Medya gazı mı rüzgar mı?
YARIN:
Ankara, CHP Genel Merkezi. Randevular birbiri ardına sıralanmış. Küçük sarkmalar, aksamalar var. Akşamüstü buluşuyoruz ve görüşmemiz öyle uzun sürüyor ki diğer bekleyenler herhalde epey öfkeleniyor. Ama Kemal Kılıçdaroğu'yla konuşacak çok şey var.
Bu yoğunluk bana biraz kaotik geliyor. Kemal Bey'in kapısı 'herkese açık' izlenimi veriyor; olumlu anlamda herkese açık değil ama haddinden fazla herkese açık. AKP'ye yaranmaya çalışanlar, şaibeli anketörler mesela, Deniz Baykal'ın haklı gerekçelerle dışladığı, üzerini çizdiği kimi isimler 'Bize şimdi gün doğdu' diye aşındırıyor kapıyı. Beklenti içinde, rant kapma peşindeler. Kılıçdaroğlu onları ne kadar filtreliyor, bilmiyorum. Bunu randevu defterinin yoğunluğuna bakarak söylemek mümkün; yoğunluk değil, kalabalık bunun adı. Üstelik asıl yoğunluğun Önder Sav'ın kapısında olduğunun söylenmesine rağmen.
Kılıçdaroğlu mesela Deniz Baykal'la görüşmüyor; henüz fırsat olmamış. Oysa sırf belli profilleri çözmek açısından bile deneyimine başvurulabilir. Alt tarafı her sabah bir telefon açacak; açmamış ama. Vardır bir bildiği, demek isterdim.
'Her şey çok hızlı gelişti ama genel başkanlık koltuğuna alıştım' diyor, bana kalırsa süratli sürecin aksaklıkları hala baskın.
Ama 'Bu adamdan Başbakan olur mu' ya da 'Bu adam ülkeyi yönetebilir mi' derseniz; neden yapamasın derim. Dürüst olduğu kadar çalışkanlığına da ikna edici, liderlik kadar görev bilincinin de farkında.
En önemlisiyse uzun zamandır ilk kez sokaktaki rüzgarla medya gazı birbirine paralel ilerliyor; birbirini besliyor.
Kemal Bey'le buluştuk, soru hazırlamadım, aklıma gelenleri sordum.
- Deniyor ki sizin odanız boş, Önder Sav'ın odası dolu. Herkes görüşmeye ona
gidiyormuş.
Çağdaş sosyal demokrat partilere baktık. İngiliz İşçi Partisi'ne, Almanya'daki sosyal demokrat partilerin yönetim organizasyonlarına, şemalarına baktık. Partinin genel sekreteri genelde örgütle ilgileniyor. Genel başkan ve yardımcılar da politikayla ilgileniyorlar. Önder Bey'e daha fazla insanın gitmesini doğal karşılamak lazım, çünkü onun görevi o.
- Ama bu 'Yine partiye Önder Bey hakim' diye yorumlanıyor.
Partiye ortak düşünce hakim. Çok iyi bir kurmay heyetimiz var, oturup çalışıyoruz. Genel Başkan Yardımcılarıyla sık bir arada oluyoruz. Bilim Yönetim Kültür Platformu'nun başına çok değerli bir hocamızı getirdik. Partideki il yöneticileri ya da delegelerin sorunları Genel Sekreter'e gidecektir. Onlar da bana gelirse bizim halkla ilişkilerimiz kopmuş olacak.
- Şehirleri geziyorsunuz bu aralar. Daha evvel CHP'nin gitmediği illere gidecek misiniz?
Her ile gitmeye karar verdik, hafta sonları mutlaka bir yere gidiyoruz. Gaziantep'te 2007'de bir miting yapıldığı söyleniyordu. Şimdi 2010, güzel bir miting yaptık. Adıyaman'da böyle görkemli bir toplantı yapılmamıştı. Orada da yaptık. Burada gözlemlediğim bir şey var: Daha evvel gençler ve kadılar CHP'ye mesafeliydi, şimdi ilgi gösteriyorlar.
- Siz bir medya gazı mısınız, yoksa bu rüzgar gerçek mi? Miting alanlarında, sokakta nasıl görünüyor?
Ben daha önce bazı mitinglerde bulundum, ama Deniz Bey'in mitinglerinin çoğunda bulunamadım. Gazetecilerle sohbet ediyoruz, gözlemlerini soruyoruz, onlar bu bilgileri aktarıyorlar. Geçmişe göre daha hareketli deniyor... Eğer tarlada çalışan kadın sizi görüp el salıyorsa, koşa koşa gelip çiçek vermek istiyorsa ilginin olduğunu gösteriyor.
- Bu ilgi bitecek mi, bu heyecan sönecek mi diye de bir korku var, ne yapıyorsunuz sönmesin diye?
Her ile gitmek zorundasınız, insanlarla konuşmak zorundasınız, kahveye gidip tokalaşmak zorundasınız. Onun size oy verip vermediğine bakmaksızın sorunuyla ilgilenmelisiniz. Bunu yaparsanız ilgi devam eder. 'Bu kişi gelirse benim sorunum için çalışacak' diye düşünürse devam eder. 'Bu kişi siyasette temiz, düzgün, halka doğruları söyleyen, sık sık hesap vermekten söz eden bir kişi... Bir de bunu deneyelim' derse devam eder. Mütedeyyin kesimden ilgi görüyorum, bunun artmasını da istiyorum. Cami cemaatinin cami bahçesinden ayrılmayarak bütün konuşmayı izlediğini gördüm Çorlu'da...
Baykal'la konuşmaya pek fırsat olmadı
- O bir liderlik fotoğrafı mıydı; hani Deniz Baykal'la ellerinizi kaldırıp selam verdiğiniz...
Deniz Bey'in bana sorusu 'Sen partiyi toparlayabilir misin' dedi, ben de 'Eğer siz de destek verirseniz... Tek başıma bir şey yapma şansım yok, ama içeriden de destek alırsam bir neden yok toparlamamak için' dedim.
- Ama bu parti için hizip partisi denir, onlarca ayrı baş vardır falan denir... Öyle miymiş?
Bilmiyorum ama bir dönem öyleymiş... Görüntü de öyleydi. Ama bu süreçte Deniz Bey'in bir önerisi olmuştu, 'Uzlaşın' diye. Çok geniş bir uzlaşmayı sağladık aslında. Milletvekili bazında, il başkanları bazında...
- Deniz Baykal'la ilişkiler ne durumda?
Deniz Bey'in çok önemli birikimleri var, yararlanacağız tabii ki.
- Konuşuyor musunuz?
Şu anda çok fazla fırsat olmadı ama konuşacağım.
- Küslük var mı?
Hayır hayır, yok.
Yazdığım siirler kim bilir nerede
- Kim hazırlıyor konuşmalarınızı, kendiniz mi çalışıyorsunuz?
Partinin içindeki arkadaşlarım ve il başkanları gideceğimiz bölgenin sorunlarını yansıtan notlar hazırlıyorlar. Bir-iki, bazen de üç sayfa. Ben onları siyaset diline dönüştürüp meydanlarda dile getiriyorum. Böyle hazır bir konuşma olmuyor.
- Yazıya yatkınlığınız var mıydı?
Geçmişte 1979-1980 gibi Dünya gazetesinde vergiyle ilgili yazılar yazdım. Sonra Sabah'ta altı-yedi ay denemem oldu. Birgün gazetesi ilk çıktığında uzun süre yazdım ama bunları sonra bıraktım. Ama bir yazı alışkanlığı var.
- Konuşma, söylem, hitabet sanatı üzerine çalışıyor musunuz?
Her şey doğal süreci içerisinde gelişiyor. Bürokrasiden geldiğim için öyle çok meydanlarda konuşmaya alışkın biri değilim. Ama kapalı salonlarda çok konferanslar verdim, ders de verdim. Ama meydanlarda konuşmak daha farklı bir şey. Doğal süreci içinde geliyor.
- Bir istatistiğe göre erkeklerin dünya çapında 26'dan sonra roman okuma oranı yüzde 80 düşermiş... Sizin gençken romana, şiire ilginiz var mıydı?
Şiire vardı tabii. Her genç gibi ben de şiir yazardım. Ama o şiirler noldu bilmiyorum. Elazığ'da okurken orada yerel gazetelere şiir yazardık. Kim bilir nerededir şimdi... Nişanlılık döneminde eşime şiirler yazdım. Tabii sonraki yıllarda şiiri bıraktık. Kitapla tanışmam da daha ilkokul sıralarındayken halk kitapları dediğimiz Köroğlu, Hz. Ali'nin Cenkleri, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin'le başladı. Ortaokulda da Kerime Nadir'in kitapları denk gelmişti.
- Romantikmişsiniz o zaman...
Sonraki yıllarda; lise 1'de falan öğretmenimin önerisi üzerine 'İnce Memed'i okumuştum. Hatta tatil sonrası okula başladığımda öğretmen 'Bu yaz kim kitap okudu' diye sormuştu. Ben el kaldırmıştım, inanamıştı kimse. 'Gel anlat' dedi, çıkıp özetledim.
- Rakamlarla ilgili, bürokrat olarak biliyoruz sizi. Onun dışındaki hayatınızı pek yansıtmıyorsunuz...
Uzun yıllar kamuoyu önünde olmadığımız için
hayatın bu yönleri pek yansımıyor. Sinema merakım var, izlerim. Öğrenciyken sinema 1 liraydı ve tek eğlence kaynağımızdı. Aşağı yukarı her filme giderdik.
- Siyasette de devam mı?
Ankara'da bir sezon oyanan bütün tiyatro oyunlarını gördüm. Şimdi de bir şekilde buna devam etmek istiyorum.
Bizde havuzlu villa merakı yok
- Deniz Baykal'ın istifası haftasına dönelim. O süreci bir anlatır mısınız: Evde eşinizle o akşam, istifa akşamı, konuştunuz mu 'Aday olsam mı olmasam mı' diye?
Bunlar hiç evde konuşulmadı. Benim bir özelliğim var. Bürokraside de siyasette de olanları hiç eve taşımadım. Evde çok farklı biriyim. Eşim zaten TV'den izliyor, sıkı bir gazete okurudur. Çok özel merakı olmadan soru da sormaz, yalnız oğlum biraz meraklıdır....
- Rock'çı olan?
Rock'çı olan... Master yapıyor... Onun daha çok 'Baba ne oldu' gibi soruları olur. Olabildiğince yanıtlarım.
- Geçiştirir misiniz yoksa?
Eğer TV izliyorsam biraz geçiştiririm. O da fark eder zaten. Ama TV izlemiyorsam oturur karşılıklı konuşuruz. Onun büyüdüğünü de şöyle anladım: Güzel bir film gelmiş, 'Oğlum sinemaya gidelim' dedim. 'Baba sen git, ben arkadaşlarımla giderim' dedi.
- Oğlunuz o akşam sordu mu 'Baba aday olacak mısın' diye?
Hayır kimse sormadı. Daha doğrusu kimsenin aklından, ben dahil, geçmiyordu. Aile de siyasete çok sıcak bakmıyordu, fakat koşullar öyle bir arka arkaya geldi ki...
- Yarın Başbakan oldunuz diyelim. Eşiniz Olcay Baykal gibi mi olacak, Semra Özal mı?
O tercih eşime bağlı. Bunu çok samimi söylüyorum. Evde olduğu gibi burada da kararı eşim verecek. Daha fazla kamuoyu önüne çıkmak ister mi, istemez mi...
- Lüks mağazalardan alışveriş yapayım, papatyalar kurayım gibi bir arzusu var mıdır?
Olmadı, hiç olmadı...
- Peki çocuklarınızda falan, hiç kimsede 'Baba bir havluzlu villamız olsa' diyen olmadı mı?
Olmadı. Belki de şundan; çevremizde de olmadı. Olur da arkadaşlarından görürler, 'Baba bizde niye yok' diye bakabilirler. Ama çevreden de kimsenin yoktu. Kardeşler var, onların da yok. Kız kardeşlerimde de yok. Hepsi çok mütevazı yaşamlar sürdürüyorlar.
YARIN:
Neden 'Kürt' demiyor?
Terörü nasıl çözecek?
Kabinesi hazır mı?
ABD'ye gidecek mi?
Akşam