Gerçeker'i, Çiçek'i dinledik. Ee?..
Hafta sonu referandum için sandığa gideceğiz. Halkın kararını dile getirmesine 6 gün kalmışken, elbette en çok bunu konuşacağız.
Hafta sonu referandum için sandığa gideceğiz. Halkın kararını dile getirmesine 6 gün kalmışken, elbette en çok bunu konuşacağız.
Parti başkanları şehir şehir, meydan meydan gezerek, dertlerini bize anlatacaklarına, birbirine laf yetiştirmekten bir türlü vazgeçemediler. Dün, beklenmedik iki sima daha çıktı ortaya.
Biri, Yargı Yılı açılış konuşmasını yapan, Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker’di. Diğeri onun konuşmasına CNN Türk ekranında cevap veren Devlet Bakanı ve Hükûmet Sözcüsü Cemil Çiçek.
Alıştığımız meydan hatiplerinden değil ikisi de. Ama onlardan pek de farklı şeyler söylemediler.
Başkan bu konuda işitegeldiğimiz bütün özdeyişleri tekrarladı: * Adalet kuvvetli, kuvvetliler âdil olmalıdır. * Bağımsız olmayan yargı siyasallaşır. * Adalet toplumda en üstün değerdir.
* Vicdanlar insanlar içinde ki mahkemelerdir.. gibi sözler.
Eleştirilerde de yenilik yoktu: * Referandumun getireceği değişikliklere, yargı bağımsızlığına ve hukukun üstünlüğüne aykırı bulduğumuz için karşı çıktık.
* HSYK’da deneyimleriyle yüksek yargı kurumları başkanlarının da bulunması gerekirken, onların değil de Adalet bakanı ile Müsteşarının bulunması yargı bağımsızlığıyla bağdaşmamaktadır... gibi eleştiriler. * Anayasa değişikliğiyle, Yargıtay ve Danıştay’ın üye sayıları azaltılmış, İnsan Hakları Beyannamesine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı davranılmıştır... gibi şikâyetler.
Başkanın söyledikleri arasında ben CHP lideri Kılıçdaroğlu’ nun daha önce söylemediği bir şeye rastlamadım.
*
Cemil Çiçek sâkin ve ne dediğini bilerek konuşan bir siyasetçidir. Cevap verirken, sekiz yılda Yargı adına neler neler yaptık, diye girdi lafa. Saydı da saydı: Sağlanan özlük hakları, her hâkime ve savcıya bir bilgisayar, yurtdışı staj imkânları...
– Yargıtay Başkanı’nın konuşmasında bir teşekkür cümlesi bile yoktu. Öyleyse «taraflı» bir konuşmaydı Başkanın yaptığı, dedi.
Yargıtay’ın kendini Yargı’nın bütünü sanmasındaki yanlışa değindi. Yargının tümü onun gibi düşünüyor sanılacak, dedi. İlave etti: Yargı’nın içinde de baskı var.İç eleştiri yok mesela.
Kaldı ki başkanın tekrar dile getirdiği bu iddialar Anayasa Mahkemesi’ne götürüldü ve orada doğru bulunmadı. Ee o karar Yargıtay’ı da bağlamaz mı?
Yargı hukuku uygular, dedi bir de... Yerindelik belirleme yetkisi yoktur. Vardır demek, Yasama’ya ve Yürütme’ye müdahaledir.
Çelişkiler var, diye devam etti: Yargıtay, Anayasa Mahkemesi’ne Meclis’te de üyeler seçilmesini kınarken, bakın Barolar Birliği bu uygulamayı yerinde buluyor.
*
Dinledim, metinlerini bulup okudum. Yargı ile İktidar arası tartışmadan çok İktidar-Muhalefet arası bir çekişmeydi bu. Bize, hangi tarafın haklı olduğunu anlamamıza yardım edecek bir üçüncü kurum gerek. Kimi ülkelerde olan ve adına Basın-Yayın denen kurum gibi, mesela...
Perran deyince aklıma geldi
Televizyonda bir güzel haberi Pınar Yılmazerler verdi. (Hürriyet/Kelebek, 6 eylül). Gani Müjde uğraşa uğraşa sonunda Perran Kutman’ı bir dizide oynamaya razı etmiş.
– Sana bir Osmanlı kadını yazayım mı? teklifi kırmış Perran Kutman ‘ın direnişini.
Koydukları ad, Osmanlının nasıl bir kadın olacağını da anlatıyor: Deli Saraylı. Yani efendim “takıp takıştırmış, nerede ne bulursa sırtına geçirmiş, acayip görünmekten hiç korkmayan, delişmen bir kadın.”
Gözümün önüne gelmiyor değil. Elbette Perran’ın rahatlıkla altından kalkacağı bir rol olur ve gene keyifle seyrederiz onu.
Nedir ki, onunla yapılan sohbette bir sözü dikkatimi çekti: “Ben o karakterleri çok büyük farklarla oynamadım.Küçük kostüm değişiklikleriyle, o kadar” diyor Perran ve ekliyor: «Evet sıra dışı kadınlar canlandırdım. (...) Bunlara iki karakter daha eklemek isterim. Dilerim Tanrı buna izin verir.»
*
İnşallah! Hepimizin beklediği de buydu. Ben bu arada Gani’ye bir özlemimi duyurmak istiyorum. Bilir misin Anadolu’nun, bütün çevresince “Ana!” diye çağırılan kadınları vardır. Hemen her şey onlara danışılır. Evlilikler, yemekler, çocuklara konulacak adlar, giyim kuşam, az tanınan ama merak edilen insanlar, usul, erkân...
Şakalar, gülünecek hikâyeler... Dedim ya her şey! Konu komşu için hayatî olan, önem verilen, merak edilen ne varsa... Hepsi!
Orta oyununu, meddahları, karagöz hikâyelerini kıskandıracak kelimeler, özellikle muzip sıfatlar, tekerlemeler bilir o analar.Benim bildiklerim de var Gani, sana öyle örnekler verebilirim ki bayılır, gerisini kolaylıkla getirirsin.Anamın Basınköy’deki adı Samiş Ana ’ydı. Teyzem bütün Taşköprü’nün Kadriye Anası ’ydı. Ne dediğimi bilerek söylüyorum bunu sana.
Hele bir düşün Allah aşkına!
Dil Yâresi
Veysel Eroğlu, Çevre ve Orman bakanımız, en hafif tabiriyle bir sanatçımıza saygısızlık etti: “Tarkan, sen o meseleye burnunu sokma.!” dedi.Hemen herkes ayıpladı bakanı, o kadar. Ben, demokraside o noktaya geldik artık ümidiyle, kıyametler kopmasını bekledim. Henüz vakti gelmemiş demektir.
Ayşe Arman, Türkçe’nin binlerce örneğini veregeldiği bir düzeltme yaptı.Biz o yerin adına ALLİANOİ diyemeyiz, söylendiği gibi yazmalıyız. Ben ALYANOY’u hemen benimsedim.
Sadece bir örnek vereyim: THESSALONİKE demeyiz biz; SALONİKE’ye dilimiz daha kolay dönse de, onu da güzelleştirerek söyler ve SELANİK deriz: Anadolu coğrafyası hep yapar bu güzelleştirmeyi. Binlerce örneği var. Stanpoli’yi İstanbul yaptığı gibi.
Gazetelere bakıyorum Ayşe ile ben hariç, bu düzeltmeyi bir Allahın kulu dikkate almadı;
ALLİANO İ kekelemesinde ısrar etmekteler.
Dil alanındaki gabâvetimize yeni bir örnektir bu son hadise de. (Eski dilde «kalın kafalılık» demektir gabâvet.)