Tüsiad Cari Açıktan Endişeli
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, cari açık sorunuyla ilgili başta Merkez Bankası olmak üzere kamu ekonomi politika yapıcılarının attığı adımların, mevcut sorunu henüz sürdürülebilir bir çözüm çerçevesine kavuşturamadığını bildirdi.
Boyner, Koç Üniversitesi-TÜSİAD Ekonomik Araştırma Forumu (EAF) tarafından düzenlenen, ‘‘Reel Döviz Kuru ve Reel Ekonomi‘‘ konulu konferansta yaptığı konuşmada, cari açığın Türkiye‘de kronik ve akut bir seyir izlediğine dikkati çekti. Boyner, 2010 yılı Gayri Safi Yurtiçi Hasıla büyüme hızının, IMF tarafından yüzde 7,8 olarak revize edilen öngörü değerini yakalaması halinde bile 2010 yılı cari açık değerinin GSYH‘ya oranının yüzde 7‘lere yaklaşacağını, bu oranın Türkiye‘yi cari açık açısından dünya ülkeleri sıralamasında en üst sıralara taşıyacak gibi göründüğünü söyledi.
-‘‘YENİ ÜRÜNLER İTHAL TÜKETİMİ TETİKLİYOR‘‘-
Boyner, böylelikle ucuz ve disiplinli iş gücünün, gelişmiş ülke sermaye ve teknolojisiyle birleşiminin verimliliği ve rekabet gücü çok yüksek ihracat ekonomileri oluşturduğunu, bu yapının büyük ve hızlı sermaye hareketlerinin yarattığı finansal kaynak bolluğuna, ürün bolluğu biçiminde karşılık verdiğini ifade etti. Boyner, şunları söyledi:
‘‘Doğaldır ki böylesi bir yapıda ticaret ve sermaye hareketleri serbestisi altındaki ekonomiler, kolay ithalat olanaklarına kavuşmuşlardır. Türkiye gibi tüketim tercihlerinin makro çerçeve nedeniyle değişim gösterdiği ülkelerde ise arz ve talebin buluşmasının çok daha kolay ve etkili bir gelişim gösterdiği açıktır. Ancak, Türkiye‘ye özgü başka bir gelişme, enflasyon hedeflemesinde ve fiyat istikrarında sağlanan büyük başarıdan da kaynaklanmaktadır. Görece ucuz ithal ürünler, dış ticarete konu olmayan hizmet ve ürünlerde enflasyonun gerilemesiyle bir araya geldiğinde, tüketiciler açısından yüksek gelir ve ikame etkilerine sebep olmaktadır. Bu etkiler, özellikle satın alma gücü önceye göre artış gösteren tüketici gruplarını daha fazla tüketime, ama daha da çok ithal tüketime yöneltmektedir.‘‘
Toplumun yeni ürünlere ve teknolojilere açıklığının, tüketim mutluluğu katsayısında son yıllarda gözlenen yükselmenin de etkisiyle daha fazla ithal ürün tüketimini tetiklediğini söyleyen Boyner, tüketici eğilimlerinde değişimin, sorunun sadece bir yüzünü oluşturduğunu, her ithal tüketici ürününün, özellikle teknoloji ürünlerinin, karşılığında gerekli hizmet yapılarının da tesisi için yoğun ara malı ve sermaye malı ithalatını da beraberinde getirdiğini belirtti.
-‘‘REEL DÖVİZ KURU İLE BAĞLANTILI‘‘-
Türkiye‘nin özellikle teknoloji ürünleri açısından sanayileşmesini tamamlayamamış olmasının da bu noktada dezavantaj olduğuna dikkati çeken Boyner, artan tüketici ürünleri tüketiminin enerji ithalatı açısından da güçlü yansımalara sahip olduğunu, bu alanlarda karşılaşılan düşük ithalat fiyatlarının, yerli üretimin de ithal ara malı ve sermaye mallarına yönelmesini kolaylaştırdığını kaydetti.
Oluşan bu spiral yapının, Türkiye‘nin bugün kronik bir sorunla karşıya karşıya kalmasına yol açtığını belirten Boyner, şöyle devam etti:
‘‘Bu sorun, yurt içi tasarruf açığı veya cari açık olarak gündemimizde önemli bir ağırlığa kavuşmuş durumdadır. Soruna karşılık olarak, başta Merkez Bankamız olmak üzere kamu ekonomi politika yapıcılarının attığı adımlar, mevcut sorunu henüz sürdürülebilir bir çözüm çerçevesine kavuşturamamıştır. Ülkemizde birçok kesimin nominal döviz üzerinden yürüttüğü tartışmalar, aslında sorunun reel döviz kuru ile bağlantılı olduğu gerçeğini göz ardı etmektedir. Merkez Bankası tarafından hesaplanan reel efektif döviz kuru endekslerine baktığımızda, 2005 yılı başından itibaren Türk Lirası‘nın fiyat endeksleri ve birim iş gücü maliyetleri bazında güçlü bir değerlenme içinde olduğu açıkça görülmektedir. Burada, gelişmekte olan ülke döviz kurlarına dayalı olarak yapılan hesaplamanın, neredeyse 100 değeri etrafında dalgalanması dikkati çekicidir. Buna karşılık, gelişmiş ülkeler döviz kurları ile yapılan endeks hesaplamasının eğimi, tüm ülkeler için olan genel endeksin eğiminden daha yüksek bir katsayı ortaya çıkarmaktadır. Gelişmiş ülke döviz kurlarına karşısında, söz konusu bu daha güçlü değerlenme eğilimi bana kalırsa yukarıda resmettiğim tabloyu büyük ölçüde tamamlar niteliktedir.‘‘
Kaynak: AA
-‘‘YENİ ÜRÜNLER İTHAL TÜKETİMİ TETİKLİYOR‘‘-
Boyner, böylelikle ucuz ve disiplinli iş gücünün, gelişmiş ülke sermaye ve teknolojisiyle birleşiminin verimliliği ve rekabet gücü çok yüksek ihracat ekonomileri oluşturduğunu, bu yapının büyük ve hızlı sermaye hareketlerinin yarattığı finansal kaynak bolluğuna, ürün bolluğu biçiminde karşılık verdiğini ifade etti. Boyner, şunları söyledi:
‘‘Doğaldır ki böylesi bir yapıda ticaret ve sermaye hareketleri serbestisi altındaki ekonomiler, kolay ithalat olanaklarına kavuşmuşlardır. Türkiye gibi tüketim tercihlerinin makro çerçeve nedeniyle değişim gösterdiği ülkelerde ise arz ve talebin buluşmasının çok daha kolay ve etkili bir gelişim gösterdiği açıktır. Ancak, Türkiye‘ye özgü başka bir gelişme, enflasyon hedeflemesinde ve fiyat istikrarında sağlanan büyük başarıdan da kaynaklanmaktadır. Görece ucuz ithal ürünler, dış ticarete konu olmayan hizmet ve ürünlerde enflasyonun gerilemesiyle bir araya geldiğinde, tüketiciler açısından yüksek gelir ve ikame etkilerine sebep olmaktadır. Bu etkiler, özellikle satın alma gücü önceye göre artış gösteren tüketici gruplarını daha fazla tüketime, ama daha da çok ithal tüketime yöneltmektedir.‘‘
Toplumun yeni ürünlere ve teknolojilere açıklığının, tüketim mutluluğu katsayısında son yıllarda gözlenen yükselmenin de etkisiyle daha fazla ithal ürün tüketimini tetiklediğini söyleyen Boyner, tüketici eğilimlerinde değişimin, sorunun sadece bir yüzünü oluşturduğunu, her ithal tüketici ürününün, özellikle teknoloji ürünlerinin, karşılığında gerekli hizmet yapılarının da tesisi için yoğun ara malı ve sermaye malı ithalatını da beraberinde getirdiğini belirtti.
-‘‘REEL DÖVİZ KURU İLE BAĞLANTILI‘‘-
Türkiye‘nin özellikle teknoloji ürünleri açısından sanayileşmesini tamamlayamamış olmasının da bu noktada dezavantaj olduğuna dikkati çeken Boyner, artan tüketici ürünleri tüketiminin enerji ithalatı açısından da güçlü yansımalara sahip olduğunu, bu alanlarda karşılaşılan düşük ithalat fiyatlarının, yerli üretimin de ithal ara malı ve sermaye mallarına yönelmesini kolaylaştırdığını kaydetti.
Oluşan bu spiral yapının, Türkiye‘nin bugün kronik bir sorunla karşıya karşıya kalmasına yol açtığını belirten Boyner, şöyle devam etti:
‘‘Bu sorun, yurt içi tasarruf açığı veya cari açık olarak gündemimizde önemli bir ağırlığa kavuşmuş durumdadır. Soruna karşılık olarak, başta Merkez Bankamız olmak üzere kamu ekonomi politika yapıcılarının attığı adımlar, mevcut sorunu henüz sürdürülebilir bir çözüm çerçevesine kavuşturamamıştır. Ülkemizde birçok kesimin nominal döviz üzerinden yürüttüğü tartışmalar, aslında sorunun reel döviz kuru ile bağlantılı olduğu gerçeğini göz ardı etmektedir. Merkez Bankası tarafından hesaplanan reel efektif döviz kuru endekslerine baktığımızda, 2005 yılı başından itibaren Türk Lirası‘nın fiyat endeksleri ve birim iş gücü maliyetleri bazında güçlü bir değerlenme içinde olduğu açıkça görülmektedir. Burada, gelişmekte olan ülke döviz kurlarına dayalı olarak yapılan hesaplamanın, neredeyse 100 değeri etrafında dalgalanması dikkati çekicidir. Buna karşılık, gelişmiş ülkeler döviz kurları ile yapılan endeks hesaplamasının eğimi, tüm ülkeler için olan genel endeksin eğiminden daha yüksek bir katsayı ortaya çıkarmaktadır. Gelişmiş ülke döviz kurlarına karşısında, söz konusu bu daha güçlü değerlenme eğilimi bana kalırsa yukarıda resmettiğim tabloyu büyük ölçüde tamamlar niteliktedir.‘‘