Eski İçişleri Bakanı Efkan Ala Açıklaması
Eski İçişleri Bakanı ve AK Parti Erzurum Milletvekili Efkan Ala, göçmenleri taşıyan botun batması sonucu hayatını kaybeden 2 yaşındaki Aylan Kurdi'nin sahile vurmuş fotoğrafına ilişkin "İnsanlığın aslında sahile vurmasıdır. insanlığın vicdanın iflas ettiğinin resmidir" dedi.
Ala, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye'nin iki milyona yakın Suriyeliyi misafir ettiğine belirterek, "Bu aşağı yukarı bir ülke demektir. Olaylar çıkmadan önce 20 milyon Suriyelinin 12 milyonu yerinden yurdundan edilmiş. Ürdün'de, hakeza Lübnan'da durum aynı" ifadesini kullandı.
Cansız bedeni kıyıya vuran minik Aylan'ın fotoğrafını "Gerçekten Sezai Karakoç'un dediği gibi yüreğinde insanlıktan bir iz taşıyan herkesi ziyadesiyle üzen bir manzara" şeklinde yorumlayan Ala, "İnsanlığın aslında sahile vurmasıdır. insanlığın vicdanın iflas ettiğinin resmidir. Batının şöyle bir politikası görülüyor. Orada bir ülke yanıyor, yansın ama dumanı bize gelmesin. Bu derin bir medeniyet yarılmasıdır. Bu durumun vahametini ortaya koyuyor" değerlendirmesini yaptı.
- "Aslında burada bir medeniyetler karşılaşması var"
Türkiye'de son günlerde Suriyeli sığınmacılarla ilgili tartışmaları hatırlatan Ala, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Suriye'deki bu duruma neden olanları açıkça eleştirmiş, ortaya çıkan bu dramın yer yüzünde sözcülüğünü yapabilen, onu dile getiren liderlere böyle batı ağzıyla yani o medeniyetin ağzıyla bir takım yakıştırmalar ve eleştirmeler yapılıyor. Bu işte yine Karakoç'un dediği gibi 'Patron oldu ama hala uşaklık ruhunda yuva yapmıştı' anlayışının tezahürüdür. Aslında burada bir medeniyetler karşılaşması var. Ne olursa olsun bir dram, bir insanlık problemi ortaya çıktığında sıkıntıyı paylaşan bir medeniyet mi, ki bizim medeniyetimiz budur, yoksa orada ondan uzak duran, onu görmezlikten gelen eğer mümkünse ondan yararlanmaya çalışan bir medeniyet mi? Karşımızdaki manzara budur. Buradan insanların öldüğü, bir ölüm tarlası haline gelen Suriye'den kurtulan insanların sınırlarda ölümüne sebep olmak, oraları kapatmayı politika sanmak ancak farklı bir medeniyet anlayışı ile izah edilebilir. Çünkü insanlık vicdanı ile izah edilebilir bir durum değil. Biz niye açık kapı politikası dedik işte bu dramlara, bu trajedilere meydan vermemek için. Ama daha zengin olanlar, daha varlıklı olanlar nasıl oluyor da bu trajediye kulaklarını tıkıyorlar, gözlerini yumuyorlar ve bunu seyrediyorlar."
Ala, gelişmiş ülkelerin Suriye politikasını eleştirerek, bu ülkelerin yüz bin Suriyeli göçmeni nasıl kabul edeceklerini tartıştıklarını anımsattı. Suriye'de yaşanan insanlık trajedisine karşı gelişmiş ülkelerin gerekli duyarlılığı göstermediğine işaret eden Ala, "Yüzbin kişiyi dağıtsanız ne olacak dağıtmasanız ne olacak. Bir de seçici davranıyorlar. Yani buradan işlerine yarayacak olan, orada asimile edebilecekleri miktarı seçmeye çalışıyorlar. 'Biz ne kadarını kendimize benzetebiliriz buraya geldiklerinde' anlayışı içerisinde hareket ediyorlar. Bir önemli husus da karşısındakine değiştirmek isteyen, olduğu gibi kabul eden değilde değiştirmek isteyen bir uygarlığın tezahürü bu. Halbuki burada bir insanlık trajedisi yaşanıyor" diye konuştu.
Türkiye'nin kendi üzerine düşeni şimdiye kadar yaptığının altını çizen Ala, "Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Başbakanımız dünyanın her platformunda buradaki trajediyi dile getirdi. Bundan sonra da Dışişleri Bakanlığımız, hükümetimiz herkes üzerine düşeni fazlasıyla yapacaktır. Bizim çağrımız dünyanın geri kalan kısmı da üzerine düşeni yapsın" dedi.
Efkan Ala, seçim güvenliği ve seçimin ertelenmesi iddialarına ilişkin olarak da şu değerlendirmeyi yaptı:
"Siyasi parti hele orada varlığı olan bir siyasi partiye düşen, seçimlerin demokratik bir biçimde yapılmasını sağlayacak bir dil kullanmak ve ona katkıda bulunmaktır. Vatandaşın iradesinin sandığa özgürce yansımasını sağlamaya gayret etmektir. Her şeyiyle politikalarıyla, talepleriyle, itirazlarıyla bütün bunları sağlamaya katkıda bulunmaktır. Parti olarak bir kere böyle. Devlet olarak da devlet kendi kurumları, kurallarıyla oradaki bütün yüksek seçim kurulları, devletin kendi güvenlik birimleri kendi üzerilerine düşeni yapmıştır. Bundan sonra da rahatlıkla bunları yaparlar ve orada seçim gerçekleşir her zaman olduğu gibi.
Burada dikkat edilmesi gereken, Sayın Demirtaş'ın söylemesi gereken orada terör örgütlerinin seçmen üzerinde baskı yapmasını engellemek, engelleyici tutum almaktır, onları dile getirmektir, insanların iradesine ipotek koyan terör baskısını ortadan kaldırılmasını sağlayacak taleplerde bulunmaktır, onları orada dile getirmektir. İnsanların iradelerini hür bırakacak bir dil kullanmaktır. Orada terör örgütüdür seçimleri tehdit eden, seçmeni tehdit eden, insan iradesine ipotek koyan. Bütün bunların sorumlusu, bunları yapan terör örgütüdür. Burada terör örgütüne söz söylemesi gereken en baştaki kişi de HDP ve Sayın Demirtaş'tır. Demirtaş daha önceden 'dağdan indireceğini' söylüyordu, şimdi seçimlerin bile yapılamayacağını söylüyor. Bu ne yaman çelişkidir. Tam tersi şimdi dağdan indirme çağrısını sürekli yenilemeli ve onu gerçekleştirmelidir. Bu kadar tutarsızlığı millet hoş görmez."
- "HDP, MHP ve CHP aynı hizada buluştular"
Anayasa'nın 114. maddesi kapsamında kurulan Geçici Bakanlar Kurulu üyelerinin TBMM Genel Kurulu'ndaki yeminleri öncesi muhalefet partilerinin tavırlarını da eleştiren Ala, "Muhalefet seçimden önce hakikaten hep birlikte hareket etti oluşturdukları bir siyasi yapı vardı ve hep birden bizi eleştirdiler, birbirlerini hiç eleştirmediler. Seçimden sonra da aynı tutumlarını sürdürdüler. Yıkmak için kolaylıkla bir araya geliyorlar, problem çıkarmak için kolaylıkla bir araya geliyorlar ama bir çözüm için bir araya geldikleri hiç görülmedi. Çözüm için bizimle de bir araya gelmiyorlar ama bizi, Türkiye'nin istikrarını sarsmak için kolaylıkla bir araya geliyorlar. Dün de tamamen anayasal bir görev yerine getirilirken, anayasanın zorunlu olarak tanımladığı bir iş ve işlem yapılırken onu engellemek için bile bir araya geldikleri fotoğraflara yansıdı" diye konuştu.
"HDP, MHP ve CHP aynı hizada buluştular, aynı şeye evet dediler, aynı şeye hayır dediler" diyen Ala, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Bu yaman çelişkiyi de milletimiz, bu blokun yaman çelişkisini, nasıl blok oluşturduklarını, nasıl doğrulara karşı çıktıklarını ve Türkiye'nin menfaatine olmayacak şeylerde birlikte olduklarını, menfaatine olacak şeylerde hiç bir araya gelmediklerini çok kolay gördü. Sonuçta bir blok resmedildi. Böyle bir blok var mı yok mu çelişkileri vardı. Dün açık ve berrak bir şekilde böyle bir blokun olduğu görüntülendi, ortaya çıktı."
Kaynak: AA
Cansız bedeni kıyıya vuran minik Aylan'ın fotoğrafını "Gerçekten Sezai Karakoç'un dediği gibi yüreğinde insanlıktan bir iz taşıyan herkesi ziyadesiyle üzen bir manzara" şeklinde yorumlayan Ala, "İnsanlığın aslında sahile vurmasıdır. insanlığın vicdanın iflas ettiğinin resmidir. Batının şöyle bir politikası görülüyor. Orada bir ülke yanıyor, yansın ama dumanı bize gelmesin. Bu derin bir medeniyet yarılmasıdır. Bu durumun vahametini ortaya koyuyor" değerlendirmesini yaptı.
- "Aslında burada bir medeniyetler karşılaşması var"
Türkiye'de son günlerde Suriyeli sığınmacılarla ilgili tartışmaları hatırlatan Ala, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Suriye'deki bu duruma neden olanları açıkça eleştirmiş, ortaya çıkan bu dramın yer yüzünde sözcülüğünü yapabilen, onu dile getiren liderlere böyle batı ağzıyla yani o medeniyetin ağzıyla bir takım yakıştırmalar ve eleştirmeler yapılıyor. Bu işte yine Karakoç'un dediği gibi 'Patron oldu ama hala uşaklık ruhunda yuva yapmıştı' anlayışının tezahürüdür. Aslında burada bir medeniyetler karşılaşması var. Ne olursa olsun bir dram, bir insanlık problemi ortaya çıktığında sıkıntıyı paylaşan bir medeniyet mi, ki bizim medeniyetimiz budur, yoksa orada ondan uzak duran, onu görmezlikten gelen eğer mümkünse ondan yararlanmaya çalışan bir medeniyet mi? Karşımızdaki manzara budur. Buradan insanların öldüğü, bir ölüm tarlası haline gelen Suriye'den kurtulan insanların sınırlarda ölümüne sebep olmak, oraları kapatmayı politika sanmak ancak farklı bir medeniyet anlayışı ile izah edilebilir. Çünkü insanlık vicdanı ile izah edilebilir bir durum değil. Biz niye açık kapı politikası dedik işte bu dramlara, bu trajedilere meydan vermemek için. Ama daha zengin olanlar, daha varlıklı olanlar nasıl oluyor da bu trajediye kulaklarını tıkıyorlar, gözlerini yumuyorlar ve bunu seyrediyorlar."
Ala, gelişmiş ülkelerin Suriye politikasını eleştirerek, bu ülkelerin yüz bin Suriyeli göçmeni nasıl kabul edeceklerini tartıştıklarını anımsattı. Suriye'de yaşanan insanlık trajedisine karşı gelişmiş ülkelerin gerekli duyarlılığı göstermediğine işaret eden Ala, "Yüzbin kişiyi dağıtsanız ne olacak dağıtmasanız ne olacak. Bir de seçici davranıyorlar. Yani buradan işlerine yarayacak olan, orada asimile edebilecekleri miktarı seçmeye çalışıyorlar. 'Biz ne kadarını kendimize benzetebiliriz buraya geldiklerinde' anlayışı içerisinde hareket ediyorlar. Bir önemli husus da karşısındakine değiştirmek isteyen, olduğu gibi kabul eden değilde değiştirmek isteyen bir uygarlığın tezahürü bu. Halbuki burada bir insanlık trajedisi yaşanıyor" diye konuştu.
Türkiye'nin kendi üzerine düşeni şimdiye kadar yaptığının altını çizen Ala, "Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Başbakanımız dünyanın her platformunda buradaki trajediyi dile getirdi. Bundan sonra da Dışişleri Bakanlığımız, hükümetimiz herkes üzerine düşeni fazlasıyla yapacaktır. Bizim çağrımız dünyanın geri kalan kısmı da üzerine düşeni yapsın" dedi.
Efkan Ala, seçim güvenliği ve seçimin ertelenmesi iddialarına ilişkin olarak da şu değerlendirmeyi yaptı:
"Siyasi parti hele orada varlığı olan bir siyasi partiye düşen, seçimlerin demokratik bir biçimde yapılmasını sağlayacak bir dil kullanmak ve ona katkıda bulunmaktır. Vatandaşın iradesinin sandığa özgürce yansımasını sağlamaya gayret etmektir. Her şeyiyle politikalarıyla, talepleriyle, itirazlarıyla bütün bunları sağlamaya katkıda bulunmaktır. Parti olarak bir kere böyle. Devlet olarak da devlet kendi kurumları, kurallarıyla oradaki bütün yüksek seçim kurulları, devletin kendi güvenlik birimleri kendi üzerilerine düşeni yapmıştır. Bundan sonra da rahatlıkla bunları yaparlar ve orada seçim gerçekleşir her zaman olduğu gibi.
Burada dikkat edilmesi gereken, Sayın Demirtaş'ın söylemesi gereken orada terör örgütlerinin seçmen üzerinde baskı yapmasını engellemek, engelleyici tutum almaktır, onları dile getirmektir, insanların iradesine ipotek koyan terör baskısını ortadan kaldırılmasını sağlayacak taleplerde bulunmaktır, onları orada dile getirmektir. İnsanların iradelerini hür bırakacak bir dil kullanmaktır. Orada terör örgütüdür seçimleri tehdit eden, seçmeni tehdit eden, insan iradesine ipotek koyan. Bütün bunların sorumlusu, bunları yapan terör örgütüdür. Burada terör örgütüne söz söylemesi gereken en baştaki kişi de HDP ve Sayın Demirtaş'tır. Demirtaş daha önceden 'dağdan indireceğini' söylüyordu, şimdi seçimlerin bile yapılamayacağını söylüyor. Bu ne yaman çelişkidir. Tam tersi şimdi dağdan indirme çağrısını sürekli yenilemeli ve onu gerçekleştirmelidir. Bu kadar tutarsızlığı millet hoş görmez."
- "HDP, MHP ve CHP aynı hizada buluştular"
Anayasa'nın 114. maddesi kapsamında kurulan Geçici Bakanlar Kurulu üyelerinin TBMM Genel Kurulu'ndaki yeminleri öncesi muhalefet partilerinin tavırlarını da eleştiren Ala, "Muhalefet seçimden önce hakikaten hep birlikte hareket etti oluşturdukları bir siyasi yapı vardı ve hep birden bizi eleştirdiler, birbirlerini hiç eleştirmediler. Seçimden sonra da aynı tutumlarını sürdürdüler. Yıkmak için kolaylıkla bir araya geliyorlar, problem çıkarmak için kolaylıkla bir araya geliyorlar ama bir çözüm için bir araya geldikleri hiç görülmedi. Çözüm için bizimle de bir araya gelmiyorlar ama bizi, Türkiye'nin istikrarını sarsmak için kolaylıkla bir araya geliyorlar. Dün de tamamen anayasal bir görev yerine getirilirken, anayasanın zorunlu olarak tanımladığı bir iş ve işlem yapılırken onu engellemek için bile bir araya geldikleri fotoğraflara yansıdı" diye konuştu.
"HDP, MHP ve CHP aynı hizada buluştular, aynı şeye evet dediler, aynı şeye hayır dediler" diyen Ala, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Bu yaman çelişkiyi de milletimiz, bu blokun yaman çelişkisini, nasıl blok oluşturduklarını, nasıl doğrulara karşı çıktıklarını ve Türkiye'nin menfaatine olmayacak şeylerde birlikte olduklarını, menfaatine olacak şeylerde hiç bir araya gelmediklerini çok kolay gördü. Sonuçta bir blok resmedildi. Böyle bir blok var mı yok mu çelişkileri vardı. Dün açık ve berrak bir şekilde böyle bir blokun olduğu görüntülendi, ortaya çıktı."