Cumhurbaşkanı Erdoğan Açıklaması (6)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, vatandaşların 1 Kasım Pazar günü sandığa gitmesini isteyerek, "Korku vesaire dinlemesinler. Korkuyu korkutsunlar. Oyun namusu, vicdanın sesi olduğunu bütün vatandaşlarımın bilmesi lazım" dedi.
Erdoğan, 24 TV ve 360 TV'nin ortak yayınına katılarak gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Erdoğan, mülteci akını konusunda AB yetkilileri ve Avrupalı liderlerin kendisine yönelik sıcak tavırlarıyla ilgili soruya, meselenin birkaç boyutu bulunduğunu belirterek, bunların geçmişte hukuku bulunan kişiler olduğunu kaydetti.
Avrupa Parlamentosu Başkanı Schulz'un daha önce Polonya Başbakanı olduğunu hatırlatan Erdoğan, o dönemden devam eden ikili ilişkileri bulunduğunu, iki ülke ilişkilerinin her zaman iyi yürüdüğünü ifade etti. Genişlemeden sorumlu Junker'in Lüksemburg Başbakanı olduğu dönemden beri farklı olduğunu ve kendisi Başbakan olmadan önce AB süreciyle ilgili olarak Genel Başkan olarak dolaştığı ülkelerden birinin Lüksemburg olduğuna işaret eden Erdoğan, o dönemde kendisini karşılamasının anlam taşıdığını vurguladı.
Junker'in, "Erdoğan'ın başbakanlık görevi yok ama bir başbakana yaptığınız muameleyi yapıyorsunuz, niçin?" sorusuna verdiği yanıtın ilginç olduğunu ve "genel başkanı olduğu parti seçimi açık ara ve tek başına iktidar olarak kazanmıştır. Saygım o demokratik mücadelede aldığı neticeyledir" dediğini ve kendisini uçağa kadar uğurladığını, aralarında böyle bir hukuk oluştuğunu aktaran Erdoğan, Schultz'un sosyal demokrat olduğunu, Almanya'da özellikle Schröder olmak üzere sosyal demokratlar ile ilişkilerin iyi düzeyde bulunduğunu kaydetti.
Erdoğan, mülteciler konusunun Türkiye'in aktif rol oynaması gereken bir süreç olduğuna dikkati çekerek, şöyle konuştu:
"Bunu biliyorlar ama bugüne kadar ne yazık ki ya anladılar anlamamazlıktan geldiler veyahut da şimdi artık iş kapıya dayanınca, artık 'biz burada Türkiye'yi yanımızda tutmadan çözemeyiz' noktasına geldiler. Nedir bu? Ne olacak? Türkiye kalkıp da eğer buralarda olan insanlara 'hadi buyurun, Avrupa'ya gidebilirsiniz' dediği anda ortalığın ne hale geleceğini anlayın. Onun için de o külfet paylaşımını ben kendilerine özellikle söyledim. Dedim 'burada bir an önce bir karara varmamız lazım.' Çünkü şu anda bizim kamplarda 280 bin insan var. Şu anda orada tezlere yaklaşırken, fasıllar noktasına gelince fasıllarda maalesef AB hala Türkiye'yi oyalama taktikleriyle savıyor. Belki bu sene bir fasıl açılacak. Halbuki şu anda biz bütün fasılları açmaya muktediriz ama en azından 5 tanesini açmaya muktediriz. Mesela bunların içinde 15, 17, 23, 24, 31. fasıllar var açılabilir. Bunlar tamamen hazır. Hazır olduğu ve onlar da bunu kabul ettikleri halde maalesef açılmıyor."
Erdoğan, "Mülteci kartından bahsettiniz. Fasılların açılması ile mülteci kartı bağlantılı olabilir mi?" sorusuna, "Kendileri ona yanaşmaktan çok artık Türkiye'nin AB ile sanki organik bağı kurulsun gibi bir hava aralarında konuşuluyor. Temenni ederim ki Türkiye'ye artık verilmesi gereken bu hakkın teslim edilmesidir" karşılığını verdi.
-Çözüm Süreci
Erdoğan, Çözüm Süreci ile ilgili "Buzdolabında kalma süresini ne belirliyor? Bu kadar uzun süre buzdolabında kalan bir sürecin buzlarının çözülmesi çok uzun süre almaz mı? Bu süreyi ne belirleyecek?" sorusu üzerine şunları kaydetti:
"Bütün mesele burada terör eylemlerinin sona ermesidir, halkımızın rahat rahat dükkanı bismillah deyip her sabah açabilmesidir. Kepenklerini onlar rahat rahat açabildiği zaman, yani o yollarda emniyetti, şuydu, bu tür sıkıntıların aşılması halinde, bunların silahları gömmesi ve tamamıyla bu işte artık bu sürece inanacağız ve halkımız da 'hah, aradığımızı bulduk' dediği anda, bizim de kalkıp da hala buralarda direnmemizin anlamı yok. Biz zaten yola çıkarken önce 'demokratik açılım' dedik, ama ondan sonra 'milli birlik ve kardeşlik' dedik. Bundan daha güzel bir kavram olur mu? Milli birlik ve kardeşlik... Çözüm Süreci olsa ne yazar, olmasa ne yazar. Biz Çözüm Süreci ile bunu taçlandıralım istedik. Ama zaten milli birlik ve kardeşliği savunduğumuz anda, yani Türk'ün Kürt, Arap, Zaza, Roman ile, bütün ülkemizdeki 78 milyon birbiriyle böyle bir kardeş oluğunda sıkıntı kalır mı? Milli birliğimizin tesisi kardeşlik üzerine bina edildiği anda her şey biter."
-"Basın özgürlüğü hakaret özgürlüğü değil"
Erdoğan, kendisine yönelik hakaretlerle ilgili olarak yargı yoluna başvurmasının bazı kesimlerce eleştirilmesiyle ilgili soruya karşılık, basın özgürlüğünün hakaret özgürlüğü olmadığını belirterek, "Basın eleştirilerini yapabilir, yol gösterebilir, saygı duyarım. Fakat onun, özgürlük alanının da bir yere kadar olduğunu bilmesi lazım. O da nedir? Bu şahsım olabilir, başbakan olabilir veya bir başka vatandaş olabilir, onun özgürlük sınırına kadardır" değerlendirmesinde bulundu.
Almanya'daki örneğin çok önemli olduğuna işaret eden Erdoğan, Merkel'e yönelik ifadeleri nedeniyle bir kişiyle ilgili olarak aylarca beklenmediğini, anında Şansölye Merkel'in avukatlarının devreye girmesiyle kısa süre içinde karar verildiğini söyledi. Türkiye'de kararların verilmesinin bile aylar, seneler aldığını belirten Erdoğan, şöyle konuştu:
"Düşünün ben Cumhurbaşkanıyım. Başbakan olduğum dönemlerde şahsımdan tutun aileme varıncaya kadar her türlü hakaretler yapıldı. Sabrettiğim anlar oldu, avukatlarıma 'gereği yapın' dediğim anlar oldu. Bakın şurada, gar önündeki olayda hemen söylenen ne oldu, 'katil devlet, katil saray, katil Erdoğan, katil iktidar...' Bunları söylediler. Aynı şeyi İzmir'de bir grup, Sinop'ta birileri yapıyor. Eğer biz bunları karşılıksız bıraktığımız anda, biz bu yaftayı boynumuza taktığımız anda milletin bize olan güveni de sarsılır. Eğer birileri bir şey yapıyorsa, bunun bedelini ödemek zorundadır. Biz affedici oluruz eleştiride, ama hakarette değil. Kusura bakmasınlar. Çünkü biz bir fikrin de aynı zamanda temsilcisiyiz. Merhamet, merhamet edene olur. Merhamet etmeyene merhamet olunmaz. Bunu bir defa çok çok iyi bilmemiz gerekiyor. Avukatlarıma, 'siz üzerinde çalışın, gerçekten burada hakaret varsa eyvallah.' Çalışıp önüme getiriyorlar, bakıyorum 'katil Erdoğan.' Ben ne katlettim de bana 'katil Erdoğan' diyorsun. Ben kimin katledilmesine fırsat verdim de bana 'katil' diyorsun. Kaldı ki biz sevgi medeniyetinin üzerine kurulu fikrin mensubu olarak çalışma sürdürüyoruz. Bu inançla yetiştim, bu inançla bu yolda yürüyorum.
Ben halkımın doğuda da batıda da kuzeyde de güneyde de milli beraberliği için her türlü mücadeleyi veriyorum. Benim ne şahsımda ne ailemde hamd olsun bugün kadar en küçük, bir insanı incitme yoktur. Siz nasıl oluyor da hangi yetkiyle bu makamda bulunuyorum diye bana bu hakareti yapabilirsiniz? Kusura bakmasınlar. 'Yumuşak başlıysam kim dedi uysal koyunum/ kesilir belki fakat çekmeye gelmez boyunum.' Biz Akif'in ifadesiyle buyuz. Asım'ın nesli olduğumuzu hep söyleyerek yetiştik ve böyle olmaya da devam edeceğiz."
-"Nasıl amiral gemisiyse?"
Erdoğan, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı öncesinde milletten bir ricada bulunmak isteğini dile getirerek, "Pazar günü bütün vatandaşlarımın özellikle sandığa gitmesini kendilerinden rica ediyorum. Korku vesaire dinlemesinler. Korkuyu korkutsunlar. Oyun namusu, vicdanın sesi olduğunu bütün vatandaşlarımın bilmesi lazım. Bundan ödün vermemeleri gerekir. Biz birbirimizi gerçekten bu vatanda Allah için seviyoruz" dedi.
Dört şeyin unutulmaması gerektiğini belirten Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:
"Birincisi tek millet bilincimiz. Bu tek milletin içinde 78 milyon var. İki, tek bayrak anlayışı. Bizim bir bayrağımız var; şehidimizin kanı rengi, hilal bağımsızlığımızın ifadesidir, yıldız şehidimizin sembolüdür. Üç, tek vatan... Biz 780 bin kilometrekare ile tek vatanız. Ama şu anda ben biliyorum ki o malum partinin mensupları, birçok yerde şahsımla ilgili de Sayın Başbakan ile ilgili de farklı telaffuzlarda, farklı ifadelerde bulunuyorlar. Bir de Türkiye'yi bu haliyle değil, operasyonlarını yapmış oldukları bir Türkiye olarak değerlendiriyorlar. Bunlara asla fırsat veremeyiz. 780 bin kilometrekarede biz 78 milyon, yek vücut olacağız. Dördüncü de tek devlet. Biz bu devletin içinde ikinci bir devlet asla kabullenemeyiz, buna fırsat da veremeyiz. Ne paralele devletmiş, ne de bu terör örgütünün kurmak istediği bir yapı... Onlar hani diyorlar ya 'bizim böyle bir hesabımız yok.' Kusura bakmasınlar, tüm belgeler, her şey elimizde, bunların hepsini biz görüyoruz, biliyoruz. Bunu zaten kendileri de özel konuşmalarında çok açık, net ifade ediyorlar. Ama desteklerini o malum Pensilvanya medyası gibi, öbür tarafta işte amiral gemisiymiş filan. Nasıl amiral gemisiyse? Onlardan aldıkları destekle yürütüyorlar. Ama pazar günü benim halkım, benim vatandaşım, benim milletim Allah'ın izniyle bu noktada da cevabı en güzel şekilde verecektir diye düşünüyorum. Şimdiden Cumhuriyet Bayramı'nı kutluyorum. "
(Bitti)
Kaynak: AA
Avrupa Parlamentosu Başkanı Schulz'un daha önce Polonya Başbakanı olduğunu hatırlatan Erdoğan, o dönemden devam eden ikili ilişkileri bulunduğunu, iki ülke ilişkilerinin her zaman iyi yürüdüğünü ifade etti. Genişlemeden sorumlu Junker'in Lüksemburg Başbakanı olduğu dönemden beri farklı olduğunu ve kendisi Başbakan olmadan önce AB süreciyle ilgili olarak Genel Başkan olarak dolaştığı ülkelerden birinin Lüksemburg olduğuna işaret eden Erdoğan, o dönemde kendisini karşılamasının anlam taşıdığını vurguladı.
Junker'in, "Erdoğan'ın başbakanlık görevi yok ama bir başbakana yaptığınız muameleyi yapıyorsunuz, niçin?" sorusuna verdiği yanıtın ilginç olduğunu ve "genel başkanı olduğu parti seçimi açık ara ve tek başına iktidar olarak kazanmıştır. Saygım o demokratik mücadelede aldığı neticeyledir" dediğini ve kendisini uçağa kadar uğurladığını, aralarında böyle bir hukuk oluştuğunu aktaran Erdoğan, Schultz'un sosyal demokrat olduğunu, Almanya'da özellikle Schröder olmak üzere sosyal demokratlar ile ilişkilerin iyi düzeyde bulunduğunu kaydetti.
Erdoğan, mülteciler konusunun Türkiye'in aktif rol oynaması gereken bir süreç olduğuna dikkati çekerek, şöyle konuştu:
"Bunu biliyorlar ama bugüne kadar ne yazık ki ya anladılar anlamamazlıktan geldiler veyahut da şimdi artık iş kapıya dayanınca, artık 'biz burada Türkiye'yi yanımızda tutmadan çözemeyiz' noktasına geldiler. Nedir bu? Ne olacak? Türkiye kalkıp da eğer buralarda olan insanlara 'hadi buyurun, Avrupa'ya gidebilirsiniz' dediği anda ortalığın ne hale geleceğini anlayın. Onun için de o külfet paylaşımını ben kendilerine özellikle söyledim. Dedim 'burada bir an önce bir karara varmamız lazım.' Çünkü şu anda bizim kamplarda 280 bin insan var. Şu anda orada tezlere yaklaşırken, fasıllar noktasına gelince fasıllarda maalesef AB hala Türkiye'yi oyalama taktikleriyle savıyor. Belki bu sene bir fasıl açılacak. Halbuki şu anda biz bütün fasılları açmaya muktediriz ama en azından 5 tanesini açmaya muktediriz. Mesela bunların içinde 15, 17, 23, 24, 31. fasıllar var açılabilir. Bunlar tamamen hazır. Hazır olduğu ve onlar da bunu kabul ettikleri halde maalesef açılmıyor."
Erdoğan, "Mülteci kartından bahsettiniz. Fasılların açılması ile mülteci kartı bağlantılı olabilir mi?" sorusuna, "Kendileri ona yanaşmaktan çok artık Türkiye'nin AB ile sanki organik bağı kurulsun gibi bir hava aralarında konuşuluyor. Temenni ederim ki Türkiye'ye artık verilmesi gereken bu hakkın teslim edilmesidir" karşılığını verdi.
-Çözüm Süreci
Erdoğan, Çözüm Süreci ile ilgili "Buzdolabında kalma süresini ne belirliyor? Bu kadar uzun süre buzdolabında kalan bir sürecin buzlarının çözülmesi çok uzun süre almaz mı? Bu süreyi ne belirleyecek?" sorusu üzerine şunları kaydetti:
"Bütün mesele burada terör eylemlerinin sona ermesidir, halkımızın rahat rahat dükkanı bismillah deyip her sabah açabilmesidir. Kepenklerini onlar rahat rahat açabildiği zaman, yani o yollarda emniyetti, şuydu, bu tür sıkıntıların aşılması halinde, bunların silahları gömmesi ve tamamıyla bu işte artık bu sürece inanacağız ve halkımız da 'hah, aradığımızı bulduk' dediği anda, bizim de kalkıp da hala buralarda direnmemizin anlamı yok. Biz zaten yola çıkarken önce 'demokratik açılım' dedik, ama ondan sonra 'milli birlik ve kardeşlik' dedik. Bundan daha güzel bir kavram olur mu? Milli birlik ve kardeşlik... Çözüm Süreci olsa ne yazar, olmasa ne yazar. Biz Çözüm Süreci ile bunu taçlandıralım istedik. Ama zaten milli birlik ve kardeşliği savunduğumuz anda, yani Türk'ün Kürt, Arap, Zaza, Roman ile, bütün ülkemizdeki 78 milyon birbiriyle böyle bir kardeş oluğunda sıkıntı kalır mı? Milli birliğimizin tesisi kardeşlik üzerine bina edildiği anda her şey biter."
-"Basın özgürlüğü hakaret özgürlüğü değil"
Erdoğan, kendisine yönelik hakaretlerle ilgili olarak yargı yoluna başvurmasının bazı kesimlerce eleştirilmesiyle ilgili soruya karşılık, basın özgürlüğünün hakaret özgürlüğü olmadığını belirterek, "Basın eleştirilerini yapabilir, yol gösterebilir, saygı duyarım. Fakat onun, özgürlük alanının da bir yere kadar olduğunu bilmesi lazım. O da nedir? Bu şahsım olabilir, başbakan olabilir veya bir başka vatandaş olabilir, onun özgürlük sınırına kadardır" değerlendirmesinde bulundu.
Almanya'daki örneğin çok önemli olduğuna işaret eden Erdoğan, Merkel'e yönelik ifadeleri nedeniyle bir kişiyle ilgili olarak aylarca beklenmediğini, anında Şansölye Merkel'in avukatlarının devreye girmesiyle kısa süre içinde karar verildiğini söyledi. Türkiye'de kararların verilmesinin bile aylar, seneler aldığını belirten Erdoğan, şöyle konuştu:
"Düşünün ben Cumhurbaşkanıyım. Başbakan olduğum dönemlerde şahsımdan tutun aileme varıncaya kadar her türlü hakaretler yapıldı. Sabrettiğim anlar oldu, avukatlarıma 'gereği yapın' dediğim anlar oldu. Bakın şurada, gar önündeki olayda hemen söylenen ne oldu, 'katil devlet, katil saray, katil Erdoğan, katil iktidar...' Bunları söylediler. Aynı şeyi İzmir'de bir grup, Sinop'ta birileri yapıyor. Eğer biz bunları karşılıksız bıraktığımız anda, biz bu yaftayı boynumuza taktığımız anda milletin bize olan güveni de sarsılır. Eğer birileri bir şey yapıyorsa, bunun bedelini ödemek zorundadır. Biz affedici oluruz eleştiride, ama hakarette değil. Kusura bakmasınlar. Çünkü biz bir fikrin de aynı zamanda temsilcisiyiz. Merhamet, merhamet edene olur. Merhamet etmeyene merhamet olunmaz. Bunu bir defa çok çok iyi bilmemiz gerekiyor. Avukatlarıma, 'siz üzerinde çalışın, gerçekten burada hakaret varsa eyvallah.' Çalışıp önüme getiriyorlar, bakıyorum 'katil Erdoğan.' Ben ne katlettim de bana 'katil Erdoğan' diyorsun. Ben kimin katledilmesine fırsat verdim de bana 'katil' diyorsun. Kaldı ki biz sevgi medeniyetinin üzerine kurulu fikrin mensubu olarak çalışma sürdürüyoruz. Bu inançla yetiştim, bu inançla bu yolda yürüyorum.
Ben halkımın doğuda da batıda da kuzeyde de güneyde de milli beraberliği için her türlü mücadeleyi veriyorum. Benim ne şahsımda ne ailemde hamd olsun bugün kadar en küçük, bir insanı incitme yoktur. Siz nasıl oluyor da hangi yetkiyle bu makamda bulunuyorum diye bana bu hakareti yapabilirsiniz? Kusura bakmasınlar. 'Yumuşak başlıysam kim dedi uysal koyunum/ kesilir belki fakat çekmeye gelmez boyunum.' Biz Akif'in ifadesiyle buyuz. Asım'ın nesli olduğumuzu hep söyleyerek yetiştik ve böyle olmaya da devam edeceğiz."
-"Nasıl amiral gemisiyse?"
Erdoğan, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı öncesinde milletten bir ricada bulunmak isteğini dile getirerek, "Pazar günü bütün vatandaşlarımın özellikle sandığa gitmesini kendilerinden rica ediyorum. Korku vesaire dinlemesinler. Korkuyu korkutsunlar. Oyun namusu, vicdanın sesi olduğunu bütün vatandaşlarımın bilmesi lazım. Bundan ödün vermemeleri gerekir. Biz birbirimizi gerçekten bu vatanda Allah için seviyoruz" dedi.
Dört şeyin unutulmaması gerektiğini belirten Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:
"Birincisi tek millet bilincimiz. Bu tek milletin içinde 78 milyon var. İki, tek bayrak anlayışı. Bizim bir bayrağımız var; şehidimizin kanı rengi, hilal bağımsızlığımızın ifadesidir, yıldız şehidimizin sembolüdür. Üç, tek vatan... Biz 780 bin kilometrekare ile tek vatanız. Ama şu anda ben biliyorum ki o malum partinin mensupları, birçok yerde şahsımla ilgili de Sayın Başbakan ile ilgili de farklı telaffuzlarda, farklı ifadelerde bulunuyorlar. Bir de Türkiye'yi bu haliyle değil, operasyonlarını yapmış oldukları bir Türkiye olarak değerlendiriyorlar. Bunlara asla fırsat veremeyiz. 780 bin kilometrekarede biz 78 milyon, yek vücut olacağız. Dördüncü de tek devlet. Biz bu devletin içinde ikinci bir devlet asla kabullenemeyiz, buna fırsat da veremeyiz. Ne paralele devletmiş, ne de bu terör örgütünün kurmak istediği bir yapı... Onlar hani diyorlar ya 'bizim böyle bir hesabımız yok.' Kusura bakmasınlar, tüm belgeler, her şey elimizde, bunların hepsini biz görüyoruz, biliyoruz. Bunu zaten kendileri de özel konuşmalarında çok açık, net ifade ediyorlar. Ama desteklerini o malum Pensilvanya medyası gibi, öbür tarafta işte amiral gemisiymiş filan. Nasıl amiral gemisiyse? Onlardan aldıkları destekle yürütüyorlar. Ama pazar günü benim halkım, benim vatandaşım, benim milletim Allah'ın izniyle bu noktada da cevabı en güzel şekilde verecektir diye düşünüyorum. Şimdiden Cumhuriyet Bayramı'nı kutluyorum. "
(Bitti)