Des Genel Başkanı Gürkan Avcı:

Demokrat Eğitimciler Sendikası (DES) Genel Başkanı Gürkan Avcı, “Türkiye sivil bir anayasanın derhal yürürlüğe sokulması ile ancak demokrasisini dünyaya ispatlayabilir.

Paketteki kimi maddeleri onaylamamız mümkün değildir" dedi.


Başbakan Erdoğan'nın açıkladığı ‘Demokratikleşme Paketi’ne ilişkin değerlendirmelerde bulunan Avcı, Türkiye’nin istiklalini güçlendirecek, özgürlük alanını daha da genişletecek ve milletin ufkunu daha da açacak adımlara büyük ihtiyaç olduğunu söyledi.

Açıklanan demokratikleşme paketinin, beklentileri karşılamasa da umutlarını daha da çoğalttığını, seçim sistemi, nefret suçlarına düzenleme, eğitim, başörtüsü yasağı, azınlıklar gibi konu başlıkları altında açıklanan paketle demokrasinin bir miktar daha güç kazanacağını ifade etti.

TÜRK DEMOKRASİSİ YAMALI BOHÇAYA DÖNDÜ"
Türk demokrasisinin devamlı olarak yeni paketler, düzenlemeler ve yasa-genelge-yönetmelik değişiklikleri nedeniyle yapboz tahtasına döndüğünü hatırlatan Avcı, “Türkiye sivil bir anayasanın derhal yürürlüğe sokulması ile ancak demokrasisini dünyaya ispatlayabilir. Paketteki kimi maddeleri onaylamamız mümkün değildir. Fakat reformlarla, sivilleşme ve demokratikleşme hamleleriyle çok daha güçlü, daha demokratik, çok daha özgür bir Türkiye'nin inşa edilmesine katkıda bulunacak hamleleri de içinde barındıran ‘Demokratikleşme Paketi’ne çekinceli destek veriyoruz” dedi.

ANADİLDE EĞİTİM YERİNE ÇİFT DİLLİ EĞİTİM
Milletimizin asli unsurlarından olan Kürt kardeşlerin dili, milli varlığımızın bir parçası olarak görmeli ve sahiplenilmeli gerektiğini belirten Avcı, “Kürtçe de, Çerkezce de, Lazca da, Zazaca da diğer yerel diller de bizim dilimizdir. Yerel dillerin korunması ve geliştirilmesi milletimizin her ferdinin gereklerinden olup milli bütünleşmemizin zaruretlerinden görülmelidir. Türkiye, Osmanlı döneminde yaptığı gibi bugünde çift dilli eğitim modelini çağdaş ve özgün bir uyarlama ile hayata geçirebilir. Yeni, büyük ve güçlü Türkiye hedefi için çiftdilli eğitim sisteminin insani bir düzlemde, vefa, mahcubiyet ve telafi duygusuyla ve biran önce hayata geçirilmesinde büyük faydalar görüyoruz. Türkçenin zorunlu eğitim dili olarak tek başına dayatılmasına devam edilmesi kadim kardeşlerimize karşı saygısızlık olacağı gibi ayrılıkçı birtakım ayrılıkçı mihrakların savunduğu gibi doğu bölgelerimizde yalnızca Kürtçenin zorunlu eğitim dili olarak dayatılması da Kürtlere yapılacak en büyük kötülük ve ihanet olacaktır. En temel ve en masum insan hakkı olan anadilde eğitim ve öğretim hakkının ideolojik ve siyasî inatlaşmalara malzeme yapılmadan, Kürtçülük davası güden ayrılıkçı hareketlerin dil ve kültürle ilgili iyileştirme çabalarını engelleyici provokasyonlarına karşı çift dilli eğitim modelinin uygulama sürecinin iyi idare edilmesi ve bu hususta atılacak adımların toplumu bütünleşmeye götüreceği ve zıt kutupların ellerindeki istismar kozlarının işlevsiz hale getirileceği çok iyi anlaşılmalı ve anlatılmalıdır. Dil farklılıklarının tek başına millî birliğimizi tehdit eden bir husus olarak karşımıza çıkmadığını bin yıllık tarihimiz bize öğretmiştir. Paketin nefret suçuna, yaşam tarzına müdahaleye, ayrımcılığa suç kapsamında bakılmasının toplumsal barışa sunacağı katkıları önemsiyoruz. Büyük devletler büyük düşünür ve herkesi kucaklar. Kürt'ten düşman, namaz kılanı tehdit, para kazanmaya çalışan Anadolu insanını yeşil sermaye, başörtüsüyle okumak isteyen kız çocuğunu rejim düşmanı ilan eden devlet anlayışından demokratik bir devlet anlayışına doğru atılmış bir adım olarak görüyoruz” dedi.

"ANDIMIZ KALDIRILMASIN, GELİŞTİRİLSİN"
Avcı, andımızın, medeni ülkelerde olduğu gibi geliştirilmeye ihtiyacı olduğunu ifade ederek, “Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı başkanlığında oluşturulacak bir kurul nezaretinde Andımızın bir kez daha değiştirilmesinde büyük faydalar görüyorum. Çağdaş dünya ülkeleri, içerisinde soğuk savaş dönemlerine has faşist ve ideolojik unsurlar taşıyan yemin metinlerini çoktan tedavülden kaldırdı. Türkiye’de ise her gün rahat, hazır-ol askeri komutlar eşliğinde, pedagojik ve demokratik ilkelerle örtüşmeyen, içerisinde çocukların sosyal, fiziksel, duygusal ve psikolojik gelişim aşamalarına uygun düşmeyen ifade ve yeminlerin bulunduğu Andımız okutulmaya devam ettiriliyor. Çocuklarımızın yaratıcılığını, özgür ve bağımsız düşünme yeteneklerini dumura uğratan bu ifadeler, çocuklarımız için sorunlu metinlerdir. Her sabah çocuklarımıza tekrarlattırılan ve çocuklarımızın neye yemin etmesi gerektiği, kendini kime adaması lazım geldiği direktifini veren Andımız, hem üzerine bina edildiği temel zihniyet, hem usul ve kurgulanış ve pedagoji ile eğitim psikolojisi açısından sıkıntılı ve sorunludur.

Kadim medeniyetimizden, milli amaç ve hedeflerimizden ve zengin eğitim geleneğimizden ilhamla özgürlük, mutluluk, dürüstlük, sevgi, alçakgönüllülük, barış, saygı, sorumluluk, sadelik, hoşgörü ve birlik değerlerimizden beslenen yeni ve çağdaş bir ‘öğrenci andı’ yazılabilir” dedi.

"YALNIZCA BAYAN MEMURLARA KIYAFET ÖZGÜRLÜĞÜ VAR"
Demokratikleşme paketinde yalnızca bazı kamu kurumlarında çalışan bayan memurlara kıyafet ve başörtüsü serbestisi geldiğini vurgulayan Avcı, “Oysaki okullardaki ve üniversitelerdeki öğretmen ve öğrencileri özgürleştirmeden eğitim sistemini demokratikleştiremeyiz. Bırakalım öğretmenler, öğrenciler ve akademisyenler ne giyeceğine kendileri karar versin. Eğitimcileri sivilleştirmeden, özgürlükçü reformlar yapmadan, demokratik değerleri yerleştirilmeden eğitimden beklediğimiz verim, kalite ve başarıyı yakalayamayız. Önemli olan öğretmen ve öğrencilerin ne giyeceği değil ne ürettiği, performansı ve nasıl bir değer ortaya koyduğudur. Hele hele eğitim kurumlarındaki eğitimcilerin ve öğrencilerin özgürlüğüne ve özgünlüğüne karşı, ona belirli bir giyim şeklini dayatmak en başta bilim dışı, antidemokratik bir anlayışın tezahürüdür. Eğitim ve bilim özgür ortamlarda ve özgür bireylerin kafalarında yeşerir. Cunta gölgesinde çıkarılan kıyafet yönetmeliği toptan kaldırılarak demokratik ve çağdaş ilkeler ve pedagojik temayüller doğrultusunda yenilemesini bekliyoruz. Kıyafet özgürlüğü sonrasında isteyen öğretmen yine takım elbise ve kravatla okula gelsin. Arzu eden veli de öğrencisini mavi önlük yahut okul üniformasıyla okula gönderebilir. Kıyafet özgürlüğünü savunmak tarihsel sorumluluğumuzdur ve demokrasi, hak ve hukuk mücadelemizin bütünlüğünü anlamlandıran önemli bir konudur. Kıyafet özgürlüğü herhangi bir parti, ideoloji, cemaat ya da dindarların savunulması değil, insanı savunmaktır, mutlu, çağdaş ve yaşanabilir Türkiye’yi savunmaktır” dedi.

"MEMURA SİYASET HAKKI, TÜRK SİYASETİNE KALİTE GETİRİR"
Katılımcı, çoğulcu ve gelişmiş Türk siyaseti için memurlara siyaset hakkının verilmesinin elzem olduğunu belirten Avcı, “Bütün gelişmiş ülkelerdeki uygulamalar ve İLO normları bu istikamettedir. Türkiye memurlara bu hakkı tanımada çok geç kaldı. Türkiye’de sendikacılık bu nedenle gelişemiyor ve ideolojik olmaktan kurtulamıyor. Kimi gruplar sendika görüntüsü altında siyaset yapmaya devam ediyor. Aksi halde memur sendikacılığı siyasetin gölgesinden kurtulamayacaktır. Sendikaların siyaset yerine asli görevleriyle ilgilenmesi için bu hakkın verilmesi gerekir. Önemli eleştirilere ve ciddi yozlaşmalara muhatap olan siyaset kurumu başta memurlar olmak üzere seçmen kitlesine tamamen açılarak, siyasetin daha donanımlı, birikimli, kültürlü ve aydın grupların katılımına tanık olması sağlanmalıdır. Hükümet Türkiye için de bağlayıcı olan Uluslar arası Çalışma Örgütü (ILO) normlarına uygun yeni bir sendikal yasa yapmak yerine 4688’de tadilat yapmayı tercih etmiştir. Bence, ILO kurallarını görmezden gelerek bir çalışma yürütülmüş ve hali hazırda da hazırlık yapılmaya devam edilmiştir. Hükümet sendikal hakların bölünmezliği ve bütünselliği ilkesini dikkate almalıdır. Lakin grevsiz sendika yasası olmaz. Bu konuda beklentimiz vardı. Biz hükümetten İLO ölçüt ve kalitesinde grev ve toplu sözleşme yasası çıkarmasını istiyoruz” dedi.

Paket’te YÖK’e hiç değinilmediğini kaydeden Avcı, “Üniversitelerde özgürlük dün de yoktu bugün de yok. Öğrenciler, akademik ve idari personel kendi rektörünü seçemiyor. Üniversitelerin hiçbir özerkliği yok.

En etkin taşıyıcı olması gereken üniversitelerimizin özgürlüğü, adaleti sağlamada öncü rol üstlenmesi gerekmektedir. Türkiye'nin politik, teknolojik ve ekonomik anlamda ciddi bir değişim ve sıçrama yaşadığı bir süreçte en fazla sesini duyurması ve katkıda bulunması gereken üniversitelerin rahatsızlık verir derecede sessiz kaldığını görüyoruz. Üniversitelerin psikoloji, siyaset bilimi, mühendislik, teknoloji, uluslararası ilişkiler, kamu yönetimi, sosyoloji ve benzeri kürsülerinden Türkiye'nin sorunlarının çözümüne dair çıt çıkmadığına tanık oluyoruz. Türkiye'de herkes konuşuyor. Fakat en fazla konuşması gereken, yeni ve büyük Türkiye'ye katkıda bulunması gereken, Türkiye'nin önündeki engelleri aşması için rehberlik yapması gereken üniversiteler ve bilim insanları hiç konuşmuyor. Bütün bunların müsebbibi cunta mirası YÖK’tür” dedi.

Kaynak: İHA