Ruhum Meclis'te, bir gün bedenim de orada olacak
Cumhurbaşkanı Gül'ün Meclis açılış konuşmasında 'Noksanlık var, tutuklu vekiller de olmalıydı' açıklamasının ardından AKŞAM'a 'Silivri'den mektup... 1308 gündür tutuklu olan CHP Milletvekili Mustafa Balbay, AKŞAM Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya'ya yazdığı mektupta 'Ruhum Meclis'te, bir gün bedenim de orada olacak' dedi
Ergenekon davası nedeniyle 1308 gündür Silivri 1 no'lu Cezaevi'nde tutuklu olarak yargılanan CHP'nin İzmir Milletvekili ve gazeteci Mustafa Balbay, AKŞAM Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya'ya hitaben bir mektup kaleme aldı. İşte Balbay'ın duygularını ve düşüncelerini dile getirdiği o mektup:
Sevgili İsmail Küçükkaya,
Hem yeni bir haber vermeyi hem Türkiye'de ortak paydaların artmasını arzu eden yazılarını okuyorum. Yazılarında sık sık yüreğinden kopup gelen duygularına da yer veriyorsun.
16 Eylül tarihli yazın da bu çerçevedeydi. Ancak yer yer farklı yorumlar yapıldığını duyunca sana yazma gereği hissettim.
Hapishane, bütün koşullar iyi olsa bile özgürlüğün kısıtlandığı yer. Ancak bizim karşı karşıya kaldığımız durum normal koşullardan daha kötü. Özetle tecrit uygulaması var.
Silivri'nin koşullarını Zulümhane kitabında ayrıntılarıyla yazmıştım. Ona bir de az önce vurguladığım gibi tecrit uygulaması eklendi.
Silivri'ye gelenler, hele ilk kez gelen ziyaretçiler doğal olarak çok fazla etkileniyorlar.
Sen felsefeyle de ilgilisin. Bu mektubu yazmakta ana amacım şu ki; hangi koşullarda olursa olsun Silivri'den sapasağlam çıkma ve artan sorumluluklarımı en iyi şekilde yerine getirme kararlılığımı seninle paylaşmak.
Gelinen noktada kendim için şu sloganı ürettim:
Beklentini düşük, moralini yüksek tut.
En büyük hasretim, ailem, çocuklarım. Böyle bir hasreti değil Türkiye'de, yeryüzünde hiç kimseye dilemiyorum.
Bunun dışında her şeyi göğüsleyecek yaşam biçimleri ürettim kendime.
Dört yılda 30 bin kadar mektup aldım. Temmuz ve ağustos ayını bu mektuplardan seçki yaparak geçirdim.
Hapishaneye gazeteci olarak girdim, yine öyle çıkmayı planlıyordum. Ancak davanın siyasallığı beni bu alanda da mücadeleye itti. Siyaseti salt hapisten çıkmak için seçmedim. Mademki siyasal bir saldırıyla karşı karşıyayım aynı yöntemle yanıt vermek gerekir diye düşündüm. Siyasette de asıl amacım hiçbir şekilde intikamcı bir duygu içine girmeden toplumsal barışın bir parçası olmak. Bu yönden pek çok planım, hayalim var.
Kalemi de elden bırakmayacağım ve bütün gücümle bu ülke için kullanacağım.
Seninle paylaşmak istediğim önemli bir durum, davanın geldiği nokta.
Tam 20 iddianame birleştirildi. Ortaya 7 bin sayfalık bir iddianameler toplamı çıktı. Delil klasörleri de 1 milyon sayfayı geçti.
Bu yığından nasıl adalet çıkabilir?
Bütün bunların üstüne yargılama koşulları da ağırlaştı. Eskiden ayda 15 dakika söz hakkı vardı. Hukuk dilinde talep konuşması adı verilen bu bölümde en azından heyete karşı düşüncelerimizi, davanın gidişiyle ilgili değerlendirmelerimizi söylerdik.
Şimdi bunu da kaldırdılar.
Avukatlarla duruşma salonunda görüş kısıtlandı, her türlü delil, dilekçe ve benzer doküman alışverişi hakim denetimine tabi tutuldu.
Bunun hukuki olmadığını anlatmak için söz istediğimde verilmeyince, ısrar ettim. 'Bize söz hakkı vermelisiniz' dedim. Kamera kayıtları ortada, hiçbir olumsuz sözüm olmadı. Bu isteğin karşılığı 16 duruşmadan men cezası oldu.
Artık Silivri'den hukuki bir karar çıkmayacağına kesin olarak inandığım için yargılamanın içeriğiyle ilgili herhangi bir değerlendirme yapma gereği duymuyorum.
Sevgili Küçükkaya,
Kimse sağlıkla ilgili iddialı konuşmamalı. İnsan hiç beklemediği bir anda beklemediği bir sağlık sorunuyla karşılaşabilir. Ben, hapishane koşullarında sağlıklı kalmayı kendime bir görev olarak verdim. Bunun için de kendime, '2B'ye dikkat' diyorum. Hükümetin 2B yasası varsa, benim de var. Benimki, beden ve beyin sağlığı.
Günde 2 saat spor yapıyorum, haftada ortalama 1000 sayfa okuyor, 50 sayfa yazıyorum. Bu durumda sanırım 2B notumu sen de yüksek tutarsın.
Er geç buradan çıkacağıma inanıyorum ve kendimi o özgürlük gününe hazır hissediyorum. 1 Ekim'de kendimi ruhen Meclis'te hissedeceğim. Bedenimin de orada olacağı günler de gelecek.
Bu mektubu değerlendirmeni dilerim.
Özgürlükte görüşmek, daha güzel bir Türkiye için kafa yormak umuduyla
Selamlar...
İyi çalışmalar.
Mustafa BALBAY
Sevgili İsmail Küçükkaya,
Hem yeni bir haber vermeyi hem Türkiye'de ortak paydaların artmasını arzu eden yazılarını okuyorum. Yazılarında sık sık yüreğinden kopup gelen duygularına da yer veriyorsun.
16 Eylül tarihli yazın da bu çerçevedeydi. Ancak yer yer farklı yorumlar yapıldığını duyunca sana yazma gereği hissettim.
Hapishane, bütün koşullar iyi olsa bile özgürlüğün kısıtlandığı yer. Ancak bizim karşı karşıya kaldığımız durum normal koşullardan daha kötü. Özetle tecrit uygulaması var.
Silivri'nin koşullarını Zulümhane kitabında ayrıntılarıyla yazmıştım. Ona bir de az önce vurguladığım gibi tecrit uygulaması eklendi.
Silivri'ye gelenler, hele ilk kez gelen ziyaretçiler doğal olarak çok fazla etkileniyorlar.
Sen felsefeyle de ilgilisin. Bu mektubu yazmakta ana amacım şu ki; hangi koşullarda olursa olsun Silivri'den sapasağlam çıkma ve artan sorumluluklarımı en iyi şekilde yerine getirme kararlılığımı seninle paylaşmak.
Gelinen noktada kendim için şu sloganı ürettim:
Beklentini düşük, moralini yüksek tut.
En büyük hasretim, ailem, çocuklarım. Böyle bir hasreti değil Türkiye'de, yeryüzünde hiç kimseye dilemiyorum.
Bunun dışında her şeyi göğüsleyecek yaşam biçimleri ürettim kendime.
Dört yılda 30 bin kadar mektup aldım. Temmuz ve ağustos ayını bu mektuplardan seçki yaparak geçirdim.
Hapishaneye gazeteci olarak girdim, yine öyle çıkmayı planlıyordum. Ancak davanın siyasallığı beni bu alanda da mücadeleye itti. Siyaseti salt hapisten çıkmak için seçmedim. Mademki siyasal bir saldırıyla karşı karşıyayım aynı yöntemle yanıt vermek gerekir diye düşündüm. Siyasette de asıl amacım hiçbir şekilde intikamcı bir duygu içine girmeden toplumsal barışın bir parçası olmak. Bu yönden pek çok planım, hayalim var.
Kalemi de elden bırakmayacağım ve bütün gücümle bu ülke için kullanacağım.
Seninle paylaşmak istediğim önemli bir durum, davanın geldiği nokta.
Tam 20 iddianame birleştirildi. Ortaya 7 bin sayfalık bir iddianameler toplamı çıktı. Delil klasörleri de 1 milyon sayfayı geçti.
Bu yığından nasıl adalet çıkabilir?
Bütün bunların üstüne yargılama koşulları da ağırlaştı. Eskiden ayda 15 dakika söz hakkı vardı. Hukuk dilinde talep konuşması adı verilen bu bölümde en azından heyete karşı düşüncelerimizi, davanın gidişiyle ilgili değerlendirmelerimizi söylerdik.
Şimdi bunu da kaldırdılar.
Avukatlarla duruşma salonunda görüş kısıtlandı, her türlü delil, dilekçe ve benzer doküman alışverişi hakim denetimine tabi tutuldu.
Bunun hukuki olmadığını anlatmak için söz istediğimde verilmeyince, ısrar ettim. 'Bize söz hakkı vermelisiniz' dedim. Kamera kayıtları ortada, hiçbir olumsuz sözüm olmadı. Bu isteğin karşılığı 16 duruşmadan men cezası oldu.
Artık Silivri'den hukuki bir karar çıkmayacağına kesin olarak inandığım için yargılamanın içeriğiyle ilgili herhangi bir değerlendirme yapma gereği duymuyorum.
Sevgili Küçükkaya,
Kimse sağlıkla ilgili iddialı konuşmamalı. İnsan hiç beklemediği bir anda beklemediği bir sağlık sorunuyla karşılaşabilir. Ben, hapishane koşullarında sağlıklı kalmayı kendime bir görev olarak verdim. Bunun için de kendime, '2B'ye dikkat' diyorum. Hükümetin 2B yasası varsa, benim de var. Benimki, beden ve beyin sağlığı.
Günde 2 saat spor yapıyorum, haftada ortalama 1000 sayfa okuyor, 50 sayfa yazıyorum. Bu durumda sanırım 2B notumu sen de yüksek tutarsın.
Er geç buradan çıkacağıma inanıyorum ve kendimi o özgürlük gününe hazır hissediyorum. 1 Ekim'de kendimi ruhen Meclis'te hissedeceğim. Bedenimin de orada olacağı günler de gelecek.
Bu mektubu değerlendirmeni dilerim.
Özgürlükte görüşmek, daha güzel bir Türkiye için kafa yormak umuduyla
Selamlar...
İyi çalışmalar.
Mustafa BALBAY