Chopin kalıtsal hastalıktan öldü

Romantik dönemin önde gelen Polonyalı piyanist ve bestecisi Frederic Chopin'in sanılanın aksine veremden değil, akciğeri etkileyen kalıtsal bir hastalıktan ölmüş olabileceği iddia edildi.

Chopin'in, ailesinden birçok kişi gibi sağlığının iyi olmadığını, çok öksürdüğünü, akciğer iltihabının, ateşinin olduğunu ve yaşamının son döneminde bu rahatsızlıklara baş ağrılarının ve depresyonun da eklendiğini belirten İspanyol bilimadamları, bestecinin veremden değil, kalıtsal mukovisidoz ya da kistik fibrozis hastalığından ölmüş olabileceği tezini ileri sürdü.

Ancak bu tez, Polonya hükümetinin, Paris'te gömülen Chopin'in Varşova'daki Kutsal Haç Kilisesi'nde saklanan kalbine DNA testi yapılmasını reddetmesi nedeniyle doğrulanamadı.

Bilimadamlarını bu düşünceye Chopin'in ölüm belgesinde ölüm nedeni verem olarak yazmasına karşın, daha sonra Fransız Jean Baptiste Cruveilhier'nin yaptığı otopside vereme rastlamaması, kardeşi Emilia'nın 14 yaşında, ablası Ludovika'nın da 47 yaşında tanımlanamayan bir akciğer hastalığı nedeniyle ölmesi itti.

Ayrıca piyanist ve bestecinin sık sık halüsinasyon gördüğüne de dikkati çeken İspanyol doktorlar Manuel Vazquez Caruncho ve Francisco Branas Fernandez, başta Chopin'in uzun süre ilişki yaşadığı Fransız yazar George Sand'ınkiler olmak üzere yakınlarının tanıklıklarının yer aldığı kitapları inceledi.

Araştırmacılar, 1985'te Chopin'in biyografisini kaleme alan Bernard Gavoty'nin kitabında bazı halüsinasyon vakalarına rastladı. Kitapta Ağustos 1848'de Manchester'daki özel bir konserde si minör sonatını seslendirirken piyanistin aceleyle piyanodan uzaklaştığı, daha sonra Sand'ın kızına gönderdiği mektupta "piyanodan korkunç varlıkların çıktığını gördüğünü" yazdığı belirtilmişti. Görgü tanıklarına dayanılan kitapta, daha önce de yağmur yağarken hayal ve gerçeği birbirine karıştıran Chopin'in kendini bir gölde boğulduğunu sandığı yazılmıştı.

Bu tanıklıklardan yola çıkarak bilimadamları, Chopin'in daha sık olarak akşam gördüğü, bazen ağır enfeksiyon ya da ateşle çakışan halüsinasyonları gayet iyi hatırladığını belirterek, muhtemelen Chopin'in sara hastalığına yakalanmış olabileceğini de ifade ettiler.

Araştırmanın sonuçları "Medical Humanities" dergisinde yayımlandı.

Babası Fransız, annesi Polonyalı olan Chopin (1810-1849) hayatının büyük kısmını şöhretini kazandığı Paris'te geçirmesine ve Fransız ismiyle anılmasına rağmen "kalbini" o dönem Rus işgali altındaki vatanı Polonya'da bıraktı. Pek az eseri dışında besteciliği tamamen piyano üzerineydi. Mazurka ve Polonezleri folklör statüsünden çıkarıp sanat seviyesine yükseltti.

Cenazesinde kendi bestelediği Cenaze Marşının değil Wolfgang Amadeus Mozart'ın Requiem'inin çalınmasını istedi. Paris'te Pere-Lachaise mezarlığına gömülen Chopin'in kalbi vasiyeti üzerine Polonya'ya gönderildi.

Kaynak: AA