İklim Bayraktar: Oda Tv’de Çalıştığıma Pişmanım, Onları Affetmeyeceğim
Ergenekon soruşturmasında gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılan eski Oda TV muhabiri İklim Bayraktar, “Oda TV’de çalıştığım için çok pişmanım.
” dedi. Kendisi üzerinden kaset olayının aklanmaya çalışıldığını savunan Bayraktar, `Bazı kesimlerce` Oda TV’ye sızdırılmış bir `ajan` gibi davranılmasının kendisinin Ergenekon’un ayağına kadar getirilmesine sebep olduğunu öne sürdü. Bayraktar, “Buna karşılık Oda TV çalışanlarının ‘Bizim muhabirimiz değil, adımızı kullanarak bir yerlere süzülmüş’ gibi ifadeleri kullanması, medyada farklı algılanmama yol açtı. Emek harcadığım bir yerin böyle davranmasından dolayı kendimi kötü hissettim. Onları hiç affetmiyorum. Orada çalıştığımdan dolayı pişmanım.” dedi.
Oda TV soruşturması kapsamında gözaltına alındıktan sonra, kendisine ilk bıçağı saplayan kurumun Oda TV olduğunu yineleyen Bayraktar, “Açıyorsunuz Oda TV’nin arşivini, benim 40 küsur haberim hala orada duruyor. En az 20 tanesinde anons geçilmiş: ‘Yazarımız İklim Bayraktar oradaydı’ diye. Buna rağmen, Oda TV, ‘Arkadaşımız uçmuş, bizim muhabirimiz değil. Bizim adımızı kullanarak bir yerlere süzülmüş, kendisini tanımıyoruz.’ gibi açıklamalar yaptı. Emek harcadığım bir yerin, böyle yazmasından dolayı kendimi gerçekten çok kötü hissettim. Çok rahatsız oldum. Orada çalıştığımdan dolayı pişmanım. Onları, hiç affetmiyorum, affetmeyeceğim de. İnsanın çalıştığı yer o şekilde yazarsa, herkese de yazma hakkı doğar. Onlar o kapıyı açtılar. O iki haberden dolayı da ben de dava açtım.” şeklinde konuştu.
"DENİZ BAYKAL’LA RÖPORTAJ YAPMA BENİM FİKRİMDİ"
İklim Bayraktar, Oda TV’ye başlama sürecini, uzun yıllar ara verdiği mesleğine bir dönüş kapısı olarak gördüğü şeklinde özetledi. Deniz Baykal’la röportaj fikrine, ‘şu ana kadar yapılmayanı yapma’ hedefini gerçekleştirmekten dolayı karar verdiğini belirten Bayraktar, “Olcay Baykal’la yapılmış hiçbir röportaj yoktu. Ben buna göz dikmiştim. Bir gün Meclis`te (Kemal) Kılıçdaroğlu, Deniz Baykal’ın adını geçirerek bir takım söylemlerde bulundu. Onun üzerine yanına gitme ve demeç alma ihtiyacı hissettim. Yanını gittiğimde Olcay Hanım ile röportaj yapma fikrimi söyledim. Ben bunu telefonda konuşurken de söyledim.” diye konuştu.
"HALK TV’NİN SATIŞINDAN DAHA SONRA HABERİM OLDU"
Halk TV’nin satışından ise Oda TV’nin baskını olduktan sonra haberdar olduğunu söyleyen Bayraktar, Oda TV iddianamesinde Deniz Baykal’la görüşmesinin ardından “Tohum attım biçeceğim.” ifadesinin şantaj olarak değerlendirilmesinin doğru olmadığını savundu.
Bu görüşün savcının takdiri olduğunun altını çizen Bayraktar, “Ama karar mercii hâkimlerdir. Ben bu dava da kesinlikle hâkimlere güveniyorum. Bir de su ifadenin devamı var. Gazetelere bu kısmı çıkmadı. Ancak, iddianamenin ek klasöründe konuşmanın devamı var. Devamında Mümtaz abiye diyorum ki, ‘Kendisine sorduğum birkaç soruya cevap vermedi. Seçim üzeri beyanat vermek istemiyor. Bu kadını bile yazmak istemiyor. Bir dahaki sefere olur inşallah.” ifadelerini kullandı.
"AJAN SUÇLAMALARINI CHP YAPTI, DOĞRU DEĞİL"
Hakkındaki `ajan` suçlamalarına da cevap veren Bayraktar, ajan meselesinin daha çok hem İhlâs’ta hem de Oda TV’de aynı anda yazdığı için ortaya atıldığını öne sürdü.
İhlâs’ın dergisinin bir yemek dergisi olduğunu kaydeden Bayraktar, kendisini şöyle savundu: “Böyle bir dergi ile ajanlık yapılabiliyorsa, benim diyeceğim hiçbir şey yok. Onun dışında, şöyle haberler çıktı: CHP’ye göre bu olay yurt dışı kaynaklı. İşin içine yurt dışı kaynaklı dediğiniz zaman ajanlık giriyor. CHP böyle açıklama yaptıktan sonra. Uğur Dündar gibi gazeteciler de benim yurt dışı kaynaklı olduğumu belirtince, benim ajan olduğum yaftası yapıştırıldı. Ama tabi bu doğru değil. Burada ispat bekliyorum. Böyle açıklamaların ardından, vatandaşın algısında ‘ajan’ olarak görülmeye başlandım.”
"İDDİANAMEYE DAHA ÇOK TELEFON KONUŞMAM KONSAYDI, ÇOK RAHAT KARAR VERİLEBİLİRDİ"
İddianamenin erken çıkmasının kendisini çok sevindirdiğini kaydeden Bayraktar, “İddianame çıkmadan önce, ‘iyi ki dinlenmişiz, bu anlatılanlar o zaman ortaya çıkacak.’ diye düşündüm, iddianame yazıldıktan sonra bu düşüncem yüzde 70 gerçekleşti. İddianamede, daha çok telefon konuşmam konsaydı, hakkımda belki daha rahat karar verilebilirdi, benimle ilgili. Ben de rahat bir şekilde savunmamı yapabilirdim. Çok şükür iddianamede, komplo ve şantaja dair hiçbir belge yok. Komplo ve şantaj olmadığına dair bir sürü belge var.” ifadelerini kullandı.
"BEN BU OLAYIN SANIĞI DEĞİL, MAĞDURU VE TANIĞI OLABİLİRİM"
İklim Bayraktar, Ulusal Medya 2010 planı ile ilgili de hiçbir ilgisinin olmadığını savundu. “Bilgisayarımda öyle bir belge de bulunmadı, öyle bir mailde bana gelmedi.” diyen Bayraktar, “Planı ben de medyadan öğrendim. Soner’le hiçbir bağım yok. Duyduğum da şaşkınlıkla karşıladım. Bu planın doğruluğu kanıtlanırsa da benim konuyla alakalı bir ilgim yoktur. Ben, bu iddianameye bakıldığında bu olayın sanığı değil, ancak mağduru ve tanığı olabilirim.” diye konuştu.
"BENİM ÜZERİMDEN İLK KASET AKLANMAYA ÇALIŞILIYOR, BAŞKALARI ÜZERİNDEN KURBAN EDİLDİM"
Bayraktar, hakkında bir buçuk ayda 870 bin haber yapıldığını ve bu haberlerin büyük çoğunluğunun da gerçekleri yansıtmadığını savundu.
Deniz Baykal’ın avukatının `Varan 1` ile `Varan 2’yi birleştirin başvurusunu da korkunç bir şey olarak niteleyen Bayraktar, şöyle konuştu: “Varan 1 malum, kaset olayı. Orada bir maddi bir durum var, kaset var. `Varan 2`de dedikleri benim. Varan 2’de ne var. Bir görüntü, ses kaydı var mı? Deniz Bey’in Meclis`teki odasındaki 15 dakikalık görüşmeden başka, konuşulmuş görüşülmüş bir buluşma var mı? Dolayısıyla `Varan 2` demek çok büyük bir talihsizlik. Avukatın bu şekilde bir başvuru da bulunması çok vahim bir şeydir. Benim üzerimden ilk kaset aklanmaya çalışılıyor. Bu çok büyük bir yıkımdır. Birileri birilerini benim üzerimden korumak istedi. Öznesi bendim, beni aşağılayarak korudu. Öznesi bendim, aşağılandım. Birileri birilerini ise yermek istedi. Gene benim üzerimden yapıldı. Ben özne oldum. Ben, bu mevzuyla ilgili bir partinin iç meselesi olduğu için gidip, bilgi verme ihtiyacı duydum. Medyada duyulmasını isteseydim. Zaten ben de gider savcılığa suç duyurusunda bulunurdum.”
ODA TV İÇİNE SIZDIRILMIŞIM GİBİ DAVRANILMASI BENİ ERGENOKON`UN AYAĞINA KADAR GETİRDİ
Oda TV internet sitesinin, başına gelenlere sebep olan ilk unsur olduğunu savunan Bayraktar, Oda TV’nin içine dışarıdan sızdırılmış gibi davranılmasının kendisini Ergenekon’un ayağına kadar getirdiğini ifade etti.
Oda TV’nin bütün yazarları ve yorumcularının, destekleyen gazete ve internet sitelerinin, bir takım yazarların, kendisini bazı işleri kotarabilmek için Oda TV’ye bir ajan olarak sokulduğunu belirttiğini ifade eden Bayraktar, şunları kaydetti: “Buna karşılık, ‘Yok öyle bir şey o bizim muhabirimizdi. Kızın dünyadan haberi yok. Yaptıkları haberler de ortadadır.’ diye açıklama yapması gerekirken, tam tersi açıklama yapmalarından dolayı manşetler gazetelerde çok farklı atıldı. Mümtaz İdil, benimle ilgili sitede ‘Öyle değil, iyi kızdır’ yazdı diye ne kadar çok hakaret yazıldı Mümtaz Bey’e. Bu, nasıl bir tsunamidir, ben bunu gerçekten hala anlayamadım. Bunun çözülmesi için davaların sonuçlanması gerekiyor.”
Oda TV soruşturması kapsamında gözaltına alındıktan sonra, kendisine ilk bıçağı saplayan kurumun Oda TV olduğunu yineleyen Bayraktar, “Açıyorsunuz Oda TV’nin arşivini, benim 40 küsur haberim hala orada duruyor. En az 20 tanesinde anons geçilmiş: ‘Yazarımız İklim Bayraktar oradaydı’ diye. Buna rağmen, Oda TV, ‘Arkadaşımız uçmuş, bizim muhabirimiz değil. Bizim adımızı kullanarak bir yerlere süzülmüş, kendisini tanımıyoruz.’ gibi açıklamalar yaptı. Emek harcadığım bir yerin, böyle yazmasından dolayı kendimi gerçekten çok kötü hissettim. Çok rahatsız oldum. Orada çalıştığımdan dolayı pişmanım. Onları, hiç affetmiyorum, affetmeyeceğim de. İnsanın çalıştığı yer o şekilde yazarsa, herkese de yazma hakkı doğar. Onlar o kapıyı açtılar. O iki haberden dolayı da ben de dava açtım.” şeklinde konuştu.
"DENİZ BAYKAL’LA RÖPORTAJ YAPMA BENİM FİKRİMDİ"
İklim Bayraktar, Oda TV’ye başlama sürecini, uzun yıllar ara verdiği mesleğine bir dönüş kapısı olarak gördüğü şeklinde özetledi. Deniz Baykal’la röportaj fikrine, ‘şu ana kadar yapılmayanı yapma’ hedefini gerçekleştirmekten dolayı karar verdiğini belirten Bayraktar, “Olcay Baykal’la yapılmış hiçbir röportaj yoktu. Ben buna göz dikmiştim. Bir gün Meclis`te (Kemal) Kılıçdaroğlu, Deniz Baykal’ın adını geçirerek bir takım söylemlerde bulundu. Onun üzerine yanına gitme ve demeç alma ihtiyacı hissettim. Yanını gittiğimde Olcay Hanım ile röportaj yapma fikrimi söyledim. Ben bunu telefonda konuşurken de söyledim.” diye konuştu.
"HALK TV’NİN SATIŞINDAN DAHA SONRA HABERİM OLDU"
Halk TV’nin satışından ise Oda TV’nin baskını olduktan sonra haberdar olduğunu söyleyen Bayraktar, Oda TV iddianamesinde Deniz Baykal’la görüşmesinin ardından “Tohum attım biçeceğim.” ifadesinin şantaj olarak değerlendirilmesinin doğru olmadığını savundu.
Bu görüşün savcının takdiri olduğunun altını çizen Bayraktar, “Ama karar mercii hâkimlerdir. Ben bu dava da kesinlikle hâkimlere güveniyorum. Bir de su ifadenin devamı var. Gazetelere bu kısmı çıkmadı. Ancak, iddianamenin ek klasöründe konuşmanın devamı var. Devamında Mümtaz abiye diyorum ki, ‘Kendisine sorduğum birkaç soruya cevap vermedi. Seçim üzeri beyanat vermek istemiyor. Bu kadını bile yazmak istemiyor. Bir dahaki sefere olur inşallah.” ifadelerini kullandı.
"AJAN SUÇLAMALARINI CHP YAPTI, DOĞRU DEĞİL"
Hakkındaki `ajan` suçlamalarına da cevap veren Bayraktar, ajan meselesinin daha çok hem İhlâs’ta hem de Oda TV’de aynı anda yazdığı için ortaya atıldığını öne sürdü.
İhlâs’ın dergisinin bir yemek dergisi olduğunu kaydeden Bayraktar, kendisini şöyle savundu: “Böyle bir dergi ile ajanlık yapılabiliyorsa, benim diyeceğim hiçbir şey yok. Onun dışında, şöyle haberler çıktı: CHP’ye göre bu olay yurt dışı kaynaklı. İşin içine yurt dışı kaynaklı dediğiniz zaman ajanlık giriyor. CHP böyle açıklama yaptıktan sonra. Uğur Dündar gibi gazeteciler de benim yurt dışı kaynaklı olduğumu belirtince, benim ajan olduğum yaftası yapıştırıldı. Ama tabi bu doğru değil. Burada ispat bekliyorum. Böyle açıklamaların ardından, vatandaşın algısında ‘ajan’ olarak görülmeye başlandım.”
"İDDİANAMEYE DAHA ÇOK TELEFON KONUŞMAM KONSAYDI, ÇOK RAHAT KARAR VERİLEBİLİRDİ"
İddianamenin erken çıkmasının kendisini çok sevindirdiğini kaydeden Bayraktar, “İddianame çıkmadan önce, ‘iyi ki dinlenmişiz, bu anlatılanlar o zaman ortaya çıkacak.’ diye düşündüm, iddianame yazıldıktan sonra bu düşüncem yüzde 70 gerçekleşti. İddianamede, daha çok telefon konuşmam konsaydı, hakkımda belki daha rahat karar verilebilirdi, benimle ilgili. Ben de rahat bir şekilde savunmamı yapabilirdim. Çok şükür iddianamede, komplo ve şantaja dair hiçbir belge yok. Komplo ve şantaj olmadığına dair bir sürü belge var.” ifadelerini kullandı.
"BEN BU OLAYIN SANIĞI DEĞİL, MAĞDURU VE TANIĞI OLABİLİRİM"
İklim Bayraktar, Ulusal Medya 2010 planı ile ilgili de hiçbir ilgisinin olmadığını savundu. “Bilgisayarımda öyle bir belge de bulunmadı, öyle bir mailde bana gelmedi.” diyen Bayraktar, “Planı ben de medyadan öğrendim. Soner’le hiçbir bağım yok. Duyduğum da şaşkınlıkla karşıladım. Bu planın doğruluğu kanıtlanırsa da benim konuyla alakalı bir ilgim yoktur. Ben, bu iddianameye bakıldığında bu olayın sanığı değil, ancak mağduru ve tanığı olabilirim.” diye konuştu.
"BENİM ÜZERİMDEN İLK KASET AKLANMAYA ÇALIŞILIYOR, BAŞKALARI ÜZERİNDEN KURBAN EDİLDİM"
Bayraktar, hakkında bir buçuk ayda 870 bin haber yapıldığını ve bu haberlerin büyük çoğunluğunun da gerçekleri yansıtmadığını savundu.
Deniz Baykal’ın avukatının `Varan 1` ile `Varan 2’yi birleştirin başvurusunu da korkunç bir şey olarak niteleyen Bayraktar, şöyle konuştu: “Varan 1 malum, kaset olayı. Orada bir maddi bir durum var, kaset var. `Varan 2`de dedikleri benim. Varan 2’de ne var. Bir görüntü, ses kaydı var mı? Deniz Bey’in Meclis`teki odasındaki 15 dakikalık görüşmeden başka, konuşulmuş görüşülmüş bir buluşma var mı? Dolayısıyla `Varan 2` demek çok büyük bir talihsizlik. Avukatın bu şekilde bir başvuru da bulunması çok vahim bir şeydir. Benim üzerimden ilk kaset aklanmaya çalışılıyor. Bu çok büyük bir yıkımdır. Birileri birilerini benim üzerimden korumak istedi. Öznesi bendim, beni aşağılayarak korudu. Öznesi bendim, aşağılandım. Birileri birilerini ise yermek istedi. Gene benim üzerimden yapıldı. Ben özne oldum. Ben, bu mevzuyla ilgili bir partinin iç meselesi olduğu için gidip, bilgi verme ihtiyacı duydum. Medyada duyulmasını isteseydim. Zaten ben de gider savcılığa suç duyurusunda bulunurdum.”
ODA TV İÇİNE SIZDIRILMIŞIM GİBİ DAVRANILMASI BENİ ERGENOKON`UN AYAĞINA KADAR GETİRDİ
Oda TV internet sitesinin, başına gelenlere sebep olan ilk unsur olduğunu savunan Bayraktar, Oda TV’nin içine dışarıdan sızdırılmış gibi davranılmasının kendisini Ergenekon’un ayağına kadar getirdiğini ifade etti.
Oda TV’nin bütün yazarları ve yorumcularının, destekleyen gazete ve internet sitelerinin, bir takım yazarların, kendisini bazı işleri kotarabilmek için Oda TV’ye bir ajan olarak sokulduğunu belirttiğini ifade eden Bayraktar, şunları kaydetti: “Buna karşılık, ‘Yok öyle bir şey o bizim muhabirimizdi. Kızın dünyadan haberi yok. Yaptıkları haberler de ortadadır.’ diye açıklama yapması gerekirken, tam tersi açıklama yapmalarından dolayı manşetler gazetelerde çok farklı atıldı. Mümtaz İdil, benimle ilgili sitede ‘Öyle değil, iyi kızdır’ yazdı diye ne kadar çok hakaret yazıldı Mümtaz Bey’e. Bu, nasıl bir tsunamidir, ben bunu gerçekten hala anlayamadım. Bunun çözülmesi için davaların sonuçlanması gerekiyor.”