Prof. Ahmet Aydın'dan dikkat cekici öneri

PROF. Ahmet Aydın, annelere çocuklarına süt içirmemeleri tavsiyesinde bulundu.

Prof. Ahmet Aydın'dan dikkat cekici öneri
Vatan Gazetesi'nden Mine Şenocaklı, bugünkü yazısını beslenme alışkanlıklarına ayırarak Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı PROF. Ahmet Aydın'la yaptığı röportaja yer verdi.

İşte "Çocuklarınıza süt içirmeyin" tavsiyesininde içinde bulunduğu o röportaj;

CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ ÇOCUK METABOLİZMA VE BESLENME BİLİM DALI BAŞKANI PROF. AHMET AYDIN:
Ben anne sütü dışında çocuklara süt içirilmesini doğru bulmuyorum. En doğrusu ek gıdalara başlar başlamaz kendi yaptığınız yoğurdu, kefiri verin, ama sütü süt olarak içirmeyin. Sadece kutu sütleri değil, günlük sütleri de... Çünkü süt en alerjik gıdadır. Çocukta başta astım olmak üzere pek çok alerjik ve kronik hastalığa sebep olabilir...

* Hocam dünkü konuşmamızda, “Bol bol tereyağı yiyip, unu şekeri keserseniz kolesterolünüz düşer” demiştiniz. Bu kadar basit mi?

Unlu şekerli gıdalar diyorum. Bu basit bir cümle ama bir düşünün. Unlu şekerli her şey. Yani ekmek, makarna, pilav... Hele ki dışarıda yiyorsanız, yandınız! Börekler, çörekler, poğaçalar, simitler, hepsi çok tehlikeli. Bu arada meyvelerin çok tatlılarına da yanaşmayacağız...

* Peki baştan konuşalım mı o zaman? Nasıl beslenmemiz gerekiyor? Siz herhalde Taş Devri Diyeti’ni uyguluyorsunuzdur ama... Bize ne önerirsiniz? Nasıl vazgeçeceğiz unlu şekerli gıdalardan?
Bence Karatay Diyeti de, Taş Devri Diyeti de uygundur. Ben ikisine birden ‘Tabiat Ananın Diyeti’ diyorum. Kolayca uygulayabilirsiniz. Eğer unlu şekerli gıdalarla beslenirseniz metabolik sendrom olursunuz. Vücudunuzda, o dün söylediğimiz damarları tahrip eden, daraltan iltihap hücreleri artar.

* Metabolik sendrom nedir?

Metabolik sendrom diyabet öncesi durumdur. ‘Prediyabet’ diyoruz biz bu döneme. Birden bire diyabet olmuyorsunuz, çocukluğunuzda beslenme alışkanlığınıza bağlı olarak yavaş yavaş hastalanmaya başlıyorsunuz. Kan şekeriniz yükseliyor yükseliyor, 100-110’ları bulunca ‘Diyabet oldun’ diyorlar. Bu metabolik sendrom daha siz diyabet olmadan önce iltihap hücrelerini artırıyor vücudunuzda ve damar sertliği de çocukluktan itibaren başlıyor. Yoksa 30’lu, 40’lı yaşlarda değil... Unlu şekerli gıdaları fazla yediğiniz için hastalanıyorsunuz. Bu yüzden biz her türlü gazoz, meyve suyu, hatta doğal meyve sularına bile karşıyız.

* Yani meyveden sıkılmışına bile?

Evet. Meyvenin kendisini yiyin diyoruz. Çünkü lifli olduğu için geç emilir bağırsaklarda, damarlara o kadar zarar vermez. Ama çok tatlı meyveleri de çok yemeyin diyoruz.

* Üzüm gibi mi?
Evet. Tabii ki, makul miktarda yiyebilirsiniz. Ama üzüm yerine, kivi, vişne, kiraz ya da ekşi elmayı tercih edin diyoruz. Meyveye biraz kısıtlama getiriyoruz ama sebzede hiç kısıtlamamız yok.

* Mesela bugün benim yanımda iki mandalina ile küçük birer elma ve armut var. Bir gün için bu kadar meyve çok mu?
Armut çok tatlı değilse olabilir. Ama diğer üçünü yiyebilirsiniz.

* Peki ya kuru meyveler?
Kuru incirin içindeki şeker oranı korkunçtur, kuru kayısının da öyle...

* Ama günde bir incir ya da iki kayısı yeniyorsa?
O zaten günlük şeker limitinizi doldurur. Bir tane incir yiyeceğinize, dört tane mandalina yiyin daha iyi.

* Peki hocam, Karatay Hoca hiç ekmek önermiyor. Ama Taş Devri Diyeti’ni okurken dikkat ettim siz bir-iki dilim ekmeğe hayır demiyorsunuz...

Bizim görüşlerimizin yüzde 99’u aynıdır. Bence de hiç ekmek yenmese daha iyidir. Ben üzerine tereyağ sürmek için yiyorum. Tereyağ yemiyorsam o gün, ekmek de yemiyorum. Tereyağı, zeytinyağı bunları yediğiniz müddetçe sorun yok. Çünkü bunlar aynı zamanda tok da tutar insanı. Bizim derdimiz un ve şekerle. Çünkü insanlar bu iki gıda ucuz da olduğu için çok fazla tüketiyor.

* Meyvelerin çok tatlılarına yanaşmayacağız. Peki ya çikolata, bal, pekmez?

Biz sadece esmer çikolataysa ona biraz izin veriyoruz. Haftada iki gün bitter çikolataya... Balı ancak çok saf bir balsa yiyebilirsiniz. Ama maalesef piyasada fiyatı 10 lira olan bal gerçek bal değildir. Belki arı yapıyordur. Ama gerçek bal değildir. Önüne konan glikoz şurubundan yapıyordur. Bizim baldan istediğimiz şey ne? Arı gidip bir yığın çiçeği dolaşıyor, oradaki özleri, vitaminleri alıyor, o sizin vücudunuz için çok gerekli, bunun için de bu balı yiyin istiyoruz. Ama günde bir-iki çay kaşığı kadar.
Bir de ne istiyoruz, her mevsimin kendi sebzesini yiyin istiyoruz. Şimdi pırasa, ıspanak varsa onları, yazın da domates, salatalık yiyin diyoruz. Bunların mevsimi dışında yenmesini de istemiyoruz.

* Peki organikse salatalık ve domates?

Bu mevsimde organik salatalık, domates olmaz. Varsa serada yetiştirilmiştir. Onu da önermiyoruz. Dedeleriniz gibi, nineleriniz gibi beslenin. Eğer koroner kalp hastalığını önleyici tedbirler üzerinde duracaksak, diyoruz ki bir unlu şekerli gıdaları iyice çıkartacaksınız diyetinizden. İki, her mevsimin taze sebze ve meyvesini yiyeceksiniz. Meyvede aşırıya kaçmayacaksınız. Sebzeyi istediğiniz kadar yiyebilirsiniz. Et, yumurta gibi gıdaları serbestçe yiyebilirsiniz, ama bu et ya da yumurta mümkünse merada beslenen, özgürce dolaşan hayvanların eti ya da yumurtası olsun. Tabii bunları bulmak çok zor ama eğer talep yaratılırsa mutlaka karşılığı bulunur. Köylü de bir şeyler kazanmaya başlar.

Ben ayrıca D vitamini konusuna çok önem veriyorum. Ya iyi güneşleneceksiniz, ki bu şehir hayatında çok mümkün değil ya da mutlaka D vitamini alacaksınız. Pratikte erişkinler için söylüyorum, iki ayda bir, bir ampul D vitamini için. İğne olarak yaptırmanıza gerek yok. Tanesi 2 lira. Reçeteye bile yazdırmaya gerek yok. Herkesin ulaşabileceği kadar ucuz.

* Süt ürünleri dediniz. Ya süt? İçmeyecek miyiz?
Hayır, içmeyeceksiniz. Süt ürünlerini tüketeceksiniz. Peynir, yoğurt, kefir... Peynir, beyaz peynirse klasik Ezine peyniri olacak, kaşarsa Kars ya da Trakya’nın tekerlek peyniri olacak. Ya da Erzincan tulum peyniri.

* Ne kadar yiyebiliriz?
Peynirde sınır yok. İstediğiniz kadar yiyebilirsiniz.

Günde 5 yumurta bile yiyebilirsiniz, zararı yok!

* Bazı diyetisyenler peynir için zararlı diyor...

İstediğiniz kadar peynir, istediğiniz kadar yumurta yiyebilirsiniz...

* Nasıl? Yumurtayı da istediğimiz kadar yiyebilir miyiz? Bir zararı olmaz mı?

İsterseniz 5 tane bile yiyebilirsiniz. Bir de ağız tadınıza bakacaksınız. Yani biz demiyoruz ki, her gün illa 5 tane yiyin. Canınız istiyorsa, yiyebiliyorsanız yiyin ama ertesi gün isteseniz de 5 tane yiyemezsiniz... Ama 5 tane de yemenizin bir zararı yoktur. O yumurtadan 21 gün sonra bir civciv çıkıyor. Yumurtanın neresi kötü olacak? Tam tersine faydası var. Olağanüstü bir besin. Tam bir yiyecek. Hele de bu özgür dolaşan bir tavuğun yumurtasıysa, börtü böcek yiyorsa o tavuk... Ama börtü böcek yemiyorsa onun yumurtasının yerini tutmaz. O yumurtadan kolay kolay civciv de çıkmaz zaten. Çünkü Omega 3’ü falan yeteri kadar alamıyordur. Ben her sabah mutlaka tereyağına iki yumurta kırıyorum. Ama yüksek değil, kısık ateşte pişiriyorum. Hem gün içinde çok tok tutuyor, hem de çok besleyici...

* Peki hocam, neden süt içmeyin diyorsunuz?
Bir kere hangi sütü içeceksiniz? Bırakın kutu sütünü, sütü mandıradan alsanız bile kaynatıyorsunuz. Birçok özelliğini kaybediyor o süt, enzimleri kayboluyor... Bu yüzden bu sütü alıp ne yapacaksınız? Yoğurt haline getireceksiniz. Aslında bizim geleneğimizde de süt içmek yoktur. Yoğurt, peynir ya da kefir yenir. Tabii peyniri rahat bulabiliyorsunuz da, doğal yoğurt bulmak çok zor. Marketten aldığınız hiçbir yoğurt ekşimiyor. Ekşimeyen, sulanmayan yoğurdu yemeyeceksiniz. Çünkü içinde faydalı enzimleri yok. En güzeli evde kendiniz yapacaksınız. Bunun için de sütü ya mandradan almalısınız ya da günlük olanını kullanmalısınız. Yoğurt gibi, kefir de yapabilirsiniz. Hatta kefir yoğurda göre bir gömlek daha üsttedir. Kefir de yoğurt da ikisi de mayalandıkça, ekşidikçe değerleri artıyor. İçlerinde bir yığın faydalı mikrop oluşuyor. Faydalı mikroplar insanı başta alerji ve astım olmak üzere birçok kronik hastalığa karşı koruyor. İçindeki enzimler sindirimi kolaylaştırıyor.
Bu arada mutlaka Omega 3 takviyesi alınsın istiyoruz, her gün en az 2 gram kadar balıkyağı kapsülü alınmalı. Dün de belirttiğim gibi hem kandaki Omega 3’ü artırır hem de kanı sulandırır! Tabii bu arada mutlaka zeytinyağı, tereyağı ve hayvansal yağlar dışındaki ayçiçek yağı, mısır yağı, margarin gibi yağların diyetten çıkartılması gerekiyor. Pilavı makarnayı elbette önermiyoruz ancak bulgura biraz izin var. Tereyağlı bulgur içine domatesi katarsanız hem çok lezzetli hem de sağlıklı bir yiyecek olur.

Baklagilleri iki gün suda bekletin

* Hocam ben süt konusuna takılıp kaldım. Süt içmenin bir zararı var mı?
Var tabii. Bir numaralı alerjen süttür.

* Siz çocuklara kaç yaşından sonra süt önermiyorsunuz?
Ben anne sütü dışında süt verilsin istemiyorum, süt ürünleri verilsin diyorum. Yani yoğurt, peynir, kefir... Ek gıdalara başlar başlamaz, hemen. Zaten kefire alıştığı zaman tatlı şey de istemiyor çocuklar...

* Benim çevremde insanlar zorla süt içiriyorlar...
Kesinlikle yanlış. Bir kere sütü sıcak işlemden geçiriyorsunuz, içindeki vitaminler, enzimler kayboluyor. Sonra bizim ırkımız süt içmeye çok uygun değil. Sütün şekerini vücudumuz zor sindiriyor. Onun için birçok çocukta süt mide bulantısı yapabilir. Tabii bir de bağırsaklarda iyice parçalanmadığı için süt bir numaralı alerjik gıdadır. En fazla alerjik olan besinler evrimde insan diyetine en son giren gıdalardır. Bunların başında bebeğin annesinin sütünü değil, başka hayvanların sütünü içmesi gelir. İkincisi buğday glutenidir, üçüncüsü de baklagillerdir. Bu yüzden de baklagilleri, nohutu, kuru fasulyeyi iki gün suda bekletmek gerekir. 8 saatte bir suyunu değiştirerek... Çünkü içerisinde sindirimi bozacak maddeler bu sırada iyice azalır. Mercimeği de mutlaka suda bekletmelisiniz ama o kadar fazla değil.

* Baklagilleri de konuşalım istiyorum ama bebek hiç anne sütü almıyorsa ne yapacağız peki?
6 aya kadar mecburen mama vereceksiniz... Ama sonra yoğurt ya da kefir verebilirsiniz.

* Ne miktarda?
Belli bir miktarı yok. Alıştırmak için önce birkaç kaşıkla başlarsınız, sonra bir kase verebilirsiniz. Ama tabii çocuk başka ek gıdalar da alacak. Bu arada yoğurtta ya da kefirde kullanacağınız sütü mandıradan alırsanız daha iyi, günlük şişe süt de olabilir. Kefiri piyasadan da alabilirsiniz eğer meyveli değilse...

* Diyelim ki bebek köyde yaşıyor ve günlük süte ulaşmak mümkün. O zaman içirebilir miyiz?
Hayır. Ben anne sütü dışında süt içilmesini önermiyorum. O sütü de, keçi sütü bile olsa yoğurt yapsınlar. Çünkü dediğim gibi süt bir sürü ısıl işlemden geçiyor, içindeki sindirici enzimler özelliklerini kaybediyor, vitaminler azalıyor. Halbuki siz onu mayaladığınız zaman enzimler tekrar canlanıyor, sindirici enzimler oluşuyor. Günümüzde o kadar çok alerjik çocuk var ki! En büyük sebeplerden biri de süt.

* Siz kutu sütleri hiç önermiyorsunuz. Neden?

Çünkü çok yüksek ısıl işlemden geçiyorlar, süt molekülleri tahrip oluyor, sütün bütün molekül yapısı değişiyor, süt süt olmaktan çıkıyor, en büyük alerjen oluyor.

* Peki ama süt içmezseniz osteoporoz riskiniz artıyor deniyor?
En fazla süt içilen ülke Amerika’dır. En fazla osteoporoz de beyaz Ameriklılar’da görülür. Ama zencilerde, Latin Amerikalılarda ve Kızılderililerde süt tüketimi azdır. Çünkü onlar da tıpkı Türkler gibi süt şekerini (laktoz) sindiremezler. Bu nedenle süt tüketimleri azdır ve işin ilginci kemik erimesi da daha azdır onlarda. Sütün içinde kalsiyum yüksek ama bunun emilmesi çok büyük sorun. Bu yüzden bu görüş de yanlış. Bunun için yoğurt yiyin, kefir yiyin, çok daha iyi...

Nineleriniz dedeleriniz gibi beslenin


* Hocam bu söylediklerinizi yerine getirebilmemiz için bütün okullarda seferberlik başlatılması lazım bence.
Kim yapacak onu?

* İyi ama çocukların beslenme çantasına meyve suyu ve süt konulmasını istiyorlar... Anne babalar da marketten alıp koyuyor. Yanına yiyecek olarak da bisküvi, gofret veriyorlar üstelik... Sonuç ortada, ilkokula giden çocukların hepsi benden daha şişman. O kadar hareket etmelerine rağmen...
Size bir örnek vereyim, Marmara Adası’nda bizim bir tanıdığımız öğretmenlik yaptı. Bakıyor herkes kutu süt kullanıyor. Diyor ki, “Bakın sizin burada keçileriniz var. Tamamen doğal besleniyorlar, ağılları bile yok, yaz kış serbestler, çok güzel sütleri var. Bu UHT’li kutu sütleri almayın, çünkü o sütler sağlıklı değil, sizin zaten keçileriniz var, onların sütünü için, en sağlıklı süt o.” Ama kaymakamlık da sütlerin açıkta satılmasına izin vermiyor. Ertesi gün bir bakıyor ki geniş bir beyaz afiş asılmış, üzerinde ‘En sağlıklı süt ambalajlı süttür’ diye yazıyor... Kutu sütü konusunda bir sürü dava açıldı hakkımda. Onun için sanayi tipi sütçüleri düşmandırlar bana. Mandıra sütçüleri de tersine çok severler. Sanayi tipi tavuk üreticileriyle de aram iyi değil tabii...

* Tavuk yemek zaten günah bence... Hayvancağızları, bir an önce et yapsınlar diye dapdaracık yerlerde, kıpırdamalarına bile izin vermeden büyütüyorlar...

Ayağı yere değmeden tencereye düşüyor tavuk, güneş yüzü görmeden. Yumurta tavuklarının da gagaları kesiliyor, birbirlerine zarar vermesinler diye...

* Para kazanacağız diye nasıl da işkence ediyoruz bu hayvanlara böyle. Buna dur diyecek birileri olmalı mutlaka...

Bu kuş gribi gündemdeyken, “Tavuklara başlatılan haçlı seferlerine hayır” diye bir açıklama yaptım. Tavukçular Derneği Başkanı geldi, “İyi hocam da niye böyle yapıyorsunuz, biz insanlara ucuza tavuk üretiyoruz” dedi. “İyi de tam tersine siz insanları açlığa mahkum ediyorsunuz” dedim. Köylü 3 tane tavuğunu, 20 tane yumurtasını pazarda satıyordu, onları da yapamıyor artık. Üç tavuk 10 liradan 30 lira, 20 yumurta da 1 liradan 20 lira ediyordu. O 50 lirayla, birkaç metre Amerikan bezi, biraz un, biraz şeker alıyordu. Onunla geçiniyordu. Bir yandan da o tavuğun etini, yumurtasını yiyordu. Ama sen onun elinden tavukları aldın ne oldu birdenbire? Adamcağız İstanbul’a göç etti, çoğu iş bulamadı, ser sefil oldular.

* Eskiden tavuklar pazardan alınır, kestirilirdi, o tavukların lezzeti de farklı olurdu. Çok daha sağlıklı olduklarını ise artık hepimiz biliyoruz...

Bu tavukların kesimi kuş gribinden sonra yasaklandı biliyorsunuz. Biz de kuş gribine kadar pazardan alıp kestirirdik tavuğu. Şimdi yok artık.

* Beslenme konusunda eskiye dönüş olması ve vicdanlı üretim yapılması gerektiğini düşünüyorum. Ama nasıl olacak bu, hiç bilmiyorum...

Biz de onun için uğraşıyoruz işte. En azından ben şunu diyorum, “Şimdiye kadar ben bunu bilmiyordum” diyemezsiniz artık, ben bunu söyledim size, bitti. “Ben bunu duymamıştım” diyemezsiniz, şimdi duydunuz. Duyduysanız gereğini yapacaksınız!