İzmir, Dünyanın En Riskli 42. Kenti
Geçen günlerde yayınlanan Lloyd’s Şehir Risk Endeksi 2015-2025 raporuna göre, İzmir, ekonomik kırılganlık açısından dünyanın en riskli 42., Türkiye’nin en riskli 2. kenti olarak belirlendi.
Cambridge Üniversitesinde bulunan Cambridge Risk Araştırma Merkezinin yaptığı araştırmayı baz alan endekse göre, 132 milyar dolarlık GSYİH büyüklüğe sahip İzmir’de, önümüzdeki 10 yıl içinde insan veya doğa kaynaklı felaketlerin meydana gelmesi halinde 30 milyar dolarlık hasar oluşacak. İstanbul’un ekonomik risk açısından 7. sırada yer aldığı raporda, dünyanın 42., Türkiye’nin en riskli 2. kenti konumunda olan İzmir’de, ekonominin kırılganlığında aslan payını deprem riski alıyor. Konuyla ilgili açıklamada bulunan inşaat sektörünün önde gelen isimleri; mevcut depreme dayanıksız yapı stokunun bir an önce değişmesi gerektiğini belirterek, dönüşümün kent ekonomisi için aslında büyük bir avantaj olduğuna dikkat çekti.
“YAPI STOKU DEĞİŞTİRİLMELİ”
Müteahhitler Federasyonu (MÜFED) Başkanı Necip Nasır, İzmir’in, fiziki konumu, yer altı ve yer üstü kaynakları, turizm potansiyeli ve insan kaynağıyla yatırımcıları kendine çok rahat çekebilecek bir kent olduğunu, ancak yapı stokunun depreme dayanıklı olmaması ve yüksek deprem riskinin yatırımcıların İzmir’e gelmesini engellediğini belirtti.
Necip Nasır, bunun ekonomimizin kırılganlaşmasına neden olduğunu anlatarak şöyle konuştu:
"İzmir olarak bir an evvel mevcut kentsel dönüşüm projelerini hayata geçirmemiz gerekiyor. Yapı stokumuzu yenilemeli ve yatırımcılara güvenli yatırım yapacakları bir kent sunabilmeliyiz. Yapı stokunu değiştirirken, inşaat sektörüne gelecek hareketlenme ve ardından sağlayacağımız güvenli yatırım ortamı, İzmir ekonomisinin kırılganlığının kaybolmasına ve İzmir ile İzmirlilerin zenginleşmesine fayda sağlayacaktır. Ancak ne yazık ki, İzmir’deki bazı olumsuz gelişmeler sektöre engel oluşturuyor. Özellikle ocak ayı başında yapılan fahiş beton zammı sektörü yavaşlattı. Bu da zaten kırılgan olan ekonomimizin daha da hassaslaşmasına yol açtı.”
“DEPREM RİSKİ BİLİNEN BİR GERÇEK”
Folkart Yapı Yönetim Kurulu Başkanı Mesut Sancak da, İzmir’de deprem riskinin uzun zamandır bilinen bir gerçek olduğunu anlatarak şunları söyledi:
"Kentteki 1 milyon 50 bin konutun 315 bini dönüştürülmek zorunda. Bir an önce tescilli, depreme dayanıklı binaların bu binaların yerini alması gerekiyor. Elbette bu kısa vadede başarması kolay bir iş değil. 5-10 hatta 20 yılda bu binaları dönüştürmek büyük bir başarı olacaktır. Bu binaların dönüşümünde ortaya çıkacak çalışma yalnız İzmir’e değil ülke genelinde önemli bir kalkınma ortaya çıkaracaktır."
İnşaat sektörünün ekonominin dinamo sektörü olduğunu anlatan Sancak, sözlerini şöyle sürdürdü: "GSMH’nın yüzde 7’sini toplam sektörlerin yüzde 30’unu direkt olarak etkiliyor. Belirttiğim gibi bu 315 bin yapıyı dönüştürmek, kenti gecekondulardan kurtarmak hem ekonomik, hem de sosyal anlamda İzmir’e büyük katkı sağlayacak. Yıkılan 315 bin binanın yerine yapılması gereken 700-800 bin konut. Bu hiç de kolay değil. İzmir olarak çok çalışmamız gerekiyor.”
“300 BİN KONUTUN DEĞİŞTİRİLMESİ LAZIM”
Kavuklar Gayrimenkul Yatırım Grup Başkanı Metehan Kavuk ise, İzmir’de risk oluşumunu teşkil eden 300 bin konutun olduğunu belirterek şöyle konuştu: “Hızlı bir şekilde bu 300 bin konutun değiştirilmesi lazım. Ancak kısa vadede bu stokun dönüştürülmesi mümkün görünmüyor. Riski minimilize etmenin yolu, talebe karşılık gelen arzı üretmekten geçiyor. Bizim üretilirken satılan, yani ekonomik dönüşü hızlı konutlar üretmemiz gerekiyor. Ürettiğimiz konutlara müşteri bulabilmemiz en önemli unsur. İzmir’de çok güzel bir talep var; ancak arz edilen konutlar bu talebe ne kadar uygun tartışmalı. Doğru lokasyonda, doğru fiyat politikalarını sektör ve kent olarak müşteriye sunabilmeliyiz. Elbette burada vatandaşın ekonomik gücü ve kişi başına düşen GSMH’nın payı önemli. Kent olarak arsa üretilebilmesi ve arsa sahiplerinin bu arsaları makul fiyata inşaat sektörüne satması da diğer bir konu. Eğer biz bu dediklerimi başarabilirsek, hem konut dönüşümünde önemli bir ekonomik dinamizm yaratırız; hem de kırılgan ekonomimizi sağlam temel üstüne oturturuz.”
“GECEKONDULAR AVANTAJDIR”
Gözde Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Op. Dr. Kenan Kalı, “İzmir’in en önemli rezervi gecekondu kenti olmasıdır” diyerek gecekonduların kentteki hammadde olduğunu ifade etti.
Gecekonduların yıkılıp kentin modern, depreme karşı dayanıklı, estetik kalitesi yüksek binalarla yeniden donatılmasıyla İzmir’in ekonomik anlamda uçacağını kaydeden Kalı, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Önümüzde bir Dubai örneği var. Dubai’de hiçbir şey yokken sıfırdan bir kent kurdular ve bir marka oluşturdular. İzmir’i de bu şekilde düşünmek gerekiyor. Elimizdeki gecekondular aslında bizim için bir dezavantaj değil, tam anlamıyla bir avantajdır. Bu stok bizi diğer kentlerin önüne geçirecek stok. İzmir üstüne gecekondulardan yırtık pırtık bir yorgan örtülmüş bir kent durumunda. O yırtık pırtık yorganın altında ise müthiş kumaşlar var ve bu kumaşlar profesyonel iyi terzilerin ellerinde yeniden şekillenirse ortaya mükemmel bir elbise çıkacaktır. İnşaat sektörü 300 yan sektöre iş sağlayan bir çatı. İnşaat sektörünün canlanması, diğer 300 sektörü de canlandıracaktır. 300 sektörün canlandığı kente tüm yatırımcılar gelir ve yatırım yapar. Biz yeter ki, elimizdeki hammaddeyi iyi kullanalım ve akılcı yönetelim.”
“GECEKONDU STOKU DÖNÜŞTÜRÜLMELİ”
Tanyer İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Münir Tanyer de, İzmir’in yapı denetimini Türkiye’de birçok kentten daha önce uygulamaya başladığını hatırlatarak şunları söyledi:
“Kentte 1970’lerden itibaren ciddi bir yapı denetimi mevcut. Kanun ve yönetmeliklerde yazılanlar harfi harfiyen uygulandı. Bu denetimler kontrollü yapı stokunun güvenilir olmasını sağladı. Ancak büyük bir gecekondu stoku mevcut. Bu alanlar maalesef riskli. Bu bölgelerin de altyapı, çevresel faktörler, yol, park, eğitim öğretim alanlarıyla birlikte planlanması gerekiyor. Belediyeler ve Çevre Şehircilik Bakanlığının da bu yönde ciddi çalışmaları mevcut. Ben İzmir’in, diğer illere göre çok daha güvenilir olduğu kanısındayım; ancak elimizdeki gecekondu stokunu hep beraber dönüştürmemiz gerekiyor."
TÜRKİYE’NİN RİSKLİ İLLERİ
Türkiye’nin en riskli illeri ise şöyle sıralandı: "İstanbul 82 milyar dolar, İzmir 30 milyar dolar, Ankara 21 milyar dolar, Bursa 4.5 milyar dolar, Adana 2.3 milyar dolar, Antalya 1.8 milyar dolar, Gaziantep 1.3 milyar dolar ve Konya 800 milyon dolar.
Kaynak: İHA
“YAPI STOKU DEĞİŞTİRİLMELİ”
Müteahhitler Federasyonu (MÜFED) Başkanı Necip Nasır, İzmir’in, fiziki konumu, yer altı ve yer üstü kaynakları, turizm potansiyeli ve insan kaynağıyla yatırımcıları kendine çok rahat çekebilecek bir kent olduğunu, ancak yapı stokunun depreme dayanıklı olmaması ve yüksek deprem riskinin yatırımcıların İzmir’e gelmesini engellediğini belirtti.
Necip Nasır, bunun ekonomimizin kırılganlaşmasına neden olduğunu anlatarak şöyle konuştu:
"İzmir olarak bir an evvel mevcut kentsel dönüşüm projelerini hayata geçirmemiz gerekiyor. Yapı stokumuzu yenilemeli ve yatırımcılara güvenli yatırım yapacakları bir kent sunabilmeliyiz. Yapı stokunu değiştirirken, inşaat sektörüne gelecek hareketlenme ve ardından sağlayacağımız güvenli yatırım ortamı, İzmir ekonomisinin kırılganlığının kaybolmasına ve İzmir ile İzmirlilerin zenginleşmesine fayda sağlayacaktır. Ancak ne yazık ki, İzmir’deki bazı olumsuz gelişmeler sektöre engel oluşturuyor. Özellikle ocak ayı başında yapılan fahiş beton zammı sektörü yavaşlattı. Bu da zaten kırılgan olan ekonomimizin daha da hassaslaşmasına yol açtı.”
“DEPREM RİSKİ BİLİNEN BİR GERÇEK”
Folkart Yapı Yönetim Kurulu Başkanı Mesut Sancak da, İzmir’de deprem riskinin uzun zamandır bilinen bir gerçek olduğunu anlatarak şunları söyledi:
"Kentteki 1 milyon 50 bin konutun 315 bini dönüştürülmek zorunda. Bir an önce tescilli, depreme dayanıklı binaların bu binaların yerini alması gerekiyor. Elbette bu kısa vadede başarması kolay bir iş değil. 5-10 hatta 20 yılda bu binaları dönüştürmek büyük bir başarı olacaktır. Bu binaların dönüşümünde ortaya çıkacak çalışma yalnız İzmir’e değil ülke genelinde önemli bir kalkınma ortaya çıkaracaktır."
İnşaat sektörünün ekonominin dinamo sektörü olduğunu anlatan Sancak, sözlerini şöyle sürdürdü: "GSMH’nın yüzde 7’sini toplam sektörlerin yüzde 30’unu direkt olarak etkiliyor. Belirttiğim gibi bu 315 bin yapıyı dönüştürmek, kenti gecekondulardan kurtarmak hem ekonomik, hem de sosyal anlamda İzmir’e büyük katkı sağlayacak. Yıkılan 315 bin binanın yerine yapılması gereken 700-800 bin konut. Bu hiç de kolay değil. İzmir olarak çok çalışmamız gerekiyor.”
“300 BİN KONUTUN DEĞİŞTİRİLMESİ LAZIM”
Kavuklar Gayrimenkul Yatırım Grup Başkanı Metehan Kavuk ise, İzmir’de risk oluşumunu teşkil eden 300 bin konutun olduğunu belirterek şöyle konuştu: “Hızlı bir şekilde bu 300 bin konutun değiştirilmesi lazım. Ancak kısa vadede bu stokun dönüştürülmesi mümkün görünmüyor. Riski minimilize etmenin yolu, talebe karşılık gelen arzı üretmekten geçiyor. Bizim üretilirken satılan, yani ekonomik dönüşü hızlı konutlar üretmemiz gerekiyor. Ürettiğimiz konutlara müşteri bulabilmemiz en önemli unsur. İzmir’de çok güzel bir talep var; ancak arz edilen konutlar bu talebe ne kadar uygun tartışmalı. Doğru lokasyonda, doğru fiyat politikalarını sektör ve kent olarak müşteriye sunabilmeliyiz. Elbette burada vatandaşın ekonomik gücü ve kişi başına düşen GSMH’nın payı önemli. Kent olarak arsa üretilebilmesi ve arsa sahiplerinin bu arsaları makul fiyata inşaat sektörüne satması da diğer bir konu. Eğer biz bu dediklerimi başarabilirsek, hem konut dönüşümünde önemli bir ekonomik dinamizm yaratırız; hem de kırılgan ekonomimizi sağlam temel üstüne oturturuz.”
“GECEKONDULAR AVANTAJDIR”
Gözde Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Op. Dr. Kenan Kalı, “İzmir’in en önemli rezervi gecekondu kenti olmasıdır” diyerek gecekonduların kentteki hammadde olduğunu ifade etti.
Gecekonduların yıkılıp kentin modern, depreme karşı dayanıklı, estetik kalitesi yüksek binalarla yeniden donatılmasıyla İzmir’in ekonomik anlamda uçacağını kaydeden Kalı, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Önümüzde bir Dubai örneği var. Dubai’de hiçbir şey yokken sıfırdan bir kent kurdular ve bir marka oluşturdular. İzmir’i de bu şekilde düşünmek gerekiyor. Elimizdeki gecekondular aslında bizim için bir dezavantaj değil, tam anlamıyla bir avantajdır. Bu stok bizi diğer kentlerin önüne geçirecek stok. İzmir üstüne gecekondulardan yırtık pırtık bir yorgan örtülmüş bir kent durumunda. O yırtık pırtık yorganın altında ise müthiş kumaşlar var ve bu kumaşlar profesyonel iyi terzilerin ellerinde yeniden şekillenirse ortaya mükemmel bir elbise çıkacaktır. İnşaat sektörü 300 yan sektöre iş sağlayan bir çatı. İnşaat sektörünün canlanması, diğer 300 sektörü de canlandıracaktır. 300 sektörün canlandığı kente tüm yatırımcılar gelir ve yatırım yapar. Biz yeter ki, elimizdeki hammaddeyi iyi kullanalım ve akılcı yönetelim.”
“GECEKONDU STOKU DÖNÜŞTÜRÜLMELİ”
Tanyer İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Münir Tanyer de, İzmir’in yapı denetimini Türkiye’de birçok kentten daha önce uygulamaya başladığını hatırlatarak şunları söyledi:
“Kentte 1970’lerden itibaren ciddi bir yapı denetimi mevcut. Kanun ve yönetmeliklerde yazılanlar harfi harfiyen uygulandı. Bu denetimler kontrollü yapı stokunun güvenilir olmasını sağladı. Ancak büyük bir gecekondu stoku mevcut. Bu alanlar maalesef riskli. Bu bölgelerin de altyapı, çevresel faktörler, yol, park, eğitim öğretim alanlarıyla birlikte planlanması gerekiyor. Belediyeler ve Çevre Şehircilik Bakanlığının da bu yönde ciddi çalışmaları mevcut. Ben İzmir’in, diğer illere göre çok daha güvenilir olduğu kanısındayım; ancak elimizdeki gecekondu stokunu hep beraber dönüştürmemiz gerekiyor."
TÜRKİYE’NİN RİSKLİ İLLERİ
Türkiye’nin en riskli illeri ise şöyle sıralandı: "İstanbul 82 milyar dolar, İzmir 30 milyar dolar, Ankara 21 milyar dolar, Bursa 4.5 milyar dolar, Adana 2.3 milyar dolar, Antalya 1.8 milyar dolar, Gaziantep 1.3 milyar dolar ve Konya 800 milyon dolar.