Elçi:Kürt Sorunu Bir Demokratikleşme Sorunudur, Bunu Yeni Anayasa Çözer (Özel)

Barış ve Demokrasi Partisi (BDP)’nin desteklediği Diyarbakır bağımsız milletvekili adayı Katılımcı ve Demokratik Partisi (KADEP) eski Genel Başkanı Şerafettin Elçi, Kürt sorununun, yeni sivil bir anayasayla çözüleceğini söyledi.

Barış ve Demokrasi Partisi (BDP)’nin desteklediği Diyarbakır bağımsız milletvekili adayı Katılımcı ve Demokratik Partisi (KADEP) eski Genel Başkanı Şerafettin Elçi, Kürt sorununun, yeni sivil bir anayasayla çözüleceğini söyledi. Kürt sorunun özünde bir demokratikleşme ve temel hak ve özgürlükler sorunu olduğuna dikkat çeken Elçi, toplumun tüm kesimlerini kucaklayan ve vesayetçi olmayan yeni bir sivil anayasanın bu sorunu çözeceğine inandığını ifade etti. Türkiye’nin birliği için çalışacaklarını kaydeden Elçi, “Türklerle Kürtler bin yıldan bu yana olduğu gibi bundan sonra da Anadolu’da birlik ve beraberlik içinde kardeşçe yaşayacaklar. Ama bunun için öncelikle halkı baskı altına alan ve tek tipleştirici olan mevcut anayasanın tamamen tasfiye edilmesi gerekir.” dedi.

    Uzun süredir aktif olarak politikanın içinde olmayan ancak ilerlemiş yaşına ve sağlık sorunlarına rağmen siyasete giren KADEP lideri Elçi, Cihan Haber Ajansı(Cihan)‘na çarpıcı açıklamalarda bulundu.

    Elçi, aktif politikaya giriş gerekçesini, “Türkiye, yeniden yapılandırılacağı bir dönemden geçiyor. 24. Meclis’in yeniden yapılandırılmasını sağlayacak yepyeni bir anayasa yapması gerekiyor. Parlamentodan beklenen en önemli görev budur. Türkiye’nin en çetin ve mutlaka çözümlenmesi gereken konusu ise Kürt sorunudur. Anayasa ya bu sorunun çözümünü önünü bugüne kadar olduğu gibi ya tıkar kapatır ya da buna uygun bir yasal zemin hazırlar. Kürt sorunu çözülmeden Türkiye’nin hak ettiği ve var olan potansiyeli kullanma şansı yoktur. Çünkü bu sorun Türkiye’nin ayak bağıdır. Bu sorun çözülürse huzur ve barış sağlanır herkes güven ortamında kardeşçe birlik içinde ortak yaşama kavuşur. Bunu önemsediğim için ve buna önemli rol oynayacağıma inandığım için aday oldum.” sözleriyle açıkladı.

    "BDP VE PKK’YI ELEŞTİRİRKEN BİR ARAYA NASIL GELDİ?"

    Elçi, daha önce şiddetle eleştirdiği PKK ve onun çizgisinde olduğu iddia edilen BDP’nin destelediği adaylar arasında yer almasını ise şu şöyle izah etti: “Beni umutlandıran, gerek BDP ve gerekse PKK’nın demokratik ve sivil alana dönme arzusuydu. Bu konuda güçlü bir ifadeleri oldu. Burada ne DTP kendini değiştirdi ne de biz değiştik. Ama BDP de kendini geliştirdi. Biz de kendimizi geliştirdik. Böylece birbirimize yaklaştık ve temel ilkelerde ortak bir mutabakat yakaladık.”

    Elçi, bu temel ilkeleri Kürt kimliğinin kabulü ve yasal bir güvenceye kavuşması, devletin resmi dili Türkçenin yanında Kürtçenin eğitim de dâhil kamusal alanda serbestçe kullanılması ile merkeziyetçi idari sistem yerine yerinden yönetimin olduğu bir idari yapının inşa edilmesi olarak sıraladı.

    Elçi, şöyle konuştu: “Çoğulcu bir tolumun egemen olduğu bir dönemde tek tipte birlik değil, çoğulculukta birlikti istiyoruz. Zaten gelişmiş ülkelerde de böyledir. Herkes kendi farklılığını koruyarak bir birlerine saygı göstererek birlikte yaşama iradesi izhar ederlerse bunda birlik sağlanır. Türkiye’nin şiddet merkezi ademiyetçi bir sisteme ihtiyaç var. Buna isterseniz öz yönetim, isterseniz yerinden yönetim bunun versiyonu olan isterseniz federasyon istersiniz ya da özerklik deyin ya da yani yerinden yönetime kendi kendilerini yönetmesi imkanı getirmektir. Bu da doğrudan doğruya yönetime katılım oldur. Bu da çağdaş, demokratik ve özgürlükçü ve katılıcı çoğulcu yönetimdir. Bunlar Kürt halkının da talebidir. Biz halkın taleplerine uygun politika yapmak zorundayız. Çünkü bu hem bizim için hem rehber hem bağlayıcıdır. Halkın günlük yaşamında bir dizi sorun ve eğitim sağlık, ekonomi sorunlar var. Ama her şeyden toplumun huzur ve güvene kavuşması lazım. Çünkü şiddetin olduğu yerde bunları yapamazsınız. Kimse yatırım yapmaya gelmez. Bunun sağlanması gerekir. Bunun yolu da bu sorunun çözümünden geçer. Bunun için bu silahlı mücadelenin bir an önce sivil alana dönüşmesi lazım. Biz üstümüze düşeni yapacağız.”

    "DEVLET GEÇMİŞE DEĞİL GELECEĞE BAKMALI"

    Devletin geleceği bakmasının önemli olduğunu söyledi. Geçmişe takılan devletin iyi bir gelecek tasavvurunun olamayacağını vurgulayan Elçi, “Mesela elinde silah olanlar, bugün sivil demokratik alana dönmek istiyoruz diyorlar. Devlet Öcalan ile görüşüyor yıllardır. Bu insanlar kendilerine göre bir ideal uğruna dağa çıkmışlar. Bu kanın bir daha akmasını istemiyor, ateşin sönmesini istiyorsak, bunlarla oturulup ikna edilmesi gerekir. Çünkü devlet ilkel toplumlar gibi kin gütmez. Var olan sorunları ‘nasıl çözerim?‘ diye bakar. Yani geçmişe takılmaması lazım. Buna takılırsa geleceği de kaybeder. Bunun yolu da insanların ikna edilmesi yoludur. Bunun yolu dağa çıkaran nedenleri ortadan kaldırmaktır. Çünkü terörle mücadelede eğer toplusal desteğe sahipse, devletin yapacağı iş toplum hangi gerekçe ile buna destek veriyorsa, bu istekleri yerine getirirsen zaten bu destek dolayısıyla bu mücadele kendiliğinden ortadan kalkar.” diye konuştu.

    "DEVLETİN BİRLİĞİNİ SAVUNACAĞIZ"

Elçi, bu konuda PKK ve BDP’nin yeterli güveni ortaya koyamadığı eleştirileri hatırlatılınca, “Bizim vereceğimiz güven şu; eğer devletin bütünlüğünü korumak ise bunu korumaya biz varız. Amacımız devletin birliğini korumaktır. Ama nasıl bir devlet? Adil ve Kürtlerin haklarını teslim eden bir barışla.. Burada temel ilke Kürtlerin artık Türk olmayacağını kabul etmek lazım. Bunları ne yok edebilirsin ne de asimile etmek mümkün değil. Eşit bir halk olarak kabul etmek lazım. Yasalarda ‘tüm vatandaşlar eşit deniyor‘ ama insanların onurunu da koruması gerekiyor. Bu da kendi kimliğidir. Kendi kimliğini koruyarak hak sahibi olduklarında mesele biter. Meşru ve haklı bir taleptir. Yeni anayasa bunları dikkate alarak hazırlanması gerekir.” şeklinde konuştu.

    KÜRT SORUNU VE YENİ ANAYASA

    Tecrübeli siyasetçi Şerafettin Elçi, Kürt sorunu konusunda umutlu olduğunu söyledi. Kürt sorunun tüm toplum kesimlerinde olduğu gibi temelde bir özgürlük ve demokratikleşme meselesi olduğunu ifade etti. Kürt sorunun önemli ölçüde 12 Eylül Anayası‘sndan kaynaklandığını dolayısıyla bu meselenin yeni bir sivil anayasa ile çözülebileceğine inandığını kaydeden Elçi, “Mevcut anayasa şoven Türk milliyetçiliği temeline dayanan bir anayasadır. Her kelimesinde bunu görmek mümkün. Buna vurgu yapan bunun dışında kimse hayat hakkı tanımıyor. Böyle bir baskıcı ve zorbacı bir anayasadır. Böyle olunca da bazı kurumlara vesayet hakkı veriyor. Yani milli irade üzerinde vesayet hakkı veriyor. Vesayetçi, baskıcı tekçidir. Bu zihniyetin terk edilmesi lazım.” tespitini yaptı.

    Anayasaların devlet yönetimin ruhu ve çerçevesi olduğunu hatırlatan Elçi, hazırlanacak yeni bir anayasanın niteliklerini şöyle sıraladı: “Yeni bir anlayışla çağın gereklerine uygun tamamen özgürlükleri çoğulcu katılımcı toplumun yapısına uygun hiçbir kişi ve kurumu ve kesimi kayırmayan ona kutsallık izafe etmeyen herkesi kucaklayan bir anayasaya ihtiyaç var. Anayasa bu sorunların çözümünün temel dayanağını oluşturur. Sorunlarımızı çok rahat çözeriz. Mevcut Anayasa çerçevesinde istesek de hiçbir sorunumuzu çözemeyiz. Bu sorun oldukça ne Kürt meselesini ne demokrasi meselesini çözebiliriz. Kürtler, illa Anayasa’da Kürt ifadesi yer alsın şeklinde bir talebi yok. Ülkede bazı azınlıklar da var. Bunların da sorunlarını çözecek bir anayasa istiyoruz. Devleti kutsamayan, insanı merkeze alan ve toplumun kesimlerini herhangi bir bölümünü kutsamadan tarif eden bir çerçeve olmalı."

    "PKK’LILARIN CENAZESİ GENELKARUMAY’A TEPKİYDİ"

    Elçi, PKK’nın hala şiddet olaylarına karışmasını ise şöyle izah etti: “Bütün varlıklar gibi sosyal hareketler de evrim geçirirler. Kürt hareketi başlangıçta pek çok hata yapabilir. Uyguluma içinde hatalarını görüp değişime uğrarlar. Büyük ölçüde hatalarını düzelten bir noktaya gelmiştir. Normal bir yaşama sivil alana dönmek istiyorsa yardımcı olmak lazım. PKK, 15 Haziran’a kadar çatışmasızlık kararı almıştı. Oysa son iki ayda 25 PKK’lı kişi öldürüldü. Bu neden yapıldı? Polis sivil alanda silahsız mücadele eylemlere müdahale ediliyor. Üstüne gidince karşılık veriliyor.”

    Bazı aydınların BDP’nin TSK yerine polisi hedef almasına ilişkin eleştirilerine katılmadığını dile getiren Elçi, “Tüm Diyarbakır halkı cenaze törenine katıldı. Halk buna tepki gösterdi. Halkın Genelkurmay’a olan tepkisiydi.” ifadelerini kullandı.

    BAŞBAKANA ÇAĞRI

    "Empati kültürü gelişsin, kimse yalnız kendi penceresinden bakmasın. Biraz da karşı tarafın objektifinden baksın." diyen Elçi, "Türkiye çözüme daha yakın. Yakın da olmak zorunda. Başka yol Türkiye için felakettir. Türkiye ya bu sorunu çözecek ya da Kürtler ve Türkler için bir felakete doğru sürüklenecek. BDP yeni bir değişim ve gelişme ihtiyacı hissetmese bizim gibilerle ittifak kurmazdı. Bu bile önemli bir adım. Bu bir değişim arzusunu ifade eder. Geçmişe takılıp kalmamak gerekir. Biz Türkiye’nin demokratikleşmesi isterken Türklerin de özgürleşmesini talep ediyoruz. Ama bu mesele var olduğu sürece Türkler de özgürleşemez. Çünkü toplumu baskı altında tutmanın gerekçesi olarak hep Kürtler aman… ‘Biz bu düzeni böyle sürdüremezsek, bölünür gideriz, devlet bölünür‘ gerekçesi herkes üzerinde baskı kurar. Bundan kurtulmanın yolu da bir an önce bu meselenin çözülmesi lazım.”

    Elçi, bu sürekçe en büyük sorumluluğun hükümete düştüğünü ileri sürdü. Bu alandan hala karanlık bazı güçlerin beslendiğini dolayısıyla bunu engellemek için çalışacakları uyarısında bulunan Elçi, özellikle Başbakan Erdoğan’a bu süreçte büyük iş düştüğünü söyledi.

    “Devlet şefkatle yaklaşacak. Başını okşayacaksın. Başbakan özellikle bu seçim döneminin huzur içinde geçmesine ihtiyacı var. AKP’nin de yararı var. Başbakan bunu cidden istiyorsa buna katkıda bulunması lazım." şeklinde konuşan Elçi, şöyle devam etti: "Mademki bir eylemsizlik kakarı var. Asker durup dururken operasyon yapmamalı. Bu kışkırtıcılıktır, onları savaş alanına çekmektir. Başbakan eskisi gibi değil, yani elleri bağlı değil artık. Çünkü özellikle 12 Eylül referandumundan sonra başbakanın TSK’ya karşı eli güçlendi. Karanlık güçleri ortaya çıkarmak onları engellemek hükümetin işi. Örgütün içinde de olabilir bu karanlık güçlerin. Bunlara fırsat verilmemeli. Polisin de mutlaka dikkat etmelidir. Çünkü karanlıktan beslenen zihniyette insanlar var. Buna gelmemek lazım. Sivil hakların kullanılmasına engel olmamak gerekir. Başbakana büyük görev düşüyor bu konuda.”

    "FIRTINA ÇOCUKLARI, DEVLETTEN ŞEFKAT BEKLİYOR"

    Elçi, Doğu ve Güneydoğu’da eylemlerde gençlerin şiddete karışmasını da eleştirdi. Şefkate muhtaç bir neslin yetiştiğine dikkat çeken Elçi, şöyle konuştu: “Camların indirilmesi çok yanlış şeylerdir. Çok dikkat etmek lazımdır. Bunları biz tasvip etmiyoruz. Sivil haklarını sonuna kadar kullanmakta haklılar ama bu hakları kullanırken hiç kimseye zarar vermeme rahatsız etmeme esastır. Bunlar oluyor ama bu çocuklar tamamen şiddet ortamında travma yaşayan bir nesil var. Bu mantıkla büyüyen çocuklar var. Bir fırtına çocukları yetişti bu ülkede. Bunları birden normal bir düzene çekemezsin. Öfkeli bir nesil var karşımızda. Ben bu misyonu üstlenmek için politikaya Biz destek bekliyoruz devletten kamuoyundan destek bekliyoruz. Sivil demokratik kanalların açık tutulmasını istiyoruz. Bütün mesele bu. Sonuna kadar açık tutulmalı ki artık silahlı mücadelenin bir gerekçesi kalmasın. “

    CUMA NAMAZLARI

    Elçi, Kürtler de dâhil toplumdan tepki çeken alternatif Cuma namazları için ise “Bu toplumun en dindar kesimi Kürtlerdir. İmamlar, bölgede resmi ideolojisinin bir aracı olarak görüyor. Zaten devlet de bunu amaçla dini kullanıyor. Devlet madem bu amaçla kullanıyor, onlar da kendi siyasi amaçları doğrultusunda bu anlayışa tepki gösteriyor. Bu devlete başkaldırı değil, ideolojik araç olarak kullanmasına karşı olmaktır.” diye konuştu.

    Elçi, öteden beri dine uzak duran BDP’nin son dönemlerde bu alana girmesini ise şöyle savundu: “BDP uygulama içinde kendi hatalarını düzeltiyor. Biz halk adına politika yapıyoruz. Kürt halkının dini hassasiyetlerine dikkat etmek zorundayız. Onun dini inançlarına ve dini özgürlükleri için çalışmak zorundayız. Bu bizim zorunlu bir görevimiz. Eğer bugüne kadar bu yapılmadıysa hatadır. Hatadan dönülüp halkın dini hassasiyetlerine uyumlu hale gelindiyse bundan herkesin memnun olması lazım. Dini duyguları ile barışık olmak siyasiler tarafından kullanılmamalı.”