Bayburt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Selçuk Coşkun:
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından bu seneki Kutlu Doğum etkinliklerinin ana teması olarak belirlenen ‘Hz.Peygamber ve İnsan Onuru’ konulu konferansta konuşan Rektör Prof. Dr. Selçuk Coşkun, onurla nefsin birbirine karıştırıldığını, onurlu insanın, aklıselim ile kalbi mutmainin buluşturduğu bir çeşit saygılı insan tipi olduğunu söyledi.
Bayburt Müftülüğü ve Bayburt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi tarafından Kutlu Doğum Etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen etkinlik Kuran-ı Kerim tilavetiyle başladı.
Kuran-ı Kerim tilavetinin ardından kürsüye gelen ve kendisi de İlahiyat profesörü olan Bayburt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Selçuk Coşkun, “Bütün çirkinlikler ve bütün güzelliklerin hepsinin kaynağı insandır. Niye böyle, sebep nedir? Bizim irfan geleneğimizde insan bu mudur? İnsan insan olursa onur kendiliğinden gelecek zaten. Yani onuru ayrıca anlatmaya gerek yok, Nedir insan? Adem-i suğradır. Yani küçük alem. Züpte-i alemdir. Alemin özüdür. Ahsen-i halikindir. Bütün yaratılmışların en iyisidir. Ahsen-i takvimdir. En güzel kıvamda yaratılmıştır. Mükerremdir. Keremlendirilmiştir. Ama insan aynı zamanda hayvanlardan da aşağıdadır. Yani İnsan bazen meleklerden üstün, bazen de hayvanlardan da aşağıya inebilmektedir.” dedi.
Klasik İslam geleneğinde insanın tanımlanmaya çalışıldığını ancak hiçbir tarifin tam anlamıyla insanı anlatmadı anlaşılınca insanın diğer canlılardan farkını ortaya koymaya çalışıldığını ancak yine tutmadığını kaydeden Rektör Coşkun, “O zaman şunda karar kılmışlar: İnsan medeniyet kuran bir varlıktır. Yani insan, geçmişten aldığı bilgileri özümseyip analiz edip sentez edip gelecekte başkalarının da kullanabileceği hale getirebilen bir varlıktır. Diğer canlıların hepsi içinde doğdukları çevreye uyum sağlarlar, insan ise içinde doğduğu çevreyi şekillendirmeye kalkar. Ona yön vermeye kalkar. İnsanın en bariz ve en net özelliklerinden birisi budur.” dedi.
İnsanın ruh ve bedenden mürekkep bir varlık olduğunun altını çizen Rektör Coşkun, sadece ruha insan denilemeyeceği gibi sadece bedene de insan denilemediğini kaydetti.
“İnsan, ruhla bedenin izdivacından ortaya çıkan bir varlıktır. Ruhla bedenin evliliğinden doğan iki tane de çocuk var. Bunlardan biri akıl, diğeri ise gönül. Aklı bir potansiyele sahip ama yalnız bıraktığınızda yolunu da şaşırabilir. İşte bunun için, yani akla mukayyet olmak için din gönderilmiştir. Gönülde ne var? Gönülde her şey var, umman gibi bir alem… Bir sürü duygular var. Nefsin de cirit attığı bir mekan. Dolayısıyla sürekli çalkantılar içerisinde. Nereye kadar? Sükûnet buluncaya kadar. Böyle bir varlık insan… Aklı koruyacak olan şey din, gönle mukayyet olacak olan şey de biraz akıl biraz da ruh” diye Rektör Coşkun sözlerine şöyle devam etti, “Hiçbir din, insanlara ait olan duyguları yok saymaz, saymamalıdır. Hele hele İslam dininin böyle bir hedefi de yoktur gayesi de yoktur. Allah da peygamberler de bilir ki insanın yaradılışında bu duygular vardır; nefret, sevgi, muhabbet, hüzün, gazap, merhamet, cinsi duygu… Dinler bunları doğru tarafa yönlendirir. Bunların hepsini bir araya topladığınızda ortaya fıtrat denilen şey çıkar. İnsanın doğuştan, beraberinde getirdiği özelliklerin bütününe fıtrat denir. Peygamber efendimiz, ‘her çocuk fıtrat üzerine doğar’ buyuruyor. Bakınız İslam fıtratı üzerine değil, fıtrat üzerine doğar diyor. Fıtrat insani kıvamdır, özdür, yapıdır. Aslında din ile de bir alakası yoktur. Bu fıtrat Allah’tan geldiği gibi korunursa zaten doğruyu seçecektir. Korunmazsa muhtemelen çevre onu yoldan çıkartacaktır, çevre onu yoldan çıkartırken ya Yahudi, ya Hristiyan, ya mecusi ya da ateist yapar. Ama normal olanı zaten kendi halinde bıraksanız, o doğru olanı tercih edecek bir yapıdadır. Biz buna ‘selim fıtrat’ da diyoruz. Bu bir çeşit bilgisayardaki sistem dosyaları gibidir. Yani fıtrat, sistem dosyaları ile gelir, zamanla siz buna yeni programlar yüklersiniz. Arada sistem dosyasına virüs de bulaştırabilirsiniz.” Din aklın üzerinde olursa ya da akıl dine göre hareket ederse, akıl o vakit haddini bileceğini belirten Rektör Coşkun, akıl haddini bildiğinde de o aklın sahibi olan insanın kul olacağını vurguladı. Rektör Coşkun şöyle devam etti, “Bir an nazarınızı kendinize çevirin… Siz şu anda beni dinliyorsunuz ama birçoğunuzun aklında ben varken gönlünde başka şeyler geçiyor. Gönülden geçen o şeylere de hakim olamazsınız. Yunus Emre hepinizin çokça duyduğu kıtalarında şöyle diyor, ‘Bir kez gönül yıktın ise, bu kıldığını namaz değil. Yetmiş iki millet dahi, elin yüzün yumaz değil. Aksakallı pir koca, bilemez hali nice, emek vermesin hacca, bir gönül yıkar ise. Gönül Çalabın tahtı (Allah), Çalap gönüle baktı, iki cihan bedbahttı, kim gönül yıkar ise.” Nefsin gönülde cirit atan ve insanı sürekli değişik yönlere, kötülüklere sevk etmeye çalışan bir mahluk olduğunu belirten Rektör Coşkun, “Onurla insan arasında karıştırılan esas nokta nefistir. Yani şu tabirleri Türkçede çok görürsünüz. ‘Onurum kırıldı, onurum zedelendi’. Nefis onur değildir. Onur aklıselim ile kalbi mutmainin buluşturduğu bir çeşit saygılı insan tipidir. Ama nefise kesinlikle onur diyemezsiniz. Yani enaniyet, insanlara onur diye telkin edilemez. Yani enaniyet anlamındaki onur, esasında Müslümana yakışmayan bir tavır olur. Bir çeşit nefsin temsilcisi olarak gördüğümüz onur, şu anda toplumda insanlar arasındaki problemlerin de temel sebebidir. Aslında günümüzde onura dokunduğu iddia edilen şeyler gerçek anlamada onuruna dokunan şeyler değil. Bir çeşit nefsin hazmedemediği şeylerdir. Hazreti Peygamber onurlu değil miydi? Hazreti peygambere yapılanlardan hangisi bize yapılıyor da biz tepki duyuyoruz. Hazreti peygambere yapılan zulümler, işkenceler… Hazreti peygamberin hiç onuru yok mudur? Bunları hiç sonradan mesele etmiş midir? Şu anda içinde bulunduğumuz topluma bir bakınız. En ufak bir kırgınlığın, 30 sene 40 sene hesabını soran insan tipleri var aramızda. Bu anlamda insanlar Allah’a ne kadar yakın olurlarsa aslında o kadar onurlu olurlar. Onurlu insanların kendisini anlatmaya ihtiyacı yok ben buyum ben şuyum diye. Onlar metrelerce öteden kendini elli ederler. İnsanlar Allah’a ne kadar yakın olursa insanları etkileme gücü o kadar fazladır. Bir çeşit mıknatıs gibi düşünün…” şeklinde konuştu.
Onurun sonradan elde edilemeyeceğini, insanların Allah’ın dediği gibi yaşadığı takdirde kendiliğinden oluştuğunu kaydeden ve onurla birlikte insanların kendisine olan saygısından dolayı başkasına da saygılı davranacağını öne süren Rektör Coşkun konupşmasını şöyle tamamladı, “Peki kim bu başkaları? Toplumdaki insanlar… Cinsiyet açısından bakarsanız kadınlar var erkekler var. Yaş açısından bakarsanız çocuklar, gençler, olgun yaşta olanlar ve yaşlılar var. Sağlık açısından bakacak olursanız hastalar, sağlamlar ve engelliler var. Hangi açıdan bakarsanız toplumda değişik insan türlerini görürsünüz. O zaman insanı onura etmek ne demektir? Hangisi olursa hangi türden, cinsten, seviyeden olursa olsun her insan hak ettiği gibi muamelede bulunmaktır. Hazreti İbrahim’in ateşe atıldığındaki onurlu duruşunu hatırlayın. Hz. Yakup’un Kenan ilinde evlat hasreti çektiğindeki onurlu duruşu hatırlayın. Hz. Yusuf zindanlarda veya iftira edildiği zamanki onurlu duruşunu hatırlayın. Hz Eyyub’un o hastalıklara nasıl tahammül ettiğini ve hastayken ki onurlu duruşunu hatırlayın. Hz Musa’nın tufan gemisine bindiğinde geride bıraktığı yakınlarını ve o andaki onurunu düşünün. Ve Hz Peygamberi düşünün. Yedi yaşında annesini kaybetmiş, peygamberlik geldiğinde çektiği işkenceleri, o insanların tepkileri ve onun karşısındaki onurlu duruşunu hatılayım. Evlatlarını, çocuklarını, amcasını kaybettiği zaman ki İslam tarihinde buna ‘hüzün yılları’ derler o zamanki onurlu duruşunu hatırlayın. Hz Peygamberin vatanını terk ettiğinde ki onurlu duruşunu hatırlayın. Hedef Allah’tır, Allah rızasıdır. Allah rızasına ulaşmak için gerisi teferruattır. Kim için onurlu insan için. Hedef rıza-i baridir gerisi teferruattır”.
Şair Zihni Kültür Merkezinde düzenlenen konferansa Bayburt Vali Vekili Ali Gökay, Belediye Başkan Vekili Kadir Ekşi, Bayburt İl Müftüsü Kemalettin Aksoy, Bayburt Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Tozlu, İl Milli Eğitim Müdürü Seydi Doğan ile birlikte daire amirleri ve vatandaşlar katıldı.
Konferans sonunda Rektör Coşkun’a Vali Vekili Ali Gökay tarafından bakır işlemeli tepsi hediye edildi .
Kaynak: İHA
Kuran-ı Kerim tilavetinin ardından kürsüye gelen ve kendisi de İlahiyat profesörü olan Bayburt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Selçuk Coşkun, “Bütün çirkinlikler ve bütün güzelliklerin hepsinin kaynağı insandır. Niye böyle, sebep nedir? Bizim irfan geleneğimizde insan bu mudur? İnsan insan olursa onur kendiliğinden gelecek zaten. Yani onuru ayrıca anlatmaya gerek yok, Nedir insan? Adem-i suğradır. Yani küçük alem. Züpte-i alemdir. Alemin özüdür. Ahsen-i halikindir. Bütün yaratılmışların en iyisidir. Ahsen-i takvimdir. En güzel kıvamda yaratılmıştır. Mükerremdir. Keremlendirilmiştir. Ama insan aynı zamanda hayvanlardan da aşağıdadır. Yani İnsan bazen meleklerden üstün, bazen de hayvanlardan da aşağıya inebilmektedir.” dedi.
Klasik İslam geleneğinde insanın tanımlanmaya çalışıldığını ancak hiçbir tarifin tam anlamıyla insanı anlatmadı anlaşılınca insanın diğer canlılardan farkını ortaya koymaya çalışıldığını ancak yine tutmadığını kaydeden Rektör Coşkun, “O zaman şunda karar kılmışlar: İnsan medeniyet kuran bir varlıktır. Yani insan, geçmişten aldığı bilgileri özümseyip analiz edip sentez edip gelecekte başkalarının da kullanabileceği hale getirebilen bir varlıktır. Diğer canlıların hepsi içinde doğdukları çevreye uyum sağlarlar, insan ise içinde doğduğu çevreyi şekillendirmeye kalkar. Ona yön vermeye kalkar. İnsanın en bariz ve en net özelliklerinden birisi budur.” dedi.
İnsanın ruh ve bedenden mürekkep bir varlık olduğunun altını çizen Rektör Coşkun, sadece ruha insan denilemeyeceği gibi sadece bedene de insan denilemediğini kaydetti.
“İnsan, ruhla bedenin izdivacından ortaya çıkan bir varlıktır. Ruhla bedenin evliliğinden doğan iki tane de çocuk var. Bunlardan biri akıl, diğeri ise gönül. Aklı bir potansiyele sahip ama yalnız bıraktığınızda yolunu da şaşırabilir. İşte bunun için, yani akla mukayyet olmak için din gönderilmiştir. Gönülde ne var? Gönülde her şey var, umman gibi bir alem… Bir sürü duygular var. Nefsin de cirit attığı bir mekan. Dolayısıyla sürekli çalkantılar içerisinde. Nereye kadar? Sükûnet buluncaya kadar. Böyle bir varlık insan… Aklı koruyacak olan şey din, gönle mukayyet olacak olan şey de biraz akıl biraz da ruh” diye Rektör Coşkun sözlerine şöyle devam etti, “Hiçbir din, insanlara ait olan duyguları yok saymaz, saymamalıdır. Hele hele İslam dininin böyle bir hedefi de yoktur gayesi de yoktur. Allah da peygamberler de bilir ki insanın yaradılışında bu duygular vardır; nefret, sevgi, muhabbet, hüzün, gazap, merhamet, cinsi duygu… Dinler bunları doğru tarafa yönlendirir. Bunların hepsini bir araya topladığınızda ortaya fıtrat denilen şey çıkar. İnsanın doğuştan, beraberinde getirdiği özelliklerin bütününe fıtrat denir. Peygamber efendimiz, ‘her çocuk fıtrat üzerine doğar’ buyuruyor. Bakınız İslam fıtratı üzerine değil, fıtrat üzerine doğar diyor. Fıtrat insani kıvamdır, özdür, yapıdır. Aslında din ile de bir alakası yoktur. Bu fıtrat Allah’tan geldiği gibi korunursa zaten doğruyu seçecektir. Korunmazsa muhtemelen çevre onu yoldan çıkartacaktır, çevre onu yoldan çıkartırken ya Yahudi, ya Hristiyan, ya mecusi ya da ateist yapar. Ama normal olanı zaten kendi halinde bıraksanız, o doğru olanı tercih edecek bir yapıdadır. Biz buna ‘selim fıtrat’ da diyoruz. Bu bir çeşit bilgisayardaki sistem dosyaları gibidir. Yani fıtrat, sistem dosyaları ile gelir, zamanla siz buna yeni programlar yüklersiniz. Arada sistem dosyasına virüs de bulaştırabilirsiniz.” Din aklın üzerinde olursa ya da akıl dine göre hareket ederse, akıl o vakit haddini bileceğini belirten Rektör Coşkun, akıl haddini bildiğinde de o aklın sahibi olan insanın kul olacağını vurguladı. Rektör Coşkun şöyle devam etti, “Bir an nazarınızı kendinize çevirin… Siz şu anda beni dinliyorsunuz ama birçoğunuzun aklında ben varken gönlünde başka şeyler geçiyor. Gönülden geçen o şeylere de hakim olamazsınız. Yunus Emre hepinizin çokça duyduğu kıtalarında şöyle diyor, ‘Bir kez gönül yıktın ise, bu kıldığını namaz değil. Yetmiş iki millet dahi, elin yüzün yumaz değil. Aksakallı pir koca, bilemez hali nice, emek vermesin hacca, bir gönül yıkar ise. Gönül Çalabın tahtı (Allah), Çalap gönüle baktı, iki cihan bedbahttı, kim gönül yıkar ise.” Nefsin gönülde cirit atan ve insanı sürekli değişik yönlere, kötülüklere sevk etmeye çalışan bir mahluk olduğunu belirten Rektör Coşkun, “Onurla insan arasında karıştırılan esas nokta nefistir. Yani şu tabirleri Türkçede çok görürsünüz. ‘Onurum kırıldı, onurum zedelendi’. Nefis onur değildir. Onur aklıselim ile kalbi mutmainin buluşturduğu bir çeşit saygılı insan tipidir. Ama nefise kesinlikle onur diyemezsiniz. Yani enaniyet, insanlara onur diye telkin edilemez. Yani enaniyet anlamındaki onur, esasında Müslümana yakışmayan bir tavır olur. Bir çeşit nefsin temsilcisi olarak gördüğümüz onur, şu anda toplumda insanlar arasındaki problemlerin de temel sebebidir. Aslında günümüzde onura dokunduğu iddia edilen şeyler gerçek anlamada onuruna dokunan şeyler değil. Bir çeşit nefsin hazmedemediği şeylerdir. Hazreti Peygamber onurlu değil miydi? Hazreti peygambere yapılanlardan hangisi bize yapılıyor da biz tepki duyuyoruz. Hazreti peygambere yapılan zulümler, işkenceler… Hazreti peygamberin hiç onuru yok mudur? Bunları hiç sonradan mesele etmiş midir? Şu anda içinde bulunduğumuz topluma bir bakınız. En ufak bir kırgınlığın, 30 sene 40 sene hesabını soran insan tipleri var aramızda. Bu anlamda insanlar Allah’a ne kadar yakın olurlarsa aslında o kadar onurlu olurlar. Onurlu insanların kendisini anlatmaya ihtiyacı yok ben buyum ben şuyum diye. Onlar metrelerce öteden kendini elli ederler. İnsanlar Allah’a ne kadar yakın olursa insanları etkileme gücü o kadar fazladır. Bir çeşit mıknatıs gibi düşünün…” şeklinde konuştu.
Onurun sonradan elde edilemeyeceğini, insanların Allah’ın dediği gibi yaşadığı takdirde kendiliğinden oluştuğunu kaydeden ve onurla birlikte insanların kendisine olan saygısından dolayı başkasına da saygılı davranacağını öne süren Rektör Coşkun konupşmasını şöyle tamamladı, “Peki kim bu başkaları? Toplumdaki insanlar… Cinsiyet açısından bakarsanız kadınlar var erkekler var. Yaş açısından bakarsanız çocuklar, gençler, olgun yaşta olanlar ve yaşlılar var. Sağlık açısından bakacak olursanız hastalar, sağlamlar ve engelliler var. Hangi açıdan bakarsanız toplumda değişik insan türlerini görürsünüz. O zaman insanı onura etmek ne demektir? Hangisi olursa hangi türden, cinsten, seviyeden olursa olsun her insan hak ettiği gibi muamelede bulunmaktır. Hazreti İbrahim’in ateşe atıldığındaki onurlu duruşunu hatırlayın. Hz. Yakup’un Kenan ilinde evlat hasreti çektiğindeki onurlu duruşu hatırlayın. Hz. Yusuf zindanlarda veya iftira edildiği zamanki onurlu duruşunu hatırlayın. Hz Eyyub’un o hastalıklara nasıl tahammül ettiğini ve hastayken ki onurlu duruşunu hatırlayın. Hz Musa’nın tufan gemisine bindiğinde geride bıraktığı yakınlarını ve o andaki onurunu düşünün. Ve Hz Peygamberi düşünün. Yedi yaşında annesini kaybetmiş, peygamberlik geldiğinde çektiği işkenceleri, o insanların tepkileri ve onun karşısındaki onurlu duruşunu hatılayım. Evlatlarını, çocuklarını, amcasını kaybettiği zaman ki İslam tarihinde buna ‘hüzün yılları’ derler o zamanki onurlu duruşunu hatırlayın. Hz Peygamberin vatanını terk ettiğinde ki onurlu duruşunu hatırlayın. Hedef Allah’tır, Allah rızasıdır. Allah rızasına ulaşmak için gerisi teferruattır. Kim için onurlu insan için. Hedef rıza-i baridir gerisi teferruattır”.
Şair Zihni Kültür Merkezinde düzenlenen konferansa Bayburt Vali Vekili Ali Gökay, Belediye Başkan Vekili Kadir Ekşi, Bayburt İl Müftüsü Kemalettin Aksoy, Bayburt Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Tozlu, İl Milli Eğitim Müdürü Seydi Doğan ile birlikte daire amirleri ve vatandaşlar katıldı.
Konferans sonunda Rektör Coşkun’a Vali Vekili Ali Gökay tarafından bakır işlemeli tepsi hediye edildi .