Çoğunluğu öğretmen 10 bin ajan şüphelisini sınırdışı ettik
Star Gazetesi Yazarı Selim Efe Erdem'e konuşan Prof. Dr. Ercüment Konukman Türkiye’nin yakın tarihininin bilinmeyenlerini anlattı.
Çocukken bir Anadolu köyünde merkep küfesinde taşındı. Okudu, önce profesör sonra bakan oldu. Devletin zirvesinde yüzbinlerce soydaşın göçünü organize etti. Karanlıkta kalan, binlerce ajanın sınırdışı edilmesi ve Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanlığından istifa kararının tanığı Ercüment Konukman, Türkiye’nin yakın tarihininin bilinmeyenlerini anlattı.
YAKLAŞIK 10 BİN SOYDAŞ SESSİZCE GERİ GÖNDERİLDİ
Zaman Tüneli 'nin bu haftaki konuğu Prof. Dr. Ercüment Konukman, seferberlik yıllarından milenyuma kadar öğrenci, kültür adamı, akademisyen ve siyasetçi olarak Türkiye 'nin yakın tarihinin önemli bir tanığı. Küfede taşınan çocukluktan devletin zirvesine çıkan sıradışı bir hayat hikayesine sahip olan Konukman, tarihi Bulgar göçüne ilişkin karanlıkta kalan bilgiler veriyor: “Demirperde yıkılırken tüm Türk dünyasının gözü Türkiye 'deydi. Bulgaristan 'dan yaşanan göç sırasında tüm Türklerin yuvası olduğumuzu gösterdik. En fazla 50 bin soydaş gelir derken sayı bir anda 150 bine aştı. Soluklanmamız gerekiyordu. Asker 'Bu işi bize bırakın, biz size üç gün kazandırırız ' dedi. Bir anda sınıra mehteran ekibi çıktı, yüksek desibelden 'Ceddin deden ' marşı başladı. Bulgar askeri tedirgin olup geri çekildi, üç gün göç olmadı. 300 bine ulaşan göç için nefes aldık. Bu sırada istihbarat bize ajan uyarısı yaptı. Çoğunluğu öğretmen yaklaşık 10 bin ajan şüphelisini sessizce geri gönderdik, sınırdışı ettik.”
Çepni Şevki Bey, muallimlik uğruna gittiği Musul yolunda soyulmuş, İstiklal Savaşı sırasında İstanbullu yetimleri Anadolu 'nun güvenli bir yerine nakleden teşkilatta görev almış ve nihayetinde Cumhuriyet 'in ilanının ardından Gebze Demirciler Köyü 'nde başöğretmenliğe başlamıştı. Eşi Batumlu Osmancık Müftüsü Mehmet Efendi 'nin kızı Hayriye Hanım, çocukları Hafize, Suphi ve Ercüment de yanında. Çocuklara günlük süt ve yumurta lazım. Ama köylü, parasıyla da olsa öğretmen ve doktorlara bu temel ihtiyaçlarını bile vermiyor. Çünkü onlar köylünün gözünde devletin 'ayrıcalıklı tuttuğu ' memuru. Hayriye Hanım mecbur şose yolda 10 kilometre ötedeki Tavşancıl 'a alışverişe giderken, merkebinin bir yanındaki küfede Suphi diğerinde Ercüment yer almakta. Dönüşteyse gıda maddeleri bir küfede, Suphi ve Ercüment 'se aynı küfede. Böyle bir manzarada Kasım 1933 'de dünyaya gelen Ercüment Konukman okuyacak, önce 'Nurettin Topçu 'nun milliyetçi ve muhafazakar talebesi sonra İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi profesörü, Milliyetçiler Derneği Başkanı, milletvekili ve bakan olacaktı.
KÖYLÜ MEMURU SEVMEZDİ
Çocukluğuna ilişkin hatırladığı ilk şey kapıdaki II. Dünya Savaşı tehdidine karşı 'Seferberlik hazırlıkları ' ve bundan kaynaklanan köylü ve memur arasındaki gerginlikti. Yükselen Alman tehlikesine karşı Trakya sınırına askeri yığınak yapılmış, Anadolu 'daki tahıl önce Trakya 'daki askerler için depolanmış: “Tabii Anadolu 'da köylüyle devlet memuru arasında o zamanlar gizli bir çekişme var. 'Onlar her şeye sahipler, bizde hiçbir şey yok ' deniyor. Köyde herkesin tavuğu var ama öğretmen ailesi olan bize yumurta verilmiyor. Niye vermiyorsunuz? Biz bunları toptancıya veriyoruz. Toptancı üç kuruş veriyorsa biz beş verelim. Olmaz! Memurlara, devlet yardım ediyor! Halbuki bunun bir gerekçesi vardı. Alman orduları Bulgaristan ve Yunanistan 'ı alıp bizim sınıra geliyor. Trakya 'nın bütün siloları arpa, buğday ile doldurmuş ki asker aç kalmasın. Birgün ilkokulun bahçesinde bütün ahali toplanmış, davul tokmaklanarak bağırılıyor: 'Ey ahali... Duyduk duymadık demeyin. Seferberlik ilan edildi. Eli silah tutan her erkeğin derhal askerlik şubelerine başvurması...“
EVLAT SEN NE DİYORSUN!
Ortaokul eğitimi için taşındıkları Adapazarı 'nda çocuk yaşta ölümden dönecekti. 1943 'te 6.6 'lık depremde 336 kişi hayatını kaybederken yıkılan evleri nedeniyle o da ailesiyle okul bahçelerindeki çadırda kalacaktı. Lise dönemi geldiğinde, 1947 'de İzmit 'te başladığı liseye Vefa ve Haydarpaşa liseleriyle İstanbul 'da tamamlayacaktı. Öğretmenleri Reşat Ekrem Koçu, Nihal ve Bedriye Atlı 'nın ardından Nurettin Topçu ile 'fikri dünyası ' da şekillenecekti:”Lisede bize Türklüğü ve Osmanlı anlatıldı. Üniversitede arayışa girdim. 1954 'te biri 'Bir konferans var. Sen de gel ' dedi. Çemberlitaş Camiisi 'nin ortasında kocaman bir ağaç, ortası delik. Onun önünde dükkan gibi bir şeye yazmışlar: 'Milliyetçiler Derneği, 1954 '. Bir kalabalık var önünde. Dediler ki 'Ordinaryus Profesör Ali Fuat Başgil ' buraya konferansa geliyor. Allah Allah! Ya adam böyle basit bir odaya gelir mi? Kalabalıklar arasından yaşlıca bir adam çıktı, Başgil 'miş. Biz vatanı kurtarmaya çalışıyoruz, adam diyor ki 'Siz kendinizi kurtarın, ahlaklı olun. ' Hoşuma gitti. Dağılırken birisi 'Biz bu akşam Nurettin Topçu 'nun evine gidiyoruz, sen de gel ' dedi. Gittiğimizde herkesin elini tek tek sıktı. Anadolu diyorlar, Türk insanı diyorlar... Dedim ki, 'Efendim siz öyle söylüyorsunuz ama bütün Türkler bir ordu. Demirperde yıkılsın, Türk dünyası birleşsin. ' Bana dedi ki 'Evlat sen ne diyorsun! Evvela senin Anadolu 'daki insanını bir doyuralım, kalkındıralım, sonra kalkıp gidelim oraya. ' Bir bozuldum. Sonra o kadar dost olduk ki her anlattığında gülerdi. Meğer Anadoluculuğu anlatıyormuş. Doğrusu da bu. Böyle başladı bizim milliyetçilik maceramız.”
DERNEĞİ MENDERES KAPATTI
İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği öğrencisi Ercüment Konukman, o akşamdan sonra Çemberlitaş 'taki 'Milliyetçiler Derneği 'ne gitmeye başlayacaktı. Daha sonra TBMM Başkanı olan Ferruh Bozbeyli ve Ayhan Yücel 'in ardından derneğe Ercüment Konukman başkan olacaktı: “1950 sonrası artan kültür faliyetlerinde Türkiye Milliyetçiler Derneği 80 şube ve 20 bin üyeye ulaşmıştı. Menderesçi olduğu halde Menderes bundan korkarak derneği kapattırmıştı. Liderler bazen yanında fazla güç bulundurmak istemez. Milliyetçiler Derneği 'nin manevi başkanı Topçu 'ydu. Dedi ki 'Çocuklar biz kültür milliyetçiliği yapalım. Siyasete falan girmeyelim. ' 1950 'li yılların sonunda 27 Mayıs ihtilalinin kıpırdanmaları çok ciddiydi. Biz çırpınıyoruz yardım istiyoruz, yüzümüze bakılmıyor. Zamanın Valisi Kemal Aydın bizi çağırdı. Nurettin Topçu ve Hami Tezkan 'la birlikte gittik. Ülkede bir sol ayaklanmanın ciddi boyutlara eriştiğini, buna mani olabilecek gücün şu andaki iktidarda pek olmadığını anlatıp 'Sizin gücünüz, milli dava etrafında toplanmış bir grubunuz var. Sizin halledeceğinizi ümit ediyoruz. Beyefendinin (Adnan Menderes) emri var. Ne istiyorsanız vereceğim. Sola karşı organize olun ' Topçu bize dedi ki 'İktidar çok fazla sol fraksiyonca sıkıştırılmış. Ona biraz zaman kazandırmak lazım. ' Bizim organizasyonumuzla yüzlerce derneğin telgrafı Ankara 'daki karargâhına gidince, Menderes ferahlamış. Ve demiş ki: 'Gördünüz mü? Bizim çocuklarımız bunlar. Bunlar vatanı kurtaracak. Her imkânı sağlayın bunlara.”
TÜRKEŞ 'İN 'KAYBOLUN ' MESAJI
O sırada 27 Mayıs ihtilali olmuş ve Menderes 'e gönderdikleri mektuplar 'ihtilalcilerin ' eline geçmişti. Tam bu sırada eskiden daha önce dernek konferanslarından birine katılan ve darbe ekibinde yer alan Albay Alparslan Türkeş onlara emniyet müdürü aracılığıyla 'Bir süre ortalıkta görünmeyin ' haberi gönderdi: “Türkeş, Menderes 'in kasasından bizim mektupların çıktığını görünce 'Bu çocukları koruma altına alalım. ' demiş. Görünmemekle biz o fırtınayı da atlattık. İhtilalden bir yıl sonra Nurettin Topçu dernekten İsmail Dayı, Ferruh Bozbeyli ve Camal Külahlı siyasete yönlendirmiş, bu gruptan 60 vekil seçilmişti. Arkasından gelen dernek kongresinde 'Biz sosyalist değiliz. Elhamdülillah Müslümanız. ' diye bağrılınca Topçu 'Burada artık bizim çalışma imkanımız yok ' diyerek istifa etmiş ve 1975 'te vefat edene kadar milliyetçiliğe Hareket Dergisi 'nde fikri pencere açmaya devam etmişti.”
ÖZAL O GECE İSTİFA EDECEKTİ
Türkiye 60, 70 ve 80 'li yıllarda sağ-sol çatışmaları ve darbeler dönemi yaşarken, dernek ve 'fikir ' çalışmalarınının yanı sıra akademik hayatını sürdürerek profesör ünvanı alan Konukman, 1983 Nisan 'ında parti kurmaya çalışan Turgut Özal 'ca Yeniköy 'deki evinde görüşmeye çağrılmıştı: “Meğer partiye üye ararken eski dostum Salih Kolat ona benden 'Düz duvara tırnanan cıva gibi biri var ' diye bahsetmiş. ANAP 'ın kurucu üyesi oldum. TBMM ANAP Grup Başkanvekilliği ve devlet bakanlığı yaptım. Özal 'ın vefatının ardından Türkeş 'in davetiyle MHP vekili oldum. Özal, Cumhurbaşkanı olduktan yukarıda darlandı. ANAP Genel Başkanlığı yarışında kongreyi bizim kaybettiğimiz ve Mesut Yılmaz 'ın kazandığı günün gecesi 'Ben şimdi istifa edeyim ' dedi. Hüsnü Doğan, Korkut Özal ve ben Partiyi hazırlamıştık. 'Geleyim Partiye, ikinci değişim programını başlatayım ' dedi. Kürt sorunu ve enflasyon üzerinde ağırlıkla duruyordu. Bir nevi idarecilerin daha verimli çalışmalarını sağlayan yeni yeni oluşumlar düşünüyordu.”
YAKLAŞIK 10 BİN SOYDAŞ SESSİZCE GERİ GÖNDERİLDİ
Zaman Tüneli 'nin bu haftaki konuğu Prof. Dr. Ercüment Konukman, seferberlik yıllarından milenyuma kadar öğrenci, kültür adamı, akademisyen ve siyasetçi olarak Türkiye 'nin yakın tarihinin önemli bir tanığı. Küfede taşınan çocukluktan devletin zirvesine çıkan sıradışı bir hayat hikayesine sahip olan Konukman, tarihi Bulgar göçüne ilişkin karanlıkta kalan bilgiler veriyor: “Demirperde yıkılırken tüm Türk dünyasının gözü Türkiye 'deydi. Bulgaristan 'dan yaşanan göç sırasında tüm Türklerin yuvası olduğumuzu gösterdik. En fazla 50 bin soydaş gelir derken sayı bir anda 150 bine aştı. Soluklanmamız gerekiyordu. Asker 'Bu işi bize bırakın, biz size üç gün kazandırırız ' dedi. Bir anda sınıra mehteran ekibi çıktı, yüksek desibelden 'Ceddin deden ' marşı başladı. Bulgar askeri tedirgin olup geri çekildi, üç gün göç olmadı. 300 bine ulaşan göç için nefes aldık. Bu sırada istihbarat bize ajan uyarısı yaptı. Çoğunluğu öğretmen yaklaşık 10 bin ajan şüphelisini sessizce geri gönderdik, sınırdışı ettik.”
Çepni Şevki Bey, muallimlik uğruna gittiği Musul yolunda soyulmuş, İstiklal Savaşı sırasında İstanbullu yetimleri Anadolu 'nun güvenli bir yerine nakleden teşkilatta görev almış ve nihayetinde Cumhuriyet 'in ilanının ardından Gebze Demirciler Köyü 'nde başöğretmenliğe başlamıştı. Eşi Batumlu Osmancık Müftüsü Mehmet Efendi 'nin kızı Hayriye Hanım, çocukları Hafize, Suphi ve Ercüment de yanında. Çocuklara günlük süt ve yumurta lazım. Ama köylü, parasıyla da olsa öğretmen ve doktorlara bu temel ihtiyaçlarını bile vermiyor. Çünkü onlar köylünün gözünde devletin 'ayrıcalıklı tuttuğu ' memuru. Hayriye Hanım mecbur şose yolda 10 kilometre ötedeki Tavşancıl 'a alışverişe giderken, merkebinin bir yanındaki küfede Suphi diğerinde Ercüment yer almakta. Dönüşteyse gıda maddeleri bir küfede, Suphi ve Ercüment 'se aynı küfede. Böyle bir manzarada Kasım 1933 'de dünyaya gelen Ercüment Konukman okuyacak, önce 'Nurettin Topçu 'nun milliyetçi ve muhafazakar talebesi sonra İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi profesörü, Milliyetçiler Derneği Başkanı, milletvekili ve bakan olacaktı.
KÖYLÜ MEMURU SEVMEZDİ
Çocukluğuna ilişkin hatırladığı ilk şey kapıdaki II. Dünya Savaşı tehdidine karşı 'Seferberlik hazırlıkları ' ve bundan kaynaklanan köylü ve memur arasındaki gerginlikti. Yükselen Alman tehlikesine karşı Trakya sınırına askeri yığınak yapılmış, Anadolu 'daki tahıl önce Trakya 'daki askerler için depolanmış: “Tabii Anadolu 'da köylüyle devlet memuru arasında o zamanlar gizli bir çekişme var. 'Onlar her şeye sahipler, bizde hiçbir şey yok ' deniyor. Köyde herkesin tavuğu var ama öğretmen ailesi olan bize yumurta verilmiyor. Niye vermiyorsunuz? Biz bunları toptancıya veriyoruz. Toptancı üç kuruş veriyorsa biz beş verelim. Olmaz! Memurlara, devlet yardım ediyor! Halbuki bunun bir gerekçesi vardı. Alman orduları Bulgaristan ve Yunanistan 'ı alıp bizim sınıra geliyor. Trakya 'nın bütün siloları arpa, buğday ile doldurmuş ki asker aç kalmasın. Birgün ilkokulun bahçesinde bütün ahali toplanmış, davul tokmaklanarak bağırılıyor: 'Ey ahali... Duyduk duymadık demeyin. Seferberlik ilan edildi. Eli silah tutan her erkeğin derhal askerlik şubelerine başvurması...“
EVLAT SEN NE DİYORSUN!
Ortaokul eğitimi için taşındıkları Adapazarı 'nda çocuk yaşta ölümden dönecekti. 1943 'te 6.6 'lık depremde 336 kişi hayatını kaybederken yıkılan evleri nedeniyle o da ailesiyle okul bahçelerindeki çadırda kalacaktı. Lise dönemi geldiğinde, 1947 'de İzmit 'te başladığı liseye Vefa ve Haydarpaşa liseleriyle İstanbul 'da tamamlayacaktı. Öğretmenleri Reşat Ekrem Koçu, Nihal ve Bedriye Atlı 'nın ardından Nurettin Topçu ile 'fikri dünyası ' da şekillenecekti:”Lisede bize Türklüğü ve Osmanlı anlatıldı. Üniversitede arayışa girdim. 1954 'te biri 'Bir konferans var. Sen de gel ' dedi. Çemberlitaş Camiisi 'nin ortasında kocaman bir ağaç, ortası delik. Onun önünde dükkan gibi bir şeye yazmışlar: 'Milliyetçiler Derneği, 1954 '. Bir kalabalık var önünde. Dediler ki 'Ordinaryus Profesör Ali Fuat Başgil ' buraya konferansa geliyor. Allah Allah! Ya adam böyle basit bir odaya gelir mi? Kalabalıklar arasından yaşlıca bir adam çıktı, Başgil 'miş. Biz vatanı kurtarmaya çalışıyoruz, adam diyor ki 'Siz kendinizi kurtarın, ahlaklı olun. ' Hoşuma gitti. Dağılırken birisi 'Biz bu akşam Nurettin Topçu 'nun evine gidiyoruz, sen de gel ' dedi. Gittiğimizde herkesin elini tek tek sıktı. Anadolu diyorlar, Türk insanı diyorlar... Dedim ki, 'Efendim siz öyle söylüyorsunuz ama bütün Türkler bir ordu. Demirperde yıkılsın, Türk dünyası birleşsin. ' Bana dedi ki 'Evlat sen ne diyorsun! Evvela senin Anadolu 'daki insanını bir doyuralım, kalkındıralım, sonra kalkıp gidelim oraya. ' Bir bozuldum. Sonra o kadar dost olduk ki her anlattığında gülerdi. Meğer Anadoluculuğu anlatıyormuş. Doğrusu da bu. Böyle başladı bizim milliyetçilik maceramız.”
DERNEĞİ MENDERES KAPATTI
İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği öğrencisi Ercüment Konukman, o akşamdan sonra Çemberlitaş 'taki 'Milliyetçiler Derneği 'ne gitmeye başlayacaktı. Daha sonra TBMM Başkanı olan Ferruh Bozbeyli ve Ayhan Yücel 'in ardından derneğe Ercüment Konukman başkan olacaktı: “1950 sonrası artan kültür faliyetlerinde Türkiye Milliyetçiler Derneği 80 şube ve 20 bin üyeye ulaşmıştı. Menderesçi olduğu halde Menderes bundan korkarak derneği kapattırmıştı. Liderler bazen yanında fazla güç bulundurmak istemez. Milliyetçiler Derneği 'nin manevi başkanı Topçu 'ydu. Dedi ki 'Çocuklar biz kültür milliyetçiliği yapalım. Siyasete falan girmeyelim. ' 1950 'li yılların sonunda 27 Mayıs ihtilalinin kıpırdanmaları çok ciddiydi. Biz çırpınıyoruz yardım istiyoruz, yüzümüze bakılmıyor. Zamanın Valisi Kemal Aydın bizi çağırdı. Nurettin Topçu ve Hami Tezkan 'la birlikte gittik. Ülkede bir sol ayaklanmanın ciddi boyutlara eriştiğini, buna mani olabilecek gücün şu andaki iktidarda pek olmadığını anlatıp 'Sizin gücünüz, milli dava etrafında toplanmış bir grubunuz var. Sizin halledeceğinizi ümit ediyoruz. Beyefendinin (Adnan Menderes) emri var. Ne istiyorsanız vereceğim. Sola karşı organize olun ' Topçu bize dedi ki 'İktidar çok fazla sol fraksiyonca sıkıştırılmış. Ona biraz zaman kazandırmak lazım. ' Bizim organizasyonumuzla yüzlerce derneğin telgrafı Ankara 'daki karargâhına gidince, Menderes ferahlamış. Ve demiş ki: 'Gördünüz mü? Bizim çocuklarımız bunlar. Bunlar vatanı kurtaracak. Her imkânı sağlayın bunlara.”
TÜRKEŞ 'İN 'KAYBOLUN ' MESAJI
O sırada 27 Mayıs ihtilali olmuş ve Menderes 'e gönderdikleri mektuplar 'ihtilalcilerin ' eline geçmişti. Tam bu sırada eskiden daha önce dernek konferanslarından birine katılan ve darbe ekibinde yer alan Albay Alparslan Türkeş onlara emniyet müdürü aracılığıyla 'Bir süre ortalıkta görünmeyin ' haberi gönderdi: “Türkeş, Menderes 'in kasasından bizim mektupların çıktığını görünce 'Bu çocukları koruma altına alalım. ' demiş. Görünmemekle biz o fırtınayı da atlattık. İhtilalden bir yıl sonra Nurettin Topçu dernekten İsmail Dayı, Ferruh Bozbeyli ve Camal Külahlı siyasete yönlendirmiş, bu gruptan 60 vekil seçilmişti. Arkasından gelen dernek kongresinde 'Biz sosyalist değiliz. Elhamdülillah Müslümanız. ' diye bağrılınca Topçu 'Burada artık bizim çalışma imkanımız yok ' diyerek istifa etmiş ve 1975 'te vefat edene kadar milliyetçiliğe Hareket Dergisi 'nde fikri pencere açmaya devam etmişti.”
ÖZAL O GECE İSTİFA EDECEKTİ
Türkiye 60, 70 ve 80 'li yıllarda sağ-sol çatışmaları ve darbeler dönemi yaşarken, dernek ve 'fikir ' çalışmalarınının yanı sıra akademik hayatını sürdürerek profesör ünvanı alan Konukman, 1983 Nisan 'ında parti kurmaya çalışan Turgut Özal 'ca Yeniköy 'deki evinde görüşmeye çağrılmıştı: “Meğer partiye üye ararken eski dostum Salih Kolat ona benden 'Düz duvara tırnanan cıva gibi biri var ' diye bahsetmiş. ANAP 'ın kurucu üyesi oldum. TBMM ANAP Grup Başkanvekilliği ve devlet bakanlığı yaptım. Özal 'ın vefatının ardından Türkeş 'in davetiyle MHP vekili oldum. Özal, Cumhurbaşkanı olduktan yukarıda darlandı. ANAP Genel Başkanlığı yarışında kongreyi bizim kaybettiğimiz ve Mesut Yılmaz 'ın kazandığı günün gecesi 'Ben şimdi istifa edeyim ' dedi. Hüsnü Doğan, Korkut Özal ve ben Partiyi hazırlamıştık. 'Geleyim Partiye, ikinci değişim programını başlatayım ' dedi. Kürt sorunu ve enflasyon üzerinde ağırlıkla duruyordu. Bir nevi idarecilerin daha verimli çalışmalarını sağlayan yeni yeni oluşumlar düşünüyordu.”