Gürsel Tekin'den 'Mustafa Sarıgül' açıklaması
CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin, Habertürk'e konuştu. Tekin'in gündeminde Mustafa Sarıgül'ün İstabul adaylığı ve Şişli krizi vardı.
CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin Balçiçek İlter'e konuştu.
CHP'li Tekin, Kılıçdaroğlu'nun izni olmadan aday adaylığını açıkladığını ilk kez söyledi. Tekin, Şişli krizine de değindi.
İşte o röportajın bir bölümü:
Sarıgül ile başlayalım... Siz Kılıçdaroğlu'nu defalarca uyardınız...
Evet doğrudur. Çok uyardım. Öncelikle şunu söyleyeyim. Benim Sarıgül ile hiçbir kişisel husumetim yok. Sadece annemin cenazesinde “Merhaba” laştık, onun dışında görüşmüşlüğüm dahi yok. Ne dostluk var ortada ne de başka bir şey. Siyasal mücadelemiz de yok geçmişten kalan. Ama maalesef ben hem genel merkezi hem de partilileri uyardım. O siyaset tarzı bize olmaz. Ve ilk kez genel başkanımın izni olmadan aday adaylığımı açıkladım.
Bir dakika bu yeni bilgi... Siz “Kılıçdaroğlu biliyor adaylığımı'' açıklaması yapmıştınız.
Yoktu izni. Ama mecburen öyle demek zorunda kaldım çünkü ona karşı bir isyan bayrağı açmış gibi gözükmek istemedim.
Sırf Sarıgül'ün adaylığını engellemek için kendinizi mi koydunuz ortaya yani?
Evet öyle oldu! O derece...
Peki sonra?
Güzel bir söz vardır. “Bütün ortaklıklar bozulur, suç ortaklığını bozmak çok zordur!''
Ne demek bu?
Medya ve iş dünyası da dahil oldu sürece. Suç ortaklığı bu işte. Dün de böyleydi, bugün de, yarın da öyle olacak. Baskı, korku bugün var ama dün de vardı.
Kılıçdaroğlu'na baskı mı uygulandı?
Evet. Aynı gün müthiş bir kampanya vardı. Medyada da “Sarıgül son çare'' durumu.. “Aman bu Sarıgül olmaz'' diyecek siyasetçi bulmak çok zor oldu. “Çare Sarıgül” deyince... Başkan ne yapsın? Bu kadar baskıya... Ben derdimi bir türlü anlatamadım, “Kazanamaz” dedim, sesimi duyuramadım. Herkes benim gibi bakmıyor ki, meseleyi bilmek zorunda değil ki... Herkes etkilendi o abartılı rüzgârdan. Yandaş gazeteler dahil olmak üzere herkes ancak onunla kazanılacağını haber yaptı. Kazanılacak bir seçimi riske atmamak için genel merkez bu kararı verdi.
Seçim sonucuna Sarıgül bile şaşırdı...
Ben şaşırmadım. Ben daha önce müthiş bir kampanya yürüttüm. Biliyordum olacakları. Bunu söylemek istemiyorum ama 2014 yılında eğer beni aday yapsalardı sadece kazanmakla kalmazdım, AKP'ye fark atardım. O kadar emindim. 2009'un ötesinde bir kampanya olurdu ve şuna emin olun sırtında 17-25 Aralık küfesi olan bir siyasi parti sokağa çıkamazdı. Olmadı, ikna edemedim.
Bugün yaşananlara gelelim...
Seçilmiş bir belediye başkanı “Canım tehlikede'' diyor Yargıya gitmiş, ben ne diyeyim şimdi...
Kime sahip çıkıyorsunuz bu tartışmada peki?
Bizim dışımızda gelişen bir şey zaten. İnönü ile Sarıgül yeni tanışmıyorlar ki... Dün tanışmadılar. Uzun süredir beraber çalışıyorlar. İnönü, Sarıgül'ün belediye meclis üyesi. Bizim vesilemizle tanışmış değiller ki...
Ne paylaşılamıyor? Bu kavga partiye zarar vermiyor mu?
Elbette veriyor, vermez olur mu? Bu konuda genel başkan iki ismi de uyardı birkaç kez. Belli ki bu uyarılar çok ciddiye alınmadı. Çünkü bu partinin kurumsal kimliğinden çok iki aile arasındaki ailevi sorunlar bunlar. Ama bu tartışmanın partinin kurumsal kimliğine zarar vermesine tahammül edemeyiz.
İhsan Özkes'in de ismi karıştı olaya...
İhsan Bey iyi niyetle “Ortada bir sorun varsa sorunu gidereyim” diye yola çıkmış.
Ne olacak?
Düzelir. Şu anda sorun ortada, düzelmiş değil. Eğer düzelmezse CHP bu konuda tavır alır.
Yani? İhraç mı?
MYK'da bütün bunlar konuşulacak emin olun. Konu partime zarar veriyor çünkü..
Şaşırdınız mı olup bitenlere peki?
Şaşırdım, çünkü İnönü ile Sarıgül'ün çok iyi ilişkileri vardı. İnönü'yü aday olarak öneren isim de Sarıgül. Ne oldu da bozuldu acaba?
30 yıldır siyasettesiniz, siz cevap verin...
Bir hikâye anlatayım. Adamın biri bir at çalmış. Eşi “Bu ne?'' demiş, “Paramız yok, çaldım meydanda satacağım” diye cevap vermiş. Ertesi gün bu sefer o atını çaldırmış. Eşi dönüşte “Atı kaça sattın?'' diye sormuş. Adam “Aldığımız fiyata sattık'' demiş. Siyasete başladığım andan itibaren bir el siyaseti hep dizayn ediyor. Küresel, yerel dönüşümler hep siyasetçilerin eliyle oluyor. Örneğin Erbakan, Demirel ve Ecevit'in 12 Eylül'ün oluşumunda hiç payı yok mu? Siyasette lümpenleşme var oldum olası... Bugün de devam ediyor. Siyasette her alan kirli. Sadece yolsuzluk değil problem. Her alanda yozlaşma var. İnsanların inançları da suiistimal ediliyor.
Siyasetçi ders de almıyor ama...
Almıyoruz. Maalesef... Evrensel kural yok. Siyaset çok kirli. Demokrasi örgütlü toplumlarla olur. Siz bazen fark edemeyebilirsiniz... Humeyni'ye destek veren solcu sosyoloğun dediği gibi: “İran'ın dönüşümünü fark edemedik, çünkü her gün baktığınız ağacın ne kadar büyüdüğünü fark edemezsiniz!''
Sarıgül'ü konuşurken medya-iş dünyasısiyasetin kirliliğinden bahsettiniz... Yaşananlarda bütün siyasetçilerin rolü yok mu?
Olmaz mı? Suç ortaklarıyız! Maalesef. Bakın bir şey söyleyeceğim. Deniz Baykal'dan izin almam lazımdı aslında ama... 28 Şubat'ın arka planı çok önemlidir. Baykal, ben, Mehmet Ali Özpolat o gece saat 23.00'te Florya'da buluştuk. Dedim ki: “Türkiye'ye büyük tuzak kuruluyor. Tuzağı siz bozarsınız, Erbakan'a sahip çıkın!''
Ama dinlemedi, tam aksine davrandı...
Evet. Koşullar öyle enteresandı ki... Bilemiyorum. Bazen insan farkında olmayarak bir şeylere alet olabiliyor, sanki çok doğru yapıyormuş gibi...
Öyle bir tablo çiziyorsunuz ki sistem çökmüş... CHP de iktidara gelirse aynısı olacak...
İşte bunun olmaması için yapılması gereken ne? Onu konuşmalıyız. Elbette hangi iktidar olursa olsun, bakın DSPMHP iktidarına, niye bozuldu?
Niye?
Rahmetli Ecevit Amerika'ya gitti, ona Ortadoğu eşbaşkanlığı teklif edildi. Tayyip Erdoğan'a teklif edildiği gibi.
Kim teklif etti? Nasıl bu kadar net biliyorsunuz?
Kim etti bilmiyorum ama teklifi biliyorum. Ecevit reddetti. İtibarsızlaştırma başladı ardından. Bir kitap fırlatılınca ekonomi batar mı? Yeni arayış başladı ve Erdoğan'ı buldular. Bakın ayırmadan söylüyorum, bu coğrafyada yaşayan siyasetçiler olarak hepimiz kendimizi sorgulamalıyız. Evrensel kurallar içinde şeffaf siyaset yapmalıyız, yoksa bu kirli çark dönmeye devam edecek.
“Suç ortağıyız'' dediniz. Baykal'ın kasetle gidişi Kılıçdaroğlu'nun gelişi bir dizayn değil miydi?
Elbette.
Niye CHP'nin dizyan edilmesine ses çıkarmadınız peki?
2001 yılında Erdoğan'ın önemli kurmaylarından Baykal'a nasıl bir teklif geldiğini Baykal'a sorun. Bu arayışlar hep olmuştur. Yine mevzu Ortadoğu... 1 Mart Tezkeresi'nin bedelini sadece Baykal ödemedi, 99 AKP'li ödedi...
Bülent Arınç başı çekiyordu, bedel ödemedi.
O hariç herkes ödedi, siyasetten men edildiler. Arınç hızlı dönüşüm yapabilen siyasetçidir.
Tekrar soruyorum, Baykal gönderildi, Kılıçdaroğlu getirildi, niye ses çıkarmadınız?
Sessiz kalmadık. Baykal'a “Gitmeyin, bırakmayın” dedim. Ama Baykal o kirli kampanyanın partiye daha çok zarar vereceği konusunda ısrarlıydı. İstifa etmek zorunda kaldı. Ama dizayn zordur CHP'de, çünkü derin CHP diye bir şey var...
Siz derin CHP'nin adamı mısınız?
Evet... Tabii ki... Genel sekreterim ben.
Sizin derin tanımınızla benimki farklı, siz tanımlayın...
92 yılımıza yaklaştık. Bir siyasi parti uzun ömürlü olabiliyorsa köklü ve geleneği olan bir parti demektir. Bütün genel başkanların ortak bir özelliği vardır. Haramdan uzak, hak yemeyen, yalan söylemeyen liderler. İsmet Paşa ve Atatürk dönemi astığım astık kestiğim kestik bir dönem aslında. Servet edinemezler miydi? Ama CHP budur. Derin CHP de budur, temizdir, kirliliğe bulaşmamıştır.
Darbeler ve CHP?
Nasıl beceriksiz bir partiyiz ki hem darbe yapıyor hem de en çok biz mağdur oluyoruz? (Gülüyor)
CHP'li Tekin, Kılıçdaroğlu'nun izni olmadan aday adaylığını açıkladığını ilk kez söyledi. Tekin, Şişli krizine de değindi.
İşte o röportajın bir bölümü:
Sarıgül ile başlayalım... Siz Kılıçdaroğlu'nu defalarca uyardınız...
Evet doğrudur. Çok uyardım. Öncelikle şunu söyleyeyim. Benim Sarıgül ile hiçbir kişisel husumetim yok. Sadece annemin cenazesinde “Merhaba” laştık, onun dışında görüşmüşlüğüm dahi yok. Ne dostluk var ortada ne de başka bir şey. Siyasal mücadelemiz de yok geçmişten kalan. Ama maalesef ben hem genel merkezi hem de partilileri uyardım. O siyaset tarzı bize olmaz. Ve ilk kez genel başkanımın izni olmadan aday adaylığımı açıkladım.
Bir dakika bu yeni bilgi... Siz “Kılıçdaroğlu biliyor adaylığımı'' açıklaması yapmıştınız.
Yoktu izni. Ama mecburen öyle demek zorunda kaldım çünkü ona karşı bir isyan bayrağı açmış gibi gözükmek istemedim.
Sırf Sarıgül'ün adaylığını engellemek için kendinizi mi koydunuz ortaya yani?
Evet öyle oldu! O derece...
Peki sonra?
Güzel bir söz vardır. “Bütün ortaklıklar bozulur, suç ortaklığını bozmak çok zordur!''
Ne demek bu?
Medya ve iş dünyası da dahil oldu sürece. Suç ortaklığı bu işte. Dün de böyleydi, bugün de, yarın da öyle olacak. Baskı, korku bugün var ama dün de vardı.
Kılıçdaroğlu'na baskı mı uygulandı?
Evet. Aynı gün müthiş bir kampanya vardı. Medyada da “Sarıgül son çare'' durumu.. “Aman bu Sarıgül olmaz'' diyecek siyasetçi bulmak çok zor oldu. “Çare Sarıgül” deyince... Başkan ne yapsın? Bu kadar baskıya... Ben derdimi bir türlü anlatamadım, “Kazanamaz” dedim, sesimi duyuramadım. Herkes benim gibi bakmıyor ki, meseleyi bilmek zorunda değil ki... Herkes etkilendi o abartılı rüzgârdan. Yandaş gazeteler dahil olmak üzere herkes ancak onunla kazanılacağını haber yaptı. Kazanılacak bir seçimi riske atmamak için genel merkez bu kararı verdi.
Seçim sonucuna Sarıgül bile şaşırdı...
Ben şaşırmadım. Ben daha önce müthiş bir kampanya yürüttüm. Biliyordum olacakları. Bunu söylemek istemiyorum ama 2014 yılında eğer beni aday yapsalardı sadece kazanmakla kalmazdım, AKP'ye fark atardım. O kadar emindim. 2009'un ötesinde bir kampanya olurdu ve şuna emin olun sırtında 17-25 Aralık küfesi olan bir siyasi parti sokağa çıkamazdı. Olmadı, ikna edemedim.
Bugün yaşananlara gelelim...
Seçilmiş bir belediye başkanı “Canım tehlikede'' diyor Yargıya gitmiş, ben ne diyeyim şimdi...
Kime sahip çıkıyorsunuz bu tartışmada peki?
Bizim dışımızda gelişen bir şey zaten. İnönü ile Sarıgül yeni tanışmıyorlar ki... Dün tanışmadılar. Uzun süredir beraber çalışıyorlar. İnönü, Sarıgül'ün belediye meclis üyesi. Bizim vesilemizle tanışmış değiller ki...
Ne paylaşılamıyor? Bu kavga partiye zarar vermiyor mu?
Elbette veriyor, vermez olur mu? Bu konuda genel başkan iki ismi de uyardı birkaç kez. Belli ki bu uyarılar çok ciddiye alınmadı. Çünkü bu partinin kurumsal kimliğinden çok iki aile arasındaki ailevi sorunlar bunlar. Ama bu tartışmanın partinin kurumsal kimliğine zarar vermesine tahammül edemeyiz.
İhsan Özkes'in de ismi karıştı olaya...
İhsan Bey iyi niyetle “Ortada bir sorun varsa sorunu gidereyim” diye yola çıkmış.
Ne olacak?
Düzelir. Şu anda sorun ortada, düzelmiş değil. Eğer düzelmezse CHP bu konuda tavır alır.
Yani? İhraç mı?
MYK'da bütün bunlar konuşulacak emin olun. Konu partime zarar veriyor çünkü..
Şaşırdınız mı olup bitenlere peki?
Şaşırdım, çünkü İnönü ile Sarıgül'ün çok iyi ilişkileri vardı. İnönü'yü aday olarak öneren isim de Sarıgül. Ne oldu da bozuldu acaba?
30 yıldır siyasettesiniz, siz cevap verin...
Bir hikâye anlatayım. Adamın biri bir at çalmış. Eşi “Bu ne?'' demiş, “Paramız yok, çaldım meydanda satacağım” diye cevap vermiş. Ertesi gün bu sefer o atını çaldırmış. Eşi dönüşte “Atı kaça sattın?'' diye sormuş. Adam “Aldığımız fiyata sattık'' demiş. Siyasete başladığım andan itibaren bir el siyaseti hep dizayn ediyor. Küresel, yerel dönüşümler hep siyasetçilerin eliyle oluyor. Örneğin Erbakan, Demirel ve Ecevit'in 12 Eylül'ün oluşumunda hiç payı yok mu? Siyasette lümpenleşme var oldum olası... Bugün de devam ediyor. Siyasette her alan kirli. Sadece yolsuzluk değil problem. Her alanda yozlaşma var. İnsanların inançları da suiistimal ediliyor.
Siyasetçi ders de almıyor ama...
Almıyoruz. Maalesef... Evrensel kural yok. Siyaset çok kirli. Demokrasi örgütlü toplumlarla olur. Siz bazen fark edemeyebilirsiniz... Humeyni'ye destek veren solcu sosyoloğun dediği gibi: “İran'ın dönüşümünü fark edemedik, çünkü her gün baktığınız ağacın ne kadar büyüdüğünü fark edemezsiniz!''
Sarıgül'ü konuşurken medya-iş dünyasısiyasetin kirliliğinden bahsettiniz... Yaşananlarda bütün siyasetçilerin rolü yok mu?
Olmaz mı? Suç ortaklarıyız! Maalesef. Bakın bir şey söyleyeceğim. Deniz Baykal'dan izin almam lazımdı aslında ama... 28 Şubat'ın arka planı çok önemlidir. Baykal, ben, Mehmet Ali Özpolat o gece saat 23.00'te Florya'da buluştuk. Dedim ki: “Türkiye'ye büyük tuzak kuruluyor. Tuzağı siz bozarsınız, Erbakan'a sahip çıkın!''
Ama dinlemedi, tam aksine davrandı...
Evet. Koşullar öyle enteresandı ki... Bilemiyorum. Bazen insan farkında olmayarak bir şeylere alet olabiliyor, sanki çok doğru yapıyormuş gibi...
Öyle bir tablo çiziyorsunuz ki sistem çökmüş... CHP de iktidara gelirse aynısı olacak...
İşte bunun olmaması için yapılması gereken ne? Onu konuşmalıyız. Elbette hangi iktidar olursa olsun, bakın DSPMHP iktidarına, niye bozuldu?
Niye?
Rahmetli Ecevit Amerika'ya gitti, ona Ortadoğu eşbaşkanlığı teklif edildi. Tayyip Erdoğan'a teklif edildiği gibi.
Kim teklif etti? Nasıl bu kadar net biliyorsunuz?
Kim etti bilmiyorum ama teklifi biliyorum. Ecevit reddetti. İtibarsızlaştırma başladı ardından. Bir kitap fırlatılınca ekonomi batar mı? Yeni arayış başladı ve Erdoğan'ı buldular. Bakın ayırmadan söylüyorum, bu coğrafyada yaşayan siyasetçiler olarak hepimiz kendimizi sorgulamalıyız. Evrensel kurallar içinde şeffaf siyaset yapmalıyız, yoksa bu kirli çark dönmeye devam edecek.
“Suç ortağıyız'' dediniz. Baykal'ın kasetle gidişi Kılıçdaroğlu'nun gelişi bir dizayn değil miydi?
Elbette.
Niye CHP'nin dizyan edilmesine ses çıkarmadınız peki?
2001 yılında Erdoğan'ın önemli kurmaylarından Baykal'a nasıl bir teklif geldiğini Baykal'a sorun. Bu arayışlar hep olmuştur. Yine mevzu Ortadoğu... 1 Mart Tezkeresi'nin bedelini sadece Baykal ödemedi, 99 AKP'li ödedi...
Bülent Arınç başı çekiyordu, bedel ödemedi.
O hariç herkes ödedi, siyasetten men edildiler. Arınç hızlı dönüşüm yapabilen siyasetçidir.
Tekrar soruyorum, Baykal gönderildi, Kılıçdaroğlu getirildi, niye ses çıkarmadınız?
Sessiz kalmadık. Baykal'a “Gitmeyin, bırakmayın” dedim. Ama Baykal o kirli kampanyanın partiye daha çok zarar vereceği konusunda ısrarlıydı. İstifa etmek zorunda kaldı. Ama dizayn zordur CHP'de, çünkü derin CHP diye bir şey var...
Siz derin CHP'nin adamı mısınız?
Evet... Tabii ki... Genel sekreterim ben.
Sizin derin tanımınızla benimki farklı, siz tanımlayın...
92 yılımıza yaklaştık. Bir siyasi parti uzun ömürlü olabiliyorsa köklü ve geleneği olan bir parti demektir. Bütün genel başkanların ortak bir özelliği vardır. Haramdan uzak, hak yemeyen, yalan söylemeyen liderler. İsmet Paşa ve Atatürk dönemi astığım astık kestiğim kestik bir dönem aslında. Servet edinemezler miydi? Ama CHP budur. Derin CHP de budur, temizdir, kirliliğe bulaşmamıştır.
Darbeler ve CHP?
Nasıl beceriksiz bir partiyiz ki hem darbe yapıyor hem de en çok biz mağdur oluyoruz? (Gülüyor)