Arınç: Gazeteci Tutuklanmasına Üzülürüm
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bir basın mensubunun tutuklanmasından üzüntü duyduğunu belirterek, ‘‘Bu hadise ne kadar yanlış olursa olsun, karşıdan gördüğümüz kadarıyla, ne kadar içimiz buna sinmemiş de olsa bu sizin benim talimatımla düzelecek değil‘‘ dedi.
Arınç, Samanyolu Haber‘de katıldığı canlı yayında, Türk Ceza Kanununda ‘‘haberleşmenin gizliliğini ihlal‘‘, ‘‘kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması‘‘, ‘‘özel hayatın ve soruşturmanın gizliliğini ihlal‘‘, ‘‘adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs‘‘ suçlarına ilişkin düzenleme yapan tasarının TBMM Adalet Komisyonunda kabul edildiğini hatırlattı. Düzenlemenin 2-3 maddesinin telefon ve ortam dinlemesi ile özel hayata ilişkin suçları düzenlediğini ifade eden Arınç, düzenleme ile cezaları artırdıklarını, suç unsurlarını değiştirdiklerini söyledi.
Mevcut yasa maddelerinin yasal olmayan telefon dinlemelerine ilişkin suçu caydırıcı olmaktan uzak olduğuna dikkati çeken Arınç, bu maddeleri caydırıcı bir noktaya getirmeye gayret ettiklerini kaydetti.
Düzenlemenin ikinci bölümünün basın mensuplarının ve yazarların çokça şikayet ettiği, haklarında dava açılan, bazı gazetecilerin neredeyse cezaevine girme tehdidi ile karşı karşıya kaldığı duruma ilişkin olduğunu vurgulayan Arınç, ‘‘Burada ceza sürelerini düşürdük, suçun unsurlarını daha da güçlendirdik. Eski metinde suçun basın basın yayın yoluyla işlenmesi halinde cezalar önemli oranda artıyordu. Bu artımı kaldırdık. Onun yerine suçun unsurları ile ceza maddelerini daha anlaşılır hale getirdik‘‘ diye konuştu.
-GAZETECİ ŞIK‘IN KİTAP TASLAĞINA EL KONULMASI-
Arınç, ‘‘Ergenekon‘‘ soruşturması kapsamında tutuklanan gazeteci Ahmet Şık‘ın kitap taslağına mahkeme kararıyla el konulmasına ilişkin olarak, soruşturma kapsamında kitapla ilgili suç unsuru bulunduğu ve örgütsel doküman şekline geldiği kanaati bulunduğunu söyledi.
Kendisi hakkında da kitap yazıldığını ve yazarını Allah‘a havale ettiğini, yapacak başka bir şeyi olmadığını anlatan Arınç, şöyle devam etti:
‘‘Eğer yasaların kabul ettiği suçlar varsa, o kişi hakkında da elbette yasal takibat yapılabilir. Ama basmak, el koymak, hele hele basılmamış bir noktada ise ‘onunla ilgili filan kişi ile ilgili‘ deyip arama kararı duymak, bana üzüntü verdi. Bunu şık bulmuyorum. Ama şunu kabul etmemiz lazım. Bu olay bir yargısal faaliyettir, anladığımız kadarıyla. Ağır Ceza Mahkemesi var ve diyor ki, ‘Ben Ceza Muhakemesi Kanununu şu şu maddelerine uyarak örgütsel doküman niteliğinde kabul ettiğim, bir suçta kullanılan bir işin zapt edilmesini, el konulmasını, arama yapılmasını istiyorum. Bu henüz basılmadığı için kitap mahiyetinde de değildir‘ diyor. Yasama olarak bizim burada bir dahlimiz yok, yürütme olarak da bir dahlimiz yok. Yapılan iş, hakim, savcı birlikteliği ile bir yargı kararının verilmesidir. Anayasa‘nın 9. maddesine göre de yargı yetkisini bağımsız mahkemeler kullanıyor. Biz, Meclis‘te yasama yetkisini kullanıyoruz, milletvekilleri olarak. Yürütme, yürütme yetkisini kullanıyor, bir hükümet üyesi olarak. Ama yargıda bağımsız millet iradesini kullanıyor. Yani egemenlik hakkının paydaşlarından birisi de yargı. Dolayısıyla burada bir itiraz olacaksa, eleştiri olacaksa bu kararı olan mahkemeye karşı yapılmalı; hakimlerin, savcıların varsa bir yanlışlıkları, itiraz yoluyla bu kararın kaldırılmasını veya tekrar gözden geçirmelerini istemesi lazım. Bu hadise ne kadar yanlış olursa olsun, karşıdan gördüğümüz kadarıyla, ne kadar içimiz buna sinmemiş de olsa bu sizin benim talimatımla düzelecek değil. Sizin benim talimatımla başlamış bir olay değil, bir karar var, göz altına alınmışlar, tutuklanmışlar. İddia edilen bir suç var, bu suçla ilgili olarak deliller elde edilmeye çalışılıyor. Delillerden bir tanesinin de bu henüz kitap haline gelmemiş bir takım evraklarla ilgili olduğu söyleniyor.‘‘
-‘‘YARGI SÜRATLE İŞİNİ BİTİRMELİ‘‘-
Arınç, ‘‘Basının yargı üzerinde bir etki oluşturma çabasını nasıl karşılıyorsunuz?‘‘ şeklindeki bir soru üzerine, ‘‘Hükümeti basın özgürlüğüne darbe vuran, sivil faşizm yönünde adımlar atan, kendi çoğunluğuna dayanarak Türkiye‘de kimsenin muhalefet yapamayacağını öngören, geçmişte de seçim öncelerinde yaşadığımız yoğunluklu bir propagandanın bir unsuru olarak görüyorum‘‘ dedi.
Mahkemelerin verdikleri kararlardan yasama ve yürütmenin sorumlu olmadığını ifade eden Arınç, seçime giderken Hükümet‘in yıpratılması amacıyla yürüyüş ve gösteriler yapıldığını söyledi.
Bülent Arınç, 12 Haziran seçiminden AK Parti‘nin birinci parti olarak çıkacağını ve daha sonra bu tartışmaların hiçbirinin kalmayacağını belirtti.
Arınç, şöyle konuştu:
‘‘Örgütlerle ilgili olarak siyasetçilerin de yazarların da bazı medya gruplarının da sürekli yaptığı şey işi sulandırmaktır, işi içinden çıkılamaz hale getirenleri suçlamaktır. Hiç oradaki Balyoz‘lar, Kafes‘ler, şu planlar, bu planlar beyefendileri hiç enterese etmez. Onlar bu işin gülünçlüğünü ortaya koymak için kendilerince bir yöntem bulmuşlardır. Bazen avukatlığına soyunurlar, bazen de ‘Nerede o örgüt. Gidip üye olayım‘ derler. Bütün bunlar ibretli olaylardır ama yargı bu konuda süratle işini bitirmeli, beraat edeceklerse etmeli, mahkumiyet olacaksa olmalı ve bütün bu planların deşifre edilmesini, ortaya çıkarılmasını halk görmeli, duymalı ve bilmeli. Bu konuda yargıya büyük görev düşüyor.‘‘
Bakan Arınç, ‘‘CHP Milletvekili İsa Gök bir takım ithamlarda hatta iftiralarda bulundu. Sayın Fethullah Gülen‘in bir çete lideri gibi hareket ederek, tutuklamaları gözaltıları yaptırdığını iddia etti. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz‘‘ sorusu üzerine şunları söyledi:
‘‘Bu tür davranışlarda bulunan parlamentoda 3-5 kişi var. Bütün sermayeleri budur. Yakışıksız, çirkin adap dışı, terbiye dışı konuşmak. Bunlara laf ebesi demek de mümkün. Söylediklerinin ne hukukla ne siyasetle ne insanlıkla hiçbir ilgisi yok. Birkaç kişi. Bazen dayanamayıp bunlardan ismen de bahsettiğim için tazminatlarla karşı karşıyayım. Bu arkadaşımızın söylediklerinin hiçbir tutar tarafı yoktur. yani Fethullah Gülen hoca efendiye çamur atmak, onu suçlamak, onun aleyhinde konuşmak, onu çeteci olmakla itham etmek en basit tabiriyle densizliktir. Başka hiçbir şey değil. Bunu bilerek söylediği kanaatinde de değilim. Belli bir şablonun içerisinde o. Kendi partisinin görüşünün de dışında. Kendi partisindeki milletvekillerinin çoğunun düşüncelerinin de dışında bir hışımla, bir kinle böyle bir hareket yapıyor. Hoca efendiyi bu sözler asla kirletmez ve küçültmez, ancak onu üzer duyduğu zaman. Bu doğru olmayan bir şeydir. Fethullah Gülen hoca efendi hakkında yıllardan beri devam eden dava biteli kaç yıl oldu ve o dava Yargıtay‘dan geçerek kesinleşti ve kendisi beraat etti. O da bir avukat olduğuna göre bilmesi lazım. Yıllarca 28 Şubat sürecinde yargılanmış bu iddialarla itham edilmiş bir insanın yine Yargıtay tarafından verilmiş kararı görmezden gelmesi bugün içindeki hışmı, kini dışarıya taşıması çok üzücü bir olaydır. Ben hoca efendi adına şahsen üzülürüm ama üzülmesin bu insanların kıymeti bu.‘‘
‘‘Emniyetin ve yargının ele geçirildiğinin iddia edilerek, bu soruşturmaların da ele geçirilme sonucu yürütüldüğünü iddia etmek toplum üzerinde nasıl bir algı oluşturur?‘‘ şeklindeki soru üzerine Arınç, şunları kaydetti:
‘‘Hiçbir algı oluşturmuyor, kendilerini aldatıyorlar. Bir şeyi kırk defa söylersek millet de böyle düşünmeye başlar diye ümit ediyorlarsa burada İsa Gök‘ün kendisi kaybeder. Yani hiç kimse bu tür haksızlıklardan yanlış ithamlardan, çirkefliklerden dolayı zarar görmez. Milletimiz neyin ne olduğunu çok daha iyi biliyor.‘‘
Kaynak: AA
Mevcut yasa maddelerinin yasal olmayan telefon dinlemelerine ilişkin suçu caydırıcı olmaktan uzak olduğuna dikkati çeken Arınç, bu maddeleri caydırıcı bir noktaya getirmeye gayret ettiklerini kaydetti.
Düzenlemenin ikinci bölümünün basın mensuplarının ve yazarların çokça şikayet ettiği, haklarında dava açılan, bazı gazetecilerin neredeyse cezaevine girme tehdidi ile karşı karşıya kaldığı duruma ilişkin olduğunu vurgulayan Arınç, ‘‘Burada ceza sürelerini düşürdük, suçun unsurlarını daha da güçlendirdik. Eski metinde suçun basın basın yayın yoluyla işlenmesi halinde cezalar önemli oranda artıyordu. Bu artımı kaldırdık. Onun yerine suçun unsurları ile ceza maddelerini daha anlaşılır hale getirdik‘‘ diye konuştu.
-GAZETECİ ŞIK‘IN KİTAP TASLAĞINA EL KONULMASI-
Arınç, ‘‘Ergenekon‘‘ soruşturması kapsamında tutuklanan gazeteci Ahmet Şık‘ın kitap taslağına mahkeme kararıyla el konulmasına ilişkin olarak, soruşturma kapsamında kitapla ilgili suç unsuru bulunduğu ve örgütsel doküman şekline geldiği kanaati bulunduğunu söyledi.
Kendisi hakkında da kitap yazıldığını ve yazarını Allah‘a havale ettiğini, yapacak başka bir şeyi olmadığını anlatan Arınç, şöyle devam etti:
‘‘Eğer yasaların kabul ettiği suçlar varsa, o kişi hakkında da elbette yasal takibat yapılabilir. Ama basmak, el koymak, hele hele basılmamış bir noktada ise ‘onunla ilgili filan kişi ile ilgili‘ deyip arama kararı duymak, bana üzüntü verdi. Bunu şık bulmuyorum. Ama şunu kabul etmemiz lazım. Bu olay bir yargısal faaliyettir, anladığımız kadarıyla. Ağır Ceza Mahkemesi var ve diyor ki, ‘Ben Ceza Muhakemesi Kanununu şu şu maddelerine uyarak örgütsel doküman niteliğinde kabul ettiğim, bir suçta kullanılan bir işin zapt edilmesini, el konulmasını, arama yapılmasını istiyorum. Bu henüz basılmadığı için kitap mahiyetinde de değildir‘ diyor. Yasama olarak bizim burada bir dahlimiz yok, yürütme olarak da bir dahlimiz yok. Yapılan iş, hakim, savcı birlikteliği ile bir yargı kararının verilmesidir. Anayasa‘nın 9. maddesine göre de yargı yetkisini bağımsız mahkemeler kullanıyor. Biz, Meclis‘te yasama yetkisini kullanıyoruz, milletvekilleri olarak. Yürütme, yürütme yetkisini kullanıyor, bir hükümet üyesi olarak. Ama yargıda bağımsız millet iradesini kullanıyor. Yani egemenlik hakkının paydaşlarından birisi de yargı. Dolayısıyla burada bir itiraz olacaksa, eleştiri olacaksa bu kararı olan mahkemeye karşı yapılmalı; hakimlerin, savcıların varsa bir yanlışlıkları, itiraz yoluyla bu kararın kaldırılmasını veya tekrar gözden geçirmelerini istemesi lazım. Bu hadise ne kadar yanlış olursa olsun, karşıdan gördüğümüz kadarıyla, ne kadar içimiz buna sinmemiş de olsa bu sizin benim talimatımla düzelecek değil. Sizin benim talimatımla başlamış bir olay değil, bir karar var, göz altına alınmışlar, tutuklanmışlar. İddia edilen bir suç var, bu suçla ilgili olarak deliller elde edilmeye çalışılıyor. Delillerden bir tanesinin de bu henüz kitap haline gelmemiş bir takım evraklarla ilgili olduğu söyleniyor.‘‘
-‘‘YARGI SÜRATLE İŞİNİ BİTİRMELİ‘‘-
Arınç, ‘‘Basının yargı üzerinde bir etki oluşturma çabasını nasıl karşılıyorsunuz?‘‘ şeklindeki bir soru üzerine, ‘‘Hükümeti basın özgürlüğüne darbe vuran, sivil faşizm yönünde adımlar atan, kendi çoğunluğuna dayanarak Türkiye‘de kimsenin muhalefet yapamayacağını öngören, geçmişte de seçim öncelerinde yaşadığımız yoğunluklu bir propagandanın bir unsuru olarak görüyorum‘‘ dedi.
Mahkemelerin verdikleri kararlardan yasama ve yürütmenin sorumlu olmadığını ifade eden Arınç, seçime giderken Hükümet‘in yıpratılması amacıyla yürüyüş ve gösteriler yapıldığını söyledi.
Bülent Arınç, 12 Haziran seçiminden AK Parti‘nin birinci parti olarak çıkacağını ve daha sonra bu tartışmaların hiçbirinin kalmayacağını belirtti.
Arınç, şöyle konuştu:
‘‘Örgütlerle ilgili olarak siyasetçilerin de yazarların da bazı medya gruplarının da sürekli yaptığı şey işi sulandırmaktır, işi içinden çıkılamaz hale getirenleri suçlamaktır. Hiç oradaki Balyoz‘lar, Kafes‘ler, şu planlar, bu planlar beyefendileri hiç enterese etmez. Onlar bu işin gülünçlüğünü ortaya koymak için kendilerince bir yöntem bulmuşlardır. Bazen avukatlığına soyunurlar, bazen de ‘Nerede o örgüt. Gidip üye olayım‘ derler. Bütün bunlar ibretli olaylardır ama yargı bu konuda süratle işini bitirmeli, beraat edeceklerse etmeli, mahkumiyet olacaksa olmalı ve bütün bu planların deşifre edilmesini, ortaya çıkarılmasını halk görmeli, duymalı ve bilmeli. Bu konuda yargıya büyük görev düşüyor.‘‘
Bakan Arınç, ‘‘CHP Milletvekili İsa Gök bir takım ithamlarda hatta iftiralarda bulundu. Sayın Fethullah Gülen‘in bir çete lideri gibi hareket ederek, tutuklamaları gözaltıları yaptırdığını iddia etti. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz‘‘ sorusu üzerine şunları söyledi:
‘‘Bu tür davranışlarda bulunan parlamentoda 3-5 kişi var. Bütün sermayeleri budur. Yakışıksız, çirkin adap dışı, terbiye dışı konuşmak. Bunlara laf ebesi demek de mümkün. Söylediklerinin ne hukukla ne siyasetle ne insanlıkla hiçbir ilgisi yok. Birkaç kişi. Bazen dayanamayıp bunlardan ismen de bahsettiğim için tazminatlarla karşı karşıyayım. Bu arkadaşımızın söylediklerinin hiçbir tutar tarafı yoktur. yani Fethullah Gülen hoca efendiye çamur atmak, onu suçlamak, onun aleyhinde konuşmak, onu çeteci olmakla itham etmek en basit tabiriyle densizliktir. Başka hiçbir şey değil. Bunu bilerek söylediği kanaatinde de değilim. Belli bir şablonun içerisinde o. Kendi partisinin görüşünün de dışında. Kendi partisindeki milletvekillerinin çoğunun düşüncelerinin de dışında bir hışımla, bir kinle böyle bir hareket yapıyor. Hoca efendiyi bu sözler asla kirletmez ve küçültmez, ancak onu üzer duyduğu zaman. Bu doğru olmayan bir şeydir. Fethullah Gülen hoca efendi hakkında yıllardan beri devam eden dava biteli kaç yıl oldu ve o dava Yargıtay‘dan geçerek kesinleşti ve kendisi beraat etti. O da bir avukat olduğuna göre bilmesi lazım. Yıllarca 28 Şubat sürecinde yargılanmış bu iddialarla itham edilmiş bir insanın yine Yargıtay tarafından verilmiş kararı görmezden gelmesi bugün içindeki hışmı, kini dışarıya taşıması çok üzücü bir olaydır. Ben hoca efendi adına şahsen üzülürüm ama üzülmesin bu insanların kıymeti bu.‘‘
‘‘Emniyetin ve yargının ele geçirildiğinin iddia edilerek, bu soruşturmaların da ele geçirilme sonucu yürütüldüğünü iddia etmek toplum üzerinde nasıl bir algı oluşturur?‘‘ şeklindeki soru üzerine Arınç, şunları kaydetti:
‘‘Hiçbir algı oluşturmuyor, kendilerini aldatıyorlar. Bir şeyi kırk defa söylersek millet de böyle düşünmeye başlar diye ümit ediyorlarsa burada İsa Gök‘ün kendisi kaybeder. Yani hiç kimse bu tür haksızlıklardan yanlış ithamlardan, çirkefliklerden dolayı zarar görmez. Milletimiz neyin ne olduğunu çok daha iyi biliyor.‘‘