Başbakan Davutoğlu: Daha çok seçim kaybederler

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Ak Parti korku siyasetiyle seçim kazandı diyenlere cevap verdi. Davutoğlu "Korku siyaseti olduğunu iddia edenlerin “niye biz bu seçimi kaybettik” diye özeleştiri yapması lazım. Kendilerini böyle bir öz eleştiriye tabi tutmazlarsa daha çok seçim kaybederler" ifadelerini kullandı.

Başbakan Davutoğlu: Daha çok seçim kaybederler
Başbakan Davutoğlu: Daha çok seçim kaybederler
1 Kasım seçimlerinden tek başına iktidar olarak çıkan Başbakan Ahmet Davutoğlu, muhalefet partilerini eleştirerek '1 Kasım'da herkes huzurla sandığa gitti. 1950'den bu yana en barışçıl seçim gerçekleşti. Korku siyaseti olmuş olsa, olay olmaz mıydı? Bütün partiler istedikleri söylemi kullanabildiler. Biz sükunetle ülkeyi seçime götürdük, açık ve net bir zafer kazandık. Nasıl 7 Haziran'da oturup, samimi bir muhasebe yaptık. Gece yarılarına kadar herkesi dinledim, hala dinliyorum. Daha çok şey yapacağız. Özeleştiriyi de yaptık. Korku siyaseti olduğunu iddia edenlerin “niye biz bu seçimi kaybettik” diye özeleştiri yapması lazım. Kendilerini böyle bir öz eleştiriye tabi tutmazlarsa daha çok seçim kaybederler' dedi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu 1 Kasım Milletvekili Genel Seçimleri'nin ardından TRT ortak yayınında TRT Haber ve Spor Yayınları Dairesi Başkanı Nasuhi Güngör'ün konuğu oldu.

10 Kasım törenlerinden çıkarak TRT ekranlarına konuk olan Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun Nasuhi Güngör'ün sorularına verdiği cevaplar şöyle:

-10 Kasım

Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün vefatının 77. yıl dönümü. Büyük liderler tarihin akışı içerisinde, tarihe yön verme gücü gösteren liderlerdir. 3 hususu dikkatlere getirmek istiyorum. İstiklal mücadelesi daha başlamadan, işgal donanmaları geldiği zaman, der ki “geldikleri gibi giderler”. Buradaki özgüven duygusu çok önemli. Biz de aynı özgüvenle davranacağız, Türkiye'yi kimseye muhtaç etmeyeceğiz. İkinci husus, Amasya tamimi. Milletin istiklalini, milletin azmi ve kararı kurtaracaktır. 1 Kasım seçimleri de milletin azmi ve kararlılığını gösterdi. Üçüncüsü de, İstiklal harbimiz. Sadece Anadolu'daki milletin mücadelesi değildi, dünyanın her yerinden… Biliyorlardı ki, Türkiye'nin istiklali onların da istiklalinin önünü açacak.

Tebrik telefonları aldık. Türkiye'nin gücünü kendi gücü gören o kadar geniş kitleler var ki. Bir kez daha, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bütün şehitlerimizi minnet ve saygıyla anıyoruz.

- 7 Haziran'dan 1 Kasım'a ne değişti?

7 Haziran'dan itibaren, söz verdiğimiz her şeyi yapma gayreti gösterdik. O akşam yine gazetecilerle yaptığımız sohbette söyledim, Anadolu'yu gezdim ve sessiz bir dalganın gelmekte olduğunu hissettim, bu bize büyük bir güç katacak.

7 Haziran'dan sonra ne değişti önemli bir soru. 7 Haziran 1 Kasım arasındaki döneminde 5 kritik kavşak vardı. Birincisi, 7 Haziran akşamı. Aslında biz 1 Kasım seçimini 7 Haziran akşamı kazandık. Konya'da seçim neticesini alıp yola çıktığımda, karamsarlık havası hakimdi. O gün “balkon konuşması yapmasanız” denildi. O gece yaptığım konuşmada, başınız öne eğilmeyecek. Millete, “mesajınızı aldık, gereğini yapacağız” dedik. Bu birinci kritik eşikti. İkincisi, Meclis başkanlığı seçimiydi. Meşruiyetten hiç ayrılmadık. Kapalı kapılar ardında oyuna tevessül etmedik. O günden bugüne anayasal meşruiyet sınırları dışına çıkmadık. Üç, 7 Haziran seçimlerinde millet bize “kendinize çeki düzen verin” demişti. Kongreye gittik. Kongrede eğer biz, partimizin birliğini koruyamamış olsaydık, istemediğimiz sonuçlarla karşılaşabilirdik. Parti içinde de istişarelere devam ettik. Bir başka kritik eşikte, 20 Temmuz'da Suruç saldırısı. Suruç saldırısında eğer terörle mücadeleyi başlatmamış olsaydık, Türkiye'yi tam bir kaosa sürükleyebilirlerdi. Şu ana kadar da terörle mücadelede mükemmel bir performans sergiledik. Beşinci önemli eşikte, terörle mücadele ve Ankara saldırısıydı. Toplumu kucaklayacak şekilde yönetmemiş olsaydık, kutuplaştırıcı bir atmosfer içinde seçime gitmek çok zor olurdu. Yasımızı tuttuk ama seçimlere yasın yansımasına izin vermedik.

1 Kasım sonucu, ilkesinden sapmayan, terörle mücadele kararını kararlılıkla uygulayan ama sivil vatandaşlara yansıtılmasına izin vermeyen ilkeli ve ahlaklı bir tutumun sonucudur.

Halk, samimi olduğumuza inandı. Ülke yönetimindeki etkin ehliyetimizi bir kez daha gördü. Üçüncüsüde vizyonumuza inanç oldu.

- Deniliyor ki, AK Parti terör atmosferi üzerinden korku siyaseti yürütüyor. Korku siyaseti mi izlediniz?

Korku siyaseti birileri ülkede egemen kılmak istemişse, DAİŞ gibi piyonları kullananlar. Ceylanpınar saldırısıyla korku siyasetini ülkeye egemen kılmak isteyen PKK'dır. Ve bunlarla ilişkili olanlardır. 7 Haziran'dan bu yana hiçbir konuşmamda, ürkütücü bir dil kullandığımı bir cümle getirsinler bunu tartışırım. 20 Temmuz, hatta 8 Haziran akşamı, “artık silahlanma vakti, artık eylemsizlik bitecek…” 15 Temmuz'da yaptığımız görüşmede, o anlarda Kandil'den çağrı geldi. 21 Temmuz'da sivil vatandaşlara saldırıldı. 2 polisimiz evinde şehit edildi, uyurken. Ben başbakanım. Benim önüme bir dosya gelecek, 2 polis uyurken şehit edilecek. Bu mesaj, “artık bu bölgede polisler dahi kendini koruyamaz. Kamu görevlisini öldürürüz.” Bunu yapanlar korku siyaseti üretmemiş olacaklar, onlara karşı mücadele eden devlet mi korku siyaseti yürütecek. Geçici bir hükümetiz, seçim ihtimali söz konusu ama her halükarda kapsamlı bir terörle mücadele etme kararı aldık. O dönemden bu döneme, Doğu'da oylarımız niye arttı? Çünkü Doğu'da korku siyasetini egemen kılan bir anlayışa karşı biz mücadele ettik. Seçim güvenliği bağlamında ek tedbirler aldık.

“Korku siyaseti yok, siyaset korkusu var”

1 Kasım'da herkes huzurla sandığa gitti. 1950'den bu yana en barışçıl seçim gerçekleşti. Korku siyaseti olmuş olsa, olay olmaz mıydı? Bütün partiler istedikleri söylemi kullanabildiler. Biz sükunetle ülkeyi seçime götürdük, açık ve net bir zafer kazandık. Nasıl 7 Haziran'da oturup, samimi bir muhasebe yaptık. Gece yarılarına kadar herkesi dinledim, hala dinliyorum. Daha çok şey yapacağız. Özeleştiriyi de yaptık. Korku siyaseti olduğunu iddia edenlerin “niye biz bu seçimi kaybettik” diye özeleştiri yapması lazım. Benim tavsiyem, HDP, CHP, MHP'ye tavsiyem, otursunlar başlarını iki ellerinin arasına alsınlar -ben yaptım bunu- “biz nerede hata yaptık” diye düşünsünler. Onlar siyaset yapmaktan korktular. Korkmasalardı bizimle hükümet kurarlardı. Hükümete bakan verirlerdi. Türkiye'de korku siyaseti yok, siyaset korkusu var bunlarda.

Seçim zaferi kazanmışsanız, uykularınız kaçması gereken an o andır. Sorumluluğu hissediyorsunuz. Daha fazla gayret sarfetmemiz gereken bir dönemdeyiz.

- Seçimlerin adil ve şeffaf olmadığına dair bir algı var. Medyayı suçlayan söyleyen bir yaklaşım var…


Yüzlerce gözlemci geldi. Hiçbirinin raporunda seçimlerin adil olmadığı şeklinde bir rapor yok. Ankara saldırısı sonrasında birkaç gün yas tuttuk. Sonra meydanlara çıktım. Kampanya yürüten Paralel Yapı adamlarından bir tanesi, “Davutoğlu'nun mitinglerinde saldırı yapılacak” yazdı. Kayseri mitinginden önce. Herkes kenara çekildi. “Ben de çıkmayayım” diyebilirdim. Şimdi tehdit edilen kim, biziz, AK Partili seçmen. Fuat Avni denen hesabı açıp baksınlar.

“Gazetelerin değil, halkın nasıl gördüğü önemli”

Biz meydanlara çıktık, diğer parti liderleri oturmayı tercih ettiler. Üzerlerinde baskı mı vardı? Röportaja engel mi olundu? Türkiye'de en çok satan 5 gazeteden 4'ü hükümete karşı kampanya yürüttü. Biz şikayet ettik mi? İsteyen eleştirir. Nihai olarak baktığımız yer onlar değil ki, halk. Halkın nasıl gördüğü önemli. Halk bizim demeçlerimize baktı, Kılıçdaroğlu, Demirtaş ve Bahçeli'ye baktı ve seçimde bulundu.

Türkiye'de sistemi bilenler, seçimlerin yapılmasından biz sorumlu değiliz. YSK, bütün partilere eşit mesafededir. YSK'dır kararı veren. Seçimler üzerinden kimse spekülasyon yapmasın.