Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Ergün Açıklaması
KOCAELİ - Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, Alevi vatandaşların dini kimlik problemlerinin çözülmesi gerektiğini belirterek, "İnsanlar cemevinde kendi yaptıklarına 'ibadet' diyorlarsa, kimsenin buna 'ibadet değil' deme hakkı yok, biz bunu tanımlayamayız. Ben bunu ibadet kastıyla böyle yapıyorum' diyorsa, o onun bileceği bir şeydir. İbadetleri biz kabul etmiyoruz. İbadetleri kabul eden Allah'tır" dedi.
Kanal 24 televizyonunda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Ergün, Suriye'de ortaya çıkan görüntülerin içler acısı olduğunu belirterek, Suriye'de insanların dünyanın gözü önünde katledildiğini, dünyanın buna sessiz kaldığını kaydetti.
"İnsanların veya ülkelerin siyasi ve ekonomik çıkarları, bütün bunlara göz yummaya değecek çıkarlar mıdır?" diye soran Ergün, Esed'in babasından çok daha geri bir yere düştüğünü anlattı.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin dünyada adaletsizliklerin önlenmesi için çalışan bir mekanizmaya dönüştürülmesi gerektiğine dikkati çeken Ergün, üye profili ve II. Dünya Savaşı'ndaki dengeleri koruma anlayışıyla bu işin sürdürülemeyeceğini vurguladı.
"O zaman dünyanın her yerinde adaletsizlik alacak başını gidecektir" diyen Ergün, "Yani benim burada siyasi çıkarlarım var, ben buradaki katliamı görmezden geleyim. Benim şurada siyasi ve ekonomik çıkarlarım var, ben de buradaki darbeyi ve katliamı görmezden geleyim '.Böyle bir Güvenlik Konseyi anlayışı olamaz, güvenlik sağlanamaz" ifadesini kullandı.
Güvenlik Konseyinin bu yaklaşımın, dünyada güvenliği sağlayamaycağına işaret eden Ergün, şunları söyledi:
"Çünkü adalet sağlanmadığı zaman, insan hakları, özgürlükler, demokratik ilerlemeler korunmadığı zaman, o zaman siz güvenliği de sağlayamazsınız; Güvenlik Konseyinin bu yönüyle kendini sorgulaması, bütün dünyanın sorgulaması lazım. Biz bu nedenle son zamanlarda özellikle uluslararası platformlarda Başbakanımız öncülük etmek üzere bu konuyu sık sık dile getiriyoruz, Güvenlik Konseyi bu şekilde gidemez, Birleşmiş Milletler bu şekilde gidemez. Dünyada milletler Birleşmiş Milletleri de, Güvenlik Konseyini de sorgulamaya başladılar, zaten sorguluyorlar, 'böyle olur mu bu işler' diye."
-Mübareksiz Mübarek rejimi
Adaletten yana durmak için akla, vicdanın öncülük etmesi gerektiğinin altını çizen Ergün, şöyle konuştu:
"Vicdanın peşinde gitmesi lazım aklın. Vicdanın öncülüğünde bir akla ihtiyaç var. Akıl vicdandan bağımsızsa, çıkarlarla bağlantılı hale gelirse, münhasıran çıkarlarla bağlantılı bir akıl haline gelirse, bütün yapılanlara mazeret, bahane bulursunuz. Eğer aklın rehberi vicdan değilse, ilkeler değilse. böyle zamanlarda aklın rehberi kim olacak? Çıkarlar mı, vicdan mı, ilkeler mi olacak?
İlkelerimiz yoksa eğer bizim, o zaman çıkarlarımızı ilkelerimizin yerine koyacaksak, çıkarlarımızı vicdanımızın yerine koyacaksak, o zaman böyle bir dünya yaşanmaz bir dünya haline gelir."
Mısır'daki gelişmeleri de değerlendiren Ergün, "Bir anda bakıyorsunuz mahkeme toplanıyor, Hüsnü Mübarek tahliye ediliyor. Yani bir Mübareksiz Mübarek rejimi oluşturma çabasının var olduğunu görüyoruz" dedi.
-Ali İsmail Korkmaz
Ergün, Eskişehir'de üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz'ın feci şekilde dövülerek öldürülmesine ilişkin, şunları belirtti:
"Hangi olayda, nerede olursa olsun ve kime yapılırsa yapılsın, Türkiye bu tür meseleleri çözüme kavuşturma kararlığında olan bir ülke. Biz birçok faili meçhul cinayeti aydınlattık. Türkiye, işkence, kötü muamele, faili meçhul cinayet gibi veya birtakım kitlesel olaylarda kim vurduya gitmek gibi meselelerde tahammülü olan bir ülke değil. Ülkeler böyle ortamlarda bir şey kazanmıyorlar. Böyle ortamlar ülkelere aslında toptan kaybettiriyor. Tabi ki böyle bir olayın olması da ayrıca başlı başına üzücü bir olay. İnşallah Türkiye bir daha bu tür olayları yaşamayacaktır."
-"Kimsenin 'ibadet değil' deme hakkı yok"
Alevi sorununa ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Ergün, Alevi vatandaşların dini kimlik problemi olduğunu ve bunun çözülmesi gerektiğini savundu.
"Cemevlerindeki problemlerin çözülmesi lazım" diyen Ergün, şunları kaydetti:
"İnsanlar cemevinde kendi yaptıklarına 'ibadet' diyorlarsa, kimsenin buna 'ibadet değil' deme hakkı yok, biz bunu tanımlayamayız yani, bunu bizim tanımlama şansımız yok. 'Ben bunu ibadet kastıyla böyle yapıyorum' diyorsa, o onun bileceği bir şeydir. İbadetleri biz kabul etmiyoruz. İbadetleri kabul eden Allah'tır. Hangisi ibadet sayar, hangisini ibadet saymaz, biz bunu bilemeyiz. Bunların bizim tarafımızdan, devlet tarafından veya başkaları tarafından değerlendirilmesi doğru değil."
Ergün, Alevi vatandaşların dini kimlik problemlerinin çözümü için adım atılması gerektiğini, çalıştaylarla önemli bir noktaya gelindiğini, bazı konuların netleştiğini vurgulayarak, "Alevi vatandaşlarımızın da çok farklı talepleri olabilir. O talepleri bir ortak noktada buluşturmak da kolay değil. Demokrasi, hukuk içinde kırmadan, dökmeden, birbirimizi üzmeden çözmemiz lazım. Yapılabilecek olanları, zaman içerisinde gerçekleştirilecek olanları, hemen yapılması gerekenleri iyi analiz ederek" şeklinde konuştu.
-Başörtülü milletvekili
Üniversitelerdeki başörtüsü sorununun fiili olarak çözüldüğünü ancak bunun kalıcı hale getirilmesi gerektiğinin altını çizen Ergün, aynı zamanda başörtülülerin kamuda çalışma problemlerinin de Anayasa'ya aykırı olduğunu vurguladı.
Anayasan'ın 70. maddesinin insanların çalışma hakkını, bir başka maddesinin de kamu hizmetlerine girme hakkını tanımladığına dikkati çeken Ergün, şunları söyledi:
"Uygulamada Anayasa'da ne üniversiteye başörtülü girmeyi yasaklayan ne de kamuda çalışmayı yasaklayan bir hüküm var. Tamamen 12 Eylül'ün ve 28 Şubat'ın dayatmalarının devamıdır bu. Yani kanun haline gelmiş bu dayatmalar, bu fiili durumlar. Niçin parlamentoda başörtülü milletvekili olamadı, niçin olamadı? Bir anayasa engeli mi var, bir içtüzük engeli mi var? Hayır, 28 Şubat'ta rahmetli Ecevit'in ve o günkü hükümet taraftarlarının bir farklı duruşu, askerlerin farklı duruşu, 28 Şubat sürecinin atmosferi kanun haline geldi, anayasa haline geldi, böyle bir şey olabilir mi ya?"
-"Türkiye'nin hızına hız katacaktır"
"Bir ülkede birisinin dayatması, keyfi tutumu nasıl anayasa, nasıl içtüzük haline gelebilir, nasıl uygulamaya dönüşebilir?" diye soran Ergün, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Üniversitedeki uygulamalar da böyleydi, kamudaki uygulama da. Kamuda bir yönetmelik var ama yönetmelik insan haklarına aykırı kardeşim. Yönetmelik kanunlara aykırı, yönetmelik Anayasa'ya da aykırı. 12 Eylül'ün, 28 Şubat'ın fiili durumu yönetmeliğe ve uygulamaya dönüşmüş durumda. Neden olsun, neden insanlar kamuda çalışırken kendilerini değiştirmek durumunda kalsınlar, kendi kimliklerinin dışına çıkmak durumunda kalsınlar? 28 Şubat'ta kim ne dayattı, 12 Eylül'de kim ne dayattı, bu yönetmelik haline dönüştü, fiili duruma dönüştü, bunların peşinden koşuyoruz.
Bu problemlerin ortadan kalkacağı bir Türkiye, inanın ayağındaki birçok prangayı çözmüş bir Türkiye haline gelecektir, Türkiye'nin hızına bunlar hız katacaktır."
-Belediye başkan aday adaylığı
Ergün, belediye başkanlığı için niyeti olup olmadığı sorusuna, "Benim belediye başkanı veya milletvekili olarak herhangi bir şekilde siyasetin seçimle gelen kademelerinde siyaset yapma düşüncem yok açıkçası ama siyaset de sadece seçimle gelinen görevlerden ibaret değil, onun dışında da siyasete katkı sağlayacağınız birçok alan olacak, ben o alanlarda siyasete katkı sağlayacaksam, o alanlarda sağlamayı düşünürüm" şeklinde yanıt verdi.
Kaynak: AA
"İnsanların veya ülkelerin siyasi ve ekonomik çıkarları, bütün bunlara göz yummaya değecek çıkarlar mıdır?" diye soran Ergün, Esed'in babasından çok daha geri bir yere düştüğünü anlattı.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin dünyada adaletsizliklerin önlenmesi için çalışan bir mekanizmaya dönüştürülmesi gerektiğine dikkati çeken Ergün, üye profili ve II. Dünya Savaşı'ndaki dengeleri koruma anlayışıyla bu işin sürdürülemeyeceğini vurguladı.
"O zaman dünyanın her yerinde adaletsizlik alacak başını gidecektir" diyen Ergün, "Yani benim burada siyasi çıkarlarım var, ben buradaki katliamı görmezden geleyim. Benim şurada siyasi ve ekonomik çıkarlarım var, ben de buradaki darbeyi ve katliamı görmezden geleyim '.Böyle bir Güvenlik Konseyi anlayışı olamaz, güvenlik sağlanamaz" ifadesini kullandı.
Güvenlik Konseyinin bu yaklaşımın, dünyada güvenliği sağlayamaycağına işaret eden Ergün, şunları söyledi:
"Çünkü adalet sağlanmadığı zaman, insan hakları, özgürlükler, demokratik ilerlemeler korunmadığı zaman, o zaman siz güvenliği de sağlayamazsınız; Güvenlik Konseyinin bu yönüyle kendini sorgulaması, bütün dünyanın sorgulaması lazım. Biz bu nedenle son zamanlarda özellikle uluslararası platformlarda Başbakanımız öncülük etmek üzere bu konuyu sık sık dile getiriyoruz, Güvenlik Konseyi bu şekilde gidemez, Birleşmiş Milletler bu şekilde gidemez. Dünyada milletler Birleşmiş Milletleri de, Güvenlik Konseyini de sorgulamaya başladılar, zaten sorguluyorlar, 'böyle olur mu bu işler' diye."
-Mübareksiz Mübarek rejimi
Adaletten yana durmak için akla, vicdanın öncülük etmesi gerektiğinin altını çizen Ergün, şöyle konuştu:
"Vicdanın peşinde gitmesi lazım aklın. Vicdanın öncülüğünde bir akla ihtiyaç var. Akıl vicdandan bağımsızsa, çıkarlarla bağlantılı hale gelirse, münhasıran çıkarlarla bağlantılı bir akıl haline gelirse, bütün yapılanlara mazeret, bahane bulursunuz. Eğer aklın rehberi vicdan değilse, ilkeler değilse. böyle zamanlarda aklın rehberi kim olacak? Çıkarlar mı, vicdan mı, ilkeler mi olacak?
İlkelerimiz yoksa eğer bizim, o zaman çıkarlarımızı ilkelerimizin yerine koyacaksak, çıkarlarımızı vicdanımızın yerine koyacaksak, o zaman böyle bir dünya yaşanmaz bir dünya haline gelir."
Mısır'daki gelişmeleri de değerlendiren Ergün, "Bir anda bakıyorsunuz mahkeme toplanıyor, Hüsnü Mübarek tahliye ediliyor. Yani bir Mübareksiz Mübarek rejimi oluşturma çabasının var olduğunu görüyoruz" dedi.
-Ali İsmail Korkmaz
Ergün, Eskişehir'de üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz'ın feci şekilde dövülerek öldürülmesine ilişkin, şunları belirtti:
"Hangi olayda, nerede olursa olsun ve kime yapılırsa yapılsın, Türkiye bu tür meseleleri çözüme kavuşturma kararlığında olan bir ülke. Biz birçok faili meçhul cinayeti aydınlattık. Türkiye, işkence, kötü muamele, faili meçhul cinayet gibi veya birtakım kitlesel olaylarda kim vurduya gitmek gibi meselelerde tahammülü olan bir ülke değil. Ülkeler böyle ortamlarda bir şey kazanmıyorlar. Böyle ortamlar ülkelere aslında toptan kaybettiriyor. Tabi ki böyle bir olayın olması da ayrıca başlı başına üzücü bir olay. İnşallah Türkiye bir daha bu tür olayları yaşamayacaktır."
-"Kimsenin 'ibadet değil' deme hakkı yok"
Alevi sorununa ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Ergün, Alevi vatandaşların dini kimlik problemi olduğunu ve bunun çözülmesi gerektiğini savundu.
"Cemevlerindeki problemlerin çözülmesi lazım" diyen Ergün, şunları kaydetti:
"İnsanlar cemevinde kendi yaptıklarına 'ibadet' diyorlarsa, kimsenin buna 'ibadet değil' deme hakkı yok, biz bunu tanımlayamayız yani, bunu bizim tanımlama şansımız yok. 'Ben bunu ibadet kastıyla böyle yapıyorum' diyorsa, o onun bileceği bir şeydir. İbadetleri biz kabul etmiyoruz. İbadetleri kabul eden Allah'tır. Hangisi ibadet sayar, hangisini ibadet saymaz, biz bunu bilemeyiz. Bunların bizim tarafımızdan, devlet tarafından veya başkaları tarafından değerlendirilmesi doğru değil."
Ergün, Alevi vatandaşların dini kimlik problemlerinin çözümü için adım atılması gerektiğini, çalıştaylarla önemli bir noktaya gelindiğini, bazı konuların netleştiğini vurgulayarak, "Alevi vatandaşlarımızın da çok farklı talepleri olabilir. O talepleri bir ortak noktada buluşturmak da kolay değil. Demokrasi, hukuk içinde kırmadan, dökmeden, birbirimizi üzmeden çözmemiz lazım. Yapılabilecek olanları, zaman içerisinde gerçekleştirilecek olanları, hemen yapılması gerekenleri iyi analiz ederek" şeklinde konuştu.
-Başörtülü milletvekili
Üniversitelerdeki başörtüsü sorununun fiili olarak çözüldüğünü ancak bunun kalıcı hale getirilmesi gerektiğinin altını çizen Ergün, aynı zamanda başörtülülerin kamuda çalışma problemlerinin de Anayasa'ya aykırı olduğunu vurguladı.
Anayasan'ın 70. maddesinin insanların çalışma hakkını, bir başka maddesinin de kamu hizmetlerine girme hakkını tanımladığına dikkati çeken Ergün, şunları söyledi:
"Uygulamada Anayasa'da ne üniversiteye başörtülü girmeyi yasaklayan ne de kamuda çalışmayı yasaklayan bir hüküm var. Tamamen 12 Eylül'ün ve 28 Şubat'ın dayatmalarının devamıdır bu. Yani kanun haline gelmiş bu dayatmalar, bu fiili durumlar. Niçin parlamentoda başörtülü milletvekili olamadı, niçin olamadı? Bir anayasa engeli mi var, bir içtüzük engeli mi var? Hayır, 28 Şubat'ta rahmetli Ecevit'in ve o günkü hükümet taraftarlarının bir farklı duruşu, askerlerin farklı duruşu, 28 Şubat sürecinin atmosferi kanun haline geldi, anayasa haline geldi, böyle bir şey olabilir mi ya?"
-"Türkiye'nin hızına hız katacaktır"
"Bir ülkede birisinin dayatması, keyfi tutumu nasıl anayasa, nasıl içtüzük haline gelebilir, nasıl uygulamaya dönüşebilir?" diye soran Ergün, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Üniversitedeki uygulamalar da böyleydi, kamudaki uygulama da. Kamuda bir yönetmelik var ama yönetmelik insan haklarına aykırı kardeşim. Yönetmelik kanunlara aykırı, yönetmelik Anayasa'ya da aykırı. 12 Eylül'ün, 28 Şubat'ın fiili durumu yönetmeliğe ve uygulamaya dönüşmüş durumda. Neden olsun, neden insanlar kamuda çalışırken kendilerini değiştirmek durumunda kalsınlar, kendi kimliklerinin dışına çıkmak durumunda kalsınlar? 28 Şubat'ta kim ne dayattı, 12 Eylül'de kim ne dayattı, bu yönetmelik haline dönüştü, fiili duruma dönüştü, bunların peşinden koşuyoruz.
Bu problemlerin ortadan kalkacağı bir Türkiye, inanın ayağındaki birçok prangayı çözmüş bir Türkiye haline gelecektir, Türkiye'nin hızına bunlar hız katacaktır."
-Belediye başkan aday adaylığı
Ergün, belediye başkanlığı için niyeti olup olmadığı sorusuna, "Benim belediye başkanı veya milletvekili olarak herhangi bir şekilde siyasetin seçimle gelen kademelerinde siyaset yapma düşüncem yok açıkçası ama siyaset de sadece seçimle gelinen görevlerden ibaret değil, onun dışında da siyasete katkı sağlayacağınız birçok alan olacak, ben o alanlarda siyasete katkı sağlayacaksam, o alanlarda sağlamayı düşünürüm" şeklinde yanıt verdi.