Başbakan Yardımcısı Arınç‘tan Libya Ve Oda Tv Açıklaması

Aday tanıtımı ve çeşitli açılış ve ziyaretlerde bulunmak üzere Aydın‘a gelen Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Bülent Arınç gündemdeki konuları da değerlendirdi.

Aydın Kültür Merkezi‘nde aday tanıtımı toplantısına katıldıktan sonra İlim Yayma Cemiyeti tarafından restorasyonu yapılan Cihanoğlu Külliyesi‘nin açılışını yapan ve akabinde Aydın Valiliği‘ni ziyaret eden Başbakan yardımcısı Bülent Arınç, daha sonra Aydın Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu‘nu ziyaret etti.

Aydın Belediyesi‘nde gündemdeki konuları değerlendiren Arınç, "Kaddafi kendi elindeki güçlerle muhaliflere karşı acımasız bir operasyona girişmişti. Uçaklar, ağır silahlar ve tanklarla birlikte. Can ve mal emniyeti kalmamıştı. Bu durumda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi‘nden bir karar çıktı. Bu karar her türlü müdahaleyi içerisine alan bir karardır. Türkiye‘de Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı bu kararı haklı bulmuş, kararın gereğinin yapılacağı konusunda taahhütte bulunmuştu. Bunun üzerine Kaddafi,

ateşkes ilan ettiğini, halkın can emniyetinin sağlanacağını, bundan sonra hiçbir şekilde halka karşı bir operasyon yapılmayacağını ifade etti. Onun sözü bir tarafa İtalya‘dan Fransa‘dan Birleşmiş Milletler‘in organizesiyle hava üzerinde bir blokaj kurulması yönünde çaba var. Gerekirse askeri uçaklarla operasyona hazır olarak bekletildiği söyleniyor. Tabii Libya‘da kan dökülmeden bir değişim gerçekleştirilmesini istiyoruz. Kuzey Afraika‘da, Mısır‘da yaşanan olaylar daha sonra Körfez bölgelerinde yaşanan

olaylar halk hareketidir. Bu taleplerin gözardı edilmemesi bunları dile getirenlere de baskıda bulunulmaması gerekir. Biz demokrasinin özellikle bu ülkelerde normal yollardan kazanılarak gerçekleşmesini istiyoruz. Libya‘ya karşı Türkiye ikaz görevini yapmıştır. Bilebildiğim kadarıyla Kaddafi‘nin Türkiye ve Malta‘yı devreye koymak suretiyle onlara güvence vermesi ve o güvencesinde de Birleşmiş Milletler‘in yaptırımına gerek kalmayacağı söyleniyor. Bu konuda son geldiğimiz noktayı bilmiyorum. Ama Türkiye bu

bölgelerde esasen sözüne güvenilir ve dikkat edilir bir ülkedir. Eğer kanın durması ve muhaliflere karşı yürütülen sindirme harekatının son bulacaksa Türkiye üzerine düşen görevini muhakkak yapacaktır" dedi.

"‘TÜRKİYE‘DE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ KALMADI DEMEK BOŞ BİR SİYASİ PROPAGANDADIR"

Açıklamasında Oda Tv ve tutuklu bulunan gazetecilerle ilgili de konuşan Devlet Bakanı ve Başbakan yardımcısı Bülent Arınç, dün ‘Gazeteciler Özgürlük Platformu‘ adındaki kuruluşun temsilcileri ile görüştüklerini belirterek "O kuruluşa mensup olan 18 cemiyet, federasyon ve sendika temsilcileriyle dün bir araya geldik. İki saate yakın bir görüşme yaptık. Olumlu bir görüşme oldu. Hiçbirimiz gazeteci arkadaşlarımızın basın mensuplarımızın sadece gazetecilik faaliyetlerinden veya basına yönelik çalışmalarından

dolayı suçlanmamasını, haberlerde sansüre uğramamasını gözaltına alınmamasını isteriz. Ancak herhangi bir suç ihbarı ile haklarında soruşturulma yapılıyorsa veya göz altına alınma kararı çıktıysa bunu da hakimler ve savcılar yaptığına göre yargı sürecinin biran önce sonuçlanmasını isteriz. En son olay ve bu platformun kurulmasına yol açan olay Oda Tv sebebiyle 58 kişinin gözaltına alınması bunlardan birkaç tanesinin serbest bırakılıp diğerlerinin tutuklanmasına yol açan olaydır. O olayda görülmüştür ki

gazetecilik faaliyetlerinin dışında başka eylemleri dolayısıyla tutuklama kararı verilmiştir. Bunlar hakkında savcılıklar iddianame tanzim edecekler. Bunun ardından mahkemelerde yarılayacaktır. Türkiye bir hukuk devletiyse iddia edilen suçlarla ilişkileri olup olmadığını mahkemeler karar verecektir. Ancak yine Oda Tv muhabirlerinde görünen bir bayan gazeteci midir veya başka bir görevli midir bilmiyorum. Özellikle Cumhuriyet Halk Partisi‘nin (CHP) eski genel başkanları hakkında birtakım iddialarda

bulunmuştur. CHP‘nin grup başkanvekili ve Genel Başkan Yardımcısı‘yla ilgili birtakım iddialarda bulundu. Bu olay da gösteriyor ki bu kapsamda gözaltılar gazetecilik faaliyetlerinden değil daha çok başka amaçlarla yapılan organize bir hareketi ortaya koymaktadır. Biz iddia makamında değiliz, okuduklarımız, gördüklerimiz bize bunu gösteriyor. Kendileri belki açıklama yapmamış olabilir ama ben esas itibariyle geldiğimiz son noktayı Aydın‘da söylemiş olayım. Gazeteci arkadaşlara bazı tekliflerde bulundum.

Gazetecilerin özellikle 3 tane talepleri olabilir. Birincisi basın kanundan dolayı, bundan bir şikayetiniz var mı dedim, yok dediler. Türk Ceza Kanunu‘nun bazı maddeleri var soruşturmanın gizliliğini ihlal, adli yargının etkilemek gibi bunlardan bir şikayetiniz var mı dedim, benim bakan olarak var dedim. Çünkü bu maddelerden dolayı açılmış açılmakta olan pek çok davalar var. Ceza yemiş hüküm yemekte olan çok yakında davalar var. Son operasyonların öncesinde ve sonrasında gazetelerde iddianameler

yayınlanmaya başladı. İfadeler yayınlanmaya başladı. Bazı hakim ve savcılar hedef gösterilmeye başladı. Telefon kayıtları dinlemeleri gazetelerde, bunların hepsi suçtur, çirkin ve yanlıştır. Dolayısıyla aykırı hareket edilmesi hususunda davalar açılıyor ve bu davalar basın mensuplarına sıkıntı veriyor. Bu maddelere yönelik hazırladığımız ceza kanununda değişik tasarısı TBMM‘ye sunulmuştur. Salı günü bunu adalet komisyonunda görüşeceğiz. Buna memnun oldular. Ama içlerinde bulunanların bir kısmı cezaevinde

tutuklu olanlar, gazete isimlerini de vererek hüküm giydikleri maddeleri de söyleyerek onlara bazı şeyler söyledim. Bunlar terörle mücadele kapsamında tutuklanmış ve hüküm giymiş insanlar var. Meslek hanesinde gazeteci yazıyor, Ancak suçu budur. Türkiye terörle mücadele ediyor ve bu mücadelede şehitler ve gaziler veriyor. Örgütün eylemlerinin kendi adlarını çıkardıkları gazetelerde bu gazeteler sadece örgüt propagandası olarak çıkıyor. Belli yerlerde dağıtıletüklerini belirterek "O kuruluıyor. Bundan sonra

serbest mi olsun? Her gün terör örgütünin faaliyetlerinden mi bahsedilsin? 3 tanesi ‘evet‘ dediler. ‘Bu sizin düşünceniz‘ dedim. Geriye kalan 15 kişi ‘hayır‘ diyerek ‘Bu şekilde arzu etmeyiz‘ dedi. O zaman yapacağımız tek bir şey var, Türk ceza kanununda suç unsurlarını yeniden belirleyerek bundan dolayı gazetecilerin ağır bir ceza almaması için düzenleme yapmamız lazım. Basın yayın suçu ile işlenen olaylarda artırım var. O artırımı kaldırıyoruz. İkincisi suçun unsurlarını daha güçlü duruma getirdik. Kasıt

unsurunu koyuyoruz. Üçüncüsü de ceza 3 yıldan 5 yıla kadar, bir yıldan üç yıla kadar yapıyoruz. Bütün cezaları 2 yıl sınırına kadar getiriyoruz. Bizce bu olumlu bir düzenleme ama siz bunu da istemiyorsanız biz de çıkarmayalım dedik. Dolayısıyla yazılanlar, çizilenler, yapılan yürüyüşler, eylemler bir tarafa. Ama bugün cezaevinde hükümlü olarak bulunan bir kısmının basın kartı olmayan basın kartı olmasa bile gazetecilik yapan isimlerden 27 kişilik bir grup var. Bir de 68 kişilik bir grup var. 27 kişi adil

suçlardan hükümlü olanlardır, 68 kişinin içinde terörle mücadele kanunundan dolayı içeride bulunan gazeteciler gelmektedir. Dolayısıyla ‘Türkiye‘de basın özgürlüğü kalmadı demek‘ boş bir siyasi propagandadır. Türkiye‘de basın özgürlüğü var. Bundan yararlanan binlerce insan var. Ama Türk ceza kanununda terörle mücadele kanunu içeren suçlar işlenirse bunların da suçsuz kalması mümkün değildir" diye konuştu.

Kaynak: İHA