Mhp Genel Başkanı Bahçeli Açıklaması
ANKARA - MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Ergenekon davası, Cumhuriyet tarihinin en büyük hukuki hesaplaşmasının adıdır. Çünkü, hesabı görülen Türkiye'dir, Türk milletidir, hesabı kesilen Türk Silahlı Kuvvetleri'dir. Hesaplaşılan, hesaba çekilen ve hesap sorulan vesayet, statüko, darbe kılıfıyla Türkiye'nin temel ve milli kurumlarıdır. AKP hükümeti küresel ve bölgesel projeler gereğince Türk Silahlı Kuvvetleri'ne operasyon yapmış, hukuku baltalamış ve Türkiye'nin kanına girmiştir" dedi.
Bahçeli, partisi genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, kamuoyunca Ergenekon davası olarak bilinen hukuki sürecin, 2007'den beri ülke gündemini birinci dereceden etkilediğini ve üst seviyede meşgul ettiğini belirtti.
2007'de alınan bir ihbar telefonuyla İstanbul Ümraniye'deki bir evde yapılan arama sonucunda 27 el bombası ele geçirildiğini ve arkasından yakın tarihin en uzun, en tartışmalı, en meşakkatli ve en çok konuşulan hukuki sürecinin başladığını anımsatan Bahçeli, şöyle devam etti:
"Yıllar içinde ardı arkası kesilmeyen operasyon dalgaları, evlere şafak vakti yapılan baskınlar, şüpheli olarak görülenlerin yaka paça tutuklanmaları, özel hayat ihlalleri, telefon dinlemeleri, fişlemeler, itibarsızlaştırma hamleleri hepimizin gözü önünde vuku bulmuştur. Görülen sözde darbe davasının karar günü olan 5 Ağustos 2013 gününe kadar 23 ayrı dosya ana davayla birleştirilmiştir. Binlerce sayfalık iddianame yazılmış, yüzlerce kişi mahkeme salonlarında ecel terleri dökmüş, yıllarca süren yargılamalar yapılmıştır.
Geçen uzun zaman zarfında cezaevinde hastalananlar, hatta mahkeme sonuçlanmadan vefat edenler bile yaşanmıştır. Yerli ya da yersiz, haklı ya da haksız sanık olarak gösterilen kişilere yöneltilen suçlamalar Türkiye'nin adeta üzerini örtmüş, toplumsal güvene ve adaletin inandırıcılığına ağır hasar vermiştir.
Yargılamalar uzadıkça tartışmalar alevlenmiş, yanlı ve tarafgir değerlendirmeler arttıkça kutuplaşmalar zincirlerinden boşanmıştır. Ergenekon davasına konu olan iddialar ne kadar önemli ve ciddiye alınması gerekli ise de adaletin üzerine düşen siyaset gölgesi, geçmişle hesaplaşma ve rövanş alma hedefleri söz konusu davanın sulanmasına ve yıpranmasına hizmet etmiştir. Doğru ve yanlış bu kapsamda birbirine girmiş ve aralarındaki ayrım oldukça incelmiştir."
-"Karanlık odaların iftiraları"
Davada, darbe iddialarıyla ilgili kuşkuların kuvvetli delillerle desteklenemediğini, sağlam ve güvenilir tanıklarla güçlendirilemediğini savunan Bahçeli, "gizli tanık eziyetinin Ergenekon davasındaki kararların, tekemmül ettirilen hükümlerin oluşmasında hatırı sayılır bir fonksiyon icra ettiğini" dile getirdi.
Bahçeli, şunları kaydetti:
"Nitekim 'Parmaksız Zeki' kod isimli teröristin görüşleri bile önemli ve kayda değer bulunmuş, Türk Silahlı Kuvvetleri bu şekilde zan ve töhmet altında bırakılmıştır. Buna göre PKK militanları, Ergenekon davası muhteviyatında sunulan fırsat ve imkânları boş çevirmemişler, dağda yapamadıklarını duruşma salonlarında, karanlık odalarda iftiralarıyla yerine getirmişlerdir.
AKP iktidarının taraf olarak müdahil olduğu söz konusu dava, başından itibaren siyasal mülahaza, tesir ve telkinlere açık olmuştur. Adaletin ilke ve esasları hiç gözetilmemiş, hiç umursanmamıştır. Usul konusunda kastı aşan yanlış ve yaptırımlar ne hükümeti ne de hukuk insanlarını vicdanen ve kanunen rahatsız etmemiştir"
Silivrinin adeta Türk ordusunun yargılandığı ve silindir gibi üzerinden geçildiği zulümhaneye döndüğü savunan Bahçeli, "Hepsinden daha da hazin verici olanı ise, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde görev almış, makam ve mevkii olarak bu kurumun zirvesine tırmanmış değerli şahsiyetlerin terör örgütü kurmak ve yönetmekle suçlanması olmuştur" ifadesini kullandı.
TSK'nın terör örgütüyle eşdeğer görülmesi, şerefli isminin terörizmle bir anılması ve bu Peygamber Ocağı'na terörist yetiştiren çete muamelesi yapılmasının en nazik ifadeyle müfterilik olarak damgalanacağı eleştirisinde bulunan Bahçeli, şöyle devam etti:
"Şüphesiz AKP hükümeti ve tüm hücrelerine kadar zehirlediği adalet müessesesi tescilli ve kanlı asıl teröristbaşını aklama derdine düşerken, Genelkurmay Başkanlığı yapan saygın isimlere terör örgütü çamuru sıçratması ve örgüt yöneticiliği iftirasını reva görmesi ahlaksızlıktır. Türk milleti bu rezil tezgahı inanıyorum ki bağışlamayacak ve kimsenin de yanına bırakmayacaktır. Anlaşılan Nemrut Mustafa Paşa Divanı deyim yerindeyse on yıllar sonra tekrar harekete geçmiştir.
En alt rütbeden en üste kadar her seviyedeki Türk askeri, darbeci ve darbe teşebbüsüyle itham edilmiştir. Gazeteciler, yazarlar, akademisyenler, sanatçılar, siyasetçiler, işadamları, emekliler darbeci yaftasına maruz kalmışlardır. Masumlarla suçlular birbirine karıştırılmış; darbe kafesine, darbeci safına sağlıklı ve objektif bir tasnif yapılmadan muhalif özellikleriyle bilinen birçok kişi konulmuştur. Bu nedenle doğru bir şekilde başlayan, gerçek manada darbenin ve darbecilerin üstüne gitmesi gereken yargı süreçleri, ilerleyen yıllarda bağlayıcılığını ve inandırıcılığını hem ahlaken hem de hukuken yitirmiştir."
-"Tarafsızlığı kalmamış, objektifliği tarumar olmuş bir hukuk"
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin Ergenekon davası kapsamında yargılanan birçok kişiye ceza yağdırdığını ve önüne gelene mahkumiyet verdiğini ileri süren Bahçeli, 66'sı tutuklu olmak üzere 275 kişi hakkında belirlenen kararların açıklandığını söyledi.
Mahkeme heyetinin, özellikle ağırlaştırılmış müebbet ceza verme konusunda çok bonkör davrandığını ve hukuk zihniyetinde olmaması gereken yorumlarda bulunduğunu iddia eden Bahçeli, yargılananlar arasında bulunan 3 kişiye iki kez olmak üzere ağırlaştırılmış müebbet, 7 kişiye ağırlaştırılmış müebbet ve 9'una da müebbet ceza verildiğini söyledi.
Bahçeli, bu çerçevede 254 kişinin değişik cezalar aldığını, 21 kişinin suçsuz bulunduğunu ve 16 kişinin de tahliye edildiğini kaydetti.
Hukukun kararlarına saygı duymanın uyulması gereken başlıca kurallar arasında olduğuna dikkati çeken Bahçeli, ancak hukukun her şeyden önce saygıyı ve riayeti de hak etmesi gerektiğini ifade etti.
Tarafsızlığı kalmamış, objektifliği tarumar olmuş bir hukuk anlayışına saygı duymanın ve kararlarını vicdanlarda onaylamanın hiç şüphesiz akla ve mantığa aykırı olduğunu vurgulayan Bahçeli, "Ergenekon davasında, dayanaksız şüphelerden ve mesnetsiz delilerden hareket edilerek varılan sonuçlardan, aşırı ve ölçüsüz cezalardan malum bir azınlık dışında kimse memnun kalmamış ve olağan görmemiştir. Halbuki yandaşlar verilen uçuk ve kaçık cezalara sevinmiş ve neredeyse bayram etmişlerdir. AKP hükümetinin ise bir tek havalara uçmadığı, şenlik düzenlemediği kalmıştır. Hükümet sözcüsü Başbakan Yardımcısı alay eder gibi, 'herkese geçmiş olsun' diyerek yargının kararına saygı duyulması gerektiğinden bahsetmiştir" diye konuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın en yakınında bulunan danışmanın da, bu davanın Türk demokrasisinin geleceği açısından önemli bir dönüm noktası olduğunu ifade etmenin yanında, bir hesaplaşma olduğunu da belirttiğini dile getiren Devlet Bahçeli, "Ergenekon Davası Cumhuriyet tarihinin en büyük hukuki hesaplaşmasının adıdır. Çünkü, hesabı görülen Türkiye'dir, Türk milletidir, hesabı kesilen Türk Silahlı Kuvvetleri'dir. Hesaplaşılan, hesaba çekilen ve hesap sorulan vesayet, statüko, darbe kılıfıyla Türkiye'nin temel ve milli kurumlarıdır. AKP hükümeti küresel ve bölgesel projeler gereğince Türk Silahlı Kuvvetleri'ne operasyon yapmış, hukuku baltalamış ve Türkiye'nin kanına girmiştir" görüşünü paylaştı.
Bahçeli, şöyle devam etti:
"Şimdi Başbakan veya görevlendireceği birileri çıkıp şu soruların cevaplarını bize vermelidir. Hükümetin atadığı, Başbakan ve Cumhurbaşkanıyla iki yıl boyunca aynı mesaiyi paylaşan Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ'un müebbet hapis cezasıyla cezalandırılması doğru ve yerinde midir? Bu müebbet ceza verilmesi demek, Sayın Başbuğ ve onun gibilerini demir parmaklıklar ardında ölüme mahkum etmek değil midir? Başbakan'ın bile şikayet ettiği örgüt yöneticiliği suçlamasından dolayı, bu değerli komutanın yargılanması bırakınız adaleti, insanlığa sığacak mıdır? İstanbul 13.Ağır Ceza Mahkemesi; hangi delil, tanık ve belgelere dayanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin cebir ve şiddet kullanılarak ortadan kaldırılacağı veya görevlerini yapmasını kısmen ve tamamen engelleneceği kanısına varmıştır? Cebir nerededir, şiddet nerede yaşanmıştır?"
"Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, iki yıl boyunca kendilerine sözde cebir ve şiddet uygulayan birisine nasıl katlanmışlar, buna nasıl dayanmışlardır? Başbakan ve hükümeti hangi maksat ve gerekçeyle İlker Başbuğ'u Genelkurmay Başkanlığı görevinde tutmuştur" ifadesini kullanan Bahçeli, "Sayın Başbuğ, tıpkı İmralı canisi gibi müebbet ceza aldığına göre, şerefle şerefsizlik, şeytanla melek, caniyle kahraman nasıl, ama nasıl ayrıştırılacaktır?" diye sordu.
Kaynak: AA
2007'de alınan bir ihbar telefonuyla İstanbul Ümraniye'deki bir evde yapılan arama sonucunda 27 el bombası ele geçirildiğini ve arkasından yakın tarihin en uzun, en tartışmalı, en meşakkatli ve en çok konuşulan hukuki sürecinin başladığını anımsatan Bahçeli, şöyle devam etti:
"Yıllar içinde ardı arkası kesilmeyen operasyon dalgaları, evlere şafak vakti yapılan baskınlar, şüpheli olarak görülenlerin yaka paça tutuklanmaları, özel hayat ihlalleri, telefon dinlemeleri, fişlemeler, itibarsızlaştırma hamleleri hepimizin gözü önünde vuku bulmuştur. Görülen sözde darbe davasının karar günü olan 5 Ağustos 2013 gününe kadar 23 ayrı dosya ana davayla birleştirilmiştir. Binlerce sayfalık iddianame yazılmış, yüzlerce kişi mahkeme salonlarında ecel terleri dökmüş, yıllarca süren yargılamalar yapılmıştır.
Geçen uzun zaman zarfında cezaevinde hastalananlar, hatta mahkeme sonuçlanmadan vefat edenler bile yaşanmıştır. Yerli ya da yersiz, haklı ya da haksız sanık olarak gösterilen kişilere yöneltilen suçlamalar Türkiye'nin adeta üzerini örtmüş, toplumsal güvene ve adaletin inandırıcılığına ağır hasar vermiştir.
Yargılamalar uzadıkça tartışmalar alevlenmiş, yanlı ve tarafgir değerlendirmeler arttıkça kutuplaşmalar zincirlerinden boşanmıştır. Ergenekon davasına konu olan iddialar ne kadar önemli ve ciddiye alınması gerekli ise de adaletin üzerine düşen siyaset gölgesi, geçmişle hesaplaşma ve rövanş alma hedefleri söz konusu davanın sulanmasına ve yıpranmasına hizmet etmiştir. Doğru ve yanlış bu kapsamda birbirine girmiş ve aralarındaki ayrım oldukça incelmiştir."
-"Karanlık odaların iftiraları"
Davada, darbe iddialarıyla ilgili kuşkuların kuvvetli delillerle desteklenemediğini, sağlam ve güvenilir tanıklarla güçlendirilemediğini savunan Bahçeli, "gizli tanık eziyetinin Ergenekon davasındaki kararların, tekemmül ettirilen hükümlerin oluşmasında hatırı sayılır bir fonksiyon icra ettiğini" dile getirdi.
Bahçeli, şunları kaydetti:
"Nitekim 'Parmaksız Zeki' kod isimli teröristin görüşleri bile önemli ve kayda değer bulunmuş, Türk Silahlı Kuvvetleri bu şekilde zan ve töhmet altında bırakılmıştır. Buna göre PKK militanları, Ergenekon davası muhteviyatında sunulan fırsat ve imkânları boş çevirmemişler, dağda yapamadıklarını duruşma salonlarında, karanlık odalarda iftiralarıyla yerine getirmişlerdir.
AKP iktidarının taraf olarak müdahil olduğu söz konusu dava, başından itibaren siyasal mülahaza, tesir ve telkinlere açık olmuştur. Adaletin ilke ve esasları hiç gözetilmemiş, hiç umursanmamıştır. Usul konusunda kastı aşan yanlış ve yaptırımlar ne hükümeti ne de hukuk insanlarını vicdanen ve kanunen rahatsız etmemiştir"
Silivrinin adeta Türk ordusunun yargılandığı ve silindir gibi üzerinden geçildiği zulümhaneye döndüğü savunan Bahçeli, "Hepsinden daha da hazin verici olanı ise, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde görev almış, makam ve mevkii olarak bu kurumun zirvesine tırmanmış değerli şahsiyetlerin terör örgütü kurmak ve yönetmekle suçlanması olmuştur" ifadesini kullandı.
TSK'nın terör örgütüyle eşdeğer görülmesi, şerefli isminin terörizmle bir anılması ve bu Peygamber Ocağı'na terörist yetiştiren çete muamelesi yapılmasının en nazik ifadeyle müfterilik olarak damgalanacağı eleştirisinde bulunan Bahçeli, şöyle devam etti:
"Şüphesiz AKP hükümeti ve tüm hücrelerine kadar zehirlediği adalet müessesesi tescilli ve kanlı asıl teröristbaşını aklama derdine düşerken, Genelkurmay Başkanlığı yapan saygın isimlere terör örgütü çamuru sıçratması ve örgüt yöneticiliği iftirasını reva görmesi ahlaksızlıktır. Türk milleti bu rezil tezgahı inanıyorum ki bağışlamayacak ve kimsenin de yanına bırakmayacaktır. Anlaşılan Nemrut Mustafa Paşa Divanı deyim yerindeyse on yıllar sonra tekrar harekete geçmiştir.
En alt rütbeden en üste kadar her seviyedeki Türk askeri, darbeci ve darbe teşebbüsüyle itham edilmiştir. Gazeteciler, yazarlar, akademisyenler, sanatçılar, siyasetçiler, işadamları, emekliler darbeci yaftasına maruz kalmışlardır. Masumlarla suçlular birbirine karıştırılmış; darbe kafesine, darbeci safına sağlıklı ve objektif bir tasnif yapılmadan muhalif özellikleriyle bilinen birçok kişi konulmuştur. Bu nedenle doğru bir şekilde başlayan, gerçek manada darbenin ve darbecilerin üstüne gitmesi gereken yargı süreçleri, ilerleyen yıllarda bağlayıcılığını ve inandırıcılığını hem ahlaken hem de hukuken yitirmiştir."
-"Tarafsızlığı kalmamış, objektifliği tarumar olmuş bir hukuk"
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin Ergenekon davası kapsamında yargılanan birçok kişiye ceza yağdırdığını ve önüne gelene mahkumiyet verdiğini ileri süren Bahçeli, 66'sı tutuklu olmak üzere 275 kişi hakkında belirlenen kararların açıklandığını söyledi.
Mahkeme heyetinin, özellikle ağırlaştırılmış müebbet ceza verme konusunda çok bonkör davrandığını ve hukuk zihniyetinde olmaması gereken yorumlarda bulunduğunu iddia eden Bahçeli, yargılananlar arasında bulunan 3 kişiye iki kez olmak üzere ağırlaştırılmış müebbet, 7 kişiye ağırlaştırılmış müebbet ve 9'una da müebbet ceza verildiğini söyledi.
Bahçeli, bu çerçevede 254 kişinin değişik cezalar aldığını, 21 kişinin suçsuz bulunduğunu ve 16 kişinin de tahliye edildiğini kaydetti.
Hukukun kararlarına saygı duymanın uyulması gereken başlıca kurallar arasında olduğuna dikkati çeken Bahçeli, ancak hukukun her şeyden önce saygıyı ve riayeti de hak etmesi gerektiğini ifade etti.
Tarafsızlığı kalmamış, objektifliği tarumar olmuş bir hukuk anlayışına saygı duymanın ve kararlarını vicdanlarda onaylamanın hiç şüphesiz akla ve mantığa aykırı olduğunu vurgulayan Bahçeli, "Ergenekon davasında, dayanaksız şüphelerden ve mesnetsiz delilerden hareket edilerek varılan sonuçlardan, aşırı ve ölçüsüz cezalardan malum bir azınlık dışında kimse memnun kalmamış ve olağan görmemiştir. Halbuki yandaşlar verilen uçuk ve kaçık cezalara sevinmiş ve neredeyse bayram etmişlerdir. AKP hükümetinin ise bir tek havalara uçmadığı, şenlik düzenlemediği kalmıştır. Hükümet sözcüsü Başbakan Yardımcısı alay eder gibi, 'herkese geçmiş olsun' diyerek yargının kararına saygı duyulması gerektiğinden bahsetmiştir" diye konuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın en yakınında bulunan danışmanın da, bu davanın Türk demokrasisinin geleceği açısından önemli bir dönüm noktası olduğunu ifade etmenin yanında, bir hesaplaşma olduğunu da belirttiğini dile getiren Devlet Bahçeli, "Ergenekon Davası Cumhuriyet tarihinin en büyük hukuki hesaplaşmasının adıdır. Çünkü, hesabı görülen Türkiye'dir, Türk milletidir, hesabı kesilen Türk Silahlı Kuvvetleri'dir. Hesaplaşılan, hesaba çekilen ve hesap sorulan vesayet, statüko, darbe kılıfıyla Türkiye'nin temel ve milli kurumlarıdır. AKP hükümeti küresel ve bölgesel projeler gereğince Türk Silahlı Kuvvetleri'ne operasyon yapmış, hukuku baltalamış ve Türkiye'nin kanına girmiştir" görüşünü paylaştı.
Bahçeli, şöyle devam etti:
"Şimdi Başbakan veya görevlendireceği birileri çıkıp şu soruların cevaplarını bize vermelidir. Hükümetin atadığı, Başbakan ve Cumhurbaşkanıyla iki yıl boyunca aynı mesaiyi paylaşan Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ'un müebbet hapis cezasıyla cezalandırılması doğru ve yerinde midir? Bu müebbet ceza verilmesi demek, Sayın Başbuğ ve onun gibilerini demir parmaklıklar ardında ölüme mahkum etmek değil midir? Başbakan'ın bile şikayet ettiği örgüt yöneticiliği suçlamasından dolayı, bu değerli komutanın yargılanması bırakınız adaleti, insanlığa sığacak mıdır? İstanbul 13.Ağır Ceza Mahkemesi; hangi delil, tanık ve belgelere dayanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin cebir ve şiddet kullanılarak ortadan kaldırılacağı veya görevlerini yapmasını kısmen ve tamamen engelleneceği kanısına varmıştır? Cebir nerededir, şiddet nerede yaşanmıştır?"
"Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, iki yıl boyunca kendilerine sözde cebir ve şiddet uygulayan birisine nasıl katlanmışlar, buna nasıl dayanmışlardır? Başbakan ve hükümeti hangi maksat ve gerekçeyle İlker Başbuğ'u Genelkurmay Başkanlığı görevinde tutmuştur" ifadesini kullanan Bahçeli, "Sayın Başbuğ, tıpkı İmralı canisi gibi müebbet ceza aldığına göre, şerefle şerefsizlik, şeytanla melek, caniyle kahraman nasıl, ama nasıl ayrıştırılacaktır?" diye sordu.