Başbakan Recep Tayyip Erdoğan;

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, cumhuriyetin köksüz bir cumhuriyet olmadığını, cumhuru dışarıda bırakan, dışlayan, öteleyen bir idare, ismiyle cumhuriyet olsa bile, muhtevasıyla cumhuriyet olamayacağını belirterek, “Cumhuru, ya da cumhurun bir kısmını dışarıda bırakan bir anlayış, en başta 23 Nisan ve 29 Ekim’de ortaya konan ruha, misyona, en önemlisi de o mirasa ihanet eden bir anlayış olur” dedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ulusa Sesleniş konuşmasında Türkiye’yi ve Türk milletini yakından ilgilendiren meseleleri değerlendirdi. Ardı ardına iki anlamlı bayramın coşkusunu ve heyecanın yaşandığını belirten Erdoğan, önce Kurban Bayramı’nı, hemen akabinde 29 Ekim’de ise Cumhuriyet Bayramı’nın kullandığını kaydetti.

Vatandaşların Ulusa Sesleniş konuşmasında bayramlarını bir kez daha kutlayan Başbakan Erdoğan, Kurban Bayramı’nda yapılan tüm ibadetlerin kabul olunmasını, kesilen kurbanların, yapılan yardımların hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ettiğini söyledi.

“BAYRAMDA KAN AKITAN ZALİMLERİ VE KATİLLERİ ŞİDDETLE KINIYORUM”

Hac vazifesini yerine getiren tüm vatandaşların ve tüm Müslümanları da tebrik ettiğini, haclarının mübarek olmasını Allah’tan dilediğini ifade eden Başbakan Erdoğan, “Ne yazık ki, 2012 yılının Kurban Bayramı da, bazı coğrafyalardan, bazı ülkelerden, bazı kardeş halklardan aldığımız acı haberlerle buruk geçti. Myanmar’ın Arakan Bölgesinde Müslüman kardeşlerimize yönelik saldırılar Kurban Bayramı süresince de devam etti. Gazze başta olmak üzere Filistinli kardeşlerimize yönelik insanlık dışı saldırılar, Bayramı maalesef dinlemedi. Kardeşliğe, birliğe, dayanışmaya, kucaklaşmaya vesile olması beklenen bayram, Irak’ta yine kanlı manzaralara şahit oldu. Suriye’de, bizim de özenle gayret gösterdiğimiz ateşkes çabalarına rağmen, katliamlar, saldırılar, acımasız zulümler yine devam etti. Bu arada, ülkemizde, terör örgütü bir kez daha, mübarek bayram gününde saldırarak, evinden, ailesinden uzakta, bayram gününde görevini yapan kahramanlarımızı hedef aldı. Ülkemizde ve dünyada, Müslümanların bu mübarek gününde de kan akıtan, gözyaşı akıtan, zulmüne hiç ara vermeden devam eden, her türlü insani, her türlü kutsal değeri ayaklarının altında çiğneyen tüm zalimleri, tüm katilleri bir kez daha şiddetle kınıyorum. Bayram günlerinde de hayatını kaybedenlere, şehitlerimize Allah’tan rahmet niyaz ediyor, mekanları inşallah cennet olsun diyorum” diye konuştu.

“CUMHURU DIŞARIDA BIRAKAN ANLAYIŞ, O MİRASA İHANET EDEN BİR ANLAYIŞ OLUR”

Kurban Bayramı’nın ardından 29 Ekim’de Cumhuriyetin kuruluşunun 89. yıldönümünün kutlandığını ve Kurtuluş Savaşı Şehitlerini, vatan toprağını kanlarıyla sulayan, nurlarıyla aydınlatan tüm şehitleri, onlarla birlikte, başta Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşları olmak üzere tüm gazileri rahmet ve minnetle yad ettiğini ifade eden Erdoğan, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyetin, büyük bir zaferin ardından, bir milletin yeniden doğuşunu, yeniden ayaklarının üzerinde doğruluşunu simgeler şekilde ilan edildiğini belirtti.

Cumhuriyetin köksüz bir cumhuriyet olmadığını vurgu yapan Erdoğan, cumhuriyetin, başta Selçuklu ve Osmanlı olmak üzere, kadim bir tarihin ve zengin bir medeniyetin mirasını omuzlamış, o kökler üzerinde inşa edilmiş, büyük bir ruh ve büyük bir medeniyet tasavvuruyla bina edildiğinin altını çizdi.

Cumhuriyetin, belli bir kesimin, belli bir zümrenin, belli bir etnik kökenin, belli bir inancın üzerine olmadığını, topraklar üzerinde nefes alıp veren her canlıyı kucaklayacak bir anlayışla teşekkül ettiğini söyleyen Erdoğan, şunları kaydetti: “Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni açan, ardından da Cumhuriyeti ilan eden kadro ve anlayış, Türkiye’nin tamamını temsil eden bir kadro ve anlayıştır. Cumhuriyet, adı üzerinde, cumhurun, yani halkın, yani sizin bizzat sahibi olduğunuz bir idare şeklidir. Cumhuru dışarıda bırakan, dışlayan, öteleyen bir idare, ismiyle cumhuriyet olsa bile, muhtevasıyla cumhuriyet olamaz. Cumhuru, ya da cumhurun bir kısmını dışarıda bırakan bir anlayış, en başta 23 Nisan ve 29 Ekim’de ortaya konan ruha, misyona, en önemlisi de o mirasa ihanet eden bir anlayış olur. Ne yazık ki, on yıllar boyunca ülkemizde Cumhuriyet cumhurdan uzaklaştırılmak istenmiştir. Cumhuriyet Bayramı törenleri dahi, işte tam da bu elitist, seçkinci anlayışın bir tezahürü olarak, cumhuru, yani halkı dışarıda bırakan bir anlayışla kutlanmıştır. Kapalı mekanlarda, balo salonlarında, resmi törenlerde seçkinler, elitler kendilerince Cumhuriyet kutlamaları yaparken, Cumhuriyetin yegane sahibi olan millet, bu kutlamalardan özenle uzak tutulmuştur. Hükümet olarak, geride bıraktığımız 10 yıl boyunca, Cumhuriyetin cumhurla kucaklaşması için tarihi nitelikte reformlar gerçekleştirdik. ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ anlayışıyla, devlet ile millet arasındaki mesafeyi ortadan kaldırdık; milletine tepeden bakan, ceberrut, baskıcı devlet anlayışına son verdik. Milletin fertleri arasındaki her türlü ayrımcılığa son verdik. Milletin bir kısmına yönelik asimilasyon, red ve inkar politikalarını elimizin tersiyle ittik. Devlet ile milleti buluştururken, kucaklaştırırken, hepimizin ortak hassasiyetini yansıtan, hepimizi aynı noktada, aynı ortak paydada buluşturan milli günlerimizi de farklı bir konseptle ele aldık. Sadece seçkinlerin, sadece devlet ricalinin katıldığı, halkın dışarıda tutulduğu, resmi, renksiz, özellikle de soğuk savaş döneminin izlerini taşıyan kutlama ve törenlere son verdik, son veriyoruz.” “CUMHURİYETİ DAR KALIPLAR İÇİNE SIKIŞTIRMAK İSTEYEN ANLAYIŞ SANDIK YOLUYLA TASFİYE OLDU” Milli günlerin, tam bir bayram havasında, coşku ve heyecanla, 75 milyonun aynı atmosferde buluşacağı bir tarzda kutlanabilmesinin önünü açtıklarının altını çizen Erdoğan, geçmişte, Cumhuriyeti kendilerinin yedeğinde, kendilerinin vesayetinde görenler, kendilerini Cumhuriyetin yegane sahibi zannedenlerin, milleti dışlayanların, bugün de Cumhuriyetin cumhurla kucaklaşmasından ciddi rahatsızlık duyduklarını belirtti.

“Onlar, Cumhuriyeti soğuk savaş zihniyetinin dar kalıpları içinde, resmi kutlamalara mahkum etmek isterken, cumhur, 29 Ekimlerde Cumhuriyetiyle kucaklaşıyor” diyen Başbakan Erdoğan, “Cumhuriyet, bugün, tam da 29 Ekimin ruhuna yaraşır bir şekilde kutlanıyor. Cumhur, Cumhuriyeti dar kalıplar içine sıkıştırmak isteyen köhnemiş anlayışı zaten sandık yoluyla tasfiye etmiştir. Cumhuriyeti belli bir kesimin, belli bir zümrenin idaresi gibi gören anlayış, milletten itibar görmemiştir. İnşallah, ileri demokrasiyle, güçlü ekonomisiyle, aktif dış politikasıyla, içerde huzur, güven ve istikrarıyla, Cumhuriyetimiz, Cumhurla kucaklaşmış şekilde büyümeye, gelişmeye, dünyaya örnek teşkil etmeye devam edecektir” dedi.

“HEDEF 2023 YILINDA FARKLI BİR TÜRKİYE’Yİ İNŞA ETMEK” Hükümet olarak hedeflerinin, 2023 yılında, Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100’üncü yıldönümünde çok farklı bir Türkiye’yi inşa etmek olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, kısır tartışmalara, Türkiye’nin enerji kaybettiren o eski tartışmalara hiç prim vermeden, kararlılıkla yollarında ilerleyeceklerini ve Türkiye’yi, Cumhuriyetini, 2023 hedefleriyle buluşturacaklarını kaydetti.

Cumhuriyetin, 29 Ekim 1923’te, aziz şehitlerin mübarek kanları üzerine inşa edildiğini hatırlatan Başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: “O aziz şehitlerimize mahcup olmadan, onların bıraktığı mirası daha da yücelterek, Allah’ın izniyle, milletimizin gayretiyle, Türkiye’yi dünyanın en büyük 10 ülkesinden biri konumuna yükseltmeyi mutlaka, ama mutlaka başaracağız. Biz, her türlü hedefi, her türlü başarıyı hak edecek ve başaracak bir geçmişe, bir tarihsel birikime sahibiz. Merhum Akif’in de dediği gibi: ‘Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz. Gelmişiz dünyaya millet, milliyet nedir öğretmişiz. Kapkaranlıkken bütün afakı insaniyetin. Nur olup fışkırmışız ta sinesinden zulmetin.’ Evet, biz böyle bir milletiz. Meseleye Mehmet Akif’in baktığı yerden bakarsak, özgüvenimizi koruyup, gerekli özveriyi sağlarsak, inanın, başaramayacağımız hiçbir iş, ulaşamayacağımız hiçbir hedef yok. Nitekim, son 10 yılda, aziz milletimizin desteğiyle, gerçekten çok büyük mesafeler kat ettik. Enkaz edebiyatı yapmadık, mazeret üretmedik, laf üretmedik, milletimizin desteğini arkamıza alarak bu ülkeyi yeni baştan imara başladık. Milletimizin taleplerine kulak vererek, değişim ve dönüşüm hamlesini başlattık. Ülke içinde tesis ettiğimiz istikrar ve güven ortamı, dış politikada takındığımız etkin, yapıcı tavırla birlikte, ekonomide son derece kararlı bir tutum izledik. Bu sayede, ekonomimiz tarihinde hiç olmadığı kadar başarılı bir süreç izledi, kat kat büyüdü.” “TÜRKİYE’Yİ GÜVENLİ BİR LİMAN OLARAK ÜST SIRALARA TAŞIYORUZ” Küresel finans krizinin tüm dünyayı etkisi altına aldığı bir süreçte dahi, ekonominin istikrarlı şekilde büyütmeye, işsizliği düşürmeye, yatırımları artırmaya, Türkiye’yi güvenli bir liman, güvenli bir yatırım üssü olarak dünyada en üst sıralara taşımaya devam ettiklerinin altını çizen Başbakan Erdoğan, 1993-2002 yılları arasında Türkiye’nin ekonomisinin yıllık ortalama yüzde 3 büyüyebilirken, hükümetleri döneminde, 2003-2011 arasında büyüme yıllık ortalama yüzde 5,3 olarak gerçekleştiğini söyledi.

2011 yılında, küresel finans krizinin en ağır seyrettiği bir dönemde Türkiye yüzde 8,5 büyüyerek, Çin’den sonra dünyada en hızlı büyüyen ülke olduğuna vurgu yapan Erdoğan, 2012 yılın ilk çeyreğinde yüzde 3,2 büyüme kaydettiklerini, ikinci çeyrekte ise yüzde 2,9’la yine pozitif büyüme içinde olduklarını kaydetti.

Bu yılın 4’üncü çeyreğinden itibaren yeniden yüksek büyüme oranlarına ulaşacaklarını, 2013 ve 2014 yıllarında ortalama yüzde 5 büyüme oranını yakalayacaklarını söyleyen Erdoğan, “Bizler, bu yüksek büyüme performansıyla, Türkiye’nin 2002’de 230 milyar dolar olan milli gelirini, 3 katın üzerinde bir artışla 774 milyar dolara yükselttik. Kişi başına milli geliri, 3 bin 500 dolar seviyesinden, 10 bin 500 dolar seviyesine kadar yükselttik. 2002’de, 59 milyar Lira olan toplam yatırım tutarı, 2011 sonunda 283 milyar liraya ulaştı. Yıllık enflasyon, 2002 yılında yüzde 30 düzeyinde iken, şu anda Ağustos ayı itibariyle yüzde 9,2’ye indi. İhracatta tüm zamanların, Cumhuriyet tarihimizin rekorlarını elde ettik. 2002’de 36 milyar dolar olan toplam ihracat, 2011 sonunda 135 milyar dolara ulaştı. Küresel krize rağmen, şu anda, geriye dönük olarak, 12 aylık, 144 milyar dolar ihracat rakamına ulaşmış durumdayız. 2002’de yüzde 10,4 olan işsizlik oranını, 2011 yılında yüzde 9,8’e kadar çektik. 2012 yılının Temmuz ayında ise, işsizlikte son yılların en düşük oranına; yüzde 8,4 oranına ulaştık. Turizm gelirlerimizi, 8,5 milyar dolardan 23 milyar dolara çıkardık. Ve ülkemize gelen turist sayısı 2002’de 13 milyon iken, 2011’de 31,5 milyon kişiye ulaştı. Merkez Bankamızın rezervleri, 2002’de sadece 27,5 milyar dolar iken, bugün itibarıyla, tüm zamanların rekorunu kırarak, yaklaşık 115 milyar dolara ulaştı. 2002’de Türkiye’nin Uluslararası Para Fonu'na (IMF) olan borcu, tam 23,5 milyar dolardı. Bizler ise şu anda bu borcu, 1.3 milyar dolara kadar çekmiş bulunuyoruz. İnşallah, önümüzdeki yılın Nisan ayında da, bu borcu tamamen sıfırlamış olacağız” diye konuştu.

“TÜRKİYE, IMF’YE BORÇ VEREBİLECEK BİR ÜLKE KONUMUNDA”

Türkiye artık IMF ile stand-by anlaşması yapan bir ülke olmadığını, tam aksine Türkiye’nin şu anda IMF’ye borç verebilecek bir ülke konumuna geldiğinin altını çizen Başbakan Erdoğan, şu anda teknik müzakerelerin devam ettiğini, tamamlandığında, IMF’ye 5 milyar dolara kadar borç verebileceklerini kaydetti.

Borçlanmada da, aynı şekilde Hazine, tarihinin en düşük seviyelerine ulaştığını belirten Erdoğan, borçlanma faizlerinin hızla düştüğünü ve borçlanma vadelerinin uzadığını söyledi.

Erdoğan, “Kamu net borç stokunun milli gelire oranı biz görevi devraldığımızda yüzde 61,5 seviyesindeydi, bugün o seviyeyi yüzde 22’ye kadar çektik” dedi.

Kaynak: İHA