'O dönemde TSK'nın içinde illegal bir çete vardı'

Refah Partisi Eski Tarabzon Milletvekili Şeref Malkoç, 28 Şubat döneminde TSK'nın içinde batı çalışma grubu adı altında illegal bir çete olduğunu öne sürdü.

'O dönemde TSK'nın içinde illegal bir çete vardı'

NTV ekranlarında yayınlanan Mirgün Cabas ile Her Şey programının dün akşam ki bölümünde 28 Şubat darbesi ele alındı. Programa konuk olan, Onur Öymen, Necmettin Erbakan'ın eski danışmanı İlnur Çevik, Emekli Korgeneral Erdoğan Karakuş, Refah Partisi Eski Tarabzon Milletvekili Şeref Malkoç o dönemi anlattılar.

Mirgün Cabas'ın "28 Şubat koşulları nasıl oluştu, neden oluştu o süreç, aradan geçen 14 yıldan sonra bugüne bakarak iyiydi doğruydu diyebiliyor musunuz?" sorusuna Öymen, "O dönemi, o dönemin koşulları içinde değerlendirmek lazım. Bugünden geriye bakıp bugünün koşullarına göre değerlendirmek eksik bir değerlendirme olur. O dönemde gerçekten bu laiklik karşıtı, irtica faaliyetlerinde bir tırmanma görünüyordu. Mağlüm Sincan'daki bir cihat oyunu İran Büyükelçi'nin misafir olarak katıldığı, çok büyük tepki uyandırmıştı. Refah Partili bir Kayseri İl Başkanının 10 Kasım törenine katıldıktan sonra zannediyorum yaptığı çok ağır bir konuşma vardı. 'Laiklik karşıtı halkı içimizdeki kini ve nefreti sakın unutmayın' diye. Bir parçada tahrik eden sonra yargılandı, mahkum oldu benim bildiğim. Buna benzer olaylar üst üste geldi ve o dönemde yalnız milli güvenlik kurulunda değil Türk kamuoyunda, basınında da ciddi bir yankı uyandırdı" diye cevap verdi.

"ERBAKAN O METNİ İMZALADI"

"Şimdi tarihimizde ik defa din ağrılıklı bir partinin lideri başbakan oluyor. Ve herkes nasıl bir dönem olacak acaba, Türkiye'nin temel değerlerinde bir sapma olacak mı, laiklik korunabilecek mi? soruları vardı herkesin kafasında" diyen Öymen, "Bu olaylar üst üste gelince bir duyarlılık oluştu kamuoyunda ve milli güvenlik kurulunda da bunun etkisi görüldü. Tabi milli güvenlik toplantılarının içeriğini anlatmak mümkün değil. Fakat genel olarak şunu söyleyebilirim ki o toplantıda bu ve buna benzer pek çok olay masaya yatırıldı. Laiklik elden gidiyor bunlara karşı bir tavır almak lazım Türkiye'de laiklik ciddi bir tehdit altındadır havası çıktı. Şimdi orada şunu hatırlamak lazım Milli Güvenlik Kurulu'nun esas görevi iç ve dış tehdit unsurlarını konuşmak hükümete tavsiyelerde bulunmak ve o toplantıda da özellikle bu iç unsur ön plana çıktı. Ve katılan bilhassa asker kanadı pek çok somut konuyu dile getirdiler. Erbakan orada çok sakindi olabileceği kadar sakindi öfkeli bir tavır içine hiç girmedi. O da kendi görüşlerini anlattı, cevaplarını verdi. Bu milli güvenlik kurulu toplantıları iki bölümde oluyor. Bir bölümde bizim gibi devlet yetkilileri katılıyor ikinci bölümde sadece kurul üyesi bakanlar ve komutanlar katılıyor. O bölümde ne konuşulduğunu bilmiyorum tabi. Ondan sonra çıkan metni biliyorsunuz sonunda Erbakan'ın kendisi de imzaladı o metni. Herhangi bir toplantı gibi olmadığı muhakkak yani orada çok duyarlılık gösterildiği de muhakkak. Ama Türkiye'de o gün olan bitenlerde her gün rastladığımız olaylar değildi. Mesela o dönemde İran'ın Ankara Büyükelçisi sınır dışı edilmiştir. Bizim diplomasi tarihimizde çok nadirdir hemen hemen yok gibidir bir Büyükelçinin sınır dışı edilmesi. Böyle bir kararı da devlet durup dururken vermez acaba neyle bağlantılıydı, ne oyunlar oynanıyordu bunları çok iyi hatırlamak lazım, devletin arşivlerinde çok bilgi vardır bu konularda. Yani o dönem herhangi bir döneme benzemiyordu" şeklinde konuştu.

"HÜKÜMET PLANLI, PROGRAMLI BİR ZAYIFLATMA KAMPANYASIYLA İŞ YAPAMAZ HALE GETİRİLDİ"

Cabas, o dönemde Necmettin Erbakan'ın danışmanlığını yapan İlnur Çevik'e "Onur bey bir tablo çizdi sizin cephenizden bakıldığı zaman o günler nasıl yaşandı?" diye sordu.

Çevik'te "Bir kere tarihe not düşelim Sayın Erbakan o Milli Güvenlik Kurulu kararlarını imzalamadı. İmzaladığı şey onun üstünde bir üst not olarak bunun meclis komisyonuna sevkedilmesi notudur. Ondan başka hiçbirşey imzalamamıştır. Daha sonra Tansu Çiller Sayın Erbakan'ı birkaç defa ziyaret etmiştir ikna turları yapmıştır. Ama bunu imzala diye imzalamamıştır. Ve imzaladığı bir kağıt vardır, üst bir yazıdır küçük bir kağıda bunun meclis komisyonuna havale edilmesi ve orada biliyorsunuz Türkiye'de işler komisyona havale edildi mi topu taca atıldı demektir. Bir nevi topu taca atılmıştır. Daha sonra da zaten Necmettin Erbakan bunu uygulamamakta direnmiştir. Mesut Yılmaz bile birçok maddesine direnmiştir ve Milli Güvenlik Kurulu'ndanda Genelkurmay'dan da basınının önünde defalarca kınanmıştır" diye cevap verdi.

"Bizim tarafımızdan nasıl göründüğüne gelince,bu 28 Şubat'tan neredeyse iki ay önce Sayın Demirel bana bir mesaj göndermişti ve Silahlı Kuvvetlerin bu hükümetten memnun olmadığı bu hükümeti uzaklaştırmak için bir faaliyet içine gireceği bildirilmişti bize. Bende sayın Erbakan'a bunu ilettim" diye konuşan Çevik şöyle devam etti:

"Dedi ki 'Süleyman bey bizi korkutmaya çalışıyor sen kendin paşaların ağzından bunu duydun mu?' Hayır dedim ben duymadım. Ama netice planlı programlı bir şekilde o hükümet bir zayıflatma kampanyasıyla iş yapamaz hale getirilmiştir. Erbakan hükümete geldi ama iktidar olamadı. Bizim gördüğümüz kadarıyla Türkiye'de belli güçler silahlı kuvvetler tarafından gayet güzel organize bir şekilde psikolojik bir savaş gibi bir yöntemle hükümet böyle zayıflatıldı ve istifaya zorlandı. Bu hükümetin dini hassasiyetleri olan bir hükümet olduğunu her ne kadar içinde doğru yol varsa da Türkiye'nin bunu kabul etmeyeceğini ve bu hükümetin görevde kalmamsı gerektiğini söylüyordu.
Beni Genelkurmay'a çağırdılar ve bana açık açık denildi ki, 'bu akşam istediğin televizyona seni çıkaralım hocaya karşı ne söyleyeceksen söyle hocayı karala'. Ben de dedim ki böyle saçma şey olmaz, siz ne sitiyosunuz onu söyleyin. Biz dediler 'hocanın istifa etmesini istiyoruz. Darbe yapacaktık bu önlendi ama hoca eğer istifa etmezse biz yine kararlıyız.' Bende önce Süleyman beye gittim bana böyle söylendi ne diyorsunuz dedim. Süleyman beyde, 'gereğini yap, zaten Mesut Yılmaz hazırlandı o başbakan olacak sende hocayı ikna et istifa etsin' dedi. Ve hoca iki gün sonra istifa etti."

"28 ŞUBAT SADECE İRTİCAYA VE GERİCİLİĞE KARŞI YAPILMIŞTIR"

Emekli Korgeneral Erdoğan Karakuş ise, Cabas'ın "İşler bu noktaya nasıl geldi?" sorusuna karşılık, "Sayın Onur Öymen çok güzel özetledi. Bu konuyu incelerken önce tarifini belirleyeceksiniz bu olay ne, sonra tarihine bakacaksınız, sonra haline bakacaksınız, bugünkü durumda, ne istikbali ne. Bu olay yani öyle 28 Şubat dendiği takdirde buzdağının sadece bu parçasını görüyoruz. Gelelim tarifine, 28 Şubat irticaya, gericiliğe karşı yapılmış bir hamledir. Başka hiçbirşeyi yok. Amacı demokratik, laik, sosyal hukuk devletini korumak başka bir amacı yok" dedi.

"Kayseri Belediye başkanını zorla mı konuşturmuşuz yani şimdi ayrıntılara girmenin alemi var mı" diyen Karakuş, "Bütün bunları provakatif olarak silahlı kuvvetler mi yapmış. Tarihine gelelim Türkiye Cumhuriyeti kurucuları devamlı gericilikten korkmuştur. Neden korkmuştur? Çünkü Osmanlı Devleti gericilik nedeniyle yıkılmıştır. Bunu çok iyi bilkmek gerekir. 1580 yılında Avrupa'nın ilk rasathanesini yıkan, ilmi ulemayı yıkan zihniyet her zaman yönetimi ele geçirmek istemiş ve devleti din yolula yönetme arzusu duymuştur" diye konuştu.

"O zihniyet bu zihniyet miydi" sorusuna Karakuş, "O zaman ki hükümetin bir kısmının ayrı bir zihniyette olmadığını söylemek mümkün mü? Ben size soruyorum" diye cevap verdi.

"O DÖNEMDE TSK'NIN İÇİNDE BATI ÇALIŞMA GRUBU ADINDA İLLEGAL BİR ÇETE VARDI"

Refah Partisi Eski Tarabzon Milletvekili  Şeref Malkoç da konuşmasında, "Karakuş'un yaptığı tanımlamalar çok önemli değil, bunları zaten milletimiz değerlendirecektir" dedi.

"Ama Onur Öymen'i şu açıdan tebrik etmek istiyorum" diyen Malkoç şunları kaydetti:

"28 Şubat'ın hala Türkiye'de müdafillerinden kalmış olan var mı diye merak ediyorum. Ama Öymen'i dinlerken hala 28 Şubat'ın ortamında kendini hisseden arkadaşlarımız olduğunu görüyorum. Bu da bizim için üzüntü kaynağıdır. Hem kendisi için belki bir zafiyettir hem de içinde bulunduğu siyasi parti için zafiyettir. Milletimiz bu düşüncelerin cevabını zaten siyaset sahnesinde vermiştir. Ben genel olarak şunu söyleyeyim. Sayın Karakuş'un söylediklerine katılmak mümkün değil, bunlar hikayeler, ezber şeyler. Kayseri belediye başkanı böyle demiş diyebilir. Bugünde bir sürü Belediye Başkanı başka şeyler söylüyor. Türkiye Cumhuriyeti hukuk devletidir. Sayın Karakuş Türkiye'de hiçbir makamın önünde Cumhuriyet yoktur. Sadece savcıların sıfatlarının önünde Cumhuriyet Savcısı sıfatı vardır. Eğer Kayseri Belediye Başkanı bilmem nerenin belediye başkanı yanlış birşey söylüyorsa orada bulunan Cumhuriyet Savcısı hakkında işlem yapar. Ama siz milli iradeyle milletin verdiği milyonlarca oyla ortaya çıkan TBMM'den çıkan hükümeti ben TSK'nın hepsini kastetmiyorum ama TSK'nın içinde batı çalışma grubu denen illegal bir örgütlenme vardı, çete vardı. Sayın Karakuş bunun içerisinde miydi değil miydi bilmiyorum. Ama sözlerinden anlıyorum ya psikolojik olarak etkilenmiştir bundan ya da içindeydi. Ama batı çalışma grubunun ne anayasal dayanağı ne yasal dayanağı yoktur. Biz anayasada ve kanunlada TSK'yı genel olarak biliriz ama batı çalışma grubu diye illegal bir grup ortaya çıkmıştır. TSK'nın değişik kuvvet komutanlıklarından illegal faaliyette bulunmak isteyen ve iktidar heveslileri, para, cunta heveslililerini bir araya getirmiştir. Mevcut olan iktidarı milletin helal oylarıyla işbaşına gelmiş iktidarı basındaki yalakalarlar, işadamlarındaki daha sonra Türkiye'nin 100 milyar dolarını çalanlarla ve bunun yanında şimdiki yöneticileri tenzih ediyorum birçok sendikanın yöneticilerinin hepsinin yaptığı ahlaksızlıkları, yanlışlıkları ortaya çıkmıştır. Şimdi bu arkadaşlarımız gelmiş bu ahlaksızlığı bu yanlışlığı bu hukusuzluğu aradan 14 yıl geçmiş müdafaa ediyorlar, bravo diyorum."


BEYAZ GAZETE