Ak Parti Tbmm Grup Toplantısı

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Musul'daki canları sağ salim kurtarmaya çalışırken, can derdindeyken, CHP'nin adeta kasap gibi et derdinde, bunu siyasi ranta çevirme gayreti içinde olmasının tevili mümkün olmayan bir fırsatçılık olduğunu söyledi.

Erdoğan, partisinin TBMM Grubu'nda yaptığı konuşmada, Musul'da yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.
Musul'daki olayın, Türkiye içinde başta CHP olmak üzere, bazı muhalefet partileri ve bazı çevreler tarafından iç politika malzemesi yapılmak istendiğini belirten Erdoğan, bu fırsatçı tavrın devam ettiğini kaydetti.

Erdoğan, "Bu kadar hassas meselenin, bizim oradaki 80 vatandaşımızın can güvenliğini doğrudan ilgilendiren meselenin iç politika meselesi yapılması, tam anlamıyla sorumsuzluk örneğidir. Biz orada canlarımızı sağ salim kurtarmaya çalışırken, biz can derdindeyken CHP'nin adeta kasap gibi et derdinde olması, bunu siyasi ranta çevirme gayreti içinde olması tevili mümkün olmayan bir fırsatçılıktır" diye konuştu.


-"Tarih bilmezlik"

Şu anda bölgede yaşanan olayları tarihi bağlamından kopararak anlamanın asla mümkün olmadığına dikkati çeken Erdoğan, özellikle Türkiye'nin Ortadoğu politikasını anlayabilmek için tarihe bakmanın kaçınılmaz bir ihtiyaç olduğunu ifade etti.

Erdoğan, Ortadoğu tarihini, Türkiye'nin Ortadoğu tarihindeki müstesna tavrını bilmeyenlerin bugün yaşanan olayları analiz edebilmesi, sorunlara çözüm üretebilmesinin imkan dahilinde olmadığını söyledi.

Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"CHP'nin genel müdürü son zamanlarda çok sık olarak Ortadoğu'dan 'bataklık' diye bahsediyor. İşte bu, tarih bilmezliktir, apaçık cehalettir. Bütün bunların ötesinde Ortadoğu'ya, milyonlarca insanın yaşadığı, milyonlarca insanın vatanlarının olduğu bölgeye 'bataklık' demek, ırkçılıktır, ayrımcılıktır, bilinç altındaki faşizmin ortaya çıkmasıdır. Zannedersiniz ki CHP'nin genel müdürü Londra'da, Paris'te doğdu, orada büyüdü, orada yetişti. Tunceli'de doğacak, orada büyüyecek, oranın kültürünü taşıyacaksın, sonra çıkıp Ortadoğu'ya 'bataklık' diyeceksin. Bu hem ırkçılıktır, hem de aslını, özünü, kendi öz kimliğini inkardır. Dünyanın neresi olursa olsun, insafı ve vicdanı olan bir kişi, çıkıp da bir bölgeyi 'bataklık' diye tarif edemez. Hele hele kültürel, etnik, dini irtibatlarımızın olduğu bir bölgeye 'bataklık' demek sorunları büyütmekten başka hiçbir gayeye hizmet etmez."

-"Petrolün yerine gözyaşı bıraktılar"

Erdoğan, Türkler'in, 1071 yılında Malazgirt'ten başlayarak içinde bulunulan Misak-ı Milli sınırlarında ziyade bugün Ortadoğu denilen bölgede etkin olduğunu ve çok önemli işler başardığını anlattı.
Kudüs'e yönelik Haçlı Seferleri'nin durdurulmasında Selçuklular'ın ön safta yer aldığını, kabilelere ayrılmış ve birbirleriyle sürekli savaşan farklı kesimlerin bir arada tutulmasında, güç birliği yapmasında etkin olduğunu belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
"Selahaddin Eyyubi komutasında, Kudüs'ün yeniden fethedilmesinde Kürt ve Arap kardeşlerimizle birlikte Türkler en ön safta oldular. Osmanlı cihan devleti döneminde, çok geniş coğrafyanın adaletle yönetilmesi, ittifak halinde olabilmesi, güç birliği yapabilmesi mümkün hale geldi. Osmanlı idaresinde bu bölge, tarihinin en sakin ve huzurlu zamanlarını, dönemlerini yaşadı.
Bundan yüz yıl önce 1914'te Birinci Dünya Savaşı başladı, bölgenin sakin, huzurlu dönemi maalesef bir kez daha sona erdi. Osmanlı Devleti'nin büyük başarıyla idare ettiği topraklar, cetvelle çizilen sınırlarla birbirinden ayrıldı. Bölgenin hassasiyetlerini bilmeyenler ya da bildikleri halde bunu avantaja çevirmek isteyenler, geldiler, asırlar boyunca bitmeyecek çatışmaların, savaşların, nifakın tohumlarını buraya ektiler ve gittiler. Giderken petrolü aldılar, petrolün yerine de bölgeye gözyaşı bıraktılar, acı, kan bıraktılar."

-"Milleti dar kalıpların içine hapsetti"

Başbakan Erdoğan, gençlere, Birinci Dünya Savaşı'nın yıl dönümünde Osmanlı'nın son dönemlerini anlatan Falih Rıfkı Atay'ın Zeytindağı kitabını, Fahrettin Paşa'nın kahramanca Medine müdafaasını okumasını tavsiye etti. Erdoğan, nasıl bir millet olduklarını, yüz yıl önceki Türkiye'yi anlatan Safahat'ı gençlerin mutlaka okumasını istedi.
Erdoğan, Zeytindağı'nın önsözünde, "Bizden Belgrad'ı aldıkları zaman düşman delegeleri, Niş kasabasını istemişlerdi. Osmanlı delegesi, ayağa kalkarak 'ne hacet bari İstanbul'u da size verelim' demişti. Babalarımız için Niş, İstanbul'a o kadar yakındı. Biz eğer Vardar, Trablus, Girit ve Medine'yi bırakırsak, Türk milleti yaşayamaz sanıyorduk. Çocuklarımızın Avrupası ise Marmara ve ne yazık ki Meriç'te bitiyor" yazdığını anlattı. Erdoğan, şöyle devam etti:
"Yüz yıl önce dedelerimiz için İstanbul neyse Medine oydu. İzmir neyse Beyrut oydu, Ankara neyse Halep oydu. Bugün ise Anamuhalefet Partisi'nin genel müdürü, bu coğrafyaya 'bataklık' diyor. Yüz yıldır Misak-ı Milli sınırları dışında Türkiye olmadı. 'Bataklık' denilen o coğrafyaya dünyanın her yerinden geldiler, yatırım, ticaret, işbirliği yaptılar. Ama bizim hükümetlerimiz 'bataklık' diyerek, o coğrafyaya sırtlarını döndüler. Bırakın kendi coğrafyamız içerisinde bölgeleri, 'bataklık' diye ihmal ettiler. Güneydoğu'ya, Doğu'ya, Karadeniz, Orta Anadolu'ya öyle baktılar. Varsa, yoksa 'Akdeniz, batı, Marmara' dediler. AK Parti iktidarıyla 780 bin metrekarelik vatan toprakları hamdolsun artık modern dünyanın bütün ilgisini, alakasını çeker hale geldi.
Bizim eski dış politikamız, Ortadoğu'ya 'bataklık' diye sırtını döndü, batıya da yüzünü dönemedi. Bu milleti dar kalıpların içine hapsetti. Selçuklular, Osmanlılar, bugün Türkiye Cumhuriyeti, bu coğrafyada var olduğu süre içinde coğrafyanın kronik sorunlarına asla dahil olmamış, anlamsız çatışmalarda asla taraf olmamıştır. Ecdat, bölgedeki tüm meselelere üstten bakmaya başarmış, her zaman sadece hakkın, adaletin yanında tavır takınmıştır. Bu coğrafyada evli çiftlerin isimlerinin Ayşe, Ali olduğuna Türkiye dışında çok rastlayamazsınız. Bir tek aile içinde çocukların isimlerinin Mehmet, Ali, Hasan, Hüseyin, Ömer, Osman, Bekir olduğuna Türkiye dışında kolay kolay rastlayamazsınız. Cafer ile Ayşe isimlerinin, Ali ile Beyazıt isimlerinin aynı aile içinde çocuklara konulduğu başka toplum bulamazsınız. Bu coğrafyada o meşum Kerbela hadisesinden alınması gereken ibretlik dersi alanlar, en başta Türkler olmuştur. Biz rahmet peygamberinin torunu, Efendimiz Hz. Hüseyin'in şehadeti üzerinden tefrika çıkaran bir millet asla olmadık. Kerbela'da yaşanan acı hadiseyi asırlar boyunca çoğaltanlardan, orada akan kana yeni canlar ekleyenlerden asla olmadık. Mezhep aidiyetimiz her ne olursa olsun biz 'La İlahe İllallah' diyen herkesi Müslüman, mümin olarak gördük, aynı kıbleye dönenleri kardeşimiz olarak gördük, kardeşimiz olarak bağrımıza bastık."
(Sürecek)
Kaynak: AA