Kalın Bağırsak ve Rektum Kanseri Uyarısı
Kastamonu Özel Anadolu Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op.
Dr. Mehmet Ali Şemsit, erkeklerde prostat ve akciğer kanserinden sonra en sık görülen kalın bağırsak ve rektum kanserine dikkat çekerek tedavi yöntemleriyle ilgili bilgi verdi.
Kastamonu Özel Anadolu Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Mehmet Ali Şemsit, kalın bağırsak ve rektum kanserleri konusunda uyarılarda bulundu. Her iki cinsin de en sık ölüme sebep olan ikinci sıradaki kanser türü olduğunu belirten Şemsit, ortalama her 15 kişiden birinde kolorektal kanserin geliştiğini kaydetti.
50 yaşından sonra kolorektal kanser gelişmesi riskinin artmakta olduğunu kaydeden Şemsit, "Günümüzde kolon kanser tedavisinde pek çok yöntem mevcuttur. Tüm kanserlerde olduğu gibi kolon kanserinde de ne kadar erken tanı konursa tedavide o kadar başarı elde edilebilir. Erken evrelerde yakalanmış bir kolon kanseri yüzde 90 oranında başarı ile tedavi edilebilir. Kolorektal kanserlerin kesin oluş nedeni bilinmemektedir ancak bu hastalığın oluşum ihtimalini artıran risk faktörleri belirlenmiştir. Bunlar iseyaş, polipler, diyet, kişinin sağlık geçmişi, aile öyküsü, inflamatuar bağırsak hastalıklarıdır. Bunlardan polipler; kolon ve rektumun iç kısmında gelişen `benign`, yani iyi huylu oluşumlardır. 50 yaş sonrası oldukça sık görülürler. Bu poliplerin bazı tipleri kişide kolon kanseri gelişme riskini arttırır. Poliplerin hepsi kansere dönüşmez ancak hemen tüm kolon kanserleri ilk olarak poliplerden başlar. Diyet ile kolorektal kanser arasında ilişki olduğu gösterilmiştir. Bol lifli diyet alanlarda kanser görülmeoranı düşüktür. Diyette yağ fazlalığı, protein fazlalığı, kalori fazlalığı, alkol, et, kalsiyum eksikliği, folik asit eksikliği, sigara, kanser riskini artıran faktörlerdir. `Sedanter`, yani hareketsiz yaşam ve bol yağlı gıdalar kolon kanseri riskini arttırır. Anne ve babasında, kardeşlerinde veya çocuklarında kolorektal kanser görülen kişilerde aynı tip kanser görülme oranı yüksektir. Özellikle genç yaşta kanser oluşan kişilerin yakınlarında bu risk daha da yükselir. Bir ailede birden çok kişide kolorektalkanser oluşması, diğer kişilerin riskini de belirgin olarak artırır. Kolon iç duvarında oluşan kronik bir iltihabi hastalık olan ülseratif kolitte kolon kanseri görülme ihtimali artmıştır. Chron hastalığı gibi diğer bazı inflamatuar bağırsak hastalıklarında da kanser gelişme riski artar. Tüm bağırsağı tutan hastalıkta 8 yıl, bağırsağın sol kısmını tutan hastalıkta ise 15 yıllık süre sonrası bağırsak kanseri görülme oranı çok artmıştır. Belirtilen risk faktörlerinin olması, kişide mutlaka kolorektal kansergelişeceği anlamını taşımaz; sadece oluşma riski diğer kişilere göre artmıştır. Bu nedenle daha dikkatli kontrol ve takiplerle oluşma riskini azaltmaya, eğer oluşur ise de erken tanı ve tedavi yapmaya önem vermelidir" dedi.
"BAĞIRSAK ALIŞKANLIĞINDA DEĞİŞİKLİĞE DİKKAT" Kolorektal kanserlerin semptom ve bulguları hakkında da bilgiler veren Şemsit, "Bağırsak alışkanlığında değişiklikler, devamlı ishal veya kabızlık oluşması, defekasyon sonrası tam boşalamama hissinin olması, gaitada kan görülmesi, gaitanın ince çıkması, karında gaz, karın ağrısı, şişkinlik, kramplar gibi genel karın yakınmalarının olması, kilo kaybı, devamlı halsizlik ve yorgunluk ile kusma. Tüm bu semptomlar birçok hastalıkta da oluşabilecek semptomlardır. Bu nedenle bir veya birkaç tanesi oluşur isemutlaka doktor kontrolü ile nedeni ortaya konulmalıdır. Erken evrede bağırsak kanseri ağrı yapmaz, o nedenle ağrı olmasını beklemeden doktora başvurmalıdır. Kolon kanseri poliplerin erken evrede çıkarılması ile önlenebilecek bir hastalıktır. Erken tanı konmuş bir kolorektal kanser, yüzde 90 tedavi edilebilir bir hastalıktır" diye konuştu. ERKEN TANIDA AMELİYATSIZ TEDAVİ ŞANSI Kanserin çok erken evrede saptanması durumunda endoskopik olarak ameliyatsız, karın duvarı kesilmeden çıkarılabildiğini kaydeden Şemsit, şunları söyledi: "Kolonoskopi yapar şekilde girişilerek tümörlü kısım çıkarılabilir, buna lokal eksizyon denmektedir. Eğer kanser bir polipte saptanıp çıkarılırsa buna polipektomi denir. Eğer tümör daha büyükse etrafındaki sağlam bir kısım bağırsakla birlikte çıkarılır, geriye kalan bağırsak uçları karşılıklı dikilerek devamlılık sağlanır. Buna kolektomi ameliyatı denir. Bu esnada bağırsağın yanındaki lenf bezleri de temizlenerek kanser metastazı açısından mikroskobik incelemeye gönderilir. Eğer tümör çıkarıldıktan sonraiki bağırsak ucu karşılıklı dikilemez ise bunlar karın duvarına ağızlaştırılır, buna kolostomi denmektedir. Bazı hastalarda ise dikiş emniyeti sağlamak için bağırsağın dikişlerden daha öndeki bir kısmından karna ağızlaştırma yapılır, bu sayede geçici olarak dikiş hattından gaita geçişi engellenmiş olur. Buna geçici kolostomi denir. Daha sonra burası kapatılır. Kolostomi açılan hastalarda dışkı, bu bölgeye yapıştırılan özel yapılmış torbalarda toplanarak atılır. Anüse çok yakın tümörlerde kalıcı kolostomiaçılması gerekebilir. Ameliyat sonrası geride kalmış olabilecek kanser hücrelerini de öldürmek amacı ile kemoterapi uygulanır. Kür şansını artırmak için yapılan kemoterapiye adjuvan tedavi denmektedir. Radyoterapi ise daha sıklıkla rektum bölgesi kanserlerinde uygulanır. Büyük tümörlerde de operasyon öncesi uygulanıp tümörü küçülterek ameliyat edilmesi sağlanabilir. Kemik metastazları da radyoterapi ile tedavi edilir."
Kaynak: İHA
Kastamonu Özel Anadolu Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Mehmet Ali Şemsit, kalın bağırsak ve rektum kanserleri konusunda uyarılarda bulundu. Her iki cinsin de en sık ölüme sebep olan ikinci sıradaki kanser türü olduğunu belirten Şemsit, ortalama her 15 kişiden birinde kolorektal kanserin geliştiğini kaydetti.
50 yaşından sonra kolorektal kanser gelişmesi riskinin artmakta olduğunu kaydeden Şemsit, "Günümüzde kolon kanser tedavisinde pek çok yöntem mevcuttur. Tüm kanserlerde olduğu gibi kolon kanserinde de ne kadar erken tanı konursa tedavide o kadar başarı elde edilebilir. Erken evrelerde yakalanmış bir kolon kanseri yüzde 90 oranında başarı ile tedavi edilebilir. Kolorektal kanserlerin kesin oluş nedeni bilinmemektedir ancak bu hastalığın oluşum ihtimalini artıran risk faktörleri belirlenmiştir. Bunlar iseyaş, polipler, diyet, kişinin sağlık geçmişi, aile öyküsü, inflamatuar bağırsak hastalıklarıdır. Bunlardan polipler; kolon ve rektumun iç kısmında gelişen `benign`, yani iyi huylu oluşumlardır. 50 yaş sonrası oldukça sık görülürler. Bu poliplerin bazı tipleri kişide kolon kanseri gelişme riskini arttırır. Poliplerin hepsi kansere dönüşmez ancak hemen tüm kolon kanserleri ilk olarak poliplerden başlar. Diyet ile kolorektal kanser arasında ilişki olduğu gösterilmiştir. Bol lifli diyet alanlarda kanser görülmeoranı düşüktür. Diyette yağ fazlalığı, protein fazlalığı, kalori fazlalığı, alkol, et, kalsiyum eksikliği, folik asit eksikliği, sigara, kanser riskini artıran faktörlerdir. `Sedanter`, yani hareketsiz yaşam ve bol yağlı gıdalar kolon kanseri riskini arttırır. Anne ve babasında, kardeşlerinde veya çocuklarında kolorektal kanser görülen kişilerde aynı tip kanser görülme oranı yüksektir. Özellikle genç yaşta kanser oluşan kişilerin yakınlarında bu risk daha da yükselir. Bir ailede birden çok kişide kolorektalkanser oluşması, diğer kişilerin riskini de belirgin olarak artırır. Kolon iç duvarında oluşan kronik bir iltihabi hastalık olan ülseratif kolitte kolon kanseri görülme ihtimali artmıştır. Chron hastalığı gibi diğer bazı inflamatuar bağırsak hastalıklarında da kanser gelişme riski artar. Tüm bağırsağı tutan hastalıkta 8 yıl, bağırsağın sol kısmını tutan hastalıkta ise 15 yıllık süre sonrası bağırsak kanseri görülme oranı çok artmıştır. Belirtilen risk faktörlerinin olması, kişide mutlaka kolorektal kansergelişeceği anlamını taşımaz; sadece oluşma riski diğer kişilere göre artmıştır. Bu nedenle daha dikkatli kontrol ve takiplerle oluşma riskini azaltmaya, eğer oluşur ise de erken tanı ve tedavi yapmaya önem vermelidir" dedi.
"BAĞIRSAK ALIŞKANLIĞINDA DEĞİŞİKLİĞE DİKKAT" Kolorektal kanserlerin semptom ve bulguları hakkında da bilgiler veren Şemsit, "Bağırsak alışkanlığında değişiklikler, devamlı ishal veya kabızlık oluşması, defekasyon sonrası tam boşalamama hissinin olması, gaitada kan görülmesi, gaitanın ince çıkması, karında gaz, karın ağrısı, şişkinlik, kramplar gibi genel karın yakınmalarının olması, kilo kaybı, devamlı halsizlik ve yorgunluk ile kusma. Tüm bu semptomlar birçok hastalıkta da oluşabilecek semptomlardır. Bu nedenle bir veya birkaç tanesi oluşur isemutlaka doktor kontrolü ile nedeni ortaya konulmalıdır. Erken evrede bağırsak kanseri ağrı yapmaz, o nedenle ağrı olmasını beklemeden doktora başvurmalıdır. Kolon kanseri poliplerin erken evrede çıkarılması ile önlenebilecek bir hastalıktır. Erken tanı konmuş bir kolorektal kanser, yüzde 90 tedavi edilebilir bir hastalıktır" diye konuştu. ERKEN TANIDA AMELİYATSIZ TEDAVİ ŞANSI Kanserin çok erken evrede saptanması durumunda endoskopik olarak ameliyatsız, karın duvarı kesilmeden çıkarılabildiğini kaydeden Şemsit, şunları söyledi: "Kolonoskopi yapar şekilde girişilerek tümörlü kısım çıkarılabilir, buna lokal eksizyon denmektedir. Eğer kanser bir polipte saptanıp çıkarılırsa buna polipektomi denir. Eğer tümör daha büyükse etrafındaki sağlam bir kısım bağırsakla birlikte çıkarılır, geriye kalan bağırsak uçları karşılıklı dikilerek devamlılık sağlanır. Buna kolektomi ameliyatı denir. Bu esnada bağırsağın yanındaki lenf bezleri de temizlenerek kanser metastazı açısından mikroskobik incelemeye gönderilir. Eğer tümör çıkarıldıktan sonraiki bağırsak ucu karşılıklı dikilemez ise bunlar karın duvarına ağızlaştırılır, buna kolostomi denmektedir. Bazı hastalarda ise dikiş emniyeti sağlamak için bağırsağın dikişlerden daha öndeki bir kısmından karna ağızlaştırma yapılır, bu sayede geçici olarak dikiş hattından gaita geçişi engellenmiş olur. Buna geçici kolostomi denir. Daha sonra burası kapatılır. Kolostomi açılan hastalarda dışkı, bu bölgeye yapıştırılan özel yapılmış torbalarda toplanarak atılır. Anüse çok yakın tümörlerde kalıcı kolostomiaçılması gerekebilir. Ameliyat sonrası geride kalmış olabilecek kanser hücrelerini de öldürmek amacı ile kemoterapi uygulanır. Kür şansını artırmak için yapılan kemoterapiye adjuvan tedavi denmektedir. Radyoterapi ise daha sıklıkla rektum bölgesi kanserlerinde uygulanır. Büyük tümörlerde de operasyon öncesi uygulanıp tümörü küçülterek ameliyat edilmesi sağlanabilir. Kemik metastazları da radyoterapi ile tedavi edilir."