İlahiyat Fakülteleri Dekanlar Toplantısı Diyarbakır'da Yapıldı
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, din kültürünün önemine işaret ederek, "Din kültürüne sahip olmazsak, bu ülkenin İstiklal Marşı'ndan da anlamak mümkün olmayacaktır.
İyi bir din kültürüne sahip olmazsak, bu ülkenin türkülerinden de anlayamayız" dedi.
Diyarbakır Dicle Üniversitesi'nde düzenlenen Türkiye'de Sosyal Barışın Tesisinde Din Eğitim ve Öğretiminin Yeri ve İlahiyat Fakültelerinin Rolü Sempozyumu ile İlahiyat Fakülteleri Dekanlar Toplantısı'na Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Dicle Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç, Vali Vekili Ahmet Dalkıran, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkan Vekili Prof. Dr. Yekta Saraç, Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Prof. Dr. Raşit Küçük, YÖK Kurulu üyeleri Durmuş Günay, Tufan Buzpınar,Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürü Prof. Dr. İrfan Aycan, rektör yardımcıları Prof. Dr. Aslan Bilici, Prof. Dr. Mustafa Arıca, Türkiye'nin birçok ilindeki üniversitelerden ilahiyat fakültesi dekanları ve öğretim elemanları katıldı.
Bu yıl 18. 'si gerçekleştirilen 'İlahiyat Fakülteleri Dekanlar Toplantısı'nı Dicle Üniversitesi'nde farklı bir şekilde gerçekleştirmek istediklerini belirten DÜ İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Abdulkerim Ünalan, internet, televizyon gibi kitle iletişim araçlarının hayatımıza girmesinden bu yana baş döndürücü teknolojik gelişmelere paralel olarak dini ve ahlaki çöküntüyü tetikleyen faktörlerin de çoğalıp çeşitlilik gösterdiğini kaydetti.
Ünalan, çevrede ve dünyada büyük sıkıntılar yaşandığına dikkatçekerek, toplumun huzurunu temelden sarsan cinayet, intihar, boşanma, uyuşturucu, içki, kumar vakalarının sıradan hale geldiğini anlattı. Diyarbakır'ın medeniyet, manevi ve kültür şehri olduğunu belirten Dicle Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç'ın slaytlı sunumunun ardından konuşan YÖK Başkan Vekili Prof. Dr. Yekta Saraç, YÖK olarak fakültelerde yapılan bu tür toplantıları ve toplantılarda alınan kararları benimseyerek desteklediklerini söyledi.
Saraç şöyle konuştu: "Yükseköğretim tek bir organizmadır. Bu noktada günümüzde YÖK, bütünün bir cüzi olan ilahiyat fakültelerinin tekrar yükseköğretime kazandırılmış olması, korunaklı alanlara hapsedilen başka fakülteler için de geçerlidir. YÖK bünyesinde 1997 yılında İlahiyat Milli Komitesi kurulmuştur. 2011 yılında 23 bin öğrenci açık öğretim ilahiyat ön lisans bölümüne kayıt yaptırmıştır. Bu artışın temel nedeni ise 9 yıl boyunca hiçbir ilahiyat fakültesinin açılmamış oluşudur. Öncelikle öğrenci sayısının azlığı ilekalitenin artırılacağı düşüncesi doğrudur, ancak bu en kısa yoldur. Küresel yüksek öğretim anlayışını iyi takip etmek zorundayız. Yeni bir öğretim sistemi inşa edilmelidir. Bu toplantıda üretilen çözümlere açık olacağımızı belirtiyoruz." Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez de, toplantının peygamberler şehri Diyarbakır'da yapılmasının oldukça önemli olduğunu söyledi.
Görmez, "Türkiye kadar din eğitimi konusunu tartışan nadir bir ülke var dünyada zannediyorum. Gerçekten bir açıdan bütün dünyaya ihraç edeceğimiz bir zenginliğe de sahip olmuşuz bu vesileyle. Cumhuriyetin başında en önemli tartışma konusundan biri de din eğitimi olmuştur. Ancak 30'lu yıllara gelindiğinde biraz da dışarıda dünyada, küresel ölçekte din ile ilgiliolumsuz gelişmeler ülkemizde zihinleri vehimlere, korkulara, endişelere sevk etmiş. Ve tek ilahiyat fakültemiz olan Darül Funun İlahiyat Fakültesi'nin o yıllarda kapatıldığını hepimiz biliyoruz'' dedi.
Türkiye'de geçmişte yaşanan olumsuzlukların aşılarak 53 ilahiyat fakültesi açıldığını kaydeden Prof. Dr. Görmez, şunları söyledi: "Aslında bir açıdan bakıldığında elbette bu bir açıdan çok önemli. Bütün dünya tarihinde üniversiteler farklı branşların aktığı bir bilgi havuzundan ibarettir. Fakültelerde bilgiler üretilecek, o fakültelerden aynı havuza akacak felsefe matematikle buluşacak, kimya tıpla buluşacak, ilahiyat hepsiyle bulaşacak. Bütün bilim tarihinde üniversite tarihinde bu bilgi havuzu hiçbir zaman ilahiyatsız düşünülmemiştir aslında. Ancak modern zamanlarda bu denenmiştir. Acaba bu ortak bilgi havuzu ilahiyat bilgisiolmadan da olabilir mi denilmiştir ama olmamıştır, olamaz da. İlahiyat bilgisi olmayan bir akademisyenin nasıl bir sosyolog olabileceğini şahsen merak ediyorum. Çünkü insanlığın, dünyanın ve toprakların tarihinde dinin ne kadar önemli olduğunu, medeniyeti inşa eden en büyük dinamiğin dine ait olduğunu hepimiz biliyoruz. Felsefe, ilahiyatsız, teolojisiz olmamıştır. Sosyoloji, diğer sosyal bilimler, hatta fen bilimleri diye ikiye ayırmak, dünya ilimleri veya ahiret bilimleri diye ayırmak, yahut din bilimleriya da din ve dünya bilimleri diye ayırmak İslam tarihinin de en önemli kırılma noktasıdır. Halbuki bu bilgiler birlikte olunca daha kapsamlı düşünen insanların ortaya çıkması sağlanabilir. Bu topraklarda yaşayan ve asgari din kültürüne sahip olmayan bir insanın bu toprakların türkülerini ve şarkılarını anlaması mümkün değil. Aşık Veysel'in türkülerini de anlayamaz. Mevlana'nın bir hikayesini güncelleştirerek günümüze taşımak mümkün değil. Dahası asgari din kültürüne, dini kavramlara sahip olmayan birinsanın bu ülkenin İstiklal Marşı'nı anlaması mümkün müdür acaba dostlar. Sosyal barışa konuyu getireceğim ama sosyal barıştan önce bu ülkede yaşayan bir vatandaş olarak yaşamak için dahi asgari din bilgisine, din kültürüne sahip olmak gerekiyor. Bizim birbirimizi tanımamız, birbirimizin dünyasına vakıf olmamız ezan, cuma, bayram nedir bilebilmemiz için asgari din kültürüne, din elfetur. 2011 yılında 23 bin öğrenci açık öğretim ilahğitimine ihtiyaç vardır." "İSLAMOFOBİA BATI'DAN DOĞU'YA İHRAÇ EDİLİYOR" İslamofobia'nın yayıldığını belirten Görmez, "Biz Türkiye'de din eğitimini tartışırken, Türkiye'de ilahiyat fakültelerini ve sosyal barışı konuşurken, ilahiyat fakültelerinin rolünü değerlendirirken, sadece Misakı Milli sınırları içerisindeki Türkiye Cumhuriyeti'ni düşünme lüksüne sahip değiliz. Bunu her fırsatta ifade ediyorum. Küresel ölçekte İslam dininin içinden geçtiği süreçte, Batı'da İslam dini bir korku dinine dönüştü. İslamafobia kasıp kavuruyor her tarafı. Hatta İslamafobia Doğu'ya ihraçediliyor. Buna hikmetiyle karşılık verecek çok yüksek bir din eğitimine ihtiyaç var. İslam dünyası aynı şekilde küçük mensubiyetlerini kimliğe dönüştürerek, büyük mensubiyetinin önüne geçmesinin zararlarını yaşıyor. Mezhep kavgaları yaşanıyor. Bütün bunların sebebi cehalet. İki gündür Diyanet İşleri Başkanı ve Din İşleri Kurulu olarak uğraştığımız bir mesele, bizim Türkiye'de ve İslam dünyasında ne denli güçlü olduğumuz, ilim adamlarına, bilgi üreten mekanizmalara ne derece bilgiyi hale dönüştürenüniversite ve fakültelere muhtaç olduğumuzu ortaya koyuyor. Bir dost ve kardeş ülkenin en yetkili din adamı açıklama yapıyor. Bir soruya cevap verirken diyor ki; 'Bu topraklarda iki dinin olması asla kabul edilemez. Dolayısıyla bütün kiliselerin ve başka dinlerin mabetlerinin yıkılması lazım'. Bu Türkiye'de çok fazla üzerinde durulmadı ama biz takip ediyoruz. Batı'nın yüzlerce gazetesine manşet oldu. Batı'nın bütün dini kurumları şu anda bunu konuşuyor. Avrupa'daki bütün kiliseler bunu tartışıyor, bunukonuşuyor. İslamofobia'yı destekleyecek, körükleyecek ve körüklemekten başka bir işe yaramayan böyle bir açıklama" dedi.
Bu tür toplantıların uluslararası anlamda da yapılması gerektiğini vurgulayan Görmez, "Bütün bunlar bizim sadece Türkiye çapında değil, sadece bütün İslam dünyasında değil, İslami bilgi üreten üniversitelerin, fakültelerin kendi müfredatlarını ve programlarını insan, alim yetiştirme düzeneklerini yeniden gözden geçirme zarureti var. Belki bu toplantıyı bir de uluslararası yapmamız lazım. Belki İstanbul'da İslam üniversitelerinin, Malezya, başka diğer ülkelerin üniversitelerinin yetkililerini, dekanlarınıİstanbul'da toplayarak bunu aslında sadece bu başlıkta değil, Türkiye'de sosyal barışın tesisinde değil, dünyada sosyal barışın tesisinde, İslam dünyasında barışın sosyal tesisinde, İslami ilimlere olan ihtiyacımız, alim yetiştirme programlarımız bütün bunları bizim gözden geçirme zaruretimiz var ve bu çok önemli. Yurt dışında yaşayan 6 milyon millet varlığımız var. Ve onların din eğitimine ihtiyacı var. Bunu düşünmemiz lazım. Afrika'nın bu yüzyılın başında nüfusunun yüzde 70'i Müslüman'dı. Şimdi Afrika'nınnüfusunun sadece yüzde 21'i Müslüman. Neyle kaybedildi bunlar? Tamamen yanlış dini terkinlerle, yanlış din ihracı, bilgisizlik ve cehaletten kaynaklandı. Fakirlikle birlikte cehalete mahkum edilmesinden kaynaklandı. Sadece Türkiye'yi değil, bütün dünyayı, İslam dünyasını düşünerek hareket etmek gerekiyor" diye konuştu
Yapılan konuşmaların ardından Dicle aetur. 2011 yılında 23 bin öğrenci açık öğretim ilahÜniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç, Diyanet İşleri Başkanı Görmez ile YÖK Başkan Vekili Prof. Dr. Yekta Saraç'a birer tablo hediye etti .
Diyarbakır Dicle Üniversitesi'nde düzenlenen Türkiye'de Sosyal Barışın Tesisinde Din Eğitim ve Öğretiminin Yeri ve İlahiyat Fakültelerinin Rolü Sempozyumu ile İlahiyat Fakülteleri Dekanlar Toplantısı'na Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Dicle Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç, Vali Vekili Ahmet Dalkıran, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkan Vekili Prof. Dr. Yekta Saraç, Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Prof. Dr. Raşit Küçük, YÖK Kurulu üyeleri Durmuş Günay, Tufan Buzpınar,Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürü Prof. Dr. İrfan Aycan, rektör yardımcıları Prof. Dr. Aslan Bilici, Prof. Dr. Mustafa Arıca, Türkiye'nin birçok ilindeki üniversitelerden ilahiyat fakültesi dekanları ve öğretim elemanları katıldı.
Bu yıl 18. 'si gerçekleştirilen 'İlahiyat Fakülteleri Dekanlar Toplantısı'nı Dicle Üniversitesi'nde farklı bir şekilde gerçekleştirmek istediklerini belirten DÜ İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Abdulkerim Ünalan, internet, televizyon gibi kitle iletişim araçlarının hayatımıza girmesinden bu yana baş döndürücü teknolojik gelişmelere paralel olarak dini ve ahlaki çöküntüyü tetikleyen faktörlerin de çoğalıp çeşitlilik gösterdiğini kaydetti.
Ünalan, çevrede ve dünyada büyük sıkıntılar yaşandığına dikkatçekerek, toplumun huzurunu temelden sarsan cinayet, intihar, boşanma, uyuşturucu, içki, kumar vakalarının sıradan hale geldiğini anlattı. Diyarbakır'ın medeniyet, manevi ve kültür şehri olduğunu belirten Dicle Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç'ın slaytlı sunumunun ardından konuşan YÖK Başkan Vekili Prof. Dr. Yekta Saraç, YÖK olarak fakültelerde yapılan bu tür toplantıları ve toplantılarda alınan kararları benimseyerek desteklediklerini söyledi.
Saraç şöyle konuştu: "Yükseköğretim tek bir organizmadır. Bu noktada günümüzde YÖK, bütünün bir cüzi olan ilahiyat fakültelerinin tekrar yükseköğretime kazandırılmış olması, korunaklı alanlara hapsedilen başka fakülteler için de geçerlidir. YÖK bünyesinde 1997 yılında İlahiyat Milli Komitesi kurulmuştur. 2011 yılında 23 bin öğrenci açık öğretim ilahiyat ön lisans bölümüne kayıt yaptırmıştır. Bu artışın temel nedeni ise 9 yıl boyunca hiçbir ilahiyat fakültesinin açılmamış oluşudur. Öncelikle öğrenci sayısının azlığı ilekalitenin artırılacağı düşüncesi doğrudur, ancak bu en kısa yoldur. Küresel yüksek öğretim anlayışını iyi takip etmek zorundayız. Yeni bir öğretim sistemi inşa edilmelidir. Bu toplantıda üretilen çözümlere açık olacağımızı belirtiyoruz." Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez de, toplantının peygamberler şehri Diyarbakır'da yapılmasının oldukça önemli olduğunu söyledi.
Görmez, "Türkiye kadar din eğitimi konusunu tartışan nadir bir ülke var dünyada zannediyorum. Gerçekten bir açıdan bütün dünyaya ihraç edeceğimiz bir zenginliğe de sahip olmuşuz bu vesileyle. Cumhuriyetin başında en önemli tartışma konusundan biri de din eğitimi olmuştur. Ancak 30'lu yıllara gelindiğinde biraz da dışarıda dünyada, küresel ölçekte din ile ilgiliolumsuz gelişmeler ülkemizde zihinleri vehimlere, korkulara, endişelere sevk etmiş. Ve tek ilahiyat fakültemiz olan Darül Funun İlahiyat Fakültesi'nin o yıllarda kapatıldığını hepimiz biliyoruz'' dedi.
Türkiye'de geçmişte yaşanan olumsuzlukların aşılarak 53 ilahiyat fakültesi açıldığını kaydeden Prof. Dr. Görmez, şunları söyledi: "Aslında bir açıdan bakıldığında elbette bu bir açıdan çok önemli. Bütün dünya tarihinde üniversiteler farklı branşların aktığı bir bilgi havuzundan ibarettir. Fakültelerde bilgiler üretilecek, o fakültelerden aynı havuza akacak felsefe matematikle buluşacak, kimya tıpla buluşacak, ilahiyat hepsiyle bulaşacak. Bütün bilim tarihinde üniversite tarihinde bu bilgi havuzu hiçbir zaman ilahiyatsız düşünülmemiştir aslında. Ancak modern zamanlarda bu denenmiştir. Acaba bu ortak bilgi havuzu ilahiyat bilgisiolmadan da olabilir mi denilmiştir ama olmamıştır, olamaz da. İlahiyat bilgisi olmayan bir akademisyenin nasıl bir sosyolog olabileceğini şahsen merak ediyorum. Çünkü insanlığın, dünyanın ve toprakların tarihinde dinin ne kadar önemli olduğunu, medeniyeti inşa eden en büyük dinamiğin dine ait olduğunu hepimiz biliyoruz. Felsefe, ilahiyatsız, teolojisiz olmamıştır. Sosyoloji, diğer sosyal bilimler, hatta fen bilimleri diye ikiye ayırmak, dünya ilimleri veya ahiret bilimleri diye ayırmak, yahut din bilimleriya da din ve dünya bilimleri diye ayırmak İslam tarihinin de en önemli kırılma noktasıdır. Halbuki bu bilgiler birlikte olunca daha kapsamlı düşünen insanların ortaya çıkması sağlanabilir. Bu topraklarda yaşayan ve asgari din kültürüne sahip olmayan bir insanın bu toprakların türkülerini ve şarkılarını anlaması mümkün değil. Aşık Veysel'in türkülerini de anlayamaz. Mevlana'nın bir hikayesini güncelleştirerek günümüze taşımak mümkün değil. Dahası asgari din kültürüne, dini kavramlara sahip olmayan birinsanın bu ülkenin İstiklal Marşı'nı anlaması mümkün müdür acaba dostlar. Sosyal barışa konuyu getireceğim ama sosyal barıştan önce bu ülkede yaşayan bir vatandaş olarak yaşamak için dahi asgari din bilgisine, din kültürüne sahip olmak gerekiyor. Bizim birbirimizi tanımamız, birbirimizin dünyasına vakıf olmamız ezan, cuma, bayram nedir bilebilmemiz için asgari din kültürüne, din elfetur. 2011 yılında 23 bin öğrenci açık öğretim ilahğitimine ihtiyaç vardır." "İSLAMOFOBİA BATI'DAN DOĞU'YA İHRAÇ EDİLİYOR" İslamofobia'nın yayıldığını belirten Görmez, "Biz Türkiye'de din eğitimini tartışırken, Türkiye'de ilahiyat fakültelerini ve sosyal barışı konuşurken, ilahiyat fakültelerinin rolünü değerlendirirken, sadece Misakı Milli sınırları içerisindeki Türkiye Cumhuriyeti'ni düşünme lüksüne sahip değiliz. Bunu her fırsatta ifade ediyorum. Küresel ölçekte İslam dininin içinden geçtiği süreçte, Batı'da İslam dini bir korku dinine dönüştü. İslamafobia kasıp kavuruyor her tarafı. Hatta İslamafobia Doğu'ya ihraçediliyor. Buna hikmetiyle karşılık verecek çok yüksek bir din eğitimine ihtiyaç var. İslam dünyası aynı şekilde küçük mensubiyetlerini kimliğe dönüştürerek, büyük mensubiyetinin önüne geçmesinin zararlarını yaşıyor. Mezhep kavgaları yaşanıyor. Bütün bunların sebebi cehalet. İki gündür Diyanet İşleri Başkanı ve Din İşleri Kurulu olarak uğraştığımız bir mesele, bizim Türkiye'de ve İslam dünyasında ne denli güçlü olduğumuz, ilim adamlarına, bilgi üreten mekanizmalara ne derece bilgiyi hale dönüştürenüniversite ve fakültelere muhtaç olduğumuzu ortaya koyuyor. Bir dost ve kardeş ülkenin en yetkili din adamı açıklama yapıyor. Bir soruya cevap verirken diyor ki; 'Bu topraklarda iki dinin olması asla kabul edilemez. Dolayısıyla bütün kiliselerin ve başka dinlerin mabetlerinin yıkılması lazım'. Bu Türkiye'de çok fazla üzerinde durulmadı ama biz takip ediyoruz. Batı'nın yüzlerce gazetesine manşet oldu. Batı'nın bütün dini kurumları şu anda bunu konuşuyor. Avrupa'daki bütün kiliseler bunu tartışıyor, bunukonuşuyor. İslamofobia'yı destekleyecek, körükleyecek ve körüklemekten başka bir işe yaramayan böyle bir açıklama" dedi.
Bu tür toplantıların uluslararası anlamda da yapılması gerektiğini vurgulayan Görmez, "Bütün bunlar bizim sadece Türkiye çapında değil, sadece bütün İslam dünyasında değil, İslami bilgi üreten üniversitelerin, fakültelerin kendi müfredatlarını ve programlarını insan, alim yetiştirme düzeneklerini yeniden gözden geçirme zarureti var. Belki bu toplantıyı bir de uluslararası yapmamız lazım. Belki İstanbul'da İslam üniversitelerinin, Malezya, başka diğer ülkelerin üniversitelerinin yetkililerini, dekanlarınıİstanbul'da toplayarak bunu aslında sadece bu başlıkta değil, Türkiye'de sosyal barışın tesisinde değil, dünyada sosyal barışın tesisinde, İslam dünyasında barışın sosyal tesisinde, İslami ilimlere olan ihtiyacımız, alim yetiştirme programlarımız bütün bunları bizim gözden geçirme zaruretimiz var ve bu çok önemli. Yurt dışında yaşayan 6 milyon millet varlığımız var. Ve onların din eğitimine ihtiyacı var. Bunu düşünmemiz lazım. Afrika'nın bu yüzyılın başında nüfusunun yüzde 70'i Müslüman'dı. Şimdi Afrika'nınnüfusunun sadece yüzde 21'i Müslüman. Neyle kaybedildi bunlar? Tamamen yanlış dini terkinlerle, yanlış din ihracı, bilgisizlik ve cehaletten kaynaklandı. Fakirlikle birlikte cehalete mahkum edilmesinden kaynaklandı. Sadece Türkiye'yi değil, bütün dünyayı, İslam dünyasını düşünerek hareket etmek gerekiyor" diye konuştu
Yapılan konuşmaların ardından Dicle aetur. 2011 yılında 23 bin öğrenci açık öğretim ilahÜniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç, Diyanet İşleri Başkanı Görmez ile YÖK Başkan Vekili Prof. Dr. Yekta Saraç'a birer tablo hediye etti .