Bir ‘İKSV’ De Ankara’ya Mı Lazım?

Kerem Akça, Ankara Film Festivali’nin son durumunu değerlendirdi

Bir ‘İKSV’ De Ankara’ya Mı Lazım?
Mart ayında 23. kez düzenlenen ve başkentin sinefillerini doyurmayı amaç edinen Ankara Uluslararası Film Festivali 'nin dört koordinatörünün işten çıkarıldığını duyanlar olmuştur. Genel koordinatör Beyhan Büyükyıldız, Dünya Sineması Program Koordinatörü Ezgi Yalınalp, Kısa Film Program Koordinatörü Kıvanç Yalçıner ve Belgesel Film Programı Koordinatörü Emrah Kalan, festivalin ardından hiçbir konuşma yapılmadan, evlerine mektup gönderilerek 'diktatörlük rejimi 'ne boyun eğdiler. Ankara Kitle İletişimi Araştırma Vakfı 'nın başkanının değişmesiyle birlikte son bir senede yaşanan gariplikler ya da aksaklıklar, böylece 'nihai bir son 'a bağlanmış oldu. Muhtemelen Adana Altın Koza Film Festivali 'nin 43 senede 18 kez düzenlenmesi vakasında görülen 'bilinçsiz liderler-yöneticiler ' durumunu burada da yaşıyoruz. Ama böylesi etkinliklere, işe gönüllerini koyan yöneticilere ve başkentin sinefillerine yazık değil mi? İlle de her şehre İKSV gibi kurumsallaşmış ve tecrübeli örgütler mi gerekli? Peki ya bizim festivallerdeki 'süreklilik ' sorunsalı nasıl çözülecek? Yeri gelmişken tüm bu soruları masaya yatırmak şart.

Ülkemizde festival sayısı arttıkça, var olan kültür-sanat etkinliklerinin barınma şansı da bir o kadar azalıyor. Halbuki bunun tam tersi olması gerekmiyor mu? Bize yakışan arz-talep ilişkisi dinamiklerini karşılayan bir festival ağının öne çıkması ve 'etkinlik sarhoşluk 'una doğru ellerin değmesi değil mi? Ama ilginçtir sürekli kökeni belli olmayan, seneden seneye düzenlenip düzenlenmediğini kestiremediğimiz festivaller ürüyor.

İKSV ve ASD örnek alınmalı

İstanbul Film Festivali ve Antalya Altın Portakal Film Festivali geleneklerini bir kenara bıraktığımızda, 23. Ankara Film Festivali, 18. Adana Altın Koza Film Festivali, 17. Gezici Festival ve 15. Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali aslında alışkanlık haline getirdiğimiz etkinlikler. Arada Bursa ve Malatya 'da 'belediye ' etkili festivaller düzenlenirken, o konumdaki değişiklik ile maddi desteğin 'körelmesi ' bir anlamda etkinliklerin sona erdirilmesini sağlıyor. Ancak elbette böylesi oluşumlar için İKSV (İstanbul Kültür Sanat Vakfı) ve ASD (Ankara Sinema Derneği) gibi daha doğru yönetilen kurumsal sivil toplum örgütlerinin varlığı önemli.

İKSV 40. yılını kutlarken, sponsorla kalkınmasına karşın sayısız festival etkinliği ile bir şekilde ekmeğini taştan çıkartıyor. Kendi açtığı binasının içindeki 'Salon 'daki konser etkinlikleriyle de bunlara ek yapmayı biliyor. 40. yılın emeğinde 31 yıllık film festivali geleneği ise işleyen bir çark misali yürüyor. Ekiplerin ne yaptığı, bütçenin ne olduğu biliniyor. Eczacıbaşı ailesinin yoğun desteğine de sürekli 'aynı mantık 'la bağlı kalınıyor.

Sektör bilinci nedir, ne değildir?

ASD ise Başak Emre ve Ahmet Boyacıoğlu 'nun emeğiyle 14 senedir işlev veriyor. Gezici Festival ve Adana Altın Koza Film Festivali 'nde doğru yönetim şekilleriyle amaçlarına ulaşıyor. Yeri geldiğinde az ama öz destekle 'Kültür Bakanlığı 'nın katkısını doruklara çıkarıyor. Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı 'nın düzenlendiği 23 senelik Ankara Film Festivali ise nedense aynen 1969 'dan bugüne 18 kez yapılan Adana Altın Koza Film Festivali misali bir durumla karşılaştı geçtiğimiz ay.

Elbette böylesi festivallerde bütçeyi dengelemek önemli. Tek bir sponsor her şeyin sonu veya başlangıcı olabiliyor. Ancak Altın Koza 'da olduğu gibi 19 'ar, 6 'şar, 8 'er senelik aralar sonrası 'belediye başkanının değişmesi ' sebebiyle 2008 'deki geri dönüş durumuna benzer bir yönetim sisteminden kaynaklanıyor bu durum. Geçen sene Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı 'nın başkanının Oğuz Dönmez olmasıyla birlikte bir 'sektöre hakimiyetsizlik ' sezinlenebiliyor zira.

Bütçe sıkıntıları, festivali sinefil ruhla saran deneyimli ekibi heba etti

Vakfın Kasım ayında Malatya Film Festivali 'ni düzenlenmesinin ardından gerçek organizasyonunu geç belirlemesi, bir şekilde geleneksel Halkbank sponsoruna mal olmuş olabilir. Ancak orada Beyhan Büyükyıldız, Ezgi Yalınalp, Kıvanç Yalçıner ve Emrah Kalan gibi festivali gerçek sinema bilinciyle sarıp, klasiğiyle günceliyle yedinci sanatı kalkındıran, hem de bunu 'düşük maddi çözümler 'le yapan bir ekip varken bu kişilerin işten çıkarılması nasıl açıklanabilir?

Elbette Adana 'daki 'belediyeden para gelmeden olmuyor ' duruşunun bir benzeri yaşanıyor festivalde. Zira bu açmazdan kurtulmak için şimdilik benim fikrime ve jüri üyesi olduğum etkinlikte algıladığıma göre, ufukta iki seçenek gözüküyor. Ya etkinliğe üç ay kala çalışmaya başlayacak bir ekibin bulunmasıyla tam zamanlı çalışma düşüncesinden vazgeçilecek ve bütçeye az zarar verilecek (ki bu sene basın sorumlusu görevi o mantıkla dolduruldu) ya da festival hiç düzenlenmeyecek.

Üzülerek söylemek lazım, festivale birkaç sene ara verilebilir

Halbuki bu noktada her şeyi önceden planlamak, bir 'yan etkinlik ' ile sponsor bulmak gibi çözümler, daha festivallere ve Türk sinemasına uygun bir duruş olmaz mıydı? Beyhan, Ezgi, Kıvanç ve Emrah gibi bu işi gönlüyle yapan ve festivali son dönemde düzlüğe çıkarıp 'sistem 'e oturtan bir ekibin bunda suçu neydi? Zaten Ankara 'da sinema salonu kalitesi ve seyirci kitlesi belliyken onların bir büyü mü yapmaları bekleniyordu?

23. Ankara Uluslararası Film Festivali 'nin Adana 'da olduğu gibi beş senelik aranın ardından bambaşka bir kültür-sanat derneği tarafından organize edilmesi bence şu anda ufukta gözüken sonuç. Uçan Süpürge ve Gezici Festival isimlerinin ardından Pembe Hayat Kuirfest 'in de varlığıyla festival cümbüşüne dönüşen Ankara 'da ise başkentli sinemaseverler onlarla yetinmek zorunda kalacak. Zira bir şekilde 'bilinçli olmayan bir lider 'in varlığı bütün sektörlerde bir depreme yol açabiliyor. Her festivalin kurumsallaşmış bir İKSV 'ye ihtiyacı var. Padişah rejimine sahip bir dernek şablonu demek ki tutmuyor.