Bakanların 10. Yıl Değerlendirmesi
Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) tarafından verilen iftara katılan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ile Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, Türkiye’nin son 10 yılda geldiği noktaya değinirken, ülkenin daha güçlü ve yaşanabilir bir hal aldığını belirttiler.
MÜSİAD Gaziantep Şubesi tarafından tertip edilen iftar programına Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, AK Parti Grup Başkanvekili ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Gaziantep AK Parti Milletvekilleri, Gaziantep Valisi Erdal Ata, Belediye Başkanları, MÜSİAD Genel Başkanı Nail Olpak, sivil toplum örgütü başkanları, MÜSİAD üyeleri, işadamları ve sanayiciler katıldı.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, şöyle konuştu:”10 yıl önce yaşanan büyük bir krizden dünyada hiçbir kriz yokken büyük bir işsizlikten sonra güven ve istikrar ortamını en önemli ekonomik kalkınmada en önemli ortam olduğunu biliyorduk, kaynak Türkiye dedik, kaynak ülkemizin insanı olacak dedik ve güvendiğimiz kaynaklarla 10 yılı geçirdik. Hamdolsun, 2008’de yaşanan büyük bir krize rağmen, Euro bölgesinin halini görüyorsunuz, komşularımızın halini görüyorsunuz, Amerika’da yaşananları görüyorsunuz. Ama biz burada güçlü bir liderle, güçlü bir parlamentoda, tabi en önemli şey arkamızdaki güçlü halk desteğiyle bugüne ulaştık. Ben hakikaten Ramazan ortamında yüce mevlama milyonlarca defa şükrediyorum. Alnımız ak, başımız dik, 10 yılın hesabını çok rahat bir şekilde veriyoruz. Yeni vizyonlara da hızla gidiyoruz. Sorunlarımızın farkındayız. Ama nasıl çözeceğimizi de biliyoruz. Sizlere güveniyoruz. Katılımcı demokrasi, biz yaptık oydu anlayışı ile değil hadi gelin beraber çözelim, daha iyisini nasıl yapabiliriz anlayışındayız. Bütün arkadaşlarımızın bütün sivil toplumun sorunların çözümündeki önerilerini merkeze alıyoruz. Onların sözlerini dikkate alarak çözümü koymaya çalışıyoruz. En iyiyi bulmaya çalışıyoruz. Buna rağmen zaman zaman uygulamalarda sıkıntı yaşanıyor. Büyük paketleri çıkarırken küçük ayrıntılar zaman zaman gözden kaçıyor. Bunu ticaret kanununda yaşadık. Ama hemen hızlı bir şekilde torba yasanın içerisinde güçlü bir şekilde de düzeltme iradesi gösterdik. Çeklerde yaşanan uygulamadaki sıkıntıdan bahsedildi. Borçlar kanununda da özellikle eşlerin idrakından kaynakla sorunlardan bahsediliyor. Tabi biz kadınımızı güçlendireceğiz, ailemizi güçlendireceğiz ama işi de kolaylaştıracağı işi zorlaştırmayacağız.” Bakan Yılmaz ise konuşmasında, Türkiye’nin son 10 yılda geldiği noktayı şu sözlerle anlattı: ”Türkiye son 10 yılda önemli mesafeler kaydetti.
3 bin 500 dolarlık kişi başına gelirden, geçen yıl itibarıyla 10 bin 400 doları aşan bir gelire ulaştı. Milli gelirimiz gayri safi yurt içi hasılamız 230 milyar dolardan geçen yıl itibarıyla 780 milyar dolara ulaştı. İhracatımız 30 küsur milyarlardan 135 milyar dolara geldi. Bütün bunlar gerçekten önemli rakamlar olumlu rakamlar. Bu başarılarımızı küresel krizde de test etme imkanı bulduk. Öğrencilik gibi. Çalışırsınız, çalışırsınız, bir gün sınav vakti gelir. Gerçekten işinizi iyi yapıp yapmadığınızı o sınavda anlarsınız. Sınavdan geçerseniz gerçekten başarılı olduğunuz çıkar ortaya. Bu küresel kriz dediğimiz hadise ülkeler için bir anlamda sınav oldu, test oldu. Hangi ülkenin dayanıklı olduğu, doğru politikalar izlediği, hangisinin görünürde işi götürdüğü ama gerçekte zayıf temellere sahip olduğu bu küresel kriz ortamında belirginleşti. Türkiye çok şükür, 2001 yılında daha geriye giderseniz 99 yılında daha geriye gidersiniz 94 yılında sürekli krizler yaşayan bir ülkeydi. O tarihlerde dünyada bir kriz yoktu ama maalesef Türkiye’de maalesef krizler yaşanıyordu. Bugün geldiğimiz noktada ise dünyada çok ciddi bir kriz var. 1930’larla büyük buhranla mukayese edilen ölçekte bir kriz var ve buna rağmen Türkiye peş peşe 9,2-8,5 gibi dünyada gerçekten herkesin hayranlıkla baktığı büyüme performansları yakaladı. Geçmişte enflasyon denen bir hadise vardı şimdi adı bile zikredilmiyor. Ne medyada ne toplantılarda böyle bir problem kalmadı. Tek haneli rakamlara indi. Türkiye’nin borçlarının milli gelire oranı yüzde 73’lerdeydi ve giderek kötüleşiyordu 2002 yılında. Bugün Avrupa’da devletlerin borçlarının milli gelire oranı yüzde 80-90’lara gelmiş durumda. Bazı ülkelerde yüzde 120’nin üzerinde, bazılarında yüzde 150’nin üstünde. Türkiye geçen yıl itibarıyla yüzde 40’ın altına düşürdü, borçlarının milli gelirine oranı ve bu da düşme eğiliminde. Faizler geçmişte yüzde kaçlara varıyordu hepiniz biliyorsunuz. Reel faizler çok yüksek bedeller ödüyordu bu millet. Geçtiğimiz günlerde bir hesap yaptım. 2002 yılında 230 milyar dolarken Gayri Safi Milli Hasıla, bu devlet 35 milyar dolar faize para ödemiş. Milli gelirimizin yaklaşık yüzde 15’i. Aynı oranda faizi geçen yıl ödesek ne olurdu diye bir baktım. 111 milyar dolara denk geliyor. Geçen yıl 780 milyar dolardı Gayri Safi Milli Hasıla. Aynı faiz devam etseydi 111 milyar dolar devletimiz faize para ödeyecekti. Halbuki ne kadar ödemişimiz fiilen 25 milyar dolar. İşte aradaki fark vatandaşa hizmet olarak gitti. 15 bin km’den fazla duble yol, hastaneler inşa etmişiz. Özürlümüze, dulumuza yetimize imkanlar oluşturmuşuz. Eğitimde üniversiteler kurmuşuz. Bunlar saymakla bitmez. Türkiye çok şükür zeminini güçlendirdi, bugün çok farklı bir noktaya geldi. Fakat bu yeter mi, yetmez. Biz başardık, biz yaptık, deyip rehavete kapılırsak, artık bu kadar yeter dersek işte tuzağa düşmüş oluruz. Şimdi orta gelire ulaştık. Bunu yüksek gelire taşımamız lazım. 2023 hedefleri diyoruz. 25 bin dolar kişi başına gelir 2 trilyon dolardan fazla milli gelir. 500 milyar lirayı aşan ihracat hedefliyoruz. Bunun için reformlara devam etmeliyiz. Biz yeterince reform yaptık, .biraz dinlenelim dersek işte o tuzağa düşmüş oluruz. Reformlara devam etmeliyiz. Alışageldik bazı politikalardan sıyrılıp kalite odaklı bir şekilde dönüşümler kavramalıyız. İşte eğitimde yaptığımız reform bunu ifade ediyor. Eğitimde, adalette özellikle, çok köklü değişikler yapıp; dönüşümler sağlamak durumundayız. hukuk düzeninde, demokraside çok önemli yere geldik ama daha da ileriye gitmek durumundayız. Yeni anayasa ve farklı çalışmalarla. Bundan sonraki dönem kalite dönemi, katma değeri artırma dönemi. Sanayicilerimiz de eskiden olduğu gibi devam ederlerse bir yere kadar gelir ondan sonra giderler. Yenilik yapmak, kaliteyi artırmak, katma değeri artırmak durumundalar. bunun için de bilgiye ve teknolojiye önem vermemiz gerekiyor. Bu alana, bilgiye ne kadar yatırım yapsak azdır. Bir taraftan hizmet ihracatını öngörüyoruz. Artık Türkiye eğitimde ve sağlıkta döviz kazanmak durumunda olan bir ülke. Yurt dışından hem öğrenci hem hasta getirtip burada hizmet sunabilecek durumda olan bir ülke. Bölgesel teşviklerde de doğu ve güneydoğu illerine büyük bir ağırlık verdik. 6. Bölge dediğimiz bir bölge var. Bu da Gaziantep’i yakından ilgilendiriyor. Batmanın meselesini çözmeden Antep’in meselesini de çözemezsiniz. Siirt’e, Şırnak’ta, başka bazı illerde istihdam oluşturmadan bir batık sıkıntıları gidermeden, Antep’in, İstanbul’un sorunlarını da çözemezsiniz. Oralarda da inşallah bu teşviklerle yeni yatırımlar, özellikle emek yoğun yatırımlar hız kazanacak. Çek konusunda burada tabi merkezi sistem oluşturmayı öngörmüştük. Bankacılar birliğine bu konuda bir çalışma verilmişti fakat anladığımız kadarıyla biraz gecikme var. İnşallah bu yakında telafi edilir. Özellikle o sistemin, bilgi sisteminin oluşmasıyla, bütün bilgilerin o sisteme akması ve finans kurumlarımızın o bilgilerden istifade etmesiyle bugünkü durumdan çok daha iyi duruma geçeceğimize inanıyorum.”
Kaynak: İHA
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, şöyle konuştu:”10 yıl önce yaşanan büyük bir krizden dünyada hiçbir kriz yokken büyük bir işsizlikten sonra güven ve istikrar ortamını en önemli ekonomik kalkınmada en önemli ortam olduğunu biliyorduk, kaynak Türkiye dedik, kaynak ülkemizin insanı olacak dedik ve güvendiğimiz kaynaklarla 10 yılı geçirdik. Hamdolsun, 2008’de yaşanan büyük bir krize rağmen, Euro bölgesinin halini görüyorsunuz, komşularımızın halini görüyorsunuz, Amerika’da yaşananları görüyorsunuz. Ama biz burada güçlü bir liderle, güçlü bir parlamentoda, tabi en önemli şey arkamızdaki güçlü halk desteğiyle bugüne ulaştık. Ben hakikaten Ramazan ortamında yüce mevlama milyonlarca defa şükrediyorum. Alnımız ak, başımız dik, 10 yılın hesabını çok rahat bir şekilde veriyoruz. Yeni vizyonlara da hızla gidiyoruz. Sorunlarımızın farkındayız. Ama nasıl çözeceğimizi de biliyoruz. Sizlere güveniyoruz. Katılımcı demokrasi, biz yaptık oydu anlayışı ile değil hadi gelin beraber çözelim, daha iyisini nasıl yapabiliriz anlayışındayız. Bütün arkadaşlarımızın bütün sivil toplumun sorunların çözümündeki önerilerini merkeze alıyoruz. Onların sözlerini dikkate alarak çözümü koymaya çalışıyoruz. En iyiyi bulmaya çalışıyoruz. Buna rağmen zaman zaman uygulamalarda sıkıntı yaşanıyor. Büyük paketleri çıkarırken küçük ayrıntılar zaman zaman gözden kaçıyor. Bunu ticaret kanununda yaşadık. Ama hemen hızlı bir şekilde torba yasanın içerisinde güçlü bir şekilde de düzeltme iradesi gösterdik. Çeklerde yaşanan uygulamadaki sıkıntıdan bahsedildi. Borçlar kanununda da özellikle eşlerin idrakından kaynakla sorunlardan bahsediliyor. Tabi biz kadınımızı güçlendireceğiz, ailemizi güçlendireceğiz ama işi de kolaylaştıracağı işi zorlaştırmayacağız.” Bakan Yılmaz ise konuşmasında, Türkiye’nin son 10 yılda geldiği noktayı şu sözlerle anlattı: ”Türkiye son 10 yılda önemli mesafeler kaydetti.
3 bin 500 dolarlık kişi başına gelirden, geçen yıl itibarıyla 10 bin 400 doları aşan bir gelire ulaştı. Milli gelirimiz gayri safi yurt içi hasılamız 230 milyar dolardan geçen yıl itibarıyla 780 milyar dolara ulaştı. İhracatımız 30 küsur milyarlardan 135 milyar dolara geldi. Bütün bunlar gerçekten önemli rakamlar olumlu rakamlar. Bu başarılarımızı küresel krizde de test etme imkanı bulduk. Öğrencilik gibi. Çalışırsınız, çalışırsınız, bir gün sınav vakti gelir. Gerçekten işinizi iyi yapıp yapmadığınızı o sınavda anlarsınız. Sınavdan geçerseniz gerçekten başarılı olduğunuz çıkar ortaya. Bu küresel kriz dediğimiz hadise ülkeler için bir anlamda sınav oldu, test oldu. Hangi ülkenin dayanıklı olduğu, doğru politikalar izlediği, hangisinin görünürde işi götürdüğü ama gerçekte zayıf temellere sahip olduğu bu küresel kriz ortamında belirginleşti. Türkiye çok şükür, 2001 yılında daha geriye giderseniz 99 yılında daha geriye gidersiniz 94 yılında sürekli krizler yaşayan bir ülkeydi. O tarihlerde dünyada bir kriz yoktu ama maalesef Türkiye’de maalesef krizler yaşanıyordu. Bugün geldiğimiz noktada ise dünyada çok ciddi bir kriz var. 1930’larla büyük buhranla mukayese edilen ölçekte bir kriz var ve buna rağmen Türkiye peş peşe 9,2-8,5 gibi dünyada gerçekten herkesin hayranlıkla baktığı büyüme performansları yakaladı. Geçmişte enflasyon denen bir hadise vardı şimdi adı bile zikredilmiyor. Ne medyada ne toplantılarda böyle bir problem kalmadı. Tek haneli rakamlara indi. Türkiye’nin borçlarının milli gelire oranı yüzde 73’lerdeydi ve giderek kötüleşiyordu 2002 yılında. Bugün Avrupa’da devletlerin borçlarının milli gelire oranı yüzde 80-90’lara gelmiş durumda. Bazı ülkelerde yüzde 120’nin üzerinde, bazılarında yüzde 150’nin üstünde. Türkiye geçen yıl itibarıyla yüzde 40’ın altına düşürdü, borçlarının milli gelirine oranı ve bu da düşme eğiliminde. Faizler geçmişte yüzde kaçlara varıyordu hepiniz biliyorsunuz. Reel faizler çok yüksek bedeller ödüyordu bu millet. Geçtiğimiz günlerde bir hesap yaptım. 2002 yılında 230 milyar dolarken Gayri Safi Milli Hasıla, bu devlet 35 milyar dolar faize para ödemiş. Milli gelirimizin yaklaşık yüzde 15’i. Aynı oranda faizi geçen yıl ödesek ne olurdu diye bir baktım. 111 milyar dolara denk geliyor. Geçen yıl 780 milyar dolardı Gayri Safi Milli Hasıla. Aynı faiz devam etseydi 111 milyar dolar devletimiz faize para ödeyecekti. Halbuki ne kadar ödemişimiz fiilen 25 milyar dolar. İşte aradaki fark vatandaşa hizmet olarak gitti. 15 bin km’den fazla duble yol, hastaneler inşa etmişiz. Özürlümüze, dulumuza yetimize imkanlar oluşturmuşuz. Eğitimde üniversiteler kurmuşuz. Bunlar saymakla bitmez. Türkiye çok şükür zeminini güçlendirdi, bugün çok farklı bir noktaya geldi. Fakat bu yeter mi, yetmez. Biz başardık, biz yaptık, deyip rehavete kapılırsak, artık bu kadar yeter dersek işte tuzağa düşmüş oluruz. Şimdi orta gelire ulaştık. Bunu yüksek gelire taşımamız lazım. 2023 hedefleri diyoruz. 25 bin dolar kişi başına gelir 2 trilyon dolardan fazla milli gelir. 500 milyar lirayı aşan ihracat hedefliyoruz. Bunun için reformlara devam etmeliyiz. Biz yeterince reform yaptık, .biraz dinlenelim dersek işte o tuzağa düşmüş oluruz. Reformlara devam etmeliyiz. Alışageldik bazı politikalardan sıyrılıp kalite odaklı bir şekilde dönüşümler kavramalıyız. İşte eğitimde yaptığımız reform bunu ifade ediyor. Eğitimde, adalette özellikle, çok köklü değişikler yapıp; dönüşümler sağlamak durumundayız. hukuk düzeninde, demokraside çok önemli yere geldik ama daha da ileriye gitmek durumundayız. Yeni anayasa ve farklı çalışmalarla. Bundan sonraki dönem kalite dönemi, katma değeri artırma dönemi. Sanayicilerimiz de eskiden olduğu gibi devam ederlerse bir yere kadar gelir ondan sonra giderler. Yenilik yapmak, kaliteyi artırmak, katma değeri artırmak durumundalar. bunun için de bilgiye ve teknolojiye önem vermemiz gerekiyor. Bu alana, bilgiye ne kadar yatırım yapsak azdır. Bir taraftan hizmet ihracatını öngörüyoruz. Artık Türkiye eğitimde ve sağlıkta döviz kazanmak durumunda olan bir ülke. Yurt dışından hem öğrenci hem hasta getirtip burada hizmet sunabilecek durumda olan bir ülke. Bölgesel teşviklerde de doğu ve güneydoğu illerine büyük bir ağırlık verdik. 6. Bölge dediğimiz bir bölge var. Bu da Gaziantep’i yakından ilgilendiriyor. Batmanın meselesini çözmeden Antep’in meselesini de çözemezsiniz. Siirt’e, Şırnak’ta, başka bazı illerde istihdam oluşturmadan bir batık sıkıntıları gidermeden, Antep’in, İstanbul’un sorunlarını da çözemezsiniz. Oralarda da inşallah bu teşviklerle yeni yatırımlar, özellikle emek yoğun yatırımlar hız kazanacak. Çek konusunda burada tabi merkezi sistem oluşturmayı öngörmüştük. Bankacılar birliğine bu konuda bir çalışma verilmişti fakat anladığımız kadarıyla biraz gecikme var. İnşallah bu yakında telafi edilir. Özellikle o sistemin, bilgi sisteminin oluşmasıyla, bütün bilgilerin o sisteme akması ve finans kurumlarımızın o bilgilerden istifade etmesiyle bugünkü durumdan çok daha iyi duruma geçeceğimize inanıyorum.”