Gölcüklüler: Kelime-i Şahadet Getirecek Anımız Dahi Olmadı

Asrın felaketi olarak adlandırılan 17 Ağustos 1999 Marmara depremini en ağır şekilde yaşayan Gölcüklüler, deprem anında dünyanın sonunun geldiğini zannettiklerini, kelime-i şahadet getirecek anlarının dahi olmadığını dile getirdi.

Gölcüklüler: Kelime-i Şahadet Getirecek Anımız Dahi Olmadı
Gölcüklüler, bir daha öyle bir depremin yaşanmaması duasında bulundu.

17 Ağustos 1999 tarihinde saat gece 03.02’yi gösterdiğinde, Kocaeli bir anda 7,4 şiddetinde sallanmaya başladı. Evlerinde depreme hazırlıksız yakalanan vatandaşlardan bazıları balkonlardan atladı, bazıları da ne yapacağını bilmez halde depremin bitmesini bekledi. Sarsıntıya dayanamayan evler, kağıttan binalar gibi bir bir yıkıldı. Deniz kabardı, koca bir sahil kesimini yuttu. Kimisi annesini, kimisi kardeşini, kimisi komşusunu kaybetti o deprem sonrasında. Kocaeli’nin dört bir yanını ağıtlar sardı. Yaşanan olay sonrasında en çok acıyı Gölcüklüler yaşadı.
Deprem sonrasında, Kocaeli’nde hızlı bir şehirleşme başladı ancak Kocaeli Üniversitesi Mühendislik Fakültesi`nin 2010 yılına kadar kullandığı prefabrik binalar hala depremin izlerini taşıyor. Geçiçi olarak kurulmuş olan prefabrik üniversite sınıfları, depremin üstünden 12 yıl geçmesine rağmen ‘o günleri unutmayın’ dercesine D-100 Karayolu Gölcük yolu Vinsan mevkiinde hala duruyor. Şehrin birçok yerinde sokaklara, caddelere, mahallelere ve iş yerlerine 17 Ağustos adı verilmeye başlandı.
Gölcükte ikamet eden İbrahim Gönenç, 17 Ağustos depremini anlatmanın yetmeyeceğini, o günlerin iyi anlaşılabilmesi için yaşanması gerektiğini söyledi. 17 Ağustos Marmara depreminin bir felaket olduğunu dile getiren Gönenç, oturduğu binanın ortadan iki ayrıldığını belirterek, “O gün yaşadığımızı anlatmayla olmaz, yaşayan bilir. Çok tehlikeli, çok korkunç bir şeydi. Deprem değil bir felaketti. Sallantılar, silkelemeler, binanın patlayışı. Binanın ortadan ikiye ayrılışını gördüm. Kendi kaldığım binada. Gölcük altında fazla kalmadım da çocuklarım kaldı. 15-20 dakika sonra çıktım.” şeklinde başından geçenleri anlattı.

Celal Seymen isimli vatandaş ise “Allah o günleri bir daha göstermesin” şeklinde sözlerine başladı. Deprem anında, evinin içinin felaket gibi olduğunu ifade eden Seymen, sallanmalarla evin içinde savrulduğunu dile getirdi. ‘Toz duman gürültü içerisinde ne yapacağımızı şaşırdık’ diyen Seymen, “Neden sonra deprem gürültüleri durduktan sonra çıkmaya başladık. Evin içi sanki bomba atılmış gibi olmuştu. Zar zor çıkabildik, indik aşağı her taraf felaket içindeydi. Bağrışmalar çağırmalar inlemeler. Yani bir mahşer havası vardı o gece. Allah o günleri bir daha yaşatmasın. Ne yapacağımızı ne yapmamız gerektiğini düşünecek halde değildik. Öyle bir hayat yaşadık.” dedi.
Ahmet Aytürk de 17 Ağustos depremini hiç hatırlamak istemediğini ifade etti. 1967 Adapazarı, 1975 Denizli ve 17 Ağustos depremini yaşadığını dile getiren Aytürk, 17 Ağustos Marmara depreminin bir felaket olduğun dile getirdi. ‘Dünyanın sonu geldi zannettik’ diyen Aytürk, “Kelime-i şahadet getirmek bile ağzımızdan çıkmadı.” ifadesine yer verdi.
Depremde gardropun üstüne düştüğünü kaydeden Aytürk, depremde olanları şöyle anlattı: “Çocukların üstüne yatakların parçaları düştü. 1,5 saat sonra dışarı çıkabildik. Dışarıya çıktığımızda zaten her şey bitmişti. Yandaki binaların bir tanesi yoktu. Ben kavaklı sahilinde oturuyordum, denizi görmezken denizi görmeye başladık. Hava ışıdığı zaman 1 tane ev kalmamıştı, onu gördük. İnsanlar bunu bir daha yaşamak istemiyor. Takdir-i İlahi bunu bir daha yaşatmaz inşallah.”