Başbakan Davutoğlu Açıklaması (7)
Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Hangi istihbarat örgütlerinin Kuzey Irak'ta kiminle ne yaptığını biliyoruz. Bunların hedeflerinin ne olduğunu, yakında uzaktaki bazı unsurların nasıl PKK üzerinden Türkiye'yi zaafa düşürmek istediklerini, nerede, ne konuştuklarını biliyoruz. Onun için kimse Türkiye'de böyle bir demokrasi söylemi içinde vakaları örtmeye kalkışmamalıdır" dedi.
Davutoğlu, Show Tv'deki "Türkiye Sandık Yolunda Başbakan ile Özel" programında gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
AK Parti'nin beyannamesinde Çözüm Süreci'ne ilişkin bir maddeye yer verilip verilmeyeceğinin sorulması üzerine Davutoğlu, programın ardından beyanname ekibiyle gecenin ilerleyen saatlerine kadar tek tek maddeleri çalışacaklarını ve hepsinin olacağını, 4 Ekim'de açıklandığında da herkesin göreceğini söyledi.
Türkiye'de bölücü terör örgütü PKK'nın, 1970'li yıllarda, soğuk savaş şartlarında Marksist ve Leninist ideolojik çerçevede, dış odakların da desteğiyle kurulmuş bir örgüt olduğunu anlatan Davutoğlu, o günden bu yana da PKK'nın değişik evrelerden geçtiğini ancak hep bu dış irtibatlarını koruduğunu aktardı.
PKK'nın, bir taraftan ülke içerisinde etkisini korumaya çalışırken diğer taraftan da bu dış irtibatlar üzerinden uluslararası bir alan oluşturmaya çalıştığını dile getiren Davutoğlu, 2013'te Çözüm Süreci bağlamında atılan adımlarda, "Biz silahları bırakacağız. Silahlı gruplar terk edecek" şeklide ortak bir taahhüt verildiğini anlattı. Davutoğlu, buna rağmen birileri ve en önemlisi de silah baronları, silah tüccarları, uyuşturucu tacirlerinin bundan rahatsız olduğunu vurguladı.
Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin, Sayın Cumhurbaşkanımızın 2005'te Diyarbakır konuşmasıyla girilen yeni yolda, geçmişin bu retçi politikalarını reddettiği ve vatandaşların gönlünü kazanmaya başladığı bir yeni sürece girildiğini gördüler ve bu çatışmacı ortamı tahrik edecek şekilde birtakım telkinlerde bulunmaya başladılar. Biz bunu biliyoruz. Hangi istihbarat örgütlerinin Kuzey Irak'ta kiminle ne yaptığını biliyoruz. Bunların hedeflerinin ne olduğunu, yakında uzaktaki bazı unsurların nasıl PKK üzerinden Türkiye'yi zaafa düşürmek istediklerini, nerede, ne konuştuklarını biliyoruz. Onun için kimse Türkiye'de böyle bir demokrasi söylemi içinde vakaları örtmeye kalkışmamalıdır."
- "Çözüm Süreci başarıya ulaşmış olsaydı..."
Başbakan'ın bu sözlerinin ardından gazetecinin, "PKK'nın hiçbir şey istemesinden de bu belli zaten. Masaya oturtsanız, 'Ne istiyorsunuz, ne yaparsak silahı bırakırsın?' diye sorulsa, verebilecekleri tek bir cevap yok sanırım" ifadesini kullanması üzerine Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Tabii. Bölgesel dengeler itibarıyla bakıldığında Kürt bölgesi içinde, Irak Süleymaniye'den Halep ve Lazkiye'ye kadar olan alan, Irak-Suriye hattında, DAİŞ niçin çıkartıldığını, bunların hedeflerinin ne olduğunu, bütün bu hat üzerinde faaliyet gösteren istihbarat örgütlerinin hedeflerini, bu hattın Türkiye üzerindeki muhtemel hesaplarının hepsini yakından takip ediyoruz."
Çözüm Süreci ile Türkiye içinde barışı tahkim ederek, sınır ötesinde de, bütün Kürt unsurlara sahip çıkabilecek, onları da Türkiye'nin müzahir unsurları hale getirecek bir yönteme girmek istediklerini dile getiren Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Böylece Türkiye'nin sınır güvenliğini en az 100-200 kilometre güneye doğru inecek şekilde oradan Türkiye müzahir unsurlarla tahkim edelim. Bunların içerisinde Türkmenler, Araplar, Kürtler vardır. Hepsinin Türkiye ile muhabbet bağları var. Çözüm Süreci başarıya ulaşmış olsaydı ve bu silahlı gruplar Türkiye'yi terk etmiş olsalardı, Türkiye'de barış ihdas edilmiş olsaydı, bu anlamda ve hepsi bu çerçevede demokratik sürece katılmış olsalardı bir kere Ortadoğu bölgesine güzel bir örnek göstermiş olacaktık. Ve diyecektik ki, 'Bakın siz etnik ve mezhebi çatışma içindeyken, Türkiye'de bütün bu meseleler demokratik usuller içerisinde çözülüyor.' Birileri bundan rahatsız oldu. Bu olmuş olsaydı Türkiye'nin sınır ötesindeki, Kürt, Türkmen, Arap kitlelerde Türkiye yönüne dönecekti. Birileri bundan da rahatsız oldu."
- "Demokrasi bütünleştiricidir"
Suriye'de barışçıl şekilde başlayan devrim dalgasının, Arap dünyasında susturulmaz gerekçelerinden birisinin, demokratikleşmeyle birlikte bölgenin bütünleşme imkanının ortaya çıkmış olması olduğuna işaret eden Davutoğlu, şu değerlendirmede bulundu:
"Demokrasi bütünleştiricidir. Şiddet, terör ve diktatörlük parçalayıcıdır. İşte onun için Suriye'de, Mısır'da diktatörlüklere geri dönüşü teşvik ettiler. Şimdi PKK ve onun bileşenleri, böyle bir yola girmek yerine demokratik, bizimle birlikte demokrasi örneği olmak yerine ve demokratik önlemlerle meseleleri çözmek yerine, Suriye'deki yöntemi tercih ettiler. Yani, sanki Türkiye'de Ankara'da, Esed benzeri bir yapılanma ya da Baas benzeri bir yapılanma varmış da demokrasi yokmuş gibi, Kobani'deki gibi benzeri bir kalkışmayla, Türkiye'de bir etki alanı kurmaya yöneldiler. 2013'ten bugüne fark bu. 2013'te Suriye'de böyle bir yapı yoktu. Irak'ta yoktu. Onu görünce heveslendiler. Birileri de bunların, hırslarını gıdıkladı ve dedi ki, 'Bakın Türkiye'de de aynı yöntemlerle birtakım yerler ihdas edersiniz, sonra bunlar Irak ve Suriye ile birleşir. Suriye'deki krizi Türkiye'ye ihraç etmek isteyen uluslararası çevreler oldu. Adım adım bu demokratik yöntemler yerine silah, şiddet ve terör yönetimini benimsediler. Bundan rant sağlayan, silah ve uyuşturucu baronları da bu uluslararası konjonktürü kullanıp tekrar eski rant alanlarına dönmeye çalıştı."
- "HDP'nin yaptığı her açıklama, Kandil tarafından tekzip edildi"
Konuk gazetecinin, "O zaman HDP'ye de siyaset yapma alanı daraltıldı" demesi üzerine Davutoğlu, şunları söyledi:
"Tabii. HDP'nin burada misyonu, biz onları muhatap aldık. İmralı ya da Kandil'i değil. İmralı'yla istihbarat görüştü, Kandil ile kimse görüşmedi. Ve HDP'liler görüştü. Doğru bir yöntemle bu vizyon içinde yürüselerdi, başarılı, demokratik bir hareket olarak bugün başka bir yerde olurlardı. Ama onlar önce etkisizleştirildiler. Rolleri zayıflatıldı. Çünkü HDP'nin yaptığı her açıklama, Kandil tarafından tekzip edildi. O bir şey söylüyor, Kandil başka bir şey söylüyor. 'Güç bende' demeye çalışıyor Kandil. Bu arada Kandil, PYD'nin DAEŞ'e karşı verdiği mücadele sebebiyle uluslararası meşruiyet kazandığı vehmine kapıldı. 'Herkesi arkamıza almışken, Türkiye bize müdahale etmez' diye düşündü. Yani Amerika koalisyon güçleriyle PYD unsurlarının ittifakı dolayısıyla vesaire..."
- "Onların taktikleri bizim stratejik kararlılığımızla yerle bir oldu"
Başbakan Davutoğlu, bütün bu kompozisyon içinde HDP'nin, siyasi bir hareket olmak ile terörü meşrulaştırmak arasında bir dar boğaza girdiğini, bu dar boğazdan çıkması için 1 Ekim'de Demirtaş ile Başbakanlık'ta yaptığı görüşmede de kendisine 'Cesur bir tavır takın" dediğini anlattı.
Konuk gazetecinin, "Siz söylediniz de cevap ne oldu" sorusu üzerine Davutoğlu, "6-7 Ekim'de fiilen cevap verdiler. 1 Ekim'de ben görüştüm, 6-7 Ekim'de kanla ve şiddetle cevap verdiler. 16 yaşındaki çocukları 5. kattan atarak cevap verdiler. O ayaklanma çağrısını da Demirtaş yaptı. Zannettiler ki, 'Biz, bize karşı bir taraftan terör kullanıp başımızın üzerinde Demokles'in kılıcı, diğer taraftan da güzel sözcüklerle bir şeyin içine sokarız, bir yeni taktiksel manevra alanına sokarız...' Onların taktikleri bizim stratejik kararlılığımızla yerle bir oldu" diye konuştu.
- "Bu iki yüzlü tavırdan HDP'nin çıkması lazım"
Türkiye'nin her santimetrekaresinde, kamu düzeninin ihdas edileceğini belirten Davutoğlu, şu ifadeleri kullandı:
"Demokrasiden hiçbir taviz verilmeyecek. Demokratik haklardan hiçbir taviz verilmeyecek ve bu sağlanacak. Şimdi bunun üzerine HDP dikkat ederseniz 19-20 Temmuz'da silahlanma çağrısı yapan, 'Ayaklanın' diyenler, daha sonra terörü mahcup bir şekilde, 'Silahları bırakın, terörden uzak durun' demeye başladılar. Mahcup bir şekilde... Yani inanarak değil. Eğer biz kararlı bir tutum sergilememiş olsak, silahlanma çağrılarına devam edeceklerdi. Bu iki yüzlü tavırdan HDP'nin çıkması lazım. Türkiye'de meşru bir siyasi partiyse bize, cumhurbaşkanımıza, 'Savaşı başlattı' diye suçlamalar ve hakaretler yerine, dönüp Kandil'e 'Ne için siz iki masum polisi gece uykusunda şehit ettiniz? Neden söz verdiğiniz halde silahları terk etmediniz?' sorması lazım."
- "HDP bu konuda bir tercih yapmak durumunda"
Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Güneydoğu'da bir tepki var. 'Edi bese, artık yeter.' diye. 553 sivil toplum örgütü bir çığlıkla seslendi. HDP bu çığlığa ne cevap verdi? Aşiretler Silopi'de 1 Eylül'de toplandı, yüzlercesi. Ortak bir çığlıkla cevap verdiler. Artık silahları terk etme vaktidir diye. Teröre karşı mücadelede, 'Teröre hayır, kardeşliğe evet' diye her görüşten, soldan sağdan, birbiriyle hiç anlaşmayacak gruplar, kitleler Ankara'da yürüdü. Biz İstanbul'da, Cumhurbaşkanımızın, Meclis Başkanımızın katılımıyla yaptık. Artık Türkiye'de bu konuda duyarlılık oluştu. HDP bu konuda bir tercih yapmak durumunda. Ondan sonra ne yapılacak hususunu hep beraber konuşuruz. Ama kesinlikle şunu müzakere etmeyiz. Her santimetrekarede kamu düzeni ihdas edilecek, bunun için ne gerekiyorsa yapılacak. Bunun da seçimle alakası yok."
(Sürecek)
Kaynak: AA
AK Parti'nin beyannamesinde Çözüm Süreci'ne ilişkin bir maddeye yer verilip verilmeyeceğinin sorulması üzerine Davutoğlu, programın ardından beyanname ekibiyle gecenin ilerleyen saatlerine kadar tek tek maddeleri çalışacaklarını ve hepsinin olacağını, 4 Ekim'de açıklandığında da herkesin göreceğini söyledi.
Türkiye'de bölücü terör örgütü PKK'nın, 1970'li yıllarda, soğuk savaş şartlarında Marksist ve Leninist ideolojik çerçevede, dış odakların da desteğiyle kurulmuş bir örgüt olduğunu anlatan Davutoğlu, o günden bu yana da PKK'nın değişik evrelerden geçtiğini ancak hep bu dış irtibatlarını koruduğunu aktardı.
PKK'nın, bir taraftan ülke içerisinde etkisini korumaya çalışırken diğer taraftan da bu dış irtibatlar üzerinden uluslararası bir alan oluşturmaya çalıştığını dile getiren Davutoğlu, 2013'te Çözüm Süreci bağlamında atılan adımlarda, "Biz silahları bırakacağız. Silahlı gruplar terk edecek" şeklide ortak bir taahhüt verildiğini anlattı. Davutoğlu, buna rağmen birileri ve en önemlisi de silah baronları, silah tüccarları, uyuşturucu tacirlerinin bundan rahatsız olduğunu vurguladı.
Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin, Sayın Cumhurbaşkanımızın 2005'te Diyarbakır konuşmasıyla girilen yeni yolda, geçmişin bu retçi politikalarını reddettiği ve vatandaşların gönlünü kazanmaya başladığı bir yeni sürece girildiğini gördüler ve bu çatışmacı ortamı tahrik edecek şekilde birtakım telkinlerde bulunmaya başladılar. Biz bunu biliyoruz. Hangi istihbarat örgütlerinin Kuzey Irak'ta kiminle ne yaptığını biliyoruz. Bunların hedeflerinin ne olduğunu, yakında uzaktaki bazı unsurların nasıl PKK üzerinden Türkiye'yi zaafa düşürmek istediklerini, nerede, ne konuştuklarını biliyoruz. Onun için kimse Türkiye'de böyle bir demokrasi söylemi içinde vakaları örtmeye kalkışmamalıdır."
- "Çözüm Süreci başarıya ulaşmış olsaydı..."
Başbakan'ın bu sözlerinin ardından gazetecinin, "PKK'nın hiçbir şey istemesinden de bu belli zaten. Masaya oturtsanız, 'Ne istiyorsunuz, ne yaparsak silahı bırakırsın?' diye sorulsa, verebilecekleri tek bir cevap yok sanırım" ifadesini kullanması üzerine Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Tabii. Bölgesel dengeler itibarıyla bakıldığında Kürt bölgesi içinde, Irak Süleymaniye'den Halep ve Lazkiye'ye kadar olan alan, Irak-Suriye hattında, DAİŞ niçin çıkartıldığını, bunların hedeflerinin ne olduğunu, bütün bu hat üzerinde faaliyet gösteren istihbarat örgütlerinin hedeflerini, bu hattın Türkiye üzerindeki muhtemel hesaplarının hepsini yakından takip ediyoruz."
Çözüm Süreci ile Türkiye içinde barışı tahkim ederek, sınır ötesinde de, bütün Kürt unsurlara sahip çıkabilecek, onları da Türkiye'nin müzahir unsurları hale getirecek bir yönteme girmek istediklerini dile getiren Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Böylece Türkiye'nin sınır güvenliğini en az 100-200 kilometre güneye doğru inecek şekilde oradan Türkiye müzahir unsurlarla tahkim edelim. Bunların içerisinde Türkmenler, Araplar, Kürtler vardır. Hepsinin Türkiye ile muhabbet bağları var. Çözüm Süreci başarıya ulaşmış olsaydı ve bu silahlı gruplar Türkiye'yi terk etmiş olsalardı, Türkiye'de barış ihdas edilmiş olsaydı, bu anlamda ve hepsi bu çerçevede demokratik sürece katılmış olsalardı bir kere Ortadoğu bölgesine güzel bir örnek göstermiş olacaktık. Ve diyecektik ki, 'Bakın siz etnik ve mezhebi çatışma içindeyken, Türkiye'de bütün bu meseleler demokratik usuller içerisinde çözülüyor.' Birileri bundan rahatsız oldu. Bu olmuş olsaydı Türkiye'nin sınır ötesindeki, Kürt, Türkmen, Arap kitlelerde Türkiye yönüne dönecekti. Birileri bundan da rahatsız oldu."
- "Demokrasi bütünleştiricidir"
Suriye'de barışçıl şekilde başlayan devrim dalgasının, Arap dünyasında susturulmaz gerekçelerinden birisinin, demokratikleşmeyle birlikte bölgenin bütünleşme imkanının ortaya çıkmış olması olduğuna işaret eden Davutoğlu, şu değerlendirmede bulundu:
"Demokrasi bütünleştiricidir. Şiddet, terör ve diktatörlük parçalayıcıdır. İşte onun için Suriye'de, Mısır'da diktatörlüklere geri dönüşü teşvik ettiler. Şimdi PKK ve onun bileşenleri, böyle bir yola girmek yerine demokratik, bizimle birlikte demokrasi örneği olmak yerine ve demokratik önlemlerle meseleleri çözmek yerine, Suriye'deki yöntemi tercih ettiler. Yani, sanki Türkiye'de Ankara'da, Esed benzeri bir yapılanma ya da Baas benzeri bir yapılanma varmış da demokrasi yokmuş gibi, Kobani'deki gibi benzeri bir kalkışmayla, Türkiye'de bir etki alanı kurmaya yöneldiler. 2013'ten bugüne fark bu. 2013'te Suriye'de böyle bir yapı yoktu. Irak'ta yoktu. Onu görünce heveslendiler. Birileri de bunların, hırslarını gıdıkladı ve dedi ki, 'Bakın Türkiye'de de aynı yöntemlerle birtakım yerler ihdas edersiniz, sonra bunlar Irak ve Suriye ile birleşir. Suriye'deki krizi Türkiye'ye ihraç etmek isteyen uluslararası çevreler oldu. Adım adım bu demokratik yöntemler yerine silah, şiddet ve terör yönetimini benimsediler. Bundan rant sağlayan, silah ve uyuşturucu baronları da bu uluslararası konjonktürü kullanıp tekrar eski rant alanlarına dönmeye çalıştı."
- "HDP'nin yaptığı her açıklama, Kandil tarafından tekzip edildi"
Konuk gazetecinin, "O zaman HDP'ye de siyaset yapma alanı daraltıldı" demesi üzerine Davutoğlu, şunları söyledi:
"Tabii. HDP'nin burada misyonu, biz onları muhatap aldık. İmralı ya da Kandil'i değil. İmralı'yla istihbarat görüştü, Kandil ile kimse görüşmedi. Ve HDP'liler görüştü. Doğru bir yöntemle bu vizyon içinde yürüselerdi, başarılı, demokratik bir hareket olarak bugün başka bir yerde olurlardı. Ama onlar önce etkisizleştirildiler. Rolleri zayıflatıldı. Çünkü HDP'nin yaptığı her açıklama, Kandil tarafından tekzip edildi. O bir şey söylüyor, Kandil başka bir şey söylüyor. 'Güç bende' demeye çalışıyor Kandil. Bu arada Kandil, PYD'nin DAEŞ'e karşı verdiği mücadele sebebiyle uluslararası meşruiyet kazandığı vehmine kapıldı. 'Herkesi arkamıza almışken, Türkiye bize müdahale etmez' diye düşündü. Yani Amerika koalisyon güçleriyle PYD unsurlarının ittifakı dolayısıyla vesaire..."
- "Onların taktikleri bizim stratejik kararlılığımızla yerle bir oldu"
Başbakan Davutoğlu, bütün bu kompozisyon içinde HDP'nin, siyasi bir hareket olmak ile terörü meşrulaştırmak arasında bir dar boğaza girdiğini, bu dar boğazdan çıkması için 1 Ekim'de Demirtaş ile Başbakanlık'ta yaptığı görüşmede de kendisine 'Cesur bir tavır takın" dediğini anlattı.
Konuk gazetecinin, "Siz söylediniz de cevap ne oldu" sorusu üzerine Davutoğlu, "6-7 Ekim'de fiilen cevap verdiler. 1 Ekim'de ben görüştüm, 6-7 Ekim'de kanla ve şiddetle cevap verdiler. 16 yaşındaki çocukları 5. kattan atarak cevap verdiler. O ayaklanma çağrısını da Demirtaş yaptı. Zannettiler ki, 'Biz, bize karşı bir taraftan terör kullanıp başımızın üzerinde Demokles'in kılıcı, diğer taraftan da güzel sözcüklerle bir şeyin içine sokarız, bir yeni taktiksel manevra alanına sokarız...' Onların taktikleri bizim stratejik kararlılığımızla yerle bir oldu" diye konuştu.
- "Bu iki yüzlü tavırdan HDP'nin çıkması lazım"
Türkiye'nin her santimetrekaresinde, kamu düzeninin ihdas edileceğini belirten Davutoğlu, şu ifadeleri kullandı:
"Demokrasiden hiçbir taviz verilmeyecek. Demokratik haklardan hiçbir taviz verilmeyecek ve bu sağlanacak. Şimdi bunun üzerine HDP dikkat ederseniz 19-20 Temmuz'da silahlanma çağrısı yapan, 'Ayaklanın' diyenler, daha sonra terörü mahcup bir şekilde, 'Silahları bırakın, terörden uzak durun' demeye başladılar. Mahcup bir şekilde... Yani inanarak değil. Eğer biz kararlı bir tutum sergilememiş olsak, silahlanma çağrılarına devam edeceklerdi. Bu iki yüzlü tavırdan HDP'nin çıkması lazım. Türkiye'de meşru bir siyasi partiyse bize, cumhurbaşkanımıza, 'Savaşı başlattı' diye suçlamalar ve hakaretler yerine, dönüp Kandil'e 'Ne için siz iki masum polisi gece uykusunda şehit ettiniz? Neden söz verdiğiniz halde silahları terk etmediniz?' sorması lazım."
- "HDP bu konuda bir tercih yapmak durumunda"
Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Güneydoğu'da bir tepki var. 'Edi bese, artık yeter.' diye. 553 sivil toplum örgütü bir çığlıkla seslendi. HDP bu çığlığa ne cevap verdi? Aşiretler Silopi'de 1 Eylül'de toplandı, yüzlercesi. Ortak bir çığlıkla cevap verdiler. Artık silahları terk etme vaktidir diye. Teröre karşı mücadelede, 'Teröre hayır, kardeşliğe evet' diye her görüşten, soldan sağdan, birbiriyle hiç anlaşmayacak gruplar, kitleler Ankara'da yürüdü. Biz İstanbul'da, Cumhurbaşkanımızın, Meclis Başkanımızın katılımıyla yaptık. Artık Türkiye'de bu konuda duyarlılık oluştu. HDP bu konuda bir tercih yapmak durumunda. Ondan sonra ne yapılacak hususunu hep beraber konuşuruz. Ama kesinlikle şunu müzakere etmeyiz. Her santimetrekarede kamu düzeni ihdas edilecek, bunun için ne gerekiyorsa yapılacak. Bunun da seçimle alakası yok."
(Sürecek)