MİT'in Seferberlik Tetkik Kurulu Raporu Zirve Mahkemesine Ulaştı

Malatya'daki Zirve Yayınevi Davası'nda talep edilen Milli İstihbarat Teşkilatı'nın (MİT) TBMM Meclis Araştırma Komisyonuna sunduğu Muhabere Arama Kurtarma (MAK) ve Seferberlik Tetkik Kurulu Raporu mahkemeye ulaştı.

Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi heyetinin aldığı ara karar ile 290 sayfadan oluşan rapor taraflara da verildi.

Raporda 2007 ile 2008 yıllarında Özel Kuvvetler Komutanlığı'ndan gönderildiği iddia edilen ve MİT'e ulaşan 6 ihbar mektubu ve mektuplarda detaylı olarak anlatılan 'Siyah ve Beyaz Kuvvetler' yapılanması da yer alıyor. MAK ile ilgili kendi kayıtlarına intikal eden iki bilgi notunu sunduğunu belirtilen raporda, 1995 yılında Habur'da konuşlanan 39 kişilik timin elinde 30 kişilik infaz listesi olduğu olduğu ileri sürüldü. MİT’in kurumsal değerlendirmelerine de yer verilen raporda şu bilgiler dikkat çekti:
"Kasım 1995 ayında MAK birliğinin tim komutanı üsteğmen O., ile talebi üzerine yapılan görüşmede '28 Ekim 1995 tarihinde 15 kişiden oluşan timin faaliyet yürütmek üzere bölgeye geldikleri, bölge müdürlüğümüz ile işbirliği yapmak arzusunda olduklarını' ifade ettiği, adı geçenle yapılan görüşmede ayrıca MAK tim komutanlığınca birinci ve ikinci derecede hedef olarak belirlenen yaklaşık 30 kişiden oluşan bir liste hazırlandığının anlaşıldı, bölgedeki birliklerde görevli bazı rütbeli şahısların bölge halkı menfaate dayalı ilişkilerin olabileceği nedeniyle askeri birliklerle istihbari açıdan ilişki kurmayacak olan infaz timinin Genelkurmay Başkanlığı'na bağlı olarak çalışacağı, bölgedeki askeri birliklerden bağımsız olarak ve yapacağı eylemlerde sorumlu tutulmayacağı kanaatine varıldı."

Raporda, TSK ile ilişiği kesilen eski Jandarma Yüzbaşı Özcan Tuzlu'nun 15 Ocak 1996 tarihinde Şırnak Güçlükonak'ta 11 geçici köy korucusunun öldürülmesi olmak üzere Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde birçok faaili meçhul olayın Özel Kuvvetler Komutanlığı'na bağlı MAK timleri tarafından yapıldığını ifade ettiğine yer verildi.

Kurumun, Seferberlik Tetkik Kurulu ile ilgili raporunda da Trakya bölgesindeki devşirme öğrenci yetiştirme çalışmasına değinildi. Edirne Seferberlik Tetkik Kurulu Başkanı Albay Şenel Zeynel Saygın'ın Ocak 2001’de Edirne'de faaliyet gösteren Trakya Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği (TBTKDD) Yönetim Kurulu Başkanı Yardımcısı Hilmi İbar ile diyalağa geçerek dernek aracılığıyla, Trakya Üniversitesi'nde öğrenim gören yabancı uyruklu ve Türk öğrenciler arasından güvenilir, Türkiye'ye bağlı, ileride Türkiye adına faaliyet gösterebilecek her ülkeden iki öğrencinin belirlenmesini talep ettiği, bu kapsamda Bulgaristan, Kosova ve Makedonya uyruklu olan ve bahse konu şartlara uygun ikişer öğrenciye Ocak 2001 ayı itibariyle burs verme olanağı sağlandığı belirtildi.

SİYAH VE BEYAZ KUVVETLERİN ŞEMALARI

Raporda, MİT'in TBMM Meclis Araştırma Komisyonu'na gönderdiği 290 sayfalık raporda 6 ihbar mektubu yer aldı. İhbar mektuplarında 'Siyah ve Beyaz Kuvvetlere' ilişkin ayrıntılı şemaların yer aldığı görüldü.

Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda çalıştığını iddia eden kişi tarafından MİT'e gönderildiği belirtilen ihbar mektubunda Beyaz Kuvvetlere ilişkin şu iddiaya yer verildi:

''Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın TSK içinde kanun ve yönergelerle düzenlenen bir birliktir. Görev gayri nizami harbtir. Yetkilerinin amacından farklı maksatlara devletin diğer kurumlarının görev alanlarına girecek şekilde saptırılması ve kullanılması tehlikelidir. Soğuk savaş döneminde bir zorunluluk olan ve yerinde kullanılması kaydıyla günümüzde de belki gerekli olan sivil unsurların kullanılması konusunda kuruluş amacının dışına çıkan çok ciddi sapmalar göze çarpmaktadır.

Orgeneral Yaşar Büyükanıt döneminde gayri nizami harp tanımı değiştirilmiştir. Yeni tanımda tehdit olarak bir askeri unsur hedef alınmamakta diğer resmi kurumların görev alanına giren konular dikte edildi. Önceden yapılan arıştırmalar sonucunda Seferberlik Tetki Kurulu'na seçilen sivil personele Genelkurmay Başkanı imzalı bir kart verilmektedir. Bu kartlar ilgili personele imza karşılığı tebliğ edilmekte, okunması temin edildikten sonra kendisinden tekrar geri alınarak şahsın dosyasında muhafaza edilmektedir. Farklı meslek gruplarına mensup bu sivil kişiler bazı temel kurslardan ve eğitimlerden geçirildikten sonra Beyaz Kuvvetler olarak özel kuvvetler bünyesine alınmaktadır. Seçilmeleri ve sonrasındaki safahatları ise birçok soru işareti ve açmazla karşı karşıyadır. Ayrıca Seferberlik Tetkik Kurulu Başkanlığı ve gayri nizami harbin tanımı ve faaliyet alanıyla ilgili değişen şartlardan bahisle yeni bir tanımlama ve konsept değişikliğine gidilmesi maksadıyla kapsamla bir çalışma yürütülmektedir...''

Seferberlik Bölge Başkanlıkları tarafından herhangi bir tehlike durumuna yönelik ‘kurtarılacak, zararlı ve yararlı’ kişiler listesinin hazırlandığına dikkat çekilen mektupta, Hatay bölgesinde kurtarılacak, yararlı ve zararlı kişilerin listesine yer verildi.

"SANTORO, DİNK VE ZİRVE CİNAYETLERİNİ SEFERBERLİK BAŞKANLIĞI YAPTI"

‘Sayın Müsteşar Emre Taner’ diye başlayan başka bir ihbar mektubunda ise Rahip Santoro, Hrant Dink ve Malatya Zirve Yayınevi cinayetlerinin Seferberlik Başkanlığı tarafından planlandığı, Siyah ve Beyaz Kuvvetler'in Türkiye genelinde 2 bin 500'e yakın mensubunun bulunduğu, Trabzon, Hatay ve Malatya başlığı altında 3 merkezinin olduğu öne sürüldü. Ayrıca sivil kişilerden seçilen Turuncu Kuvvetler ile Yeşil Kuvvetler’in bulunduğu anlatılan mektupta Turuncu Kuvvetlerin 350 kişilik, Yeşil Kuvvetlerin ise 100 kişilik ekibi olduğu öne sürüldü. Başka bir ihbar mektubunda ise Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın küçümsenmeyecek imkan ve sahip olduğu belirtildi. Komutanlığın ülkeyi yıkmak isteyen dış güçlerle irtibata geçen birtakım kimselerin oyuncağı olduğu savunulan mektupta, bu kişilerin ‘vatan elden gidiyor’ şeklinde menfi propagandalarla genç subay ve astsubayların beyinlerini yıkayıp şahsi menfaatleri doğrultusunda kullandıkları ifade edildi. Mektupta şu ifadeler yer aldı: "Meslektaşım olmalarından büyük utanç duyduğum bir kısım makam ve rütbe heveslisi bu hainler, kendileriyle aynı düşüncede olan komutanların desteğini alarak ülke genelinde bazı faaliyetleri yönlendirmektedir. Söz konusu kişilerin eylem planı olarak ve tedbir alınmadığ takdirde ülkemizin bölünmez bütünlüğüne zarar vereceğinden emin olabileceğiniz faaliyetlerini maddeler halinde arz ediyorum;
“Kürt-Türk, Alevi-Sünni gibi tartışmalarının körüklenmesi, hükümet aleyhindeki her türlü faaliyete destek verilmesi, çözümsüzlüğün temelinde Bülent Arınç’ın gösterilmesi, Boğaziçi Köprüsü, Bolu Tüneli gibi yoğunluğu olan bölgelerde bombalar patlatılarak halkın hükümete ve devlete olan güvenini sarsarak kargaşa çıkarılması... Bir taraftan Tuncay Özkan ile Türkan Saylan, diğer tarafından Bülent Arınç ve Abdullah Gül gibi kilit isimlere eş güdümlü olarak suikast girişimleri ile toplumsal kutuplaşmanın artırılması, irticai bir gruba mensup gibi görünen bir kişiye Anıtkabir’e saldırı düzenletilerek kamuoyunda infial oluşturulması…"