Başbakan Vekili ve Başbakan Yardımcısı Arınç, Konya'da (2)
Başbakan Vekili ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, çözüm sürecine ilişkin, "Bir şeyler var ama o şeyler olgunlaşmadan, o adımın karşılığındaki adımları görmeden... Biz platonik bir aşkın içinde değiliz. Biz gerçekçiyiz" dedi.
Arınç, Dedeman Otel'de AK Parti İl Tanıtım ve Medya Birim Başkanlığı tarafından düzenlenen "7. Tanıtım Medya Günleri"nde, gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Bir gazetecinin, çözüm sürecinde "üçüncü göz" ile ilgili gelişmeleri sorması üzerine Arınç, bu programda çözüm süreci başlığında daha çok soruların olacağını söyledi.
"Zaten Amentü gibi, konuşmaya başlayan çözüm sürecinden başlıyor" diyen Arınç, şöyle devam etti:
"Bu doğrusu hoş bir şey değil. Yani Türkiye'nin başka meseleleri ve sorunları da var ama 'önemli mi' derseniz, çok önemli, haklısınız. Çözüm sürecinde başarıya ulaşılması halinde Türkiye kronik bir sorunundan kurtulmuş olacak. Türkiye, terörün acılarını sarmış olacak ve uçuşa geçecek. İnsanımız huzur bulacak. Elbette çok önemli ama bu konuda çok kafa karışıklığı var ki herkes ağzını açtığında yarısı yalan, yarısı gerçek dışı, yarısı doğru şeyler konuşmaya başlıyor, kafalar karışıyor."
Çözüm sürecinde "üçüncü göz" konusunda tartışmaların yaşandığına dikkati çeken Arınç, "Şimdi üçüncü göz, yani tepe göz gibi bir şeyden bahsediyorsunuz. Üçüncü göz lafını birisi ortaya atıyor. Sonra onun üzerine bir takım şeyler bina ediliyor. Yani delinin birisi kuyuya taş atar da kırk tane akıllı çıkaramazmış. Bunun gibi" diye konuştu.
Çözüm süreciyle ilgili olduğunu sanan bir siyasetçinin, hiç haberleri olmayan şeyler konuşmaya başladığını, bir başkasının da başka şeyler söylediğini dile getiren Arınç, şöyle konuştu:
"O yüzden sizden ricamız olsun; Bakanlar Kurulu artık her hafta yapılıyor. Eskiden 15 günde bir yapılırdı. Geçen pazartesi yapılamadı, Başbakanımız yurt dışındaydı. Bakanlar Kurulu'ndan sonra, kolay bir şey değil ama benim açıklamalarıma daha çok dikkat edin. Çünkü çözüm sürecini her sorduklarında doğru, istikrarlı ve birbirini teyit eden şeyler söylüyorum ama benden sonra başkaları ya içlerinden geçeni ya süreci sabote etmek düşüncesiyle veya kendilerini önemli bir insanmış gibi pazarlamak amacıyla farklı şeyler söylüyor. Bu sözlerin gittiği farklı yerler var. Onlar kendilerine düşeni alacaklardır."
-" Üçüncü göz, beşinci göz meselesi yok"
Arınç, şimdi her şeyin artık çok mükemmel olduğunu belirterek, internete, Anadolu Ajansı'na, diğer ajanslara girilip çözüm süreci ile ilgili son iki ayda en azından Başbakanın ve kendi açıklamalarına bakıldığında veya herhangi bir bakan arkadaşının açıklamalarına baktıklarında istikrarlı bir seyir görüleceğini vurguladı.
Arınç, sözlerine şöyle devam etti:
"Ama diyelim ki diğer paydaş HDP'dir, HDP'den her kafadan bir ses çıkıyor. Kimin ne söylediği, ne düşündüğü, ne yaptığı, hangi konumda olduğu çok belli değil. İşte dün veya evvelsi gün yine birileri fazladan bir şey söylemişler. Bir bakıyorum televizyon programlarında, bir masa var, masada kimin nerede oturacağı bile adeta tayin edilmiş. O masa müzakere masası, karşısında devlet görevlileri var. Beri tarafta da Öcalan'ın yanında başkaları var. Böyle bir masayı biz konuşmadık. Masada kimin oturacağını da konuşmadık. Bir şeyler var ama o şeyler olgunlaşmadan, o adımın karşılığındaki adımları görmeden... Biz platonik bir aşkın içinde değiliz. Biz gerçekçiyiz. Dolayısıyla neyi, nasıl yapacağımızı bilmesi gerekenler biliyor. Bilmesi gerekirken bilmeyenler veya bildiği halde tribünlere oynamak isteyenler çok farklı şeyler konuşuyor. Üçüncü göz, beşinci göz meselesi yok."
"Sekreterya dendiği zaman HDP'li milletvekilleri kendilerini sekreteryaya koydular" diyen Arınç, şunları kaydetti:
"Hayır böyle bir şey yok. Öcalan, kendileriyle yapılan görüşmeler sırasında, istikrarlı bir şekilde bu seyri takip etmek üzere, kendisine yardımcı olmak amacıyla birkaç kişinin bulunmasını istemiş olabilir. Bakanlar Kurulu'ndan sonra söylediğim için beni eleştirmişlerdi. Bence bu kabul edilebilir, mantıklı bir talep. Düşünün ki 14 seneden beri cezaevinde tek başına yaşayan, çünkü hükümlülüğü onu gerektiriyor. Bir insanla, vereceği mesajlar önemli hale gelmiş bir insanın ne söylediğini, ne zaman neyi söylediğini tespit etmek için bir yazıya, kayda ve sekreteryaya ihtiyacı olabilir ama biz bir hukuk devletiyiz. Hukuk devletinde bu ihtiyacın karşılanması Adalet Bakanlığımızın görevidir. Cezaevleri yönetmeliği içerisinde ne varsa ona göre yapılacaktır. Yeni bir kanun çıkarmadığımıza göre, çıkarmayı düşünmediğimize göre yine iki ay evvel Bakanlar Kurulu'ndan çıkınca söyledim; 'Bunlar cezaevinin kendi şartları içerisinde konuşulacak şeylerdir' dedim, dışarıdan bir sekreter veya danışmanın gelmesi suretiyle değil. Bacak bacak üstüne atacak, dizinin üstünde not tutacak sekreterlere Öcalan'ın ihtiyacı yok. Cezaevi şartları içerisinde veya cezaevi yönetmeliği gereğince ya oraya nakledilebilecek yeni hükümlülerden veya bir başkasından veya cezaevinin kendi şartları içerisinden bu temin edilebilir. Adalet Bakanlığımız bunu çalışıyorken, belki olabilecekken herkes kendisini sekreter gibi görmeye başladı.
Bunlar çözüm sürecini baltalamaya ve geciktirmeye yönelik, kafa karışıklığına yol açabilecek şeylerdir."
- "Heyete Adalet Bakanlığı karar verecek"
Bugüne kadar iki veya üç milletvekilinin Adalet Bakanlığının izniyle görüşmeye gidebildiğini hatırlatan Arınç, Öcalan'ın kardeşi ve avukatının da görüşmeye gidebildiğini ifade etti.
Üçüncü şahısların, milletvekili, gazeteci veya bir başkasının ancak Adalet Bakanlığının izni ile gidebildiğinin altını çizen Arınç, "Diyelim ki daha kalabalık bir heyet düşünüldü. Düşünülebilir, bu da makuldür. Yok 15, 30, 40 kişi olacak, içinde Ahmet olacak, Fatma olmayacak... Bunlara siz karar veremezsiniz, biz karar veririz. Dolayısıyla gidecek heyetin kimlerden teşekkül edeceğine birileri karar vermeyecek, Adalet Bakanlığı karar verecek. Dolayısıyla biz yetkimizi kimseyle paylaşmayız. Bunu öncelikle bilsinler" ifadesini kullandı.
Arınç, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Üçüncüsü tepe göz dediğiniz kısım... Ben de tekrarlıyorum. Eskiden tepe göz diye de bir hikaye vardı. Dede Korkut hikayelerinden... Alnının üstünde göz olan bir yaratıktan bahsedilirdi, öyle bir şey değil herhalde. Bu tip, tepe göz dediğiniz aslında bir gözlemci heyet gibi düşünebileceğimiz, yani çekilme sırasında, Türkiye'yi terk etme ve silahları bırakma sırasında veya süreç üzerinde anlaşmaya varılır da bu sözlere uyulup uyulmadığını denetleyebilecek bir sivil organizasyona ihtiyaç varsa diyelim, akil insanlar heyetinden veya başka bir grupta bunlar da olacak. Kesinlikle yabancı bir ülke, misyon ve heyet olmayacak. Türkiye'nin kendi içinden olacak."
- "İnsanımızın can ve mal güvenliğini esas kabul ediyoruz"
Sürecin yerli bir süreç, modellerinin Türkiye'yi içeren bir model olduğunu vurgulayan Arınç, şunları söyledi:
"Kendi modelimizi Türkiye içerisinde 2 yıldan beri uygulamaya çalışıyoruz. Bu iddialı lafları edenlere şunu sormak lazım; Siz size düşen görevi niçin hala yapmıyorsunuz? Tam eylemsizlik, hiçbir yol kesme olmayacak. Hiçbir silahlı olay olmayacak, patlayıcı olay olmayacak. Ne Cizre, Hakkari, Silopi'de ne de bir başka yerde, Diyarbakır'da kimsenin burnu kanamayacak. Kanayacak olursa bunun sorumlusu sizsiniz. O zaman bizler tepe gözdü, bilmem neydi, kimse bizden istemesin. Kamu düzeni farklı bir şey, sonuna kadar bunun arkasındayız. Çözüm süreci buna bağlı olarak devam edecek. Çözüm sürecinde bir gecikme de olur, aksama da olur başka şeyler de olur. Kusura bakmayın, insanımızın can ve mal güvenliğini esas kabul ediyoruz. Biz gerçekçiyiz."
Özellikle 6-7 Ekim olaylarından sonra bunun planlayıcısı olanların henüz günahlarını itiraf etmediğini, hesaplarını da vermediğini dile getiren Arınç, "Hala bu olayların şu veya bu kadar benzerlerini yapmaya kalkanlar, çözüm süreci lafını ağzına almasın. 'Hadi bakalım sokaklara çıkın' diye bağırmak kolay. Arkasından da 'ne yapalım duygusal kırılma yaşadılar da bunu yaptılar'. Her duygusal kırılma yaşayan 40 insan öldürseydi Türkiye'de adam kalmazdı. Bugüne kadar şu söz ağzımızdan çıkmamıştı ama Başbakanımız çok doğru ve isabetli bir söz söylüyor; kamu düzeni ve güvenliği esastır. Vatandaşımızın tehdit altında olduğu bir şeyde başka bir şeyi düşünmeyiz. Önce o ortadan kalkacak, ondan sonra da çözüm süreci bir adım önde olmak üzere hükümetimiz tarafından götürülecek" diye konuştu.
(Sürecek)
Kaynak: AA
Bir gazetecinin, çözüm sürecinde "üçüncü göz" ile ilgili gelişmeleri sorması üzerine Arınç, bu programda çözüm süreci başlığında daha çok soruların olacağını söyledi.
"Zaten Amentü gibi, konuşmaya başlayan çözüm sürecinden başlıyor" diyen Arınç, şöyle devam etti:
"Bu doğrusu hoş bir şey değil. Yani Türkiye'nin başka meseleleri ve sorunları da var ama 'önemli mi' derseniz, çok önemli, haklısınız. Çözüm sürecinde başarıya ulaşılması halinde Türkiye kronik bir sorunundan kurtulmuş olacak. Türkiye, terörün acılarını sarmış olacak ve uçuşa geçecek. İnsanımız huzur bulacak. Elbette çok önemli ama bu konuda çok kafa karışıklığı var ki herkes ağzını açtığında yarısı yalan, yarısı gerçek dışı, yarısı doğru şeyler konuşmaya başlıyor, kafalar karışıyor."
Çözüm sürecinde "üçüncü göz" konusunda tartışmaların yaşandığına dikkati çeken Arınç, "Şimdi üçüncü göz, yani tepe göz gibi bir şeyden bahsediyorsunuz. Üçüncü göz lafını birisi ortaya atıyor. Sonra onun üzerine bir takım şeyler bina ediliyor. Yani delinin birisi kuyuya taş atar da kırk tane akıllı çıkaramazmış. Bunun gibi" diye konuştu.
Çözüm süreciyle ilgili olduğunu sanan bir siyasetçinin, hiç haberleri olmayan şeyler konuşmaya başladığını, bir başkasının da başka şeyler söylediğini dile getiren Arınç, şöyle konuştu:
"O yüzden sizden ricamız olsun; Bakanlar Kurulu artık her hafta yapılıyor. Eskiden 15 günde bir yapılırdı. Geçen pazartesi yapılamadı, Başbakanımız yurt dışındaydı. Bakanlar Kurulu'ndan sonra, kolay bir şey değil ama benim açıklamalarıma daha çok dikkat edin. Çünkü çözüm sürecini her sorduklarında doğru, istikrarlı ve birbirini teyit eden şeyler söylüyorum ama benden sonra başkaları ya içlerinden geçeni ya süreci sabote etmek düşüncesiyle veya kendilerini önemli bir insanmış gibi pazarlamak amacıyla farklı şeyler söylüyor. Bu sözlerin gittiği farklı yerler var. Onlar kendilerine düşeni alacaklardır."
-" Üçüncü göz, beşinci göz meselesi yok"
Arınç, şimdi her şeyin artık çok mükemmel olduğunu belirterek, internete, Anadolu Ajansı'na, diğer ajanslara girilip çözüm süreci ile ilgili son iki ayda en azından Başbakanın ve kendi açıklamalarına bakıldığında veya herhangi bir bakan arkadaşının açıklamalarına baktıklarında istikrarlı bir seyir görüleceğini vurguladı.
Arınç, sözlerine şöyle devam etti:
"Ama diyelim ki diğer paydaş HDP'dir, HDP'den her kafadan bir ses çıkıyor. Kimin ne söylediği, ne düşündüğü, ne yaptığı, hangi konumda olduğu çok belli değil. İşte dün veya evvelsi gün yine birileri fazladan bir şey söylemişler. Bir bakıyorum televizyon programlarında, bir masa var, masada kimin nerede oturacağı bile adeta tayin edilmiş. O masa müzakere masası, karşısında devlet görevlileri var. Beri tarafta da Öcalan'ın yanında başkaları var. Böyle bir masayı biz konuşmadık. Masada kimin oturacağını da konuşmadık. Bir şeyler var ama o şeyler olgunlaşmadan, o adımın karşılığındaki adımları görmeden... Biz platonik bir aşkın içinde değiliz. Biz gerçekçiyiz. Dolayısıyla neyi, nasıl yapacağımızı bilmesi gerekenler biliyor. Bilmesi gerekirken bilmeyenler veya bildiği halde tribünlere oynamak isteyenler çok farklı şeyler konuşuyor. Üçüncü göz, beşinci göz meselesi yok."
"Sekreterya dendiği zaman HDP'li milletvekilleri kendilerini sekreteryaya koydular" diyen Arınç, şunları kaydetti:
"Hayır böyle bir şey yok. Öcalan, kendileriyle yapılan görüşmeler sırasında, istikrarlı bir şekilde bu seyri takip etmek üzere, kendisine yardımcı olmak amacıyla birkaç kişinin bulunmasını istemiş olabilir. Bakanlar Kurulu'ndan sonra söylediğim için beni eleştirmişlerdi. Bence bu kabul edilebilir, mantıklı bir talep. Düşünün ki 14 seneden beri cezaevinde tek başına yaşayan, çünkü hükümlülüğü onu gerektiriyor. Bir insanla, vereceği mesajlar önemli hale gelmiş bir insanın ne söylediğini, ne zaman neyi söylediğini tespit etmek için bir yazıya, kayda ve sekreteryaya ihtiyacı olabilir ama biz bir hukuk devletiyiz. Hukuk devletinde bu ihtiyacın karşılanması Adalet Bakanlığımızın görevidir. Cezaevleri yönetmeliği içerisinde ne varsa ona göre yapılacaktır. Yeni bir kanun çıkarmadığımıza göre, çıkarmayı düşünmediğimize göre yine iki ay evvel Bakanlar Kurulu'ndan çıkınca söyledim; 'Bunlar cezaevinin kendi şartları içerisinde konuşulacak şeylerdir' dedim, dışarıdan bir sekreter veya danışmanın gelmesi suretiyle değil. Bacak bacak üstüne atacak, dizinin üstünde not tutacak sekreterlere Öcalan'ın ihtiyacı yok. Cezaevi şartları içerisinde veya cezaevi yönetmeliği gereğince ya oraya nakledilebilecek yeni hükümlülerden veya bir başkasından veya cezaevinin kendi şartları içerisinden bu temin edilebilir. Adalet Bakanlığımız bunu çalışıyorken, belki olabilecekken herkes kendisini sekreter gibi görmeye başladı.
Bunlar çözüm sürecini baltalamaya ve geciktirmeye yönelik, kafa karışıklığına yol açabilecek şeylerdir."
- "Heyete Adalet Bakanlığı karar verecek"
Bugüne kadar iki veya üç milletvekilinin Adalet Bakanlığının izniyle görüşmeye gidebildiğini hatırlatan Arınç, Öcalan'ın kardeşi ve avukatının da görüşmeye gidebildiğini ifade etti.
Üçüncü şahısların, milletvekili, gazeteci veya bir başkasının ancak Adalet Bakanlığının izni ile gidebildiğinin altını çizen Arınç, "Diyelim ki daha kalabalık bir heyet düşünüldü. Düşünülebilir, bu da makuldür. Yok 15, 30, 40 kişi olacak, içinde Ahmet olacak, Fatma olmayacak... Bunlara siz karar veremezsiniz, biz karar veririz. Dolayısıyla gidecek heyetin kimlerden teşekkül edeceğine birileri karar vermeyecek, Adalet Bakanlığı karar verecek. Dolayısıyla biz yetkimizi kimseyle paylaşmayız. Bunu öncelikle bilsinler" ifadesini kullandı.
Arınç, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Üçüncüsü tepe göz dediğiniz kısım... Ben de tekrarlıyorum. Eskiden tepe göz diye de bir hikaye vardı. Dede Korkut hikayelerinden... Alnının üstünde göz olan bir yaratıktan bahsedilirdi, öyle bir şey değil herhalde. Bu tip, tepe göz dediğiniz aslında bir gözlemci heyet gibi düşünebileceğimiz, yani çekilme sırasında, Türkiye'yi terk etme ve silahları bırakma sırasında veya süreç üzerinde anlaşmaya varılır da bu sözlere uyulup uyulmadığını denetleyebilecek bir sivil organizasyona ihtiyaç varsa diyelim, akil insanlar heyetinden veya başka bir grupta bunlar da olacak. Kesinlikle yabancı bir ülke, misyon ve heyet olmayacak. Türkiye'nin kendi içinden olacak."
- "İnsanımızın can ve mal güvenliğini esas kabul ediyoruz"
Sürecin yerli bir süreç, modellerinin Türkiye'yi içeren bir model olduğunu vurgulayan Arınç, şunları söyledi:
"Kendi modelimizi Türkiye içerisinde 2 yıldan beri uygulamaya çalışıyoruz. Bu iddialı lafları edenlere şunu sormak lazım; Siz size düşen görevi niçin hala yapmıyorsunuz? Tam eylemsizlik, hiçbir yol kesme olmayacak. Hiçbir silahlı olay olmayacak, patlayıcı olay olmayacak. Ne Cizre, Hakkari, Silopi'de ne de bir başka yerde, Diyarbakır'da kimsenin burnu kanamayacak. Kanayacak olursa bunun sorumlusu sizsiniz. O zaman bizler tepe gözdü, bilmem neydi, kimse bizden istemesin. Kamu düzeni farklı bir şey, sonuna kadar bunun arkasındayız. Çözüm süreci buna bağlı olarak devam edecek. Çözüm sürecinde bir gecikme de olur, aksama da olur başka şeyler de olur. Kusura bakmayın, insanımızın can ve mal güvenliğini esas kabul ediyoruz. Biz gerçekçiyiz."
Özellikle 6-7 Ekim olaylarından sonra bunun planlayıcısı olanların henüz günahlarını itiraf etmediğini, hesaplarını da vermediğini dile getiren Arınç, "Hala bu olayların şu veya bu kadar benzerlerini yapmaya kalkanlar, çözüm süreci lafını ağzına almasın. 'Hadi bakalım sokaklara çıkın' diye bağırmak kolay. Arkasından da 'ne yapalım duygusal kırılma yaşadılar da bunu yaptılar'. Her duygusal kırılma yaşayan 40 insan öldürseydi Türkiye'de adam kalmazdı. Bugüne kadar şu söz ağzımızdan çıkmamıştı ama Başbakanımız çok doğru ve isabetli bir söz söylüyor; kamu düzeni ve güvenliği esastır. Vatandaşımızın tehdit altında olduğu bir şeyde başka bir şeyi düşünmeyiz. Önce o ortadan kalkacak, ondan sonra da çözüm süreci bir adım önde olmak üzere hükümetimiz tarafından götürülecek" diye konuştu.
(Sürecek)