Din istismarcısının peşinden gittiği için o insanın yaşadığı tramvayı hayal etmek mümkün değil. İki arada kalmış bir insan grubuyla karşı karşıyayız. Benim hiç günahım yok, vaktiyle bunları söylemiştim demeyi dürüstlük saymam" ifadelerini kullandı.
Gizemli dini cemaatleşme çizgisinin örgüt oluşturabileceği kaygısına sebep olabileceğini söyleyen Bardakoğlu, “Sivil sosyal bir örgütlenme olarak elbette hukukun belli özgürlük alanı var. Ama ben gizemli dini cemaatleşme çizgisinin her birinin benzeri riskler taşıyabileceğini o ilişki ağına girdiği vakit devrilebileceği gibi bir kaygıya sahibim. Türkiye’deki dini cemaatleşmelerin dikkatle izlenmesi kendi alanında kalması. Siyaset, ticaret ve eğitim bu alanlara kaydığı sürece benzeri sapmaların yaşanabileceğini ve bunun ileride bir başla eğrilebileceğini düşünürüm. Tarih boyunca böyle oldu 14 asırlık İslam tarihi boyunca" açıklamasında bulundu.
Cemaatin yurt dışındaki Diyanet kadrolarına sızıp sızmadığı sorusu üzerine Bardakoğlu, şunları kaydetti:
“Diyanet İşleri Başkanlığı çizgiyi bozmamıştır. FETÖ’nün en alt kademesinde FETÖ yapılaşması en alt düzeyde. O rakamlar sizi aldatmasın. Üst düzey iyi eğitim almış kişini cemaatin peşine gitmesi çok zor. İlahiyat akademisyenleri arasında itibar eden yok denecek kadar azdır. Sadece ekonomik çarka girenler vardır zihni olarak değil de. Böyle olduğu için ekonomik nimetler çarkına girenler vardır. Önemli kısmı iyi niyetliler, iyi ilişkiler içinde olanlardır açığa alınanlar. Bir tefsir profesörü örgütün en üst düzeyinde. 30 yıl okumuş. Biz onunla birkaç defa görüştük. 30 yıl Allah’ın kelamını okutmuş bir kişi sorduğumuz vakit iç haberim bilgim yok diyen birisi. Daha sonra bakıyorsunuz ki bütün olayların içinde. Bunun izahını yapamam. Bilgimin yetmediği nokta. O kişi bizim İslam ansiklopedisi kapanışı nedeniyle bir program oldu. Sayın cumhurbaşkanımız alim müsveddesi demişti. O tefsir profesörü geldi Tayyar Bey ile bana ‘Alim müsveddesi, sahte alim dendi buna bir şey demeyecek misiniz, sizin mensubunuz’ dedi.
Bende ‘Siz bir dini cemaat, bir hizmet grubu, bu kadar siyaset uluslararası ilişkilere neden girdiğinizi açıklayın, sonra cevap vereyim’ dedim. ‘Ha öyle mi diyorsunuz’ dedi çekti gitti. Hiçbir şeyden haberinin olmadığını falan söylüyordu. Diyanetin üst düzey mensupları hep mesafeli olmuştur tüm dini cemaatlere. 2007-2008’lerden sonra ilgilendikleri için yavaş yavaş kendi akademisyenleri yerleştirmiş olabilirler. Uzun vadede imkan olsaydı 50-100 kendi akademisyenleri yetişecekti."
"20 KİTAP 20’Sİ DE DİN KONUSUNDA ZİHİNLERİ İYİCE ALIP BİR TARAFA DOĞRU SAVURAN KİTAPLARDIR"
Dini gruplarla Diyanetin tek başına mücadeleye sevk edilemeyeceğini kaydeden Bardakoğlu, Türkiye’de en çok satan 20 dini kitabın zihinleri karıştırıcı nitelikte olduğunu belirterek, “Türkiye’de en çok satan dini kitapların acı sonu. 20 kitap 20’si de din konusunda zihinleri iyice alıp bir taraflara doğru savuran kitaplardır ve vahim durum. Onun üzerinde çalışıyorlar din işleri yüksek kurulu takip eder. Rapor haline getirir kamuoyuyla paylaşılmaz. Dini gruplarla diyaneti tek başına mücadeleye sevk edemeyiz. Siz devlet politikası haline gelir de din belli alanlarda yürümeli noktaya doğru gidersek diyanet yapacaktır. Dini gruplarla mücadele eden bir konuma sevk etmek diyanet işleri başkanlığını son derece yıpratıcı olabilir. Öteden beri ilahiyat ve diyanetle uğraşırlar. Diyanet onlarla cebelleşme yerine üst şemsiye yerine hepsine din hocalığı yapan onları uyaran konumdadır. Ama kavgaya girerek değil. Belli ölçüde etkili oluyor. Etkili olması mümkün olmayabilir. Dini cemaat kendine bağlıların zihinlerini perçinler bütün kapıları kapatır diye telkinde bulunursa artık bütün kapılar kapanmış demektir. Diyanetin ona etki etmesi mümkün değildir. FETÖ’nün ortaya çıkışı da dışa karşı bütün antenleri kapatmasıyla oldu. İlk görevi içe kapanmadır. Aidiyet oluşmasıdır mezhep dünyası oluştuğu an İslam dünyasında Irak, Afganistan’da sorun yaşandı. Dinin kendisi aidiyet. Dinin alt gruplarındaki aidiyette nefreti büyütür. kapıları kapatıyorlar dışarıya karşı antenler kapatılıyor" değerlendirmesinde bulundu.
FETÖ’nün Vatikan ile ilişkilerinin Diyaneti rahatsız ettiğini ifade eden Bardakoğlu, şunları kaydetti:
“Vatikan’la senli benli samimi olması Diyaneti öteden beri rahatsız etti. Diyanet şifai kültürlerle ilişkisini rahatsız etti. Diyanet hiçbir zaman bütün dinler Allah katında eşittir diyemeyeceğini, bir Müslümanın bunu söylemesini dinden çıkaracağını defalarca söyledik. Örgütün yurt dışına bu kadar hızlı yayılmasını soru işareti olarak aklımızda tuttuk. Siz bunlara itibar ettiğiniz için biz de ettik. Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetlerinin refleksi bizden bir gömlek daha iyiymiş onu anladım. Türk Cumhuriyetlerinin aldanmasının diğer sebebi radikal diğer dini akımlardır. Bu örgüt hoşgörü barışçıyız deyince o radikal akımlardan kaçarken, yağmurdan kaçarken doluya tutuldular. “
"KAHROLUYORUM O PROGRAMLARA"
Ramazan ayında yayınlanan dini programların ‘fecaat’ olduğunu söyleyen Bardakoğlu, “Ramazan’daki dini programlar tam bir fecaat. Kahroluyorum o programlara. O programlardaki telkinlerle bu eleştirdiğimiz dini örgütlerin telkinleri arasında sadece bir karış, bir adım, bir ton farkı vardır. Daha usturuplu az hissedilir tarz da söylerler. Tıpkı Anadolu’daki 15-20 kanalın yaptığı dini telkinler nasıl ki Diyanet kontrolünde değilse, çok satan kitaplar Diyanet kontrolünde değilse. Özgürlüklerden vazgeçelim anlamında demiyorum ama doğru bildiklerimizi yüksek sesle söylemek istiyoruz. Doğru bildiğimizi söyleyelim de çok satan kitap olmaz (kendi kitabı) diğerleri 50 bin satar, bu bin, iki binde kalır ama olsun" ifadelerini kullandı.
Masum insanları öldürmenin günah olduğunu ancak insanın bunu Allah katında makbul olduğunu düşününce her şeyi yapabileceğini söyleyen Bardakoğlu, şunları kaydetti:
“O cennete gideceğini, bunun kutsal bir durum olduğunu düşünüyor. İntihar günah. Masum insanı öldürmek binlerce kişiyi öldürmek kadar günah. Ama insanlar yaptığının cihat odluğunu, Allah katında makbul olduğunu düşünmeye başlayınca o insanı tutmak mümkün değil. Etnik hassasiyetler tadında kaldığı vakit işe yarar. Zemin değiştirdiği vakit başlı başına sorun üretmeye başlar. Yuva ve ana okullarında ölçülü makul dindarlık telkini yapılmalı çocuklara. Cemaatlerin yuvaları da kısıtlayalım anlamında değil ama devlet ricali ilgilenmeli. Ufacık çocukların doğru dini bilgiyle zamanında yerinde yetiştirilmesi gerekiyor. Pedagojinin de kuralları var.“
Osmanlı Devleti’nin din-siyaset ilişkisi konusundaki tecrübesinin son derece önemli olduğunu ve incelenmesi gerektiğini söyleyen Bardakoğlu, “Osmanlı’nın din -siyaset ilişkisi konusundaki tecrübesi son derece nemli bir tecrübe. Mesela Osmanlı’nın tarikatlarla ilişkisi dokunmamış, karışmamış ama sınırda da tutmuş. Fikir özgürlüğü çerçevesinde kaldığı sürece Osmanlı dokunmamış. Şeyhülislamlık, dini konuda özerk ama devletin ortak çıkarları konusunda devlet memuru gibi. Diyanet hala tecrübeyi devam ettiriyor. Diyanet olunca herkes ortak hareket eder kanun buna elverişli ama destek lazım. Bu konularda Diyanet gitsin mücadele etsin demek doğru değil. Diyanet’i tek başına öne sürmek doğru değil. Hadi siz bu mücadeleyi verin yerine devletin ilgili birimlerinin bunun ne kadar önemli olduğunu birlikte bir strateji belirlememiz gerekiyor" dedi.
FETÖ’nün süreci 15 Temmuz’a getirebileceği yönünde siyaseti uyarıp uyarmadığıyla ilgili Ali Bardakoğlu, siyasete o yönlü bir ikazlarının olmadığını ifade etti.
Bardakoğlu, "Onu öngörmek çok büyük bir basiret gerektiriyor. Demek ki o basiret veya kehanet. Diyenler varsa da onu söz olsun diye söyler. Bana göre fazla zorlama bir ifadedir o. O günkü şartlar bunları din hizmeti yapan Diyanetin dışında olması gereken sivil özgürlük alanı olarak dini cemaatlere öyle bakılıyordu. Diyanetin o refleksi sebebiyle Diyanete sızmalarına hiçbir arkadaşımız izin vermez. Öyle bir uyarı yapmak için bilgi gerekiyordu, öyle bir bilgimiz olmadı. Yurt dışına gittiğimizde cemaatlerin yerlerine yurtlarına uğramazdık" dedi.